22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Askeri teknolojide Türkiye ve İran birbirini tamamlar

Türkiye ve İran'ın askeri teknoloji açısından farklı alanlarda birbirinden üstün kabiliyetleri bulunuyor. İki ülkenin teknoloji paylaşımı, ortak tehditlere karşı birlikte yanıtın en pratik yolu.

Askeri teknolojide Türkiye ve İran birbirini tamamlar

Tahran'ın geçen hafta duyurduğu ilk hipersonik füzesi Fattah, İran'ı bu teknolojiye sahip dünyadaki beşinci ülke yaptı. Savaş sahasının en stratejik kabiliyetlerinden biri olarak gösterilen hipersonik füzeler, şu an yalnızca ABD, Çin, Rusya ve Hindistan'ın elinde bulunuyor.

Resmi adı hipersonik kayma aracı (HGV) olan bu sistemler, balistik füzelerden farklı çalışıyor. Hava soluyan bir itki sistemi olduğu için, daha çok savaş jetlerine benziyor. Kullandıkları Ramjet ve Scramjet motorlarda kompansatör ve döner parçalar bulunmuyor. Bu nedenle turbojet motorlara göre çok daha kabiliyetli, çok daha güvenilirler. 5 Mach (ses hızının 5 kat üstü) süratin üzerinde ilerleyen hipersonik füzeler, manevralarda hız kaybetmiyor. Şu an dünyada hipersonik füzeleri tespit, teşhis ve imha edebilecek bir hava savunma sistemi de bulunmuyor.

Pentagon yetkilisi Michael Griffin'in bu konudaki “endişeleri” oldukça aydınlatıcı. Bir konuşmasında Çin ve Rusya’nın hipersonik silahlarına karşı hava savunma sistemleri geliştirmelerinin önemini vurgulayan Griffin, “Yoksa uçak gemilerimizin hiçbir önemi kalmayacak.” ititrafında bulunuyor.

RAMJET-SCRAMJET İŞBİRLİĞİ

İran, füze ve roket teknolojisi konusunda bölgemizin en derin bilgi birikimine sahip askeri gücü. 90'larda Yugoslavya'dan elde ettiği teknolojiyi ilerleyen yıllarda Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Çin'den aldığı teknoloji ile pekiştiren ve özgün yorumları ile kabiliyetlerini her geçen gün geliştiren İran, şu an Ortadoğu'daki en geniş füze envanterine sahip. FATTAH füzesi ile de 8 Mach hıza ulaşan İranlılar, 1500 kilometrelik etkili menzille de başta İsrail olmak üzere tehditlere karşı önemli bir yanıt üretmiş oluyorlar.

Fakat İran'ın aksine Türkiye, hipersonik kabiliyete sahip olma noktasında işin oldukça başında. Her ne kadar Tübitak SAGE sıvı yakıtlı, Roketsan katı yakıtlı Ramjet motorlar konusunda çalışmalar yürütse de, bir üst versiyon olarak nitelenen Scramjet için henüz ön tasarım çalışması dahi bulunmuyor.

Tam da bu noktada Tahran'ın Ankara ile yapacağı işbirliği, Türkiye'nin bu kabiliyete çok daha erken ulaşmasını sağlayabilir. Böylece İran da Batı'dan yönelen tehditlere karşı güvenliğini, sınırlarının çok daha ötesinde sağlayabilecektir. Güçlü Türkiye, güçlü İran demektir.

İRAN DENİZ GÜCÜ YENİLEMELİ

Diğer yandan Türkiye'nin de İran'ın acil ihtiyaçlarına yanıt verebilecek üstün yetenekleri bulunuyor. Bunların başında ise gemi inşa sektörü geliyor.

İran'ın deniz gücü, iki münhasır kuvvetten oluşuyor. Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Basra Körfezi'nde güvenliği sağlarken, İslam Cumhuriyeti Donanması Umman Denizi ile Hint Okyanusu'nda bayrak gösteriyor.

Bölge, Ortadoğu petrollerinin yüzde 90'ının dünyaya açıldığı nokta olarak öne çıkıyor.

Bu coğrafyada güvenliği sağlamak içinse İran'daki platformlar oldukça eski. Yıllarca ambargolar nedeniyle elindeki gemileri tekrar tekrar modernize etmek zorunda kalan İran, teknolojik gelişimden de büyük oranda geride kaldı. Örneğin 1936 yılında denize indirilen İran Şahı'nın kraliyet yatı, askeri gemiye çevrilerek hala envanterde tutuluyor. Donanmadaki hemen hemen hiçbir gemide atış kontrol radarı bulunmuyor. Elektronikte tamamen Ermenistan'a bağımlılar. Envanterde stabilize platformları yok. 30 yıl önce Ruslardan aldıkları Kilo sınıfı denizaltılar bile, çok gürültülü olduğundan Basra yerine Hint Okyanusu'nda işletiliyor. Her ne kadar İngiliz Alwand'lardan kopyaladıkları Moudge sınıfı gemiler için “görünmez destroyerler” deseler de, 1500 tonluk bu gemiler günümüzde korvet yada hafif sınıf firkateyn seviyesinde kalıyor(Türkiye'nin MİLGEM korvetleri 2200 ton). Kısacası İran'ın, donanmasını ciddi şekilde yenilemeye ihtiyacı var.

TÜRKİYE AKDENİZ'İN BİRİNCİSİ

Türkiye ise özellikle gemi inşa sektöründe dünyanın en kabiliyetli ülkeleri arasında yer alıyor. Özellikle denizaltıcılığımızın gelişimi o kadar yerli yerinde ki, yıllar içinde öğrene öğrene ulaştığımız seviye bizi Akdeniz'de lider konuma yükseltiyor. İran'ın Basra gibi oldukça sığ ve dar sularda ihtiyacı olan platformlar, artık Türkiye'de yerli ve milli olarak üretilebiliyor. Örneğin STM500 mini denizaltı gibi platformlar, İran'ın istediği zaman torpido yada güdümlü mermi atabilmesine, istediğinde mayın dökebilmesine, istediğinde özel kuvvetlerini intikal ettirip istediğinde insansız deniz araçları ile keşif yapabilmesine imkan sağlayabilir. Üstelik tespit edilmesi imkansız, gelişmiş radar ve sensörleri ile daima uyanık.

Bunun yanında İran'ın Moudge'lerine karşılık Türkiye'nin MİLGEM'leri de radarından füzesine, savaş yönetim sisteminden silah sistemine kadar çok daha üstün kabiliyetler sunuyor. İran açık denizleri hedefliyorsa ona yanıt verecek platformlarımız da var. İ sınıfı firkateynlerden çok maksatlı amfibi çıkarma gemisine, lojistik destek gemisinden açık deniz karakol gemilerine kadar... Üstelik elektroniğinden radar suitine, füzelerinden sensörlerine... Her şey dahil!

KAAN'I BİRLİKTE ÜRETELİM

Türkiye, son yıllarda havacılık konusunda da sınıf atlamış durumda. Anka-3, Akıncı ve TB2 gibi İHA/SİHA'lardan Hürkuş ve KAAN gibi savaş uçaklarına kadar geniş bir ürün yelpazesi oluşuyor. Ayrıca Türkiye, beşinci nesil ilk jeti olacak KAAN uçağı için de üretim ortağı arıyor. Eski Savunma Sanayi Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, Milli Muharip Uçak konusunda dost ve kardeş ülkelere ortaklık teklif edildiğini duyurmuş, bu ülkeler içinde Endonezya, Pakistan, Malezya ve Azerbaycan'ı saymıştı. “Eğer talep olursa ki çeşitli seviyede bu konuyu kendilerine açtık. Bu ortaklığın her taraf için faydalı olacağını düşünüyoruz.” diyen Demir, üretim ortağı aradıklarını birkaç kez de tekrarlamıştı. Bu ülkelerden henüz resmi bir geri dönüş olmazken, aynı teklifin İran'a da iletilmesi neden düşünülmesin?

AMBARGODAN KORKMAYALIM

Türkiye'nin İran ile teknolojik işbirliği konusundaki en büyük çekincesi ambargolar. İşbirliği durumunda İran'a yönelik ambargoların ihracat problemleri çıkarabileceği söylenebilir. Ancak hedef pazarımız Batılı ülkeler olmadığı için, ambargolar da büyük sorun teşkil etmeyecektir. Hatta İran'ın üye olacağı bir Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), KAAN'ları birlikte de üretebilir. Afrika'dan Körfez ülkelerine, Latin Amerika'dan Asya-Pasifik'e kadar silah bekleyen çok ülke var. Biz evvela güçlerimizi birleştirelim.

Türkiye İran KAAN savunma sanayi