AİHM’de büyük hukuk zaferine uzanan yol
Yıl 2005. Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, İsviçre’de Ermenilere soykırım yapılmadığını söylediği için soruşturma açıldı.
Türkiye hükümeti Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Yusuf Halaçoğlu, savunmadı. Hükümetin politikası “arşivler açılsın konu tarihçilere bırakılsın”dan öteye geçmedi. Türkiye’deki aydınlar Talat Paşa Komitesi’ni kurdu. Komitenin kurucularından biri de Turhan Özlü’ydü. İsviçre, Almanya, Fransa’da yapılan çalışmaları ve AİHM’deki hukuk zaferi süreçlerini Aydınlık Avrupa için yazan Özlü, Türkiye’de hükümetin AİHM zaferinin kazanımlarını değerlendiremediğini belirtti.
TURHAN ÖZLÜ / TALAT PAŞA KOMİTESİ KURUCUSU
Soykırım yalanları, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP) bölgemiz haritasını yeniden düzenleme sürecinde gündeme getirildi. ABD projesinin merkezinde ikinci bir İsrail rolü verilecek “Büyük Kürdistan” kurma hedefledi. Ancak BOP’un önündeki en büyük engel Türkiye’ydi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla harekete geçen ABD, soykırım yalanlarını bu amaçla bir silah olarak kullandı.
Dünyada Ermeni soykırımı yasa tasarılarının hemen hepsinin ana metni, 2000 yılında ABD Temsilciler Meclisi’nde gündeme getirilen “ABD Ermeni Soykırımına İlişkin ABD Kayıtlarının Teyidi Kararı” tasarısıdır. Bu belgede “Türk uyruklu ancak Ermeni ya da Yunan ırkından kimselere karşı, insanlığa karşı işlenen suçlar” kapsamında örnekler yaşandığı yazılıdır. (Doğu Perinçek, Ermeni Sorununda Strateji ve Siyaset, Kaynak Yayınları, 3.basım, S. 31)
Aynı tarihlerde ABD Başkanı Bill Clinton’un Temsilciler Meclisi’ne gönderdiği bir mektubunda “1915-1923 yılları arasında” “Ermeni soykırımı” yapıldığı ileri sürülüyor, Ulusal Kurtuluş Savaşımız “soykırım” olarak niteleniyordu.
16 Haziran 2005 tarihinde Alman Meclisi Ermeni katliamını kabul eden kararı onayladı.
AB Parlamentosu 18 Nisan 1987’de Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını içeren bir karar aldı. Benzer kararları 15 Kasım 2000 ve 28 Şubat 2002’de iki kez daha aldılar. Ardından “soykırım” yalanları parlamentolara taşındı.
ABD Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi de 2005 yılında aldığı bir kararda, Ermeni Soykırımını kabul etmek Türkiye’nin AB’ye katılmasının ön koşullarından biri olarak belirlenmiştir.
Kararın 5. Maddesinde, Türkiye, “Öncül devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nun işlediği Ermeni soykırımı suçunu kabul ederse” AB üyeliği görüşmelerinin destekleneceği yazılıdır. (Doğu Perinçek, Age, s.32)
Soykırım anıtının Fransa’nın başkenti Paris’te, Sevr Antlaşması’nın imzalandığı binanın önüne dikilmiş olması da Türkiye’ye verilen bir mesajdır. Türkiye açıkça yeni Sevr ile tehdit edildi.
Geçmiş yıllarda Türkiye’de ne yazık ki şu soruya bir yanıt üretilemedi: Dünyada Ermeni Soykırımını kabul kararlarını niçin Asya veya Kuzey Afrika ülkeleri almıyor da sürekli ABD ve AB devletleri alıyor? Bu devletlerin hemen hepsinin NATO üyeleri olması da rastlantı değil; müttefik diye koynumuza soktuğumuz NATO’nun gerçek kimliğini ele veriyor.
DEVLETİN TESLİMİYETÇİLİĞİ İSYAN ETTİRDİ
Türkiye Atlantik prangaları altında yıllarca bu yalanları uslu uslu dinledi. Dışişleri Bakanlığı diplomatları iftiraları yıllarca Türkiye ile Ermeniler veya Ermenistan arasındaki bir sorunmuş gibi gösterdiler.
Yalanları, imal eden devletlerin yüzlerine çarpmak yerine “asıl soykırımı Ermeniler yaptı” ve “Ermeniler dünyayı parmağında oynatıyor” söylemiyle oyalandılar. İftiraları Ermenilerin, “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini engellemek için ortaya attıkları” bile iddia edilebilmiştir.
İktidar sahipleri ve bağlı kurumlar, üniversiteler vb. gerçeği bildikleri halde yalan üretim merkezleri olan ABD ve AB devletlerinin adını bile anamadılar.
TÜRK DEVLETİ KENDİ TARİHÇİSİNE SAHİP ÇIKAMADI
Türk devleti yıllar boyu soykırım yalanları için “tarihçilere bırakalım” tezini savundu. Oysa yalan üretim merkezlerinin amacı günümüz ve geleceğimizle ilgilidir. Konu ABD’nin Irak’ın kuzeyinde kurduğu Barzani devletini, Suriye üzerinden Akdeniz’e uzatmak ve Diyarbakır’ımıza doğru genişletme hedefiyle doğrudan bağlantılıdır.
Emperyalist ABD ve Batı’nın hedefi Büyük Ermenistan değil, Kürdistan adı altında 2. İsrail devletini kurmaktır. Doğu Perinçek ve partisinin 1990’lı yılların başından beri vurguladığı ve kuvvetle uyardığı gerçekler günümüzde artık herkesin gözü önündedir.
“Konuyu tarihçilere bırakalım, tarihçiler tartışsın” diyenler kendi Tarih Kurumu Başkanına bile sahip çıkamadı. “Tarihçiler karar versin” tezinin saçmalığı da kısa sürede kanıtlandı. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu İsviçre’nin Winterthur kentinde yaptığı konuşmada “Ermeni soykırımı diye bir olay gerçekleşmedi” dediği için İsviçre makamları tarafından hakkında soruşturma başlatıldı.
‘TARİHÇİLER KONUŞSUN’ DİYENLERE BAKIN
Tarihçiler konuşsun diyenler, konuşan tarihçilere de bakmadılar. Lalayan, Karinyan ve Boryan gibi Ermeni tarihçilerin yalın gerçeği cesaretle ortaya koyan kitaplarını bile görmezden geldiler. Hatta adlarını bile anamadılar.
Çünkü komünizm düşmanlığı vatan savunma duygu ve iradelerini karartmıştı. Devlet adamlığını da tarihçiliği de Atlantik merkezlerinin çizdiği sınırlar içinde yaptılar.
Oysa Ermeni Soykırımı yalanlarının üstesinden gelmede Ermeni tarihçilerin görüşleri altın değerindeydi.
Tarihçi Dr. Mehmet Perinçek, Rus arşivlerinde yaptığı çalışmalarla Mikoyan ve Myasnikyan gibi Ermeni devlet adamları ile Lalayan, Karinyan ve Boryan gibi Ermeni tarihçilerin de aralarında olduğu 11 kitaptan oluşan bir seti Türk ve dünya kamuoyuna kazandırdı. Kitaplar Doğu Perinçek önderliğinde süratle İngilizce, Fransızca, Almanca ve Arapça dillerine çevrilerek ABD ve Avrupa yalan merkezlerine ulaştırıldı. Bu faaliyet Soykırım yalanlarına karşı dünya ölçeğinde büyük bir aydınlanma sağlandı; AİHM davasının kazanılmasında belirleyici oldu.
‘SOYKIRIM YAPMADIK, VATAN SAVUNDUK’ DİYEMEDİLER
İktidar sahipleri Kurtuluş Savaşımızı bile savunmaktan aciz ve ezik bir halde “vatan savunduk” diyemediler; dünyanın kabul ettiği büyük gerçeği bile savunmaktan vazgeçtiler. Çünkü o Kurtuluş Savaşımızı verdiğimiz güçler günümüzdeki sözde müttefiklerimizdi.
2001 yılında TBMM’de düzenlenen Türk Ermeni İlişkileri Sempozyumu’nda Dr. Doğu Perinçek’in Sonuç Bildirgesi’ne konulmasını önerdiği “Biz Atatürk’ün önderliğinde vatanımızı savunduk” cümlesine bile yer vermediler.
DEVLETİN YAPMADIĞINI DOĞU PERİNÇEK BAŞARDI
Soykırım yalanları artık devletler katından başlayarak, belediyelere kadar uzanıyor hatta okullarda ders kitaplarına konuyordu. Soykırım yalan ve iftiraları serbestti. Ama soykırımı inkâr etmek, yalan olduğunu söylemek suç kapsamına alınıyordu.
Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, İsviçre’de düzenlenen bir toplantıda Ermeni soykırımı olmadığını söyleyince hakkında soruşturma açıldı. Haber Türkiye’de bilinçli olarak çarpıtıldı; “artık bütün dünya soykırımı kabul ediyor, inkâr etmeyi İsviçre gibi bir devlet bile suç olarak görüyor, kabul etmekten başka çaremiz yok.” havasında verildi.
Doğu Perinçek’i dinliyoruz: “Bu psikolojik savaşı bozguna uğratmak amacıyla hemen uçağa atlayıp İsviçre’ye gittim. 7 Mayıs 2005 günü Lozan görüşmelerinin yapıldığı binanın merdivenlerine çıkıp bir basın toplantısı yaptım.”
Doğu Perinçek için başlayan bir mücadeleyi zafere kadar sürdürmek her dönemde vazgeçilemez bir ilke olmuştur.
LOZAN 2005 ve BÜYÜK PROJE 2006
2005 yılının Temmuz ayında KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş başkanlığında Talat Paşa Komitesi kuruldu. Soykırım yalanlarına karşı mücadele bu komite önderliğinde yürütüldü. Komitenin adının Talat Paşa olarak belirlenmesi bir kararlılığın ifadesidir. Talat Paşa 15 Mart 1921 tarihinde Berlin’de Ermeni teröristler tarafından katledildi. Yapılan sözde yargılamada cinayeti itiraf eden Ermeni katil beraat ettirildi ve serbest bırakıldı.
Cinayette Ermeni tetikçi kullanılmıştı ama arkasında İngiliz devleti olduğunda kimsenin kuşkusu yoktur.
Osmanlı devletini son yıllarında yöneten İttihat ve Terakki partisinin liderlerinin ortadan kaldırılması projesi “Operasyon Nemesis” adıyla anılıyordu.[1] Nemesis, Eski Yunan adalet ve intikam tanrıçasıdır. Günümüzde Doğu Akdeniz’de yapılan bir dizi askeri tatbikatlar Nemesis adını taşıyor. Benzer bir deniz tatbikatına verilen Noble Dina adı da Tevrat’ta adı geçen bir başka intikam tanrıçasıdır.
Lozan Antlaşması’nın 82’inci yıldönümünde 22-23-24 Temmuz 2005 tarihlerinde 200 vatansever seçkin aydınımız İsviçre’ye giderek Lozan 2005 Kurultayı’nı yaptı. Lozan’ı antlaşmanın imzalandığı Lozan’dan savunan kurultay bütün dünyaya şu mesajı ilan etti:
“Ermeni Soykırımı uluslararası bir yalandır. Tarihsel bir yalandır. Biz vatanımızı savunduk. Yalanlarınızı Lozan’dan yüzünüze çarpıyoruz.”
Böylece İsviçre Milli Meclisi’nin aldığı Ermeni Katliamını tanıma kararı Lozan’da toplanan beş binin üzerinde Türk’ün ayakları altında kaldı.
İsviçre makamlarının Perinçek hakkında açtığı dört soruşturma kararlı yanıt ve tavırlarla püskürtüldü. Perinçek hakkında takipsizlik kararı verildi.
İsviçre televizyonları kararı birinci haber olarak şu başlıkla verdi: “İsviçre Devleti Perinçek’e boyun eğdi.”
Lozan 2005 eyleminden sadece iki hafta sonra İsviçre Senatosu Ermeni Katliamı tasarısını gündemden kaldırdıklarını açıkladı.
MODEL KURULDU, ARTIK HER YER LOZAN OLACAK
Lozan 2005 işaret fişeğiydi. Model kurulmuştu. Her yer Lozan olacaktı. Şimdi sıra hangi Batı başkentinde deniyordu. Büyük Proje 2006, buradan doğdu.
KKTC 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın başkanlığında Danışma Kurulu oluşturuldu. İlk toplantıda yürütme kurulu oluşturuldu.
Kamuoyuna ilan edilen bildiride şöyle deniyordu: “Bundan böyle Türkiye’yi Batı merkezlerinde yaşayan 5 milyon Türk ile o merkezlerden savunacağız. Bu devletlere kendi merkezlerinden bayrak göstereceğiz.”
Sırada Alman Federal Meclisi’nin Haziran 2005 tarihli, Birinci Dünya Savaşında Türk Hükümetinin Ermenilere karşı kırım uyguladığı kararı vardı. 15-19 Mart 2006 tarihleri arasında yapılan Berlin Talat Paşa Harekâtı çeşitli yasaklama ve engellere karşın büyük başarı kazandı.
Talat Paşa Yürüyüş ve Mitinginde on bin kişi, dondurucu soğuğa rağmen ellerinde Türkiye, Irak, Azerbaycan ve Irak Türklerinin bayraklarıyla yürüdü.
Miting sonrası Alman kamuoyunda hava değişmeye başladı. Talat Paşa Komitesi Berlin Kurultayı’nda bir Sonuç Bildirgesi yayınlayarak dünya kamuoyuna ilan etti.
SIRA FRANSA’DA; PARİS 2007 EYLEMİ
Talat Paşa Komitesi’nin namı giderek yayılıyor, hızla güçleniyor ve Batı kamuoyunda etkisini artırıyordu. Emperyalist cepheden yanıt gecikmedi. 27 Eylül 2006’da Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Talat Paşa Komitesi’nin “kınanması” ve Türk Hükümeti tarafından “ortadan kaldırılması” çağrısı yaptı.
Bu çağrıyla birlikte İsviçre makamları da yeniden Doğu Perinçek’in yargılanmasına karar verdiler. Perinçek Ermeni ve Rus arşivlerinden oluşan 90 kilo belgeyle yeniden Lozan yollarındadır.
Perinçek İsviçre’de yargılandı ve “Ermeni soykırımını inkâr” suçunu işlediği gerekçesiyle cezalandırıldı. Mücadelesini sürdüren Perinçek, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı.
Fransa Meclisi’nin de “Ermeni soykırımını inkâr edenleri cezalandıran” yasa tasarısını gündeme alması üzerine Talat Paşa Komitesi Paris’te bir dizi eylem kararı aldı. 13-14-15 Nisan 2007 günleri düzenlenen konferansta, “Fransa Dur! Beynini Hapsetme!” çağrısı yapıldı. Yasa 2012 yılında kesinleşti, ancak Fransa Anayasa Konseyi tarafından “anayasaya aykırı” olduğu gerekçesiyle iptal edildi. Buna rağmen bir kez daha önerildi. Bu kez de AİHM’nin Perinçek-İsviçre Davasında Perinçek lehine verdiği karar dolayısıyla uygulanamadı. (Ferit İlsever, Talat Paşa Komitesi soykırım yalanına darbe indirdi. Aydınlık, 26 Nisan 2021)
Bütün bu mücadeleler verilirken Türk hükümeti seyirci kaldı. Hatta Almanya’da miting ve yürüyüş eyleminin engellenmesine çalıştı.
Doğu Perinçek AİHM’de mücadelesini sürdürülürken, 1915 olaylarının 100’üncü yılında, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatıyla yapılan açıklamada Ermeni toplumuna “taziye” mesajları gönderildi, başsağlığı dilendi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Ermeni Soykırımı emperyalist bir yalandır” dediği için Doğu Perinçek hakkında mahkûmiyet kararı veren İsviçre’nin Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey’i Ankara’ya davet etti. Davutoğlu gelen eleştiriler karşı, Micheline Calmy-Rey’in “dürüst arabulucu” olduğunu belirtiyordu. Oysa Dışişleri Bakanı Michaline Calmy-Rey, İsviçre’de soykırım yalanlarını ilk tanıyan Cenevre Kantonu’nun Devlet Konseyi Başkanıydı. Doğu Perinçek’i mahkûm eden Lozan Mahkemesi kararında, Calmy-Rey’in başkanlığında alınan bu karar referans alınmıştı. (Av. Mehmet Cengiz’in açıklaması, Aydınlık, 28 Aralık 2011, s.7)
Calmy-Rey, 2009 yılında ABD’nin denetiminde yapılan Ermenistan-Türkiye arasındaki görüşmelerde arabuluculuk yapmıştı. 6 Nisan 2009 tarihinde İstanbul’da Obama’nın gözetimi altında toplanmışlardı.
AİHM’DE BÜYÜK HUKUK ZAFERİ:
YARGI KARARI YOKSA SOYKIRIM YOK
“Perinçek-İsviçre Davası” olarak anılan davada 17 Aralık 2013 günü 2. Daire, 15 Ekim 2015'te de Büyük Daire, soykırım yalanını tamamen bitiren tarihi kararlara imza attı. AİHM Büyük Dairesi, 1915 olayları “soykırım” olarak nitelendirilemeyeceğine karar verdi.
AİHM’in Ali Mercan, Ethem Kayalı, Hasan Kemahlı ile İsviçre Devleti arasındaki benzer davalarla ilgili 28 Kasım 2017 tarihli kararı da bu hukuk zaferini perçinledi.
ABD-BATI KORKUSUYLA DESTANSI HUKUK ZAFERİNE SAHİP ÇIKAMADILAR
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın 20 Nisan 2021 tarihinde düzenlediği 1915 Olayları Uluslararası Konferansı’nda Doğu Perinçek’in kazandığı AİHM kararının sözü bile edilmedi. İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin, “Ermeni olaylarının araştırılmasını tarihçilere bırakalım” dediler.
ABD ve Batı’ya teslimiyet hali içinde Doğu Perinçek’in söke söke kazanıp Mehmetçiğe hediye ettiği AİHM zaferini savunmaktan bile aciz olduklarını gösterdiler.
Dipnot: Prof. Dr. Hasan Babacan, Talat Paşa’nın öldürülmesi ve Katilin Yargılama Süreci, https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/