Afet bölgesinde Çinlilerle 8 gün 2: Kriz iletişimi Whatsapp’a bırakılmamalı
Çinli dostlarımızın hayat kurtarmada etkili cihazları vardı. ‘Neden bu aygıtlardan bizde yok?’ diye soruyor insan. Yanıt belli: Bireysel kârı azamîleştiren ‘serbest piyasa’ sistemi yüzünden. Bireysel kâr sisteminin koca koca kârları var. Kamuculuğun ise kurtaracağı on binlerce can...
Malatya Havaalanı’na 9 Şubat Perşembe sabahı saat 04.00 civarında indik. İner inmez bizi Jandarma personeli karşıladı. Uçağın bagajından malzemeleri el birliği ile indirdik, pikaplara yükledik. Bize üs olarak kullanmamız için bir liseyi tahsis ettiler. Okul müdürü Şükrü Hoca’nın numarası ulaştırıldı. Adresi aldık ve halk otobüsleri ile yola çıktık. Malatya'nın eskiden kayısı kokan sokakları artık toz ve acı kokuyordu. Otobüs ilerledikçe felaketin boyutu ile yüzleştik. Sonunda liseye vardık. Çinli dostlarımız inanılmaz örgütlü ve atik. Herkesin görevi, makinesi, teçhizatı belli. İner inmez sıraya geçip sayım yaptılar. Biz şaşkınız, okuldaki görevliler bizden şaşkın. Herkesin yüreği acı içinde ama mavi kıyafetlerle dizilen dostlarımızın getirdiği bir uçak dolusu umut da var. Derhal işe giriştiler. Ekipler bölündü, adresler sağlandı, araçlar tahsis edildi. Çevirmen arkadaşlarla görev paylaşımlarımızı yaptık, iletişimimizi güvence altına aldık. Artık işe koyulmaya hazırız.
KOORDİNAT NEDİR BİLMEYEN GÖREVLİLER!
Atatürk’ten öğrendiğimiz bir ilkemiz var. Bir devletin ve milletin iletişimi yabancı eline bırakılamaz! Ama depremde bunun aksini yaşadık. AFAD’ın ve bölgede görev yapan bütün kurumların tek ama tek iletişim aracı Whatsapp!
Çinli dostlarımız Whatsapp kullanmıyor. Evet, Çin’de Whatsapp kullanmak yasak. Kendi geliştirdikleri Wechat adında haberleşme uygulamasını kullanıyorlar. Şükür ki çevirmen arkadaşlarımız iki uygulamaya da hakimlerdi, sorunların bir kısmını böyle aştık.
Çinli tim başkanları, önceden tecrübeliler, enkaza gitmek için bizden adres değil koordinat istiyorlar. Ama bize koordinat verebilecek bir sorumlu yok! Koordinat nedir bundan dahi bihaber görevlilerimiz var. Adres için yegâne kaynağımız Whatsapp’tan gönderilen konum! Bu konumlar da her zaman doğru olmuyor. En doğrusu bile 10-15 metre yarı çapta bir alanı gösteriyor. Zaten kritik olan da bu! Bazı bölgelerde 10-15 metre yarıçapta yıkılan 10 bina var! “Hangi bina ilk depremde yıkıldı? Hangisi ikincisinde yıkıldı?”, “İnsanların binayı boşaltmaya vakti oldu mu?” bilmiyoruz. Adres istiyoruz, konum atıyorlar! Koordinat istiyoruz ama koordinatı nasıl bulacaklarını bilmiyorlar. Evet bunlar AFAD görevlisi! Genelleme yapmak istemiyorum, görevini hakkı ile yapanları tenzih ederim ama bir AFAD görevlisinin koordinat nedir bilmemesi, koordinatın nasıl alınacağını bilmemesi izah edilebilecek bir durum değil. İşte yine o kilit kelimeler; liyakat ve eğitim!
Sağlam bir coğrafya dersi almış olsak milletçe bunu biliriz. Görevlendirmede liyakat esas olsa, koordinat nedir bilmeyen kişi sorumlu yapılmaz!
İşte bu koordinat bilmecesi ve Whatsapp illeti yüzünden iki saate yakın beklemek zorunda kaldık.
Çinli dostlarımız 8 bin kilometre öteden yaklaşık 15 saatlik uçak yolculuğu ile Malatya’ya geliyorlar. Biz Malatya’da bir koordinat belirleyip 5 kilometrelik yolu gidemiyoruz. Türkiye’nin önünde en acil çözülmesi gereken konulardan birisi budur!
Bir askerin komutanı ile Whatsapp üzerinden ses kaydı göndererek haberleşmesi kabul edilebilir değil. Whatsapp artık iliklerimize kadar işlemiş. Buna derhal son vermeliyiz!
Kimse bu konuda vatandaşa kabahat bulmasın. Asker komutanı ile Whatsapp’tan haberleşirse, polis teşkilatı haberleşmeyi Whatsapp grupları ile yaparsa, Milli Eğitim duyuruları Whatsapp üzerinden yaparsa vatandaş mecburen bu uygulamayı kullanır. Devlet kurumlarının öncü olması gerekiyor.
Derhal ama derhal milli bir uygulama geliştirip kullanıma sunmalıyız. Devlet dairelerine, askere, polise, AFAD çalışanlarına Whatsapp kullanımını yasaklamalıyız.
ÇİN’İN İLERİ TEKNOLOJİ KATKISI
Koordinat ve Whatsapp bilmecesinden sıkıldık, çaresiz beklemek yerine adresi kendimiz bulalım diyerek yola çıktık. Sonunda yine Whatsapp üzerinden(!) bir konum geldi ve tabiri caizse, el yordamı ile adresi bulduk ve derhal enkaz alanında çalışmaya başladık. Çinli dostlarımızın çalışmaları hayranlık uyandırıcı. Koca bir enkaz yığını önümüzde yükseliyor. İçeride hâlâ yaşayanlar var. Neresini kazacaksınız? Göz kör, kulak sağır, solucan gibi koca enkazın orasını burasını rastgele kazarak kimseye ulaşamazsınız. Deprem gece olduğu için ilk hedef yatak odaları oluyor ama ya vatandaş uyanıp kaçmak için evin başka bölgelerine gittiyse ve orada mahsur kaldıysa? Bilinmiyor. İşte tam burada teknolojinin mucizevi gücü devreye giriyor. Çinli dostlarımızın enkaz alanına gelir gelmez ilk yaptıkları şey enkazı detaylıca taramak oluyor. İlk önce yaşam dedöktörü ile enkaz taranıyor. Sonra ses dinleniyor. Sonra binayı bilen kişilerle konuşuluyor. Kepçe veya vinç kullanılıp kullanılmayacağına karar verilip en güvenli ve hızlı nereden girilir hesaplanıyor. Ve derhal kazmaya başlanıyor. Kazma ve enkaz kaldırmada uzman tim görevlileri orada bırakılıp ölçüm yapmak üzere başka bir enkaza geçiliyor.
KAMUCULUĞUN YENİDEN KEŞFİ
Çinli dostlarımız çalışırken, merakla izleyen çevredekilerin sürekli sorduğu soru: “Neden bu aygıtlardan bizde yok? Neden Türkiye gibi üçte ikisi deprem bölgesi olan bir ülkenin bu cihazları yeterli sayıda olmaz? En basitinden neden her şehirde AFAD’ın elinde ellişer tane olmaz?
Virüs salgını döneminde solunum cihazı sorunu yaşamıştık. Bütün dünyada solunum cihazları birden en değerli makineler oldu. Devlet büyüklerimizin bir talimatı ile çok kısa bir sürede kendi solunum cihazlarımızı ürettik. Hepimizin yüreği kabardı gurur duyduk. Şu soruyu sormak lazım biz madem bu cihazları kendimiz üretebiliyorduk neden bunca zamandır kamu hastanelerimizde ithal cihazları kullanıyorduk?
O lanetli sistem, bireysel kârı azamîleştiren ‘serbest piyasa’ sistemi yüzünden. Bireysel çıkarın belirleyici olduğu sistemde salgından önce solunum cihazı kâr getirmiyordu. Kâr etse dahi uluslararası tekellerle rekabet edemezdi. Ama başımızdan bir salgın geçti ve anladık ki bu işler serbest piyasanın insafına bırakılamaz. Hayat bize yeniden mecburen kamuculuğu keşfettirdi.
İşte bu Çinlilerin elindeki nabız ve kalp atışı dinleyen yaşam dedöktörü ve diğerleri. Bu cihazları neo-liberal ekonomik sistemde kimse üretmez, üretemez. Çünkü deprem olmadığı müddetçe bu cihazların doyurucu bir ‘kârı’ olmaz. Ama başımıza bir felaket geldi ve bu cihazlar külçe altından değerli oldu. Çünkü o küçücük cihazlar sayesinde binlerce insanımızın hayatı kurtuldu.
Bizi bu aygıtları üretemez miyiz? Âlâsını üretiriz. İşte İHA ve SİHA örneği önümüzde duruyor. Depremde kullanılan aygıtlarda, SİHAlar kullanılan teknolojinin onda biri yoktur. Keza SİHAlar da salt kâr amacı güdülse yapılamazdı. Nitekim önceden yapmamamızın sebebi de bireysel kâr elde etme hastalığıdır. Bunları geliştirmek için başka bir güdü gerekli. İşte o güdünün kaynağı kamuculuk. Bu deprem bize bunu kafamızı betona çarparak öğretti. Her alanda gördük. Bir örneği de TOKİ binaları. Demek ki depremde yıkılmayan binalar yapabiliyormuşuz. Kamuculuk hâkim olsa hem sağlam binalar yapılır hem müteahhit hak ettiği parayı kazanır. İyi yönetilse o çek sevilen kârı da verir kamuculuk.
Bireysel kâr sisteminin koca koca kârları var. Kamuculuğun ise kurtaracağı on binlerce can var.
ADIYAMAN’A GİDİŞ MUAMMASI
Malatya’da taranacak enkazın azalmasından sonra Çinli ekibin bir kısmı ile Adıyaman’a geçtik. Adıyaman’a yolculuğumuz bir muamma. Bize verdikleri belediye otobüsünün şoförü Ağrı’dan gelmiş. Yollara aşina değil. Keza biz de bilmiyoruz. Malatya Adıyaman arasındaki Erkenek tünelinin yıkıldığını haber alık. Köy yollarından alternatif bir güzergahtan gitme kararı aldık. Yaklaşık yarım saat gittikten sonra bir taş ocağının yolu kapattığını görünce kendilerinden yolun ilerisindeki köprünün yıkıldığını dolayısı ile yolun kapandığını öğrendik. Tekrar gerisin geriye Malatya’ya dönüp Erkenek tünelinden geçmeyi denemeye karar verdik. Neyse ki Erkenek tüneli tek şeride düşürülerek trafiğe açılmış. Adıyaman’a ulaşmayı başardık. İnince Malatya’daki gibi bir üs bulmamız gerekiyordu.
HARİTASI OLMAYAN KRİZ MERKEZİ
Maalesef Adıyaman valiliğindeki kimseden üs bölgesi olabilecek bir noktanın adresini alamadık. Biz de valiliğin yanındaki İl Özel İdaresi’nin binasına yerleşmeye karar verdik. Fakat bina kolonları sağlam olmasına rağmen çok hasar almış. Dışarda yatmak için hava müsait değil riski göze alıp binadaki boş odalara yerleştik. Çinli dostlar eşyaları indirirken biz de kriz masasından adres almak üzere valilik binasına gittik. Aranacak enkazların adresini istiyoruz. 5-6 kişi bizi hep bir başkasına yönlendirdi. Sonunda yine başka bir şehirden gelmiş bir AFAD görevlisi, anladığımıza göre oradaki en yetkili kişi bize bir yapışkanlı kağıda yazıp adres verdi. Koordinat karmaşasının orada da yaşadık. Kriz masasındaki kimse Adıyaman’ı bilmiyor. Herkes civar illerden gelmiş. AFAD görevlisi ile şöyle bir diyalog yaşadık:
- Harita yok mu?
- Haritayı ne yapacaksın?
- Adrese bakacağım, hem bir harita açsanız önünüze, elinize bir fosforlu kalem alsanız, nerede kim var, hangi bölgede ne var işaretleseniz daha hızlı ilerlemez miyiz?
- Evet ya iyi olur aslında, haritayı nerede bulacağız?
- Valiliğe sormak lazım, valilik binasında muhakkak bir harita vardır! (Bu arada zaten valilik binasındayız.)
- Doğru! Biri harita bulsun!
EN SAĞLAM KILAVUZ: GENÇ KURYE!
AFAD görevlisi harita açınca işlerin daha hızlı yürüyeceğini ben gibi gariban bir çevirmenden duyuyor. Ama kâr etmiyor! Aynı odaya daha sonra birkaç sefer daha gittim. Yine ortalıkta harita falan yoktu! Konuyu büyütmedim. Kağıdı aldım elime çıktım dışarı. Valiliğin önü ana baba günü gibi. Olanca sesimle bağırdım: “Burada Adıyaman’ı bilen birisi var mı?” Bir genç el kaldırdı, “Ben biliyorum.” dedi. Ne iş yaptığını, şimdi acil bir işinin olup olmadığını sordum. Genç, Adıyaman’da kuryelik yapıyormuş. Acil bir işi yokmuş, işe yararım diye valiliğin önüne gelmiş. İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir derler ya! “Bundan daha iyi işe yaramazsın.” dedim ve genç arkadaşı aldık yanımıza. O da Adıyaman’ı sokak sokak biliyor. Nerede hangi bina yıkılmış, hangi yol kapalı, hangisi açık hepsini biliyor. Bizi eliyle koymuş gibi enkazlara yetiştirdi.
Keşke o arkadaş valilikteki kriz masasına otursa, geleni gideni yönlendirse, çok daha verimli olurdu hiç şüphem yok!
ÇİNLİ EKİP BAŞI: İŞ BİTMEDEN AYRILMAYACAĞIZ!
Adıyaman’da yaklaşık 5 gün enkaz enkaz gezdik. Ekibin bir kısmını Besni’ye yolladık. Her taraftan sağ çıkanların haberleri hala gelmeye devam ediyor. Haberler geldikçe yorgunluğumuzu unutup daha hırsla çalışıyoruz.
Bir yerde umudumuz çok yüksek. Orada Soma’dan gelen madencilerle Çinli ekip durmadan çalışıyor. Saatler geçti, artık bizim bile ayaklarımız titremeye, çömeldiğimiz yerde başımız düşmeye başladı. Çinli ekibe artık dinlenmeleri gerektiğini söylüyoruz. Ekip başı Xiu “Ben buradan işimiz bitesiye kadar gitmeyeceğim. Siz gidin dinlenin.” diyor. Dinlenelim dediğimize utandık ama bizim gitmemiz için de ısrar ediyor. Bırakmadık sabah 7’ye kadar orada çalıştık.
Bizi enkaza götüren Malatyalı şoför Engin abiden de bahsetmek istiyorum. Engin abiye dinlenmesi için gitmesini söyledik. Katiyen dinlemedi. Siz işimiz bitti demeden ben buradan sizi almadan gitmem. Öğreniyoruz ki Engin abi geçen yıl eşini ve çocuklarını bir trafik kazasında kaybetmiş. Sohbet esnasında ağzından cımbızla alıyoruz. Buradaki insanların acısını en iyi ben anlarım diyor.
Bunca çalışmanın sonunda maalesef bir ailenin cansız bedenlerine ulaştık ondan sonra dinlenmeye geçtik.