08 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Almanya’nın yol ayrımı: Ulusal egemenlik mi ABD’nin sopası olmak mı?

Almanya’da ABD baskılarından kaynaklı siyasi çekişme kızışıyor. Ekonomik krizin derinleşmesi Almanya’yı yol ayrımına getirdi. ABD yanlısı politikalara devam mı, yoksa stratejik ithalatın yarısının karşılandığı Çin ile ilişkileri sıcak tutmak mı? Burada kimin galip çıkacağı belirleyici olacak 

Almanya’nın yol ayrımı: Ulusal egemenlik mi ABD’nin sopası olmak mı?
A+ A-
ALİ MERCAN

Almanya'da “Ulusal Güvenlik Stratejisi” tartışmaları kızıştı. Dışişleri Bakanlığı, ABD ile yakın iş birliğine, Başbakanlık ise Ulusal Egemenlik Stratejisi’ne odaklanıyor. ABD hegemonyasının dayatmaları Almanya koalisyon hükümetini fiilen ayrışmaya itiyor. Son olarak Savunma Bakanı Christine Lambrecht, Ukrayna’ya destek konusunda yetersiz görüldüğü için istifa etmişti.

Almanya’da siyasi çatışma ve kamplaşmaların bir numaralı sebebi ABD hegemonyasının dayatmalarıdır. Ulusal Egemenlik Stratejisi üzerine gelişen son anlaşmazlıkların merkezinde Çin’e karşı tutum var: ABD gibi Çin’i baş hedef olarak tespit etmek veya sanayici ve iş insanlarının ülke ihtiyaçlarını gözettiği gibi ortak olarak görmek… Özetle, ABD hükümranlığı altında tek kutupluluğa devam ya da artık Başbakan Olaf Scholz’un da teslim ettiği gibi çok kutuplu dünya gerçeğine göre politika belirlemek.

Üçlü koalisyon içinde Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un başını çektiği hegemonyacılığa teslim olan Yeşil-Liberal birlikteliği ile Sosyal Demokratların kısmen Alman devlet geleneklerini ve ülke çıkarlarını esas almaya çalışan taraf arasındaki çatışma artık sokakta tartışılan bir konu oldu.

DIŞ POLİTİKAYI KİM YÖNETECEK?

27 Ocak 2023 tarihli German Foreign Policy (GFP) bülteni konuya ilişkin şu gelişmeyi aktardı: “Almanya’nın gelecekteki ulusal güvenlik stratejisi üzerine başbakan ile dışişleri bakanı arasındaki anlaşmazlık devam ediyor. Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock hazırladığı strateji belgesini planladığı gibi Münih Güvenlik Konferansı'ndan (17-19 Şubat) önce uluslararası kamuoyuna sunamayacak. Ulusal Güvenlik Konseyi'nin başbakanlıkta mı yoksa dışişleri bakanlığında mı yer alacağı netliğe kavuşamadı. Ayrıca, güvenlik stratejisinin geçen yıl yayınlanan iki önemli ABD strateji belgesindeki pozisyonlarla nasıl bir ilişkisi olduğu da net değil. Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Ulusal Savunma Stratejisi, müttefik devletlerin de harekete geçmesi gereken ana düşman olarak Çin'i gösteriyor. Baerbock buna kesinlikle katılıyor, Şansölye Olaf Scholz ise mesafeli duruyor.”

Savunma Bakanlığına bağlı Federal Güvenlik Politikası Akademisi (BAKS) güncel bir analizde, ulusal güvenlik stratejisini çizerken, yalnızca iç güç faktörlerinin değil, aynı zamanda dış güç faktörlerinin de dikkate alınması gerektiğine işaret etti. BAKS, geçen yıl kendi adına iki merkezi strateji belgesi yayınlayan ABD'ye özel bir önem veriyor. Özetle, ABD’nin çizdiği politikayı takip etmemek ciddi dış politika sorunlarına yol açabilir gibi ihtar içeriyor.

ABD’NİN BAŞ DÜŞMANLARI

İki ABD strateji belgesinde, Washington dünya politikası için net bir rakipler sıralaması oluşturuyor. Buna göre, Rusya şu anda Ukrayna savaşı nedeniyle dikkatleri üstüne çekiyor. Ama uzun vadede Çin, bir numaralı düşman: "Hem gelişmeye devam eden" hem de "dünya çapındaki tek rakip olma kapasitesi olan" bir güç. Çin, uluslararası düzeni yeniden şekillendirebilir. Ulusal Güvenlik Stratejisi’ne göre, Çin ile "rekabet etmek" için mümkün olan her şeyi yapmak gerekir.

BAKS'ın da belirttiği gibi, Milli Savunma Stratejisi, "entegre caydırıcılık" olarak nitelendirilen bir konsepte dayanmaktadır. Amaç, müttefik devletlerle birlikte "bölgesel alanlarda, karmaşık ve farklı savaş alanlarında, rakipleri ve düşmanları" güvenli yollardan caydırabilmektir. Bu da, "caydırıcılığın başarısız olması durumunda askeri bir çatışmadan galip çıkabilmek" için "hazır silahlı kuvvetlere sahip olmayı" gerektirir. Konsept aslında yeni değil. Bununla birlikte, BAKS, "ABD son yıllarda nükleer bileşen de dahil olmak üzere orduyu çok fazla daralttı" diye açıklıyor.

Bunun Almanya için de sonuçları var. Örneğin, Almanya yalnızca ABD'nin "Avrupa ve Hint-Pasifik güvenliğinin iç içe geçmesi" talebiyle nasıl başa çıktığına "bir yanıt bulmakla" kalmamalıdır. Muhtemelen askeri kapasitelerde "daha fazla milyar dolarlık ve uzun vadeli yatırımlardan" kaçınmamalı, artık "nükleer silahların artan önemini", "modern nükleer caydırıcı"yı göz ardı etmemelidir.

Berlin'in ulusal güvenlik stratejisi taslağında yer alan cevapları henüz bilinmiyor. Bildirildiği üzere, geri kalan çatışma noktaları, Alman askeri bütçesinin kategorik olarak gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde ikisi olarak mı, yoksa ordunun hızla artan ihtiyaçlarına göre esnek bir şekilde mi ayarlanacağı sorusunu içeriyor. İlki şimdiye kadar savunma bakanlığı tarafından, ikincisi ise dışişleri bakanlığı tarafından onaylandı. Yeni kurulacak Milli Güvenlik Kurulu konusunda da bir tartışma var. Başbakanlığa mı, yoksa Dışişleri Bakanlığına mı bağlanacağı belli değil. Eski bir CDU dış siyasetçisi olan ve şu anda gizli servisler için Parlamento Kontrol Komitesi Başkan Yardımcısı olan Albay Roderich Kiesewetter’in değerlendirmesi şöyle: "Gelecekte siyasi açıdan rahatsız edici bazı kararların alınması gerekecek. Bu nedenle, ulusal stratejinin uygulanmasını hükümet diziliminden ve fırsat maliyetlerinden bağımsız olarak gözden geçiren bir organa ihtiyaç var."

TARTIŞMALARIN GELECEĞİ

Biden yönetimi her yönden baskı altında tutmasına rağmen, üçlü koalisyonu bütünüyle kendi politikasının kuyruğuna takamamaktadır. Öyle ki ABD görevlisi gibi davranan Annalena Baerbock, başbakanlığa kafa tutarak ve Almanya’nın yönelmeye çalıştığı ulusal çıkarlarına karşı adımlar atarak Atlantik çıkarlarını kabul ettirmeye çabalıyor. Scholz ise aşağıda GFP’nin başbakanlık kaynaklarına dayanarak özetlediği gibi çok kutuplu dünyaya ayak uydurmaya çalışıyor:

“Çin politikasıyla ilgili anlaşmazlığın çözülüp çözülmediği belli değil. Baerbock'un liderliğinde, federal dışişleri bakanlığı, gelecekteki bir Alman-Çin stratejisi için ABD çevreleme stratejisiyle önemli ölçüde uyumluluk gösteren ve son derece çatışmacı pasajlar içeren bir taslak sunmuştu. Başbakanlık bunu "fazla sert" buldu. Başbakan Scholz'un aklında Alman iş dünyasının temel çıkarları var; otomotiv ve kimya endüstrileri gibi son derece önemli sektörler, yapısal olarak Çin ile ticarete bağımlıdır.”

ÇİN’E KARŞI ABD ETKİSİ

10 Ocak’ta GFP’nin, “Kritik on yıl için strateji” başlıklı makalesinde şu görüşlere yer verildi: “Bir yanda Alman endüstrisinin, diğer yanda ABD'nin artan baskısıyla, Almanya'nın Çin stratejisi konusundaki anlaşmazlık doruk noktasına ulaşıyor. Dışişleri bakanlığında hazırlanmakta olan belgenin taslağından pasajlar 2022'nin sonunda belli olmuştu. Berlin ve Pekin arasındaki gerilimi önemli ölçüde artırmayı hedefliyordu. Alman ekonomisi şimdi buna kararlı bir şekilde karşı çıkıyor: Stratejik öneme sahip ithalatın neredeyse yarısı Çin'den alınıyor. Alman endüstrisinin merkezi sektörlerinin en önemli pazarları bu ülkededir. Alman ekonomisinin merkez örgütlerinin başkanları, Çin ile bir kopuşa karşı acilen uyarıda bulunuyor. Ekonomistler, Çin stratejisi için Baerbock taslağını önemli sakıncaları olduğu için eleştiriyor. Başbakanlık, dışişleri bakanlığının Çin politikasına yönelik planlarını yavaşlatmaya ve Çin ile daha yakın işbirliğinde anlaşmak istiyor. NATO ve AB arasındaki işbirliği ise ABD'ye, Almanya’nın Çin politikası üzerinde daha fazla etki etme olanağı sağlıyor.”

Öte yandan Scholz, yükselişi engellenemeyecek “çok kutuplu dünya”nın ortaya çıktığına inanıyor; mesele sadece Çin'in güçlenmesi değil, aynı zamanda Hindistan, Endonezya, Vietnam, Güney Kore gibi Asya devletlerinin, Afrika ve Latin Amerikalıların sürekli olarak nüfuz kazanmasıdır. 23 Ocak’ta GFP’de şu tespit yer almıştı: “Berlin ve Paris, AB’nin ABD'den daha fazla bağımsızlığı için çabalıyor ve kitlesel olarak silahlanıyor. Bunun nedeni Almanya'nın Washington'la rekabetinde ciddi gerilemeler yaşamasıdır.”

Son Dakika Haberleri