24 Ekim 2024 Perşembe
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Almanya'da Türkçe yayınlar çok sesliliği ve renkliliği temsil ediyor'

Gazeteci Egemen Cantürk, Almanya’da Türkçe radyo yayıncılığı alanda yaptığı çalışmalar ile herkesin yakından tanıdığı bir isim. ‘Almanya’daki Türkçe yayınlar aslında çok sesliliği ve renkliliği temsil ediyor diyen’ Cantür, gazetecilik ve radyoculuğa başlama serüvenini anlattı.

'Almanya'da Türkçe yayınlar çok sesliliği ve renkliliği temsil ediyor'
A+ A-

Cantürk’ün bu mesleğe başlayacak gençlere tavsiyesi ise şu oldu: ‘Bence gazetecilik ve radyoculuk sadece gündemi takip etmek değildir. Uzmanlık alanı ne olursa olsun, iyi bir gazetecinin, tarih, sosyoloji, felsefe ve edebiyatla mutlaka iç içe olması gerekir.’

SELÇUK ÜLGER

Egemen Cantürk, 23 Nisan 1966 Ankara doğumlu. Bahçelievler Deneme Lisesi'nden mezun olan Cantürk eğitim öğretim hayatını Ankara Üniversitesi'nde Gıda Mühendisliği ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Tiyatro Tarihi ve Teorisi bölümde tamamladı. Gazeteciliğe Almanya’da başladı. DW (Deutsche Welle) ve TRT Berlin Temsilciliği`nin ardından 2015`ten beri Metropol FM`in Rheinland Pfalz ve Baden Württemberg eyaletleri haber müdürlüğü görevini başarıyla yürütüyor.  Egemen Cantürk, gazeteciliğe ve radyoculuğa nasıl başladığının öyküsünü Aydınlık Avrupa okurlarıyla paylaştı.

GAZETECİLİKLE TANIŞMAMIN İLGİNÇ BİR ÖYKÜSÜ VAR

Sayın Cantürk, Almanya'ya göç serüveninizden ve gazeteciliğe, radyoculuğa nasıl başladığınızdan bahseder misiniz?

D.T.C.F'de Tiyatro tarihi ve Teorisi bölümünde okuduğum yıllarda dünyada ezber bozan değişimler yaşanıyordu. SSCB çöküyor, batı kapitali acımasızca bütün dünyayı esir alıyor, Berlin duvarı yıkılıyor ve Orta Doğu`daki dengeler tamamen değişiyordu. Elbette bu değişim bizim kuşağı da yakından etkiledi. Bu kabuk değiştirme, dünyanın kodlarını daha net okuma isteği beni gazetecilik mesleğine yönlendirdi. Ardından Almanya serüvenim başladı. Almanya`ya geldiğim 90’lı yıllarda öncelikle tiyatro üzerinde çalışmalarda bulundum. Doğu Hessen'deki Fulda kentinin Gençlik Dairesi'yle birlikte yürüttüğümüz ortak çalışmalar sonunda bir Türk Tiyatrosunu yaşama geçirdik.

Peki bu süreçte gazeteciliğe nasıl adım attınız?

Gazetecilikle tanışmamın ilginç bir öyküsü var. O zaman Almanya'daki Türklerin büyük bir özlemle dinledikleri ve Köln Radyosu olarak adlandırdıkları her gün yarım saat Türkçe yayın yapan bir radyo kanalı vardı. Göç konulu bir öykü yarışması düzenlemişti Köln Radyosu. Ben de yarışmanın şartlarını öğrenmek için radyoyu telefonla aradım. Radyonun şef redaktörü Mehmet Bari çıktı telefona. Belki de yaşamımı değiştirecek bir sohbet oldu bu. Mehmet Bari, “Sesiniz çok mikrofonik, konuşmanız da çok akıcı ve berrak; radyoculuk mesleğine geçmek ister misin? diye sordu bana. Çok şaşırmıştım. Mesleğin duayenlerinden birinden bunu duymak çok anlamlıydı. Sonra Mehmet Bey yakından tanışmak için beni Köln`e davet etti. Gittim ve DW Köln radyosunun Hessen muhabiri olarak işe başladım.

Peki ya sonra?

Sonrası çok daha ilginç. TRT yeniden yapılanma sürecinde yurt dışında temsilcilikler açmayı planlıyordu. İlk temsilciliği de Berlin`de açacaklardı. Türklerin yoğun olarak yaşadığı Almanya`da bir temsilcilik açma düşüncesi vizyoner bir yaklaşımdı. 1998 yılında kendimi TRT ailesinin içinde buldum. TRT bir eğitim kurumudur. Kuruma girdiğiniz zaman bunu daha iyi anlıyorsunuz. Çok deneyimli isimlerle çalıştım. Berlin`de 14 yıl yorucu fakat öğretici ve zevkli bir çalışmadan sonra Metropol FM ailesiyle tanıştım. Almanya`nın ilk ve tek Türkçe yayın yapan radyosu olan Metropol FM'de çalışmaya başladım.

TÜRKÇE, TELEVİZYON KANALLARINDA ADETA KATLEDİLİYOR

Türkiye'deki tüm TV’leri izlemek, radyoları dinlemek artık bir cep telefonuyla bile olanaklı; böyle bir ortamda Almanya merkezli Türkçe radyoculuğun gerekliliği ve geleceği konusunda neler söylersiniz?

Evet pek çok şey değişti son yıllarda TV ve Radyo yayıncılığında. Yapay zekanın gündemde olduğu bir dönemde, 4. Endüstri devriminin konuşulduğu bu hızlı çağda medyanın bundan etkilenmemesi elbette düşünülemez. Dijitalleşme çağındayız ve devletler dijitalleşme için ciddi bütçeler ayırıyor. Sosyal medyanın gelişimiyle klasik anlamda yayın sunan medya kurumları da değişime uğradı. Eskiden bir görüntüyü yayına ulaştırmak için ne büyük zahmetlere girerdik. Şimdi bir tuşla haberlerinizi görüntüleriyle hemen ulaştırabiliyorsunuz. Canlı yayınlar da başka bir sorundu. Bugün bir cep telefonuyla bütün dünyaya canlı yayın yapabiliyorsunuz. Ancak bu durum olumlu yanlarının yanında bazı sorunları da beraberinde getiriyor. Yayın kalitesi düşük ve doğruluğu tartışılan haberler gerçeği yansıtmasa bile sırf ses getireceği, çok izleneceği için ön plana çıkıyor. Günümüzde her şey hızlı tüketiliyor. Habercilik de ne yazık ki bundan payını aldı. Yüzeysellik ön planda. Türkçe, özellikle özel ve yerel televizyon kanallarında adeta katlediliyor. Eski sunucuların alt yapısı, dile gösterdiği özen, bilgi birikimi ve yayın sorumluluğu yeni kuşak sunucuların çoğunda ne yazık ki yok. Nasıl olsun ki! Yaşamın her alanını kaplayan sığlık, dayatılan Amerikanvari yaşam biçimi toplumların yazgısı oldu sanki.  Batı dünyasının tam da istediği bir şey bu. Sığ beyinlerin sayısının çoğalması düzenin devamı için gerekli. Öte yandan yönlendirici, gerçek dışı pek çok haber görüyoruz günümüzde. Batı kaynaklı medya kurumlarında bu tür yönlendirici haberlere her gün rastlıyoruz. Fakat, bu olumsuzluklara rağmen Türkçe Radyo`nun Almanya`da daha da gelişeceğini söyleyebilirim. Çünkü, radyo büyülü bir dünya. Almanya`da ciddi bir radyo geleneği var. Öncelikle ev kadınları, ulaşım görevlileri, hizmet sektöründe çalışanlar, sabah erkence işine gidenler her türlü bilgilendirici haber ve programlarımızı ilgiyle dinliyorlar. Radyolar Almanya`da yaşadıkça Türkçe radyo da yaşayacak bence.

TÜRKÇE YAYINLAR RENKLİLİĞİ TEMSİL EDİYOR

Almanya’daki Türkçe radyo yayınları ile ilgili neler düşünüyorsunuz? Uyuma engel teşkil ediyor mu bu yayınlar?

Almanya'da Türkçe yayınlar aslında çok sesliliği ve renkliliği temsil ediyor; Alman toplumuna uyum konusunda engel değil, tam tersine uyumun en büyük destekçisi.  Alman siyasiler de bunun farkında. Resmî kurumlarla bu konuda pek çok proje yürütülüyor. Türkçe haber dinlemek Almanya’da bir ayrıcalık. Yurttaşlarımız, Frankfurt’ta, Berlin’de, Mainz’da, Koblenz’de, Stuttgart’ta, Mannheim’da, Ludwigshafen’da, Bremen`de, Wiesbaden’da, Offenbach’da, Darmstadt’ta, en güncel gelişmeleri ana dillerinden takip ediyorlar. Bu bence Diaspora’da yaşayan Türkler için bulunmaz bir nimet. Her yaş grubundan insan bizi dinliyor diyebilirim. Herkese hitap ediyoruz ve bununla birlikte gençlerin dinamizmi ve enerjisini yakalamaya çalışıyoruz. Zamanın ruhunu anlamayan, bu çemberin dışında kalmaya mahkûm aslında. İlgili, enerjik, yeniliklere açık, meraklı bir izleyici kitlemiz var diyebilirim. 

Bu mesleğe başlamak isteyen gençlere ne tür tavsiyelerde bulunursunuz?

Bence gazetecilik ve radyoculuk sadece gündemi takip etmek değildir. Uzmanlık alanı ne olursa olsun, iyi bir gazetecinin, tarih, sosyoloji, felsefe ve edebiyatla mutlaka iç içe olması gerekir. Geçmişi iyi öğrenmeyen gelecekle ilgili sağlıklı ve doğru değerlendirmelerde bulunamaz. Mutlaka en az iki yabancı dil bilmeliler. Kendilerine yatırım yapmalılar. Almanların sevdiğim bir atasözü vardır: “Bizim madenlerimiz yok, onun için beynimizi kazıyoruz” derler.  Elbette en önemlisi de, olanakları varsa başka ülkeleri, değişik coğrafyaları gezip görmeleri, gözlemler yapmaları. Kendini geliştirmeyen bir kişi dünyayı algılayamaz. Ayrıca çok okusunlar. Sadece kendi alanlarıyla ilgili kitapları değil, romanlar, öyküler de okusunlar. Dünya klasiklerini, özellikle Rus klasiklerini (Dostoyevski, Tostoy, Turgengev, Çehov, Şolohov, Gorki...) okumuş bir insanın düşünsel zenginliği ve empati gücü, edebiyatla bağı olmayan biriyle aynı olamaz.

TANIMADIĞIM İNSANLARIN YAŞAMLARINA DOKUNUYORUM

Dinleyenlerinizle iletişiminiz nasıl? Zaman zaman bir araya geliyor musunuz?

Evet, zaman zaman değişik etkinliklerde, kültür toplantılarında bir araya geliyoruz dinleyicilerimizle. Tanımadığım, yüzünü görmediğim insanların yaşamlarına dokunduğumu dinleyicilerimizle bir araya gelince daha iyi görüyorum. Onlar da söyleyeceklerini yüz yüze iken daha içtenlikle dile getiriyorlar. Mannheim`da bir toplantıda, tanımadığım bir kadın dinleyenimiz gelip yanaklarımdan öptü.  “Teşekkür borçluyuz size” dedi. “Kızım eskiden Türkçe konuşmaya korkardı, ama şimdi severek konuşuyor. Türkçeyi kızıma sevdirdiniz, özgüven kazandırdınız ona” dedi. O anki mutluluğumu anlatamam.

Radyo ve gazetecilik dışında uğraşlarınız var mı? Nelerdir?

Kendimi her zaman geliştirmeye çabaladım. Almanya’ya ilk geldiğim yıllarda tiyatro çalışmalarım oldu. Sonrasında yabancı olma duygusuyla doldum. Köklerinden koparılmış bir bitki gibi hissettim kendimi. Daha doğrusu hissettirdiler... O zaman öteki olmanın ne olduğunu iyice anladım bu topraklarda. Bu da beni kendimle ve yaşadığım toplumla hesaplaşmaya yöneltti. İşte bu hesaplaşmadan sanatsal ürünler çıkmaya başladı. “Tarih Bir bilmecedir” adlı tek kişilik bir gösteri hazırladım. Aslında bu çalışmam bir meydan okumaydı göçmenliğe, öteki olmaya. Zamanın ırmağında akıp kaybolmuş isimsiz kahramanların öykülerini anlatıyorum. Mannheim ve Berlin’de başlayan bu tek kişilik gösteri yolculuğuna devam edeceğim. Ayrıca yazınsal çalışmaların her daim içindeyim. İlk kitabım kısa süre sonra çıkacak. İsmi “Elektrico 28.” Neden Elektrico 28? O sırrı şimdilik paylaşmayayım. Gezdiğim kentlerin kokusunu, ilginç röportajlarımı, şiirlerimi ve öykülerimi bulacaksınız kitapta. Özlem ve umutla harmanlanmış bir yolculuğa çıkarmak istiyorum okuyucuları...

Bir de zaman zaman yazılarımın yayınlandığı değerli bir kültür-edebiyat dergisi var: TUNA. Viyana’da yaşayan Türk gençlerinin emekleriyle yaratılan çok kaliteli bir dergi. Her sayısı dolu dolu. Bu dergide yazılarıma yer verdikleri için kendimi şanslı hissediyorum.

SESİMDEN TANINMAK ÇOK GÜZEL BİR DUYGUYDU

Hafızanızda yer eden ilginç bir meslek anınızı Aydınlık Avrupa okurlarıyla paylaşır mısınız?

Bir sonbaharda Venedik’e gitmiştim. Kanal kıyısında tarih kokan kafelerin birinde kahvemi yudumlarken bir gelinle damat geçti önümden. Yeni evlilerin yanlarında fotoğrafçıları da var. Kanalların önünde durup fotoğraf çektiriyorlar. Türkçe konuştular. Venedik'te Türkçe konuşan gelin ve damat! Heyecanlandım. Mutluluklar dileyip yeni çifti şaşırtayım derken birden yan sokağa döndüler. Arkalarından hızla koşturup yetiştim onlara. Mutluluklar diledim. Çok şaşırdılar. Meğerse Almanya’dan, Stuttgart’tan balayına gelmişler Venedik’e. Damat Bey ve Gelin Hanım benim kutlama sözlerim bitince, “Abi biz senin sesini bir yerden tanıyoruz vallahi!” dediler. Çok geçmedi, Damat Bey heyecanla, “Siz Metropol FM'den Egemen Cantürk’sünüz!” dedi. Gelin de onayladı eşini. Çok duygulandım. Sesimden tanınmak çok güzeldi. Hemen omuz omuza hatıra fotoğrafı çektirdik.

Çok Teşekkürler ederiz Sayın Cantürk.

Ben de size ve Aydınlık Avrupa'ya söyleşi için yürekten teşekkür ederim.

Son Dakika Haberleri