23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Almanya'da acılı göçün 60. yılı Acı vatandan ikinci vatana uzun yolculuk

Alamanyalara gitmek de zor dönmek de zor! Almanya'da yaşayan vatandaşlarımız o ülkenin vazgeçilmezleri olmuştur. Her meslek dalında son derece başarılı ve dünyaca tanınan vatandaşlarımız ülkemiz için gurur kaynağıdır

Almanya'da acılı göçün 60. yılı Acı vatandan ikinci vatana uzun yolculuk
A+ A-
MURAT İNCE

Sevinç sızmaz incinir de

Ürker aç bakan gözlerden

İstemsiz bükük boyundan

İncindiğin yerdir gurbet...

(Yüksel Pazarkaya)

Almancı kelimesinin hafızalarda yer etmediği dönemler geride kalalı çok oldu. İlk kafilenin Münih (München) garına vardığında Almancılık başlamıştı ama onlar için Almanya geçici çalışma ve para kazanma kapısıydı. Bu ellere gelenler ve döneceğiz diyenler ömürlerinin tümünü Alamanyalarda bıraktılar. Çünkü dönmek onların elinde değildi ve geri dönüp dönmemeyi koşullar belirliyordu.

"Vallahi mart ayında dönecem" diyenler yıl tarihi vermemeyi huy edinmişlerdi! Çünkü onlar tarihi belli mart ayında dönemeyeceklerini çok iyi biliyorlardı. Ama yinede mart ayında geri dönme hayali içlerinde gerçekleşmesi zor olan bir umut olarak çakılıp kalıyordu.

Alamanyalara gitmek de zor dönmek de zor! Daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak için onca yolu kat ettikten sonra bavulları toplamak sanıldığı kadar kolay olmasa gerek. Hele hele aile birleşimi yoluyla efradınızı da toplayıp getirdiyseniz sıla size pek de yakın görünmez.

Memlekette kalanların gözleri mektupları getirecek olan postacıdaydı ve uzaktan gölgesi belirdiğinde umutlar artar, gelecek haber beklenirdi. Erzincan istasyonunda (tren garı) babasını dört gözle bekleyen çocuğun o yüreğinde ki heyecanı, özlemi, gözyaşını ve sancıyı hangi dil anlatabilir? Trenin raylarda çıkardığı gıcırtı ile senin heyecandan titreyerek dişlerinin çıkardığı gıcırtı birbirine karışır ve zaman mı nedir bir türlü geçmek bilmez! Babanın sıcaklığını, kokusunu kucakladığında yüreğinin derinliklerinde hissedersin ve gideceğini bildiğin içinde üzüntüye gark olursun. Seni sarmaladığı kollarını bırakmaması için o çocuk aklınla allaha yalvarırsın! Bu göçün hikayesi daha tam olarak yazılmadı ve yazılmayacak da! Çünkü o günü yaşayanlar konuşamadan, yazmadan uçmağa vardılar!

GÖÇÜN İLK DÖNEMİ

Türkiye ile Almanya arasında 30 Ekim 1961 tarihinde İşgücü Anlaşması imzalandı. Türk işçi nüfusunun artması sonrası Almanya'da yaşayan vatandaşlarımızın başta çocuk parası olmak üzere pek çok hakkın kullanılması için Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında 30 Nisan 1964 tarihinde Sosyal Güvenlik Sözleşmesi imzalandı.

Türkiye'den göçen vatandaşlarımızın ilk yılları zorluklarla geçti. Dil bilmezlik, işçi evlerinde kötü koşullarda barınma, en pis işlerde çalıştırılmaları ve Almanlardan farklı muamelelere maruz bırakılmaları unutulacak gibi değil. İşçi evlerinde ortak kullandıkları mutfak, banyo ve tuvaletler, dini ihtiyaçlarını karşılayamamaları, haksızlıklar karşısında suskun kalmaları onları ezmiş ve kendi içlerine kapanmayı getirmiştir. İleriki dönemlerde gettoların oluşmasında o dönemin izlerini görmek mümkündür. Kapitalizm insanı öğütüyor ve kastlaşmayı dayatıyor.

Türk işçi kafileleri İstanbul'dan Münih'e 50 saatlik uzun ve yorucu bir yolculuk yapmak zorunda kalıyordu. Gidenler doktor kontrolünden geçiriliyor ve sağlıklı olanlar seçiliyordu. Sapasağlam gidenlerin büyük çoğunluğu ağır işlerde çalışmaları, sağlıksız ortamlarda yaşamlarını sürdürmeleri nedeniyle hastalanmış ve pek çoğu yakalandıkları hastalıklar nedeniyle yaşamlarını yitirmişti.

Göç olgusu acılı ve sancılı bir serüvene sahiptir. İnsanlar yaşadıkları yerlerden hangi biçimde olursa olsun koparıldıklarında solarlar ve eski yeşilliklerini kaybederler. Nasıl ki toprağın derinliklerine kök salmış ağacı sökerken toprak ana direnir ya; Türkiye'den iş için göçenlerin durumu o ağaç gibidir.

KALICILIĞA DOĞRU

1972 yılına gelindiğinde neredeyse Türkiye'de usta işçi kalmamıştı! Yoğun bir meslekli insan göçü geldikleri ülkelerde boşluk yaratmıştı. Eğer Almanya bugün güçlü bir duruma gelmiş ise bunda başta Türkler olmak üzere yabancı işgücüne borçludur.

Göç öyküleri yazmakla bitmez. İlk kuşak vatandaşlarımızın yaşadıkları filmlere, romanlara, şiirlere, türkülere konu olmuş. Türkan Şoray'ın 1972'de çektiği "Dönüş" filmi bu alanda ilki oluşturur ve ardı sıra pek çok film çekilmiştir. 1974'de Tuç Okan'ın "Otobüs", başrollerini Hülya Koçyiğit ve Rahmi Saltuk'un paylaştığı 1979 yapımı "Almanya Acı Vatan", "40 Metrekare Almanya", "Almanya'ya Hoşgeldiniz" gibi filmleri sayabiliriz. Türklerin yaşadıkları zorlukları, aile dramlarını, çalışma koşullarını, Almanya-Türkiye ikilemi içinde bocalayan vatandaşlarımızın öyküleri işlenmiştir.

1970'lerin ikinci yarısına girildiğinde geri dönüş umutlarının azaldığını görüyoruz. 1980 sonrası ise kalıcılık esas eğilim haline gelmişti. Birinci kuşak yaşlanıyor ve ikinci kuşak yerini alıyordu. Bu durumu Almanya'nın sendikacılarından Richard Heller Naci isimli arakadaşının ağzından şöyle dillendirir: "Benim kalbim Türkiye'de, ama çocuklarım Almanya'da olduğu için buralarda kaldık." Bu meselenin bir yönü. Diğer yönü ise hastalıklar, sakatlıklar ve alışkanlıklar oluşturuyor. Hürriyet Gazetesi'nin "Göçün 50. Yılı" üzerine hazırladığı kitapta, "Türkler göğüslerinde iki yürek taşıyor" arabaşlığında konuyu işler.

Almanya'da yaşayan vatandaşlarımız o ülkenin vazgeçilmezleri olmuştur. Her meslek dalında son derece başarılı ve dünyaca tanınan vatandaşlarımız ülkemiz için gurur kaynağıdır.

BİTMEYECEK BİR HAYAT YOLCULUĞU

Almanyalarda en kıymetli varlıklarımızı bıraktık ve şimdi de onların hasretiyle yanıp tutuşuyoruz. Haydi her şey bir yana dönünce oralarda çocuklarımızı bıraktık, torunlarımızı bıraktık ve torunlarımızın çocuklarıda orada kalacak. Kısacası bitmeyen hasretlik sürüp gidecek...

Almanya'da Türk toplumu 5. kuşağa ulaştı ve gelecek kuşaklara doğru yelken açıyor. Türkler artık Almanya'nın ayrılmaz bir parçası ve orada insanca yaşamak, eşit haklara sahip, ayrımcılığın olmadığı, yabancı kelimesinin son bulduğu, çifte vatandaşlığın kabul gördüğü, ırkçı/faşist örgütlerin yok edildiği bir ülke özlemi içinde yaşamlarını sürdürmeye devam edecekler.

Yüksel Pazarkaya'nın "İncindiğin yerdir gurbet" sözü mıh gibi çakılır yüreğimize. Bu öyle bir incinmedir ki insanı alır götürür deli eder! Almanyalar artık gurbet olmaktan öte ikinci yurt oldu.

İleride Almanya'da yayınlanan ilk gazete, dergiler, dernekleşmeler, sağ ve sol hareketlerin, bölücülerin, dincilerin örgütlenmelerini, yayınlarını ve Almanya'da yaşayan vatandaşlarımız üzerindeki etkilerini incelemeye çalışacağız.

Gazetemiz Aydınlık'taki sayfa darlığı nedeniyle ayrıntıya girmeden kısaca göçün 60. yılına değindik.

Almanyalar gurbetti ikinci vatan oldu.

Almanya'da acılı göçün 60. yılı Acı vatandan ikinci vatana uzun yolculuk - Resim: 1

İlk kuşak vatandaşlarımızın yaşadıkları filmlere konu oldu.

Almanya'da acılı göçün 60. yılı Acı vatandan ikinci vatana uzun yolculuk - Resim: 2

Almanya göç yolculuk 60. yıl