Analık zor zanaat
Ne günlere geldik... Çocuklarımıza okuduğumuz masalların yerini tuhaf tipli, alışılmış biçimlerinden ve o biçimlere yüklenen anlamlardan farklı çağrışımlar yapan çizgi filmler aldı.
Çocuğuyla, giderek iletişim kopukluğuna neden olup anneyi zorlayan çalışma ve geçim koşulları baş gösterdi. Tüketim eğiliminin artışıyla, salgın hastalık benzeri isteklerin boyuna tetiklenmesinden, kışkırtılmasından, daha çocuk yaşta garip bir yabancılaşmayla çepeçevre kuşatılıyoruz.
Hangi birini sayalım? Komşuluğun ya da eski dostlukların artık ölçüsünün çıkar ve maddiyat ölçüsüne vurulması ne mene bir kendini kaybediştir? Ağırlaşan yaşam koşulları içinde birey üretimsizleştirilirken, çaresizlik içinde çok ağır bedelleri olan yalnızlaşmalara da itiliyor.
Özetle, birey toplumsal bir varlık olmaktan çıkıp kendin kendi hücresine hapsediyor. Liberal Batıcı siyaset ve ekonomi politikalarının bizi sürüklediği derin uçurumdur bu.
KURTULMA İRADESİ KENDİNİ GÖSTERMİŞTİR
Toplumun kamusal örgütlülüğü içinde direnen kurumlar, başta emek örgütleri ve sendikalar bu sürüklenmeye karşı duruyor. Bireyi o uçurumun başından geri çekmeye, özgürleştirmeye çabalıyorlar.
Örgütlü işçi sınıfı, sorumlu konfederasyonlar, sermayenin sorumsuz baskılarına karşı genel grev uyarısı yapıyorlar. Kemiğimize dayanan bıçağı tutan ele yapışan sendikalı işçiler, üretmekten gelen güçlerini, milletin acil sorunlarının çözülmesi için kullanıyorlar.
Türk Milletinin umudu, tam bağımsızlık kararından güç almaktadır. Buna dayalı olarak kadınların iletişimsizlik, şiddet, uyuşturucu, mobbing, ekonomik ve cinsel istismara direnmeleri kararlılıkla sürüyor.
Bağlı olarak eğitimsizlik, hayat pahalılığı, sendikasızlaştırma, ağır işsizlik gibi artarak dayanılmaz boyutları bulan yaşam zorluklarından artık kurtulma iradesi kendini göstermiştir. Evde kaynayan tencerenin pahasını çünkü en net kadın görmekte, bedelini ödemektedir.
Marşlarımız, türkülerimiz, yol şarkılarımızın dediği gibi, emeğin kurtuluşu vatanın bağımsızlığıyla mümkündür. Onun bayrağı özgürleşmeden ekonomik özgürlük gelmeyecektir:
“Annem beni yetiştirdi
Bu vatana yolladı
Al sancağı teslim etti
Allaha ısmarladı.”
Evet, anacıklar doğurur, besler büyütür, hiç esirgemez gözü kapalı vatan vazifesine yollar. Büyük kamusal güce, devletine teslim eder: Polis evladımız Şeyda Yılmaz gibi.
“Boş durma çalış dedi
Hizmet eyle vatana
Sütüm sana helal olmaz
Saldırmazsan düşmana”
ANALIĞA SAYGI EMEĞE SAYGI
Kadınlar iyi bilir ki çalışmak, aynı zamanda vatana hizmettir de. İş, insan olmanın cevheri ise ondan yoksunluk, hazin bir çıkışsızlık oluyor. Cumhuriyet devrimimiz kadını aydınlığa ulaştırdı. Her işi yapabilen kadınımız polis oldu, asker oldu, hakim, hekim oldu. Doktor, savcı, avukat, memur, işçi, esnaf, çiftçi, girişimci, tır şoförü oldu. Her işe el attı, alın terinin kutsallığını yüreğinde duyarak.
Şimdi gözümüzden sakınarak yetiştirdiklerimiz kim vurduya mı gidiyor, gidecek? Gitmesin istiyoruz. Bu yüzden, fabrika ve işyerleri önündeki taleplerini haykıran öncü emekçilerin, örgütlü işçilerin yanında olmalıyız, olacağız.
Kurulu sömürü ve rant sisteminden kurtulacağız. Üretenin ezilmediği, yuvasının, çocuklarının telef olmadığı bir dünya hakkımız, onu kazanacağız.
Biliyoruz analık bu zamanda zor zanaat. Analığa saygının ise emeğe saygıdan geçtiğini çok iyi biliyoruz. Ocağımızın tütmesi, çocuklarımızın geleceği, yaşanası bir Vatan için sömürücülerin yüzüne haykırıyoruz: Hodri meydan!