Afganistan'da neler olacak?
Batı'nın giderek zayıflamasıyla İran ve Türkiye birçok konuda Moskova'ya yakınlaştı. Pakistan, Çin ile yakın bir ortaklık kurdu. Taliban'ın tam zaferi ve Amerikalıların kaçışıyla, geleceğin imajını ve yeni dünya düzeninin temel özelliklerini yakın gelecekte Afganistan'da göreceğiz.
Afganistan'da yönetimin Taliban tarafından ele geçirilmesi ve Amerikalıların ve müttefiklerinin utanç verici kaçışı, dünya jeopolitiğindeki temel değişikliklerin daha geniş bir şekilde araştırılmasını gerektiriyor. Afganistan, son 50 yılda bu değişikliklerin bir göstergesi olmuştur. Dünyanın küresel mimarisindeki değişiklikler onunla bağlantılıydı. Elbette bu, jeostratejik dönüşümlerin nedeni değil, dünya düzenindeki temel değişikliklerin diğer yerlere göre daha net bir şekilde yansıtıldığı bir ekrandı.
İKİ KUTUPLU BİR DÜNYADA İSLAMİ KÖKTENCİLİK
Soğuk Savaş ve bu savaşta İslami (öncelikle Sünni, Selefi) köktencilik faktörünün rolü ile başlayalım. Sünni köktencilik (hem Vahhabilik hem de radikal İslam'ın diğer paralel biçimleri - Rusya Federasyonu'nda yasaklıdırlar), jeopolitik olarak daha karmaşık ve belirsiz Şii İslam’ın aksine, Batı'nın sol, sosyalist veya milliyetçi laik ve çoğunlukla Sovyet yanlısı rejimlere karşı koymasına hizmet etti. Jeopolitik bir fenomen olarak İslami köktencilik, Kara Gücünün bir ileri kalesi olarak SSCB'ye karşı Deniz Gücü için çalışan Atlantikçi stratejinin bir parçasıydı.
Afganistan, bu jeopolitik stratejide bir halkaydı. İslami radikalizmin Afgan kolu, 1979'da Sovyetlerin Afganistan'ı işgalinden sonra gün ışığına çıktı. Bu zamana kadar Afganistan'da bir iç savaş çoktan patlak verdi, burada Batı ve onun o zamanki koşulsuz müttefikleri olan Pakistan ve Suudi Arabistan, İslamcı radikalleri Moskova ile ittifak kurmaya eğilimli ılımlı laik güçlere karşı destekliyordu. Orada gerçek liberaller veya komünistler yoktu, ancak Batı ile Doğu arasında bir çatışma vardı. Batı adına İslami köktendinciler hareket ediyordu.
Sovyet birlikleri Afganistan'a girdiğinde Batı, "ateist işgalcilere" karşı İslami radikalleri desteklemekte daha da aktif hale geldi. CIA, Usame Bin Ladin'i ve El Kaide'yi Afganistan'a getirdi ve onlara komünistlerle karşı savaşa açık bir şekilde “ilham veren” Zbignev Brzezinski idi.
80'lerin bu dönemini jeopolitik zaman çizelgesinde bırakıyoruz: 80'lerde Afganistan iki kutup arasında bir çatışma alanıydı. Laik liderler Moskova'ya, mücahitler Washington'a dayanıyordu.
Sovyet birliklerinin Gorbaçov tarafından Afganistan'dan çekilmesi, Soğuk Savaş'ın sonu ve SSCB'nin yenilgisi anlamına geliyordu. Kabil'in birbirine rakip mücahit gruplar tarafından ele geçirilmesi ve 1996'da Başkan Necibullah'ın idam edilmesi, kaosa ve anarşiye rağmen Batı için bir zafer anlamına geliyordu. Afgan savaşındaki yenilgi, SSCB'nin çöküşünün nedeni değildi. Ancak bu, iki kutuplu dünya düzeninin sonunun bir belirtisiydi.
TEK KUTUPLU BİR DÜNYADA İSLAMİ RADİKALLER: GEREKSİZ VE TEHLİKELİ
Zaman çizelgemizdeki ikinci jeopolitik on yılı 90'lara denk geliyor. Bu zamanlarda, tek kutuplu bir dünya düzeni veya tek kutuplu bir an oluştu (C. Krauthammer). SSCB dağılıyor ve İslamcı güçler, başta Tacikistan ve Özbekistan olmak üzere eski Sovyet Cumhuriyetlerinde aktif olarak faaliyet göstermeye çalışıyor. Rusya Federasyonu da Amerikan yanlısı İslamcı radikaller için bir savaş alanı haline geliyor. Her şeyden önce, bu Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya ile ilgilidir. Batı, Avrasya kutbuna saldırmak için müttefiklerini kullanmaya devam ediyor. Tek kutuplu bir dünyada, Batı (şimdi ise tek kutup), mağlup edilmiş bir düşmanın (o zamanlar yeniden ayağa kalkması imkânsız gözüküyordu) işini eski yöntemlerle bitiriyordu.
90'lı yıllarda Afganistan'ın kendisinde Taliban'ın yükselişi başlıyor. Bu sadece köktenciliğin akımlarından biri değil, aynı zamanda Afganistan'ın en büyük etnik grubu olan, Avrasya'nın Hint-Avrupa göçebelerinin soyundan gelen göçebe Peştun kabilelerini birleştiren güçtür. İdeolojileri, Vahhabilik ve El Kaide'ye yakın Selefilik akımından biridir. Taliban'a, başta Sünni, ancak etnik olarak farklı Hint-Avrupalılar: Tacikler ve Türk Özbekler karşı çıkıyor. Onların yanı sıra Şii olan ve İranî dilde konuşan karışık bir halk olan Hazaralar karşı çıkıyor. Taliban ilerliyor, rakipleri, özellikle Kuzey İttifakı, geri çekiliyor. Amerikalılar her ikisinin de arkasında duruyor, ancak Kuzey İttifakı geçmişte düşmanları olan Ruslardan pragmatik bir destek almaya çalışıyor.
1996'da Taliban, Kabil'i ele geçirdi. ABD, Taliban ile ilişkileri geliştirmeye çalışıyor ve Trans-Afganistan boru hattının inşası konusunda bir anlaşma yapıyor.
90'lar boyunca iki kutuplu bir dünyada Batı'nın eski karşıt kutbu olan Rusya sürekli olarak zayıflıyor ve artan tek kutupluluk koşullarında Batı tarafından büyütülen radikal İslamcılık, Batı için yeni koşullarda giderek daha gereksiz, istenmeyen bir yük haline geliyor. Bununla birlikte, İslami köktenciliğin ataleti o kadar büyüktür ki, Washington'dan gelen ilk emirle yok olmayacaktır. Üstelik başarıları, İslam ülkelerinin liderlerini bağımsız siyaset yoluna girmeye zorluyor. SSCB'nin yokluğunda İslamcı köktenciler kendilerini bağımsız bir güç olarak algılamaya başlarlar ve eski bir düşmanın (Sovyet yanlısı sol rejimler) yokluğunda saldırganlıklarını geçmişteki efendilerine yöneltirler.
SAHİBİNE KARŞI BAŞKALDIRIŞ
Zaman çizelgemizin ikinci on yılı, 9 Eylül 2001'de New York ve Pentagon'a yapılan terörist saldırıyla sona eriyor. Bunun sorumluluğunu, lideri Afganistan'da Taliban'ın yanında bulunan El Kaide'ye yüklediler. Afganistan, bir kez daha dünya düzenindeki radikal bir değişimin sahnesi olarak ortaya çıkıyor. Ama şimdi tek kutuplu kutbun herhangi bir yere bağlı olmayan bir düşmanı var - teorik olarak her yerde olabilen İslami köktencilik. Bu nedenle tek kutup olarak Birleşik Devletler, her yerde hazır bulunan ve hiçbir yerde sabit olmayan bu düşmana karşı doğrudan bir müdahale eylemi yürütmek için her türlü nedene sahiptir. Bunun için Batı'nın başkasından izin almasına gerek yok. Rusya ise o zamanlar hâlâ zayıf ve çürüyen bir nesne olarak görülüyor.
Bu noktadan sonra Amerikan neoconları, geçmişte Batı'nın müttefiki olan İslami köktenciliği ana düşmanları olarak ilan ettiler. Bunun doğrudan sonuçları şunlardır:
- ABD ve müttefiklerinin Afganistan'a işgali (Usame bin Ladin'i yakalama ve onun sığındığı Taliban'ı cezalandırma bahanesiyle),
- Irak'taki savaş ve Saddam Hüseyin'in devrilmesi,
- Sınırların ve etki alanlarının değiştirilmesiyle tüm bölgenin istikrarsızlaştırılmasını hedefleyen “Büyük Ortadoğu” projesinin ortaya çıkışı.
Rusya o zaman Amerika'nın Afganistan'ı işgalini engellemiyor.
ABD Silahlı Kuvvetlerinin Afganistan'daki geçen günlerde sona eren yirmi yıllık varlığının hikayesi böyle başlamıştı.
AFGANİSTAN VE İMPARATORLUĞUN ÇÖKÜŞÜ
Bu 20 yılda dünyada ve onun yansımasında, yani Afganistan'da neler oldu? Bu süre zarfında tek kutuplu dünyanın sonu gelmediyse de hızlı bir çöküş aşamasına girdi. Putin döneminde Rusya egemenliğini o kadar güçlendirdi ki, içeride bölücülük ve istikrarsızlaştırma tehditleriyle başa çıktı ve uluslararası arenaya (Orta Doğu - Suriye, Libya ve kısmen Irak da dâhil) bağımsız bir güç olarak geri döndü.
Küreselleşmeye kendini tamamen kaptırmış görünen Çin, son derece yetenekli bir oyuncu olmuştur ve adım adım kendi gündemi olan devasa bir ekonomik güç haline gelmiştir. Xi Jinping'in Çin'i, Batı'nın (90'larda göründüğü gibi) dışarıdan yönetilen bir Asya periferisi değil, yeniden kurulmuş bir Çin İmparatorluğu'dur.
Başta Türkiye, İran, Pakistan olmak üzere Müslüman çoğunluğun olduğu ülkeler, Batı'nın ve bir bütün olarak tek kutuplu sistemin giderek zayıfladığının farkına vardılar ve Batı'dan giderek daha bağımsız bir şekilde oyunlarını oynamaya başladılar.
Bu sırada İslami köktenciliğin statüsü de değişti. ABD, bunu bölgesel rakiplerine karşı daha az kullandı (yine de Suriye'de, Libya'da vb kullandılar) ve köktencilerin kendilerinde giderek daha sık bir şekilde Amerikan karşıtlığı ön plana çıktı. Nitekim Rusya, komünist ateist ideolojinin kalesi olmaktan çıkıp daha ziyade muhafazakâr değerlere bağlı kalırken, ABD ve Batı, liberalizm, bireycilik ve LGBT+ üzerinde ısrar ederek bunu ideolojilerinin temeli haline getiriyorlar. İran ve Türkiye birçok konuda Moskova'ya yakınlaştı. Pakistan, Çin ile yakın bir ortaklık kurdu. Ve hiçbiri artık Amerikan varlığını istemiyordu, ne Orta Doğu'da ne Orta Asya'da.
Tek kutupluluk sona erdi ve bu koşullarda Afganistan'ın Amerikan işgali ve Amerikan yanlısı kukla hükümet bir tarih yanılgısı haline geldi.
Taliban'ın tam zaferi ve Amerikalıların kaçışı, tek kutuplu dünyanın ve Pax Americana'nın sonu anlamına geliyor. Tıpkı 1989'da Sovyet birliklerinin Afganistan'dan çekilmesi iki kutuplu dünyanın sonu anlamına geldiği gibi.
GELECEĞİ İZLEMEK
Önümüzdeki on yılda Afganistan'da ne olacak? En ilgi çekici şey budur. Tek kutuplu bir konfigürasyonda, Birleşik Devletler bu kilit jeopolitik bölge üzerindeki kontrolü elinde tutamadı. Bu, geri dönüşü olmayan bir gerçektir. Şimdi çok şey, ABD ve NATO için, sosyalist kampın çöküşüne benzer bir şekilde, zincirleme bir dağılma sürecinin başlayıp başlamadığına ya da ABD'nin hâlâ küresel ölçekte tek bir güç olmasa bile yine de kritik bir güç potansiyeline sahip birinci oyuncu olup olmayacağına bağlı.
Batı çökerse, bırakın tahminleri, özelliklerini bile hayal etmesi zor olan farklı bir dünyada yaşayacağız. Çöksün, sonra düşünürüz. Şu an çökmemesi daha olasıdır (ama kim bilir, Afganistan, jeopolitiğin bir aynasıdır ve yalan söylemez). Ancak şu an için ABD ve NATO'nun kilit otoriteler olmaya devam ettiği gerçeğinden hareket edeceğiz, fakat artık yeni ve aslında çok kutuplu koşullarda.
Bu durumda Afganistan'da tek bir stratejileri var. Amerikan casus dizisi "Homeland"ın son (8.) sezonunda oldukça gerçekçi bir şekilde anlatılan. Orada, senaryoya göre, Taliban Kabil'e yaklaşıyor ve Amerikan yanlısı kukla hükümet kaçıyor. Washington'daki paranoyak ve kibirli emperyalist neoconlara karşı Uluslararası İlişkilerde realizmin temsilcisi (Henry Kissinger'in dublörü) Saul Berenson, Taliban ile müzakere etmekte ve onları yeniden Rusya'ya yönlendirmeye çalışmakta ısrar ediyor. Yani Washington için geriye kalan tek şey Soğuk Savaş koşullarında test edilen eski stratejiye dönmek. İslami köktenciliği yenmek mümkün değilse, onu hem yeni hem de eski düşmanlarına yöneltmek gerekir. Ve hepsinden önemlisi Rusya'ya ve Avrasya alanına karşı.
Joe Biden'in bugün Oval Ofis'te tartıştığı şey şu: Taliban'ın egemenliği altındaki Afganistan'ın saldırganlığı kuzeye nasıl yönlendirilir.
Önümüzdeki on yılda Afgan sorunu bu olacak.
RUSYA'YA AFGANİSTAN ÜZERİNDEN MEYDAN OKUMA
Rusya ne yapmalı? Jeopolitik bir bakış açısından, cevap nettir: Asıl mesele, Amerikan (onlar için makul ve mantıklı olan hegemonyalarını sürdürme girişimleri) planının gerçekleşmesine izin vermemektir. Bunun için elbette kurulmak üzere olan o Afganistan ile ilişkiler kurmak gerekiyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Taliban ile müzakerelerin ilk adımlarını şimdiden atmış durumda. Ve bu çok akıllıca bir hareket.
Ayrıca, egemenliklerini artırmak isteyen diğer güç merkezlerine dayanarak Orta Asya'daki politikayı yoğunlaştırmak gerekiyor.
Her şeyden önce Çin, çok kutuplulukla ve özellikle de "bir kuşak – bir yol" projesinin bir parçası olan Afgan alanıyla ilgileniyor.
Ayrıca, mevzilerimizi her geçen gün daha da Amerikan karşıtı hale gelen Pakistan ile yakınlaştırmamız çok önemli.
İran, Hazaralılar (ve sadece onlar değil) ile yakınlık ve üzerlerindeki etki nedeniyle Afgan konusunda önemli bir rol oynayabilir.
Rusya, Tacikistan, Özbekistan ve Kırgızistan gibi müttefiklerinin yanı sıra jeopolitik uyuşuklukta bulunan Türkmenistan'ı da kesinlikle korumalı ve askeri stratejik planlarına daha da entegre etmelidir.
Eğer Taliban, NATO çerçevesinde görüp Türklere kapıyı kapamazsa Ankara ile de istişareler yapılmalıdır.
Ve belki de en önemlisi, Körfez ülkelerini ve hepsinden önce Suudi Arabistan ve Mısır'ı, gerileme eğiliminde olan ve çöken Amerikan İmparatorluğu'nun elinde itaatkâr bir araç rolünü tekrar oynamayı reddetmeye ikna etmek.
Moskova bugün tüm bu alanlarda yeterli araca sahip. Tabii ki, şimdi Amerikan’ın talimatlarını farklı şekillerde yerine getirmeye başlayacak olan Rusya'daki açık ve gizli yabancı ajanların anlamsal gürültüsünü kesmek arzu edilir. Özü, Moskova'nın Afganistan'da etkili bir jeopolitik strateji uygulamasını engellemek ve çok kutuplu bir dünyanın yaratılmasını raydan çıkarmak (veya en azından bir süreliğine ertelemek).
Geleceğin imajını ve yeni dünya düzeninin temel özelliklerini yakın gelecekte göreceğiz. Ve yine aynı yerde göreceğiz, Afganistan'da.