12 Ocak 2025 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Almanya’ya göçün 60. Yılı: Tahta bavullarla geldiler ve kaldılar

“Üç buçuk yıl bekledi Fazıl Usta sırası gelinceye kadar, Münih treni gara, gözleri yarı dalgın ve ince belli bir kadın gibi girdiğinde besmele çekip bavullarına yapıştı, sapları ellerini kesiyordu, bastı ilkin sağ ayağını biraz heyecanlı Alman toprağına.

Almanya’ya göçün 60. Yılı: Tahta bavullarla geldiler ve kaldılar
A+ A-
Murat İnce

“Üç buçuk yıl bekledi Fazıl Usta sırası gelinceye kadar,

Münih treni gara, gözleri yarı dalgın ve ince belli bir kadın gibi girdiğinde besmele çekip bavullarına yapıştı, sapları ellerini kesiyordu, bastı ilkin sağ ayağını biraz heyecanlı Alman toprağına.

Hoparlör Essen’e gideceklerini söyledi.

Sıraya girdiler ve tercüman efendi,

Teker teker isimleri yokladı.” (Aras Ören)

Evet, kolay değil 60 yıllık acılı göçün bitmeyecek öyküsünü yazmak! İlk işçi kafilelerin Münih garına vardığında onları karşılayanlar “işçi istemişlerdi” ama “insanlar gelmişti! İsviçreli yazar ve mimar Max Frisch aynen şu cümleyi kurmuştu, “Biz işçileri çağırmıştık ama insanlar geldi”. O insanlar geldiler, çalıştılar ve yaşadıkları ülkelere büyük zenginlik kattılar.

Gönül isterdi ki bu yazıyı Almanya'da yaşayan arkadaşlar, dostlar yazsın. Yaklaşık 12 yıldır ülkeme döndüm ve oraların atmosferi içinde bunları yazmak daha dolgun ve doyurucu olurdu. Göç ve göçmenlik olgusu durmaksızın devam ediyor ve devamda edecek. Köyden kente, kentten metropol şehirlere ve daha da olmazsa zengin kapitalist ülkelere göçler mütemadiyen sürecek ta ki büyük uyum dünyası gelene dek.

Her göç gibi Türklerin Batı Avrupa'ya göçleri de sancılı oldu. Fabrikalarda, madenlerde kısacası sanayi kollarıda ki en ağır işlerde çalışan ilk kuşak, yanlarına 1980’li yıllarda ikinci kuşağıda kattılar ve şimdilerde üçüncü ve dördüncü kuşakta Avrupa'da her meslek dalında ve politikada adlarını duyurmaya ve vazgeçilmez olmaya başladılar.

GERİDE KALAN GURBETÇİ ADI

Batı Avrupa’da 5 Milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşamaktadır. Berlin başta olmak üzere pek çok Avrupa kentinde yaşayan Türkler, ülkemizdeki çoğu şehrin nüfusu ile karşılaştırıldığında kat be kat üstünde olduğu görülür. Türkiye açısından artık kayıp değil kazanç olarak değerlendirilebilecek bu olguyu ülkemizin yeterince yararlandığını söyleyemeyiz.

Türkiye ile Avrupa arasında köprü görevi görebilecek birikime ve yetkinliğe sahip vatandaşlarımız Gürsel Köksal’ın dediği gibi, “Türklerle Almanların (yeni. Mİ) ortak tarihine tanıklık ederken” yıllar yılları kovalıyor ve yapılması gereken pek çok şey olduğu yerde sayıyor.

Hürriyet Gazetesi’nin 17 Şubat 1961 tarihli birinci sayfasındaki haberin başlığı şöyleydi, “Almanya’da sekiz bin Türk işçisi çalışıyor.” Şimdilerde milyonları bulan Türkler mesleklerin her dalında başarılara imza atıyorlar.

İlk dönemler Türkler geçici olarak Almanyalara geldiler, geri dönüş hayalleri içinde çırpındılar ama bir türlü dönemediler. Bu psikolojik ortam uzun yıllar aldı. 1980’in ikinci yarısından itibaren kalıcılık eğilimi ağırlık kazanmaya ve Alman vatandaşlığına geçme hız kazandı. Artık onlar Almanya’nın vazgeçilmez bir parçası haline geldiler ve Almanyalı oldular.

Niceleri on yılların verdiği o ağır koşullar nedeniyle büyük zorluk yaşadı. Bir eğitim gönüllüsü olan Ali Uzun “Kaçgarlar’dan Berlin’e isimli kitabında ki Türk ve Almanlarla ilgili gözlemlerini roman dilinde anlatır. Türkiye'nin dört bucağından insanlarımız kafileler halinde Almanya’ya ve daha sonra diğer Batı Avrupa devletlerine akıyordu.

Almanya’ya göçen Türkler artık misafir işçi, yabancı işçi kategorisine sokulamaz. Onlar kalıcı göçmenlerdir ve azınlık haklarına kavuşmaları ve tanınmalarının zamanı gelmiştir.

MEMLEKET HAVASINA HASRETLİK

Memleket kelimesi Almanyalarda bir başka havada söylenir! Sılaya hasretlik, doğup büyüdüğü köyüne, kasabasına özlem, dost ve akrabaların yanı sıra arkadaşlıklara duyulan kavuşma duygusu insanı hüzne boğar. Yaşanmışlıkları arar ve anılar adeta esir alır ruhunuzu! “Almancıları” anlamak için Almanya'da yaşamak ve onlarla aynı kaderi paylaşmak gerek. Kitaplardan öğrenemezsiniz onların dünyasını. Çünkü Almanya’da Türklerin dünyasını Günter Wallraff’ın pek çok doğruya parmak bassada “En Alttakiler” kitabındaki “Ali” tipi o dönemde de Türk gerçeğini tam olarak doğru yansıtmıyor, tek yanlılığa düşüyordu…

İŞÇİ GREVLERİNDE ÖNCÜLÜK

Vatandaşlarımız sanayi kollarının bütün dallarında yoğun olarak çalışıyor. Almanya'nın marka olmuş otomotiv devlerinden Daimler Benz, Opel, BMV, VW ve özelliklede merkezi Köln’de bulunan Ford otomobil fabrikasında etkin olan Türkler firmaların her kademesinde görev alıyorlar.

Türk işçilerinin iz bırakan eylemlerinin başında 1973 yılında ki ünlü Ford grevi gelir. Grevin öncülüğünü Türk işçileri yapar. O grevin etkin olmasında Aydınlıkçılarında katkısını unutmayalım. Ömer ağabey (Ömer Özerturgut) Ford grevini ve çalışmaları uzun uzun anlatmıştı.

Ford ile ilgili bir başka anı ise bir dönem Türklerin ülkelerine izine gidişlerinde en çok tercih ettikleri markanın Ford Transit olmasıydı. Hatta bu nedenle Ford, Türkenauto (Türk arabası) olarak söylenirdi. “Türkler Ford sever ve sürer” sözünü Almanlardan sıkça duyardık. Tabii o dönem bitti ve Türkler her marka arabayı kullanıyor.

DÜN VE BUGÜN

“Hürriyet Tanıklığında Göçün 50. Yılı” resimli büyük boy kitabından yararlanarak “Valizler Dolusu Umut” büyük boy resimli kitabını hazırlayan Ali Çarman’ın tek yanlılığı kitabı objektif yaklaşımdan alıkoyuyor. Ayrıca her iki kitapta bulunması gereken olaylar, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve ayrımcılık vb gibi günlük karşılaşılan olguların gözden kaçması önemli bir eksikliktir.

Valizler Dolusu Umut’ta yayınlanan siyah beyaz resimler insanı geçmişe götürüyor. Sirkeci Garında trenin camlarından sarkan kolları ve buruklukları hafızalara kazınmıştır. Hele hele doktor kontrolündeki muameleler hiç unutulur mu? Saçından tırnağına her yerini kontrol edenlerin davranışları o dönem tartışmalara neden olmuştu. Almanya’ya gelenlerin yüzündeki ifadeler endişelerle, sıkıntılarla ve hasretle dolu. Dünde kalan hatıraların çok daha kapsamlı çalışmalar beklediğini belirtelim.

Yurtdışındaki vatandaşlarımızın ülkemize katkısı yadsınamaz. Cem yayınevi arasında birinci baskısı 1993 yılında çıkan Sayın Dr. Sudi Apak’ın “Yurt Dışındaki İşçi Potansiyeli ve Türkiye Ekonomisi” isimli kitabında rakamlarla bu katkı işlenir. Tabloları dikkatli bir gözle incelediğimizde ülkemize gelen katkının önemini daha iyi anlıyoruz. Türkiye yeni uygulamalarla teşviki özendirilmelidir. Aksi halde yıldan yıla katkıda azalma olacaktır.

1980 SONRASI

12 Eylül 1980 darbesi ikinci büyük göçün kapısını araladı. Tüm Alman basın yayın organları “Türk ilticacılar” haberleriyle dolup taşıyordu. Artık Türk misafir işçilerin yerini ilticacı Türkler söylemi almıştı. Siyasi gerekçelerle gelenlerden kat be kat fazlası Almanya'da iş bulmak için iltica başvurusunda bulunuyordu. Pek çok insanın iltica işleriyle doğrudan ilgilenen biri olarak doğrudan gözlemlerimize dayanarak yazıyoruz. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Struttgart’ta ki bir toplantı sonrası iltica işlemleriyle uğraştığımı duyunca bir daha bunu yapmamamı önerdi. Çünkü siyasi olanda olmayanda esas hedef olarak Türkiye'yi alıyordu ve Alman devleti bunu imrendiren politikalar güdüyordu. Uyarı sonrası bir iki zorunlu iltica başvurusu dışında yardımcı olmayı bıraktık.

Almanya'da iltica başvurusunda bulunanlara sorulan sorular ibretlikti! Hele Kiliselerin o maskeli yardımsever ve küçümseyici tavırları yok mu insanı çıldırtmaya yeter! İltica başvuruları sırasında edinilen tecrübelerin başında kiliselerin, vakıfların, üniversitelerin ve istihbarat örgütlerinin birlikte çalıştığı ve bilgi edinme merkezleri oldukları görülmüştür.

Özellikle CDU’nun Konrad Adenauer Vakfı, SPD’nin Friedrich Ebert Vakfı, Yeşiller Partisi’nin Heinrich Böll Vakfı ve merkezi Hamburg’da bulunan Orient İnstitut (Şarkiyat Enstitüsü) hem Türkiye'de ve hem de Almanya’da Türk toplumu üzerine “araştırmalarıyla” ünlüdür.

YABANCI DA NE DEMEK?

Yabancı nedir ve kimdir? Hiç insan yabancı olur mu? Bu dünya hepimizin evi biz o evin geçici misafirleri değil miyiz? Ancak gel görki önyargılar kolay kolay yıkılmıyor. Buna bir de politikacıların çanak tutmasını eklersek “yabancıların” hangi zorluklarla boğuşmak zorunda kaldıklarını anlarız. Margret Sponn “ Almanların Türkler hakkında 500 yıllık önyargıları” olduğunu kitabında ayrıntılı olarak anlatır. Demek ki önyargılarında bir kökeni var ve o köken asırlar boyu sürmektedir. Kitapta katılmakta zorluk çektiğimiz ifadeler olsada önyargıların temelini anlamak için malzeme sunması nedeniyle dikkatimizi çekti.

60 yıldır Almanya'da yaşayan ve orayla bütünleşen Türk Toplumunu “yabancı” kelimesi gibi itici ve incitici söylemlerle tanımlamaya kalkışırsanız ancak ırkçı-faşist örgütlerin ekmeğine yağ sürmüş olursunuz.

Almanya artık göçmenler ülkesidir ve bu gerçeği kabul etmek zorundadır. Nüfusu giderek azalan ve yaşlanan Almanya göçmensiz yapamaz. Türk Toplumu ise göçmenlerin başında gelir.

TÜRKİYE'NİN DİASPORASI

Yurdumuz Türkiye açısından yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız çok büyük olanaklar yaratmaktadır. Yeterki onların önü açılsın ve kurda kuşa yem edilmesin!

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın esas olarak örgütsüzlüğü zayıf yönlerini oluşturuyor. Türk toplumunun öncüleri olarak alanda görünenlerin önemli bir kısmı maalesef atıl durumda ve anılarını yazmakla meşgul! Sağ ya da sol tandanslı örgütler, kuruluşlar ise marjinalleşti ve “kapitalizmin nimetlerinden” yararlanan unsurlar haline dönüştürüldüler. ABD emperyalizminin kara gücü PKK ise kabuğu içinde bölücülüğe devam ediyor. Böylesi bir durumda Türk Toplumunun öncülerine büyük sorumluluk düşüyor.

Güçlü bir Türk Diasporası Türkiye için hayati önem taşır. Ancak bunun için öncelikle yapılması gereken işler vardır. Birincisi Türk toplumunun beklentisi “Yurt Dışı Türkler Bakanlığı” ve özelliklede temsil için milletvekili seçiminin önünün açılması gerekiyor. Ayrıca partilere öneriyoruz; yasal engel yoksa yurt dışında yaşayan ve çifte vatandaş hakkını elde etmiş olan vatandaşlarımızı aday gösteriniz.


ÇÖZÜM BİRLİKTE

Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın bölük pörçük edilmesinin önlenmesi en önemli görev olarak önümüzde duruyor. Hem T.C. Devleti ve Hükümetlerine ve hem de yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın öncülerine sorumluluklarını hatırlatırız.

Değişik isimler altında faaliyet gösteren Türk dernekleri asgari müştereklerde anlaşarak birleşik kurumlar oluşturmalıdır. Dün doğru olan dernekleşme modeli bugün doğru olmayabilir ya da gereksiz hale gelebilir. Yanlış örgütlenme modellerindeki ısrar Türk toplumuna zarar verir. Irkçılığa, faşizme, yabancı düşmanlığına, iş ve öğretimde fırsat eşitliğinin sağlanmasına ve sorunlara müdahalede bulunmak için birlik şart ve bu görev önümüzde duruyor.

Göç ve göçmenlik üzerine ne kadar yazarsak yazalım hep eksik kalacaktır. Almanya başta olmak üzere Fransa, Hollanda ve diğer kapitalist ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızla kucaklaşmak ve onların sorunlarıyla ilgilenen iktidarların oluşacağı günleri özlemle bekliyoruz.

ORASI VE BURASI

Biz Almanya diye başladık ama yazdıklarımız diğer ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız içinde geçerlidir. Zaten ülkemizde “Almancı” (bu kelimenin kullanılmasından rahatsızlık duyulduğunu hatırlatalım) kelimesi hepsini ifade ediyor.

Bekir Yıldız’ın “Alman Ekmeği” kitabı bize o ekmek için hangi zorlukların yaşandığını, insanın oralarda neleri bıraktığı ve kaybettiğini romansı bir dille bize sunar. Evet, oralarda yaşımızı bıraktık, yaşamımızın en verimli çağını bıraktık, çocuklarımızı bıraktık ve şimdide torunlarımızı bırakıyoruz. Biz burada çocuklarımız ve torunlarımız, kardeşlerimiz, dostlarımız, tanıdıklarımız orada gelde dayan bakalım, dayanabilirsen! Hayat iki parça, birazı burada çoğu orada…

Yararlanılan kaynaklar:

Hürriyet Tanıklığında Göçün 50. Yılı

Valizler Dolusu Umut- Ali Çarman

Uzun Bir Gö Öyküsü – İbrahim Sevimli

Kaçgarlar’dan Berlin’e-Ali Uzun

En Alttakiler-Günter Wallraff

Yurt Dışındaki İşçi Potansiyeli ve Türkiye Ekonomisi

Almanya'nın Mülteciler politikası ve Irkçı Saldırılar

Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası – Dr. Necip Hablemitoğlu

Her Şey Türk İşi-Margret Spohn

Alman Ekmeği-Bekir Yıldız

Son Dakika Haberleri