Ankara’nın göremediğini Atina gördü: Suriye KKTC’yi tanıyabilir
Yunan basını, Suriye’nin KKTC ile MEB anlaşmasında fazladan deniz alanı kazanacağını, dolayısıyla KKTC’yi tanıyacak öncelikli ülkeler arasında yer aldığını yazdı.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Ioannis Kasoulidis’in Avrupa Birliği üyesi iki ülkenin KKTC’de ofis açacağına yönelik açıklamaları, Rum-Yunan basınının gündemine oturdu. Kasoulidis, önceki gün Rum Parlamentosu’nun Dışişleri ve Avrupa Birliği Komisyonu’nda milletvekillerine yaptığı bilgilendirmede, “Türkiye'nin son dönemde tüm ağırlığını KKTC'nin tanınmasına verdiğini” söylemiş, “Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bazı AB ülkelerini, büyük olasılıkla da ikisini, KKTC'de özel hukuk temelinde çalışacak ofis açmaya ikna ettiğini” dile getirmişti. Fakat Kasoulidis, iki ülkenin hangileri olduğu hakkında bilgi vermedi. Rum Bakan’ın açıklamaları, Yunan basınının dikkatini, KKTC’yi tanıyabilecek öncelikli ülkelere çevirdi. Pentapostagma gazetesi, KKTC’yi tanıması muhtemel ülkelere mercek tuttu:
PENTAPOSTAGMA’NIN HABERİ
“Erdoğan’ın Kıbrıs’taki iki ayaklı temel politikasının ‘sözde devletin uluslararası olarak tanınması’ ve ‘onun askeri yönden acil takviyesi’ olduğu doğrulandı. Bizim değerlendirmemiz, Erdoğan'ın bundan sonraki hamlelerinin şu şekilde olacağı yönünde:
“Sözde devleti (KKTC) tanıtmak
“Sözde devleti tanıyabilecek ülkeler arasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birçok konuda işbirliği yaptığı Macaristan ile Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)’ni sözde devlet ile sınırlandırarak Kıbrıs’ın hidrokarbon rezervlerinden bir parça pay alabilecek Suriye de var. Elbette Suriye dediğimizde aynı zamanda Rusya'yı da kastediyoruz. Bu şekilde Rusya ve Türkiye, Kıbrıs'ın (GKRY) rezervleri üzerindeki egemenliğine meydan okuyarak Batılı şirketlerin önüne takoz koyacaktır. Bu, AB için çok hayati olan doğal gaz yataklarının işletilebilirliğini karmaşıklaştıran ve geciktiren bir müdahale olacaktır. Ayrıca Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı ile İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerini de sözde devleti tanımaya çağırdı. Bu nedenle bu ülkelerden de gelişmeler bekliyoruz. Azerbaycan ve Pakistan en tehlikeli ülkelerin başında geliyor. Tatsız bir sürpriz ise şu anda MEB'ini İsrail ile sınırlandıran Lübnan'ın sahte devleti tanıması olacaktır. Doğu Akdeniz'deki her şeyi havaya uçuracak en büyük sürpriz ise Büyük Britanya’dır. Britanya’nın AB'den çıkışı, dünya çapında jeopolitik gücünü yeniden kazanma girişimi ve Türkiye ile ticari-ekonomik ve silah sektöründeki çok iyi ilişkileri nedeniyle bu ihtimali de ekledik. Ancak şu anda bunun gerçekleşme ihtimali sıfırdır.
“Sahte devletin militarizasyonu
“Aynı zamanda Türkiye, Ada’daki sözde devleti yukarıda bahsettiğimiz ülkelere tanıtmasının ardından, Kıbrıs'ın bölünmesini etkin şekilde uygulayabilmek için işgal güçlerini İHA'lar, savaş gemileri ve diğer askeri malzemelerle güçlendirecektir. Türklerin işgal altındaki topraklardan özgür Kıbrıs'a yönelik bir askeri saldırısı, tamamen dışlanamamakla birlikte, ABD'den dinamik bir tepkiyle karşılaşacağı için olası görünmemektedir. Böyle bir durumda ABD-Fransız-İsrail Müttefik Kuvvetleri tarafından Kıbrıs'a uygulanacak bir hava ablukası, Türk işgal güçlerini benzersiz bir rehine durumuna sokacağından, Türkiye’nin işgal altındaki topraklarını bile çok fazla riske atacaktır. Son olarak büyüklüğü Türklerin umduğu gibi olmasa da, Kıbrıs'ta sözde devletle ilgili olarak 15 Kasım'da tatsız sürprizlere hazır olmamız gerektiğini kesin olarak belirtiyoruz.”
SURİYE İLE İŞBİRLİĞİNDE KARŞILIKLI KAZANÇ VAR
Yunan basınının, Türkiye ile Suriye arasında yıllardır herhangi bir diplomatik ilişki olmamasına rağmen KKTC’yi tanıyacak öncelikli ülkeler arasına Suriye’yi de yazması, aslında bir itiraf niteliği taşıyor. Çünkü Yunanlar, Suriye’nin Rumlarla değil Türklerle yapacağı deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasından daha fazla kazancı olduğunu görüyor. Bu nedenle Şam’ın KKTC’yi tanıyabileceği ihtimali üzerinde duruyor.
Nitekim 2011 öncesinde de Suriye’den heyetler KKTC’ye gelerek çeşitli teknik görüşmeler yapmış, iki bölge arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi bakımından o dönem Lazkiye-Magosa arasında feribot seferleri dahi başlatılmıştı. Suriye yönetimi, daha da ileri giderek kendi deniz alanlarındaki doğal gazın Türkiye ile ortak çıkarılmasını ve sınırın sıfır noktasında ortak bir tesis kurularak üretilecek elektriğin ve doğal gazın Suriye ile Gaziantep ve Çukurova bölgesindeki sanayinin ihtiyaçlarında kullanılmasını önerdi. Fakat 2011 sonrasında Suriye’de başlayan savaşın ardından bozulan ilişkiler, sürecin ilerlemesine izin vermedi.
Halbuki söz konusu bölge, Doğu Akdeniz’in en verimli kaynaklarına ev sahipliği yapıyor. 8 Nisan 2010 tarihinde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından yayınlanan rapora göre, Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan Levant Havzası’nda, 3,45 trilyon metreküp doğal gaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunuyor. Bu zenginlikten faydalanabilmek için atak yapan Lübnan, şimdilerde Suriye ile deniz yan sınırını çizmek için görüşüyor.
SURİYE’NİN DENİZ ALANI KAZANCI 1,87 KAT FAZLA
TÜRKDEGS Başkanı Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı’nın 2009 tarihli “Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının paylaşılması sorunu ve Türkiye” başlıklı makalesinde, Suriye, Lübnan ve İsrail’in KKTC yerine GKRY ile anlaşma yapmasından dolayı yaşayacağı kayıpları şöyle anlatıyordu:
“GKRY’nin Suriye, Lübnan ve İsrail ile sınırlandırma antlaşması imzalarken ilgili kıyı olarak alındığı anlaşılan Baf ile Zafer Burnu arasındaki toplam uzunluk 168,905 deniz mili iken Suriye, Lübnan ve İsrail’in kıyılarının uzunluğu 316,907 deniz miline tekabül etmektedir. Bu durum da kıyı uzunlukları oranı 1,87 olmaktadır ki, bunun anlamı Suriye, Lübnan ve İsrail’in hakça bir paylaşım çerçevesinde yapılacak bir anlaşma ile GKRY’nin 1,87 katı deniz yetki alanına sahip olmaları gerekmektedir. Ancak, GKRY yaptığı antlaşmalarla neredeyse eşit deniz yetki alanına sahip olmuş ve bir anlamda bahse konu kıyıdaşların deniz yetki alanını da sahiplenmiştir. Bu ülkelerin kıyı uzunlukları nispetinde ve hakça paylaşım ilkesi doğrultusunda GKRY yerine KKTC ile sınırlandırma antlaşmaları yapmaları durumunda, GKRY ile yaptıkları antlaşmadan elde ettikleri deniz alanından çok daha fazla deniz alanına sahip olmaları mümkündür. KKTC’nin, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır ile deniz yetki alanları sınırlandırmasına esas olan karşılıklı kıyıları bulunduğu görülmektedir. Bu durumda KKTC’nin, GKRY’nin ilan ettiği 3 ve 13 numaraları parsellerin tümünde, 2, 9 ve 12 numaralı parsellerin ise bir kısmında doğrudan haklarının mevcut olduğunu ifade etmek mümkündür.”