Asimilasyon ve Aleviler -2
Bir cemevinin belediye tarafından yapılması durumunda o bölgede yaşayan canların inançlarını terk etmesi tehlikesi mi var? ‘Asimilasyon çığırtkanlığı’ yapanların amacı, Alevi Bektaşi inançlı insanları gerçekten herhangi bir tehlikeden korumak değildir
Yazımın birinci bölümünde kavramsal olarak ve işlevi ile asimilasyon teriminin kullanımını ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan bugüne kadar Alevi Bektaşi inançlılara yönelik asimilasyon projesi planlayıp uygulamadığını ele aldım.
Esasen;
-çeşitli Alevi köylerine cami yapılmasında ısrar edilmesi,
-zorunlu din dersi kitaplarının Sünni anlayışa göre hazırlanması,
-Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Eski Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Simonlar” kitabında açıklıkla ifade ettiği gibi, devlet kurumlarında Alevi Bektaşi inançlı yöneticilerin tasfiyesi,
-FETÖ’nün devlet yönetiminde etkin olduğu dönemde Alevi Bektaşilere yönelik olarak planlanan ve ABF eski Başkanı Ali Balkız ve Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri eski Genel Başkanı Kazım Genç gibi kendi halkına ihanet içerisine giren kimi “içimizdeki mankurtlar”la birlikte yürütülen operasyonlar,
-ve benzeri çeşitli saldırgan girişimlerle Alevi Bektaşi inançlı yurttaşlarımızın hedef alındığı doğrudur.
Bu baskı ve haksız uygulamaların bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti Kanunları ile de çelişen, kolay yoldan yönetimi ele geçirmek isteyen çeşitli siyasi partilerin “iktidar oyunları” çerçevesinde gündeme gelmekte, kimi zaman da FETÖ kumpası gibi, doğrudan ülkemizi hedef alan emperyalist odakların operasyonları olarak Alevi Bektaşiler hedefe konulmaktadır.
Alevi Bektaşilerin sosyal, iktisadi ve kültürel alanlarda zaman zaman ötelenip, dışlandığı ve hatta “ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü gerçeği” bu yazımın konusu değildir.
Burada ele almak istediğim konu, yasalar ve cebir kuvveti ile, Alevilerin inançlarından vaz geçip başka bir inancı benimsemeleri için, önceden planlanmış, sistematik ve “gerektiğinde” zor kullanılarak uygulanan bir devlet girişiminin var olup olmadığı konusudur.
Konu çerçevemiz budur.
Şu hususlar da bu yazının konusu değildir:
Nihayetinde, insanlar inanç değiştirebilirler.
Bu evrensel insan haklarında da garanti altına alınmış özgürlüklerden birisidir. Hiç kimse, inancını değiştirdiği için suçlanamaz, dışlanamaz ve kötü muameleye tabi tutulamaz!
Öte yandan, tek tek bireylerin Alevi Bektaşi inancını bırakarak Sünni Müslüman veya Hristiyan olması veya başka bir dine geçmesi asimilasyon değildir.
ALEVİLER VE GÜNCEL DURUM
Son dönemde, iktidarın cemevlerine yönelik kimi yasal düzenlemeler yapması ve ardından Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulması da Alevi Bektaşi toplumu içerisinde bazı kesimler tarafından “Alevileri asimile etmek girişimi” olarak adlandırılıyor.
İddia sahibi bu beyefendiler ve hanımefendiler ya asimilasyon nedir bilmiyorlar ya da tamamen kötü niyetli olarak, düzenlemelerin hayata geçirilmesini engellemek amacıyla muhalefet ediyorlar.
16 Kasım 2022 tarihinde, çoğunluğu CHP ve HDP (Bugünkü DEM) milletvekillerinden oluşan 173 ret oyuna karşılık, 242 kabul oyu ile yasalaşan düzenlemelerde Alevi Bektaşi inanç hizmetlerini ilgilendiren konular şunlardı:
1-Belediyelerin, imar planlarını yaparken bölgenin şartları ve ihtiyaçlarını göz önüne alarak cemevlerine yer ayrılması,
2-Büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve ilçe belediyelerinin cemevlerinin yapım, bakım ve onarımını yapması ve malzeme desteği sağlaması,
3-İl özel idarelerinin; il sınırları içinde mabetler, kültür ve tabiat varlıkları, tarihi doku ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânlar ile cemevlerinin yapım, bakım ve onarımını yapabilmesi,
4-Belediye ve bağlı kuruluşlar tarafından verilen indirimli veya ücretsiz içme ve kullanma suyu imkânının cemevlerine de tanınması,
5-Alevi-Bektaşi kültürü ve erkân hizmetlerinin yürütüldüğü cemevlerinin aydınlatma giderlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından karşılanması “yasal hak” olarak düzenlendi.
Bu düzenlemelerin hangisine “asimilasyon amaçlıdır” diyebiliriz? Söz konusu düzenlemelerin herhangi bir şekilde Alevi Bektaşi inançlı insanları farklı bir inanca yönlendirme ve/veya ikna etme ve/veya zorlama potansiyeli mi var?
Cemevlerinin elektrik giderlerinin devlet tarafından karşılanması üzerine, herhangi bir Alevi Bektaşi bireyin inancını bırakması, değiştirmesi olasılığı mı var?
Herhangi bir Alevi Bektaşi cemevinin belediye tarafından şehir planlamasına dahil edilerek mahallede inşaatı yapılıp hizmet vermeye başlaması durumunda o bölgede yaşayan canların inançlarını terk etmesi tehlikesi mi var?
Bu iddia sahipleri bizim aklımızla alay ediyorlar!
“Asimilasyon çığırtkanlığı” yapanların amacı, Alevi Bektaşi inançlı insanları gerçekten herhangi bir tehlikeden korumak değildir.
Onların asıl amacı, Alevi Bektaşi vatandaşlarımızın devlet kurumlarından inanç hizmeti almalarını önlemektir!
ALEVİ BEKTAŞİ KÜLTÜR VE CEMEVİ BAŞKANLIĞI
Öte yandan, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın da “asimilasyon amaçlı” kurulduğu yolunda iddialar var.
Bu iddianın sahiplerinin öncelikle, özgür irade ile hizmet talep etmek durumunda devreye giren bir kurum nasıl asimile eder, sorusuna cevap bulmaları gerekiyor.
Daha da önemlisi, 500 yıldır türlü baskılara ve zorbalıklara rağmen asimile olmamış, “öl ikrar verme, öl ikrarından dönme” desturu ile yaşamış bir toplumun “bir yasal düzenleme ile” asimile edilebileceğini öne sürmek, ya bu toplumu tanımamak veya kötü niyetle açıklanabilir.
Çok daha kötü şartlarda asimile olmamış, varlığını sürdürebileceği yolları bulmuş ve yaratmış bir topluma asimilasyon tehlikesinden söz etmek, aynı zamanda Alevi Bektaşilerin inanç kodlarına hakarettir.
Bu akıl ve izan yoksunu iddiaların sahiplerinin hayatları boyunca Alevi Bektaşi toplumuna hiçbir katkısı olmadığı gibi, ömürlerini de değerlerimizi sömürerek sürdürdüklerini göz önünde aldığımızda, “asimilasyon çığırtkanlığının” kendi tahakkümlerini kaybetme korkusu ile verilen bir tepki olduğunu ve Alevi Bektaşileri yine kendilerine mahkûm etmek üzere toplumu yanıltma yoluna baş vurduklarını anlıyoruz.
-Kurdukları derneğe Pir Sultan Abdal’ın ismini vererek, 30 yılı aşkın süredir sömüren ama ulu ozanımız için hiçbir şey yapmayan,
-Kuruluşlarına yol önderimiz Hacı Bektaş Velî’nin adını veren, fakat hayatlarında tek bir kez dahi Hünkâr’ın inancını yayacak herhangi bir şey yapmayan, öte yandan, Alevilik ve Bektaşilik üzerinden Karun gibi zengin olanlar, “asimilasyon” diyerek içimizde korku yaymaya kalkışıyorlar!
NE YAPMALI?
Planlı ve sistematik asimilasyon politikası yok, demek elbette “sorun yok” anlamına gelmez.
Horasan Erenleri Dernekler Federasyonu olarak, daha önce de açıkladığımız güncel taleplerimiz şunlardır:
1-Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanlığı organları arasına eklenmesini,
2-Protokol düzeyinin Diyanet İşleri Başkanlığı ile eşitlenmesini,
3-Nüfusa oranı göz önüne alınarak bağımsız bütçe verilmesini,
4-Alevi Bektaşi inançlılara hizmet verecek TV, radyo gibi yayın organlarının hizmete alınmasını,
5-İlk ve orta öğretimde Alevi Bektaşi inancına yönelik seçmeli dersler sunulmasını istiyoruz.
Öte yandan, “yezit”, “Muaviye” vb. hakaretlerle devletimizi düşmanlaştıran, Alevi Bektaşi inançlı yurttaşlar ile devlet arasında çatışma yaratmaya odaklı tepkiler veren, toplumu kargaşaya sürükleyecek eylemlerle sindiren kesimlerin, “asimilasyon çığırtkanlığı” yapan bir kesim olduğunun bilincindeyiz ve onların bize herhangi bir kazanım elde etmek amaçlarının olmadığını da çok iyi biliyoruz.
Daha doğru ifade ile, onların Alevi Bektaşilerin kazanımlarını engellemek, yapamazlar ise; mümkün olduğu kadar ertelemek için görevlendirilmiş olduklarını biliyoruz.
ABF eski Başkanı Ali Balkız’ı ve Pir Sultan Abdal Dernekleri eski Genel Başkanı Kazım Genç’i kim Ergenekon kumpasında kullandı ise, o adrese bakınız.
Alevi Bektaşi inançlı vatandaşlarımızla husumeti olan “merkez” işte oradadır!
(alevihaberler.com.tr haber sitesinden alındı.)