Anayasa Mahkemesi 45 bin hekimin hakkını sildi!
Bir buçuk yıl önce çıkarılan ‘Malpraktis Yasası’ ile hekimler, sağlık sisteminin yarattığı sorunlar nedeniyle hastaların gördüğü zararın bedelini ödemekten kurtulmuş, rahat bir nefes almışlardı. Hekim Birliği Sendikası Genel Başkanı, hekim ve hukukçu Av. Yakup Gökhan Doğramacı anlattı...
Malpraktis ‘bilgisizlik, tecrübesizlik ya da hekimin hatasından dolayı hastanın zarar görmesi’ biçiminde tanımlanıyor. Yapılan hataların hekimlerin ya da sağlık çalışanlarının kasıtlı bir hareketinden değil de genel olarak sistemin aksaklıklarından kaynaklandığı, herkesçe kabul ediliyor. Buna karşın 2022 Mayısına kadar önlem alınmıyor, kasıt unsuru olmasa da zararın tazmini hekime rücu ediliyordu. Hekimler ödeyemeyecekleri yükümlülüklerin altına sokuluyordu.
Rücu etmek, bir kişinin, hukuken diğerinin yerine geçerek üçüncü kişilere karşı onun haklarını ve sorumluluklarını devralması durumunu ifade ediyor. Burada hekim, devletin sorumluluğunu üstlenmiş oluyor.
Bir buçuk yıl önce çıkarılan ‘Malpraktis Yasası’na göre eğer, hekim kasten, yani bilerek ve isteyerek hastaya bir zarar vermediyse, meydana gelen zararı kamu (Sağlık Bakanlığı) ödeyecekti. Hekimler rahat bir nefes aldı. Ta ki Anayasa Mahkemesi’nin 2 Şubat 2024 tarihli kararına kadar. Anayasa Mahkemesi, Malpraktis Yasasının temel kurumlarından biri olan Mesleki Sorumluluk Kurulu hakkında bir inceleme yaparken, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Kurul’un, özerk nitelikteki üniversite hastaneleri hakkında karar alamayacağı hükmünü verdi, böylece üniversite hastanelerinde çalışan hekimler Malpraktis Yasası kapsamı dışına çıkarılmış oldu.
DOĞRAMACI: YÖK’E YAZILI TALEPTE BULUNUYORUZ
Hekim Birliği Sendikası Genel Başkanı, hekim ve hukukçu Yakup Gökhan Doğramacı, AYM kararının, üniversite hastanelerinde çalışan 45 bin tıp hekimi ve diş hekimini, Malpraktis Yasasının koruması dışına çıkardığını söyledi. Aydınlık’a konuşan Dr. Av. Doğramacı, söz konusu hekimlerin Yasa kapsamına alınması için çare aradıklarını ve girişimde bulunduklarını açıkladı. Doğramacı konuya ilişkin sorularımızı yanıtladı:
-
Ne yapılabilir bu durumda?
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu var. Oraya bir madde eklenebilir. Sağlık Bakanlığı ile Yüksek Öğretim Kurumunun (YÖK) bir girişimde bulunmasını bekliyorum. YÖK’e yazılı talepte bulunuyoruz ancak henüz çok yeni.
-
Bir yönetmelikle değil de kanunla mı düzenleme istiyorsunuz?
Kanunla gelmiş bir düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi iptal ediyorsa yönetmelik çok daha kolay iptal edilir. Kanunla düzenlenmesi lazım ve bunu yapacak tek yer Türkiye Büyük Millet Meclisi. YÖK’ün girişimiyle Meclis yapabilir. İşin siyasi boyutuna bakacak olursak, zaten Meclis’in iradesi, sorumluluğun hekime yüklenmemesi yöndeydi. İktidar da istiyor. Muhalefet de aslına iptal davasını bu konuda açmış değil. O yüzden ben bunun Meclis’ten çok da sorun çıkmadan geçeceğine inanıyorum.
HEKİMLER AĞIR HASTALARI ALMAK İSTEMEYECEK
-
Üniversite hastanelerinde çalışan hekimler şimdi büyük zorlukla mı karşı karşıya?
Evet, çok ciddi bir sorun. Üniversiteler zaten riskli hastaların geldiği yerler. Birinci, ikinci, üçüncü basamak biçiminde basamak sistemi vardır sağlık sisteminde, üniversite artık son noktadır. En riskli, zarar görebilme olasılığı yüksek hastalar, kanser vakası gibi ağır, ölümcül vakalar üniversiteye gelir. Kararla birlikte şimdi özellikle üniversitelerde hiçbir hekim, hoca, akademisyen bu ağır hastaları almak istemeyecek. Çünkü zaten riskli hastalar. Hasta vefat etti diyelim, ya da zarar meydana geldi, bütün tazminat o ilgili hekimin, hocanın ya da asistanların üzerinde kalacak.
SOSYAL DEVLET İLKESİ GEREĞİ SORUMLULUK DEVLETİNDİR
-
Çok büyük paralar söz konusu oluyor mu tazminatta?
Çok büyük. İnsan hayatı zaten parayla ölçülebilecek bir şey değil. Ama buradaki sorumluluk sosyal devlet ilkesi gereği devletindir. Devletin, sorumluluğu kendi üzerinden atarak bir hekime yüklemeye çalışması yanlış. Üniversite de bir büyük bir organizasyon, büyük bir yapı, kendi bütçesi olan bir yapı. Bazı durumlarda hekim bütün kazancını verse karşılayamıyor.
-
Üniversitelerdeki öğretim üyeleri, hekimler ne yapacak bu durumda? İstifa konuşuluyor mu?
Birçoğu özel sektöre geçmek isteyecektir ama bence daha da vahimi, riskli hastaları almak istemeyecekler, riskli hastaların güvenebilecekleri bir yer olmayacak.
-
Böyle bir hakkı var mı üniversite hastanelerinin?
Zaten üniversite hastaneleri imkanlarını zorlayarak bir alan yaratmaya çalışıyorlardı, özveriyle. O özveri ortadan kalkacak şimdi. Kanser cerrahisi yapan bir hekim, ideali üç vakayken, şartlarını zorlayarak günde beş vaka alıyordu, artık iki vaka alacak. Buna ‘defansif tıp’ deniyor. Defansif tıbbın doğmasına, ilerlemesine sebep olacak.
-
Çok teşekkür ederiz.
‘AFİLİYE’ HASTANELERİN SIRRI
AYM kararıyla birlikte ‘afiliye hastaneleri’ de sıkça duyar olduk. Nedir afiliye hastane? Doğramacı yanıtladı:
Bazı üniversite hastaneleri, üniversite hastanesi olarak kurulmuş ama kendi hastane binası yok. Sağlık Bakanlığına bağlı hastane binalarını ortak kullanıyorlar. Mesela Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi afiliye. Tabelası üniversite, Medeniyet Üniversitesine bağlı ama bina Sağlık Bakanlığının. Sağlık Bakanlığı personeli olan da, üniversite personeli olan da aynı hastanede. Genelde hocalar, üniversite personeli. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde bir malpraktis olayı yaşandı diyelim, bunlar üniversite personeli mi Sağlık Bakanlığı personel mi sayılacak?
-
Malpraktis uygulaması üniversite hastanelerinde daha önce de farklı mıydı?
Bu kanun çıkmadan önceki sisteme geri dönülmüş oldu. Öyle söyleyeyim size.
-
Daha önce üniversite nasıl yapıyordu?
Kendi içinde değerlendiriyordu olayı. Tazminatı hekime rücu ediyordu. Malpraktis kanunuyla hekime rücu edilmesi engellenmişti. Şimdi tekrar rücu edilecek.
MİLYONLUK KARARLAR DA ÇIKTI
-
Daha önceki davalarda gördüğünüz tazminat miktarları ortalama ne oluyordu?
Zararın büyüklüğüne göre değişiyor. 10 bin lira olan da var, milyonluk kararlar da çıktı. En büyük tazminat kararları, ağır engellilik durumunda veriliyor. Hele çocuksa… En büyük tazminatlar kadın doğumculara çıkıyor. Engelli bir çocuk doğunca, insanın beklenen yaşam süresi 80 yıldır, 80 yıllık tüm bakım masrafları, alabileceği ücretler, bunların hepsi hesaba katılıyor. Şöyle denir: her kadın doğumcunun kendinden olmayan ama bakmakla yükümlü olduğu bir çocuğu daha vardır. Anası, babası olmadığınız bir çocuğun bütün masraflarını üstlenirsiniz.
‘HİÇBİR HEKİM HASTASINA BİLEREK ZARAR VERMEZ’
Malpraktis Yasası, tedavi sırasında ölüm, sakatlanma ya da sağlığın bozulması gibi geçici zararları kapsıyor. Tedavi sırasında zarara uğrayan kişiler, maddi ve manevi zararının tazmin edilmesini ilgililerden isteyebiliyor. Hekim Birliği Sendikası Genel Başkanı, Av. Yakup Gökhan Doğramacı, eğer zarar kamu kurumlarında meydana gelirse, muhatabın Sağlık Bakanlığı ya da üniversiteler gibi kamu kurumları olması gerektiğini söyledi.
Doğramacı şöyle konuştu: “Hiçbir hekim hastasına bilerek ve isteyerek zarar vermez. Ben öyle bir olaya da şahit olmadım. “Bu zararlar genelde nasıl oluyor? Sağlık hizmetinin sunumunda birtakım organizasyon hataları, sorunlar olabiliyor. Malzeme, personel eksikliği, iş yükü gibi sebeplerden dolayı, bazen de hastane enfeksiyonu kaynaklı sebeplerle hekim böyle bir zarara istemeden de olsa dahil olabiliyor. “Malpraktis Yasasından önce, kast unsuru olmasa da zararın tazmini hekime rücu ediliyordu. Yasa ile birlikte Bakanlık, tazminatı ben ödeyeceğim demiş oldu. Avrupa ülkelerinde süregelen uygulama da böyle.”
YEDİDE YEDİ BAKANLIK BELİRLİYOR
Anayasa Mahkemesinin incelemesine yol açan başvuru, ana muhalefet partisinden gelmişti. Muhalefet başka bir hüküm için, Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun yapısına ilişkin bir dava açmıştı. Ama Anayasa Mahkemesi o davayı incelerken, ‘bu da bu konuyla ilişkili’ deyip re’sen (kendiliğinden) bir inceleme yaptı ve iptal kararını çıkardı.
Doğramacı, Mesleki Sorumluluk Kurulu’nda Bakanlık ağırlığının azaltılmasının da önemli olduğunu vurguladı: “
Yedi kişiden oluşuyor bu Kurul. Beş kişi, biri Bakan yardımcısı olmak üzere doğrudan Bakanlık bürokratlarından oluşuyor. Kalan iki kişinin üniversite hocası olması lazım diyor ama o üniversite hocalarını da Bakanlık seçiyor. Aslında dolaylı olarak da yedide yedi Bakanlığın belirlediği isimler.”
Doğramacı, “Bu durumun pratik sonuçları ne?” sorumuzu şöyle yanıtladı: “Objektif olması gereken bir kurulun tamamen Bakanlık inisiyatifinde olması güvensizlik yaratıyor. Yaklaşık bir sene kadar oldu bu Kurul oluşturulalı. Şu ana kadar tazminat konusunda olumsuz bir karar görmedim ama olmayacağı anlamına gelmez, düzeltilmeli.”