Ara Güler: Yaşasın Türkiye!
2014 yılında İsveç Karlskrona Fotoğraf Müzesi'nde Türkiye konulu bir sergi açılmıştı. Türkiye'den katılan fotoğrafçıların başını Ara Güler çekiyordu kuşkusuz. Kataloğun yazarları, "Son sözünüz?" diye soruyor Ara Güler'e. Yanıtını üç dilde duyuruyorlar dünyaya, "Länge leve Turkiet! Long live Turkey!"
23, 24, 25 Nisan tarihleri ulusumuz için önemlidir. Hem başarıların, zaferlerin hem ihanetin, kalleşliklerin yaşandığı günlerdir bunlar.
1915 Mart'ında denizden Çanakkale'yi geçmeyi başaramayan düşman gemileri karadan çıkarma yapmayı planlamışlardı. Çıkarma, Aziz George günü olan 23 Nisan'da Seddülbahir ve Arıburnu'na yapılacaktı. Hava koşulları elvermedi, 25 Nisan'a ertelendi.
Arada kalan 24 Nisan'da ise gemilere binlerce, İngilizlerin Avusturalya'dan toparlayıp getirdiği Anzak askeri bindirilir ve gece yarısı harekete geçerler.
27. Alay 8. Bölük askerlerinden Bigalı İdris ve Gelibolulu Cemil 25 Nisan Saat 02.00 civarında kumandanları Yüzbaşı Faik Efendi'ye çıkarma gemilerini gördüklerini haber verirler. Haber Mustafa Kemal Bey'e kadar gelir o da 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa'ya bildirir. Sabaha kadar gerekli hazırlıklar yapılır. Mustafa Kemal'in "Cephaneniz yoksa, süngünüz var!", "Ben size taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum!" gibi eşi benzeri görülmemiş emirleriyle ve binlerce şehitle kazanılan Çanakkale muharebeleri başlar.
Düşman askerleri çıkarma hazırlıkları yaparken İstanbul'da Ermenilerin Taşnak, Hınçak ve benzeri ihanet örgütleri de ülkenin çeşitli yerlerinde arkadan vurma hainlikleri planlıyorlardı. 24 Nisan'da İngiliz askerleri gemilere dolarken İstanbul'da, İngiliz İstihbaratı'nın da kabul ettiği gibi, 245 vatan haini Ermeni isyan elebaşısı tutuklanmıştı. Bunlar Ankara Ayaş ve Çankırı'ya sürülmüşlerdir. Hiçbiri öldürülmemiştir.
Ermeniler ihanetlerinin engellendiği bu günü soykırım günü olarak KUTLAMAKTADIRLAR. Bilerek "kutlamaktadırlar" diyorum. Gözlerimle gördüm kutlamalarını.
İSVEÇLİ BİNBALI İDDİALARI YALANLADI
İsveç Parlamentosu'nun 11 Mart 2010 tarihinde, Türklerin yalnız Ermenilere değil; Süryani, Asuri, Keldani, Pontus Rum ve başkalarına soykırım yaptığını kabul ettiği toplantısını izledim. İsveç Parlamentosu'nun Kürt Milletvekili Gülan Avcı, Ermeni, Yunan ve Süryani kökenli milletvekilleriyle birlikte kol kola, güle oynaya soykırımdan yana oy kullandı. Türk Milletvekili Mehmet Kaplan ise bir konuşma yapıp kaçtı gitti, oylamaya katılmadı. Sonuçta 130 milletvekili tasarıya karşı çıkarken 131'i soykırımları kabul etti. İzleyici bölümünde sonucu bekleyen Ermeni, Süryani, Asuri, Keldani ve sair takımdan sevinç çığlıkları, alkışlar sarılmalar, oynamalar... "Bakın bize soykırım yapıldı" diye sevinen bir garip güruh.
Bunlar yıllarca merhamet dilenciliği yaptılar. Türklerin kendilerine neler yaptığını bire bin katarak anlattılar, yazdılar, çizdiler. Taktik aynıdır. Önce merhamet dilenciliği, kendilerine acıyanların ödüllendirilmesi, doğru söyleyenlere atıp tutma, iftira, karalama, tehdit, saldırı... Hatta cinayetler. Az Türk diplomatı öldürülmedi...
Bakmayın bunlara; gözyaşları timsah gözyaşlarıdır. Kendi Başbakanları Ovanes Kaçaznuni 1923 Parti Konferansı Raporu’nda suçun kendilerinde olduğunu ayrıntılı bir şekilde açıklamaktadır. Özetle, "Kendimiz ettik, kendimiz bulduk" demektedir.
1915- 1917 yılları arasında Ermenilerin yaşadığı bölgelerde bulunan İsveçli Binbaşı Hjalmar Gustaf Pravitz 23 Nisan 1917 tarihli Nya Dagligt Allehanda Gazetesi'nde yayınladığı bir makalede ve daha sonra yazdığı Från Persien i stiltje och storm (İran'dan sükunet ve Fırtına İçinde) isimli kitabında uzun uzun bu iddiaları yalanlamıştır.
HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Nisan'ın bu önemli günlerine bir gün daha ekledi; 22 Nisan 2022'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne “Ermeni Soykırımı’nın Tanınması, Soykırım Faillerinin İsimlerinin Kamusal Alandan Kaldırılması” hakkında hazırladığı kanun teklifini sundu. TBMM Başkanı İçtüzük hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle teklifi iade etti. Paylan, yedi yıldır aynı teklifi sunduğunu açıkladı.
İşte süreç böyle işliyor. İsveç meclisine de aynı teklif yıllarca geldi. Yıllarca önce Ermeni kökenli Murad Artin'in meclise girer girmez ilk işi soykırım önerisi vermek olmuştu. Bu sürdü gitti. Ona Türk ve Türkiye düşmanı Süryani, Kürt, İsveçli milletvekillerinin katılması ve Türk kökenli milletvekilinin de oylamadan kaçması sonucu bir oy farkla tarih yazıldı. Tribünler inledi. Tümüne bir "soykırım" armağan edildi. Tepe tepe kullanıyorlar. Bunu referans gösterip öteki parlamentolara, "Sizden de isteriz! İsteriz!" diye tepiniyorlar. Sırada Türkiye var. Şimdilik, işbirlikçi HDP'den Ermeni Milletvekili ile başladı. Ona diğer HDP'liler katılacaktır. Atatürk'ün partisini ele geçiren sahte CHP'liler den de listeye eklenenler olacaktır. Sonra daha fazlası... Derken haini bol bir ülkede günün birinde istedikleri kararı çıkarıp zil takıp oynamaya başlarlarsa hiç şaşırmayın.
Öte yandan sapla samanı da ayıralım. Emperyalizmin işbirlikçisi soykırım tüccarları birbirlerini ne kadar etkilerse etkilesin bunlar Ermeni, Süryani, Keldani, Yunan vb halkları temsil etmezler.
DİNK'LE İDRAK'TA ANLAŞMIŞTIK
Bu memleketten bir Hrant Dink de geçti. Hrant Dink ile Stockholm'de yaptığımız uzun söyleşiyi o şu sözlerle bitirmişti: "Ne inkar ne ikrar; ille de idrak." Ben de ona "İster ikrar, ister inkar; ama ille de idrak" diye yanıt vermiştim. İdrak etmekte anlaşmıştık. Emperyalizme güvenilemeyeceği konusunda aynı düşünüyorduk. Etnik köken, din, mezhep gözetmeden emperyalizme karşı, tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir Türkiye için birlikte mücadele etmeliydik.
O zamanlar özellikle yurtdışında yaşayan Ermeniler hiç sevmezlerdi Hrant Dink'i. Şimdi ölüm yıldönümlerinde anma törenleri düzenliyorlar. Katilin Amerikan Gladyosu olduğu anlaşılmışken, "Hrant'ı Türkler öldürdü, soykırım devam ediyor" yalanlarını sürdürüyorlar.
Bir de Ara Güler üstadımız var. Dünya fotoğrafçılarının ustası fotoğrafçımız, gazetecimiz.
2014 yılında İsveç Karlskrona Fotoğraf Müzesi'nde Türkiye konulu bir sergi açılmıştı. Çok sayıda fotoğrafçımızın resimleri yer aldı sergide. Coşkun Aral'ı da konuk ettiler. Türkiye'den katılan fotoğrafçıların başını Ara Güler çekiyordu kuşkusuz. Bir de güzel Katalog hazırlamışlar. İsveççe, İngilizce ve Türkçe hazırlanmış olan katalogda fotoğrafların yanısıra sanatçılarımızı tanıtan yazılar, söyleşiler yer alıyor. Kataloğun yazarları, Per Lindström ve Sena Çakırkaya soruyorlar: "Son sözünüz?" Ve Ara Güler'in yanıtını üç dilde duyuruyorlar dünyaya, "Länge leve Turkiet! Long live Turkey! Çok yaşa Türkiye!"
Biz bir de Ara Güler'in ana dili Ermeniceyi ekleyelim, "Կեցցե Թուրքիան! (Kets’ts’e T’urk’ian!)"
YAŞASIN TÜRKİYE!
YAŞASIN ARA GÜLER'LER!