AKP elini çabuk tutmalıdır
Kısa bir süre önce İdlib sorununda tuzağa düşen Ak Parti yönetimi, koronavirüs salgınında da gerekli tepkiyi gösterememektedir ve radikal tedbirleri alma konusunda ikinci bir tuzağa düşmüş görünmektedir.
Kısa bir süre önce İdlib sorununda tuzağa düşen Ak Parti yönetimi, koronavirüs salgınında da gerekli tepkiyi gösterememektedir ve radikal tedbirleri alma konusunda ikinci bir tuzağa düşmüş görünmektedir. Salgından önce “genel bütçe” (bildiğimiz devlet bütçesi), özellikle son iki yılda gelişen resesyon nedeniyle, ciddi açıklar vermekteydi ve Ak Parti yönetimi doğmamış gelirleri bile avans adı altında kullanmak suretiyle yol almaya çalışmaktaydı. İktidarın genel bütçe içerisinde kalarak çok fazla etkin olma şansı son yıllardaki durgunluk nedeniyle ortadan kalkmıştır. On sekiz yıldır sürdürdüğü “yüksek faiz–düşük kur-üretimsizlik” programını bir türlü terk edemeyen, çözüm için gerekli bilgi, cesaret ve programa sahip olmayan Ak Parti yönetimi, 7 milyon işsize, Türkiye’nin sanayi gücünün gerilemesine ve son seçimlerde “bölgecilik” alanı içersinde kalan (diğer bölge Karadeniz) İstanbul‘da dahil önemli büyük şehirleri kaybetmesine rağmen, harekete geçememektedir. Bu dönemde kalkınma hızı yıllık ortalama %4.5 olmuş (planlı dönemden daha düşük), işsizlik Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş ölçülere ulaşmıştır. 2012 yılında 152 milyar dolar olan ihracat, 2019 yılında 182 milyar dolara yükselebilmiştir.
Yukarıda birkaç noktasına temas ettiğimiz genel ekonomik başarısızlık ve resesyon, ABD cephesinin (CHP, HDP, FETÖ, İYİP vb.) ülkeyi bölünmeye ve kaosa sürükleme ihtimali bulunmasına rağmen, büyükşehirlerde ilerleme kaydetmesine yol açmıştır. Diğer bir ifade ile vatandaşların ekonomik sıkıntı ve kaygıları, ABD muhalefetinin önünü açmıştır. Uzun zamandır stratejik aklının zayıfladığını gördüğümüz ve birçok ekonomik nitelikli kararında şizoid özellikler gözlemlediğimiz Ak Parti yönetimi, siyasi programıyla mütecanis olmayan ekonomik programı sürdüregelmektedir. Ancak ekonomik başarısızlık, gelir düşüklüğü ve işsizlik, geniş kitleleri “Ne olursa olsun” düşüncesine sürüklemektedir. Son 18 yılın ekonomi programının yerel direktörleri Kemal Derviş ve Ali Babacan'dır (KDAB). Ak Parti yönetimi KDAB’ın mali kurumlardaki egemenliğini kırabilmiş değildir. Birinci Murat yerine İkinci Murat’ı atamak bu kurumlara hâkim olmak anlamına gelmemektedir. Mali kurumlardaki KDAB gruplarının ABD muhalefeti lehine çalışma yapması beklenen bir durumdur. Sistemli çalışma yapan bu gruplar ekonomik daralma yoluyla (yüksek faiz–düşük kur-üretimsizlik) Ak Parti'nin yerel seçimlerdeki yenilgisini hazırlayan temel belirleyici etkeni yaratmışlardır.
DEĞİŞTİRİLEMEYEN POLİTİKA
Son 18 yılda orta şiddette son iki yıldır da kuvvetlice kendisini gösteren resesyona ilave olarak korona salgını neticesinde oluşması ve derinleşmesi beklenen durgunluk, Ak Parti yönetiminin çözmekte zorlandığı ve ABD cephesine alan kazandırdığı “ekonomik politika değiştiremezliğinin” üzerine gelmiştir. Bugüne kadar iktidarın açıkladığı program, konunun ciddiyeti ve üstümüze gelen olumsuzluklar ile mütecanis değildir. Yurtiçi uçak biletlerinde KDV indirimi, bazı sektörlerde muhtasar beyanname ödemelerinin 6 ay ertelenmesi, konut alımlarındaki peşinatın düşürülmesi, icra takiplerinin 30 Nisan'a kadar durdurulması, en düşük emekli maaşının 1.500 TL’ye çıkarılması, öğrenci burslarının ödenmeye devam edileceği kararı, zaten yardım yapılmakta olan iki milyon kişiye yardımların devamı kararı, banka borçlarını ve taksitlerini ödeyemeyenlerin mücbir sebep nedeniyle temerrüde düşmüş sayılmayacaklarının not edilmesinin sağlanması, başta çiftçiler olmak üzere diğer birtakım grupların borçlarının ötelenmesi, emekli ikramiyelerinin öne çekilmesi, esnaf ve sanatkârların Halkbank'a ödemelerinin üç ay ertelenmesi, nakit akışı bozulan firmaların kredi borçlarının üç ay ertelenmesi, KGF’nin limitlerinin artırılması, TCMB'nin bankalara kullandırdığı kaynakların artırılması ve daha birçok kredi geri ödemelerinin çeşitli vadelerde ötelenmesiyle ilgili kararlar...
Anlaşıldığı kadarıyla Cumhurbaşkanlığı, ilgili bakanlık ve kuruluşlara yazı yazarak korona salgını nedeniyle meydana gelen ekonomik olumsuzlukların çözümü ile ilgili her birinden tedbir ve öneri istemiş, ilgili kurumlarda kendi yetki alanlarına giren konularda heyecanlı çalışmalar yaparak ne gibi “rahatlatıcı” tedbirler alınabileceğini arzetmişlerdir. Bunun sonucunda da, sistemli bir bütünlük taşıyan çözüm paketi yerine, “eklektik” ve etkisiz bir tedbirler manzumesi ortaya çıkmıştır. Görüldüğü gibi yukarıdaki kararlar, ya bankaların kaynaklarının genişletilmesine ya da borç ertelemesine yönelik tedbir ve kararlardır. Hazine ve Maliye Bakanı'nın altı doldurulmamış vaat ve temenni niteliğindeki birkaç demecini de çözüm önerisi kapsamında not etmiş bulunmaktayız. Aklı başındaki hiçkimsenin karşı çıkmaması gereken “yardımlaşma” tedbirinin de 31 Mart’ta çözüm paketine eklendiğini belirtelim.
KÜÇÜK ESNAF KURTARILMALI
Yukarıda zikredilen ve sistematik olmayan, stratejisi bulunmayan tedbirler bir bütünlük arz etmediği gibi, 18 yıllık programın etkisi altında kalınarak alınmış olup, sorunun ciddiyeti ile mütenasip bir büyüklüğe ve etkiye de sahip değildir. Görünen odur ki, ülkedeki ekonomik faaliyetlerin % 50’sinin en az iki ay süreyle durduğu bir zaman dilimi bizleri beklemektedir. Şu anda yüz binlerce küçük işletme kapanmış ve yüz binlerce esnaf faaliyetlerini durdurmuş durumdadır. İşini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan insanlarımızın sayısının milyonlarla ifade edildiği bir kriz durumu yaşanmaktadır. Orta ve büyük işletmelerde de aynı sorunlar mevcut olmakla birlikte asıl sorun esnaf ve küçük işletmelerdedir. Hastalığın şu andaki yaygınlığı ve bulaşma hızı itıbarıyla, devlet memurları, emekliler, bankalar ve banka çalışanları, Suriyeliler, tarımsal üreticiler, nakliyeciler, marketler ve market çalışanları çok etkilenmeden krizden çıkacak gibi görünmektedirler.
Devletin, yukarıda belirtilen eski tabirle “palyatif” tedbirlere ilave olarak radikal ve etkili tedbirler alarak, esnaf ve küçük işletmeleri (ve tabii bazı diğer işletmeleri) kurtarması zorunludur. İki yada üç ay sonra bu işletmeler açıldığında, birikmiş “ötelenmiş borçlar” ve daralmış piyasa ile karşılaşacaklardır. Bu yeni hayatı kaldırmak sözkonusu birimler için mümkün değildir. Tahminlerde ortaya çıkan gelir ve istihdam kaybının hesap neticesi çok ağır görünmektedir. Sonradan veya önceden bir bedel ödenecek, devlet sorunu her şart altında ve şu veya bu vadede çözmek zorunda kalacaktır.
Borç erteleme ve kredi imkanlarını genişletme ile bu ağır sorunlarla baş etme yöntemi, Ak Parti yönetiminin hâlâ KDAB etkisinde kalarak ekonomik politikalar ürettiğinin kanıtıdır. Devlet açık finansmana başvurmadan ve gelir desteği sağlamadan sorunların çözülemeyeceğini bilince çıkarmalı, yukarıda sayılan ve kurtulması kendi çabalarıyla mümkün bulunmayan esnaf, küçük işletme (avukatlar, mali müşavirler vb. dahil) ve turizm sektörüne net, etkili ve adil bir destek programına acilen başlamalıdır. Ak Parti yönetimi, BDDK, TCMB, Hazine ve Maliye‘de örgütlenmiş KDAB elemanlarının etkisinde kalmadan, IMF’ye başvurmadan iki yıl ödemesiz 10 yıl vadeli yeterli tutardaki (takribi 400 milyar) hazine bonolarını TCMB’ye tevdi ederek karşılığını, adil ve şeffaf bir şekilde bugüne kadarki üsluplarına asla benzemeyen bir tarzda, felaketi bertaraf etmek için kullanmaya başlamalıdır. Bu felaket günlerinde bile “sıkı duruşu” sürdürelim diyebilen KDAB elemanları bu vesile ile ekonomi bürokrasisinden temizlenmelidir. Bir miktar enflasyon ve kur artışı, büyük bir kitlenin sefalete sürüklenmesine tercih edilmek zorundadır. Bu zorunluluğun anlaşılması AKP’yi, KDAB elemanlarının ve CHP öncülüğündeki ABD muhalefetinin darbesinden koruyacaktır.