25 Temmuz 2024 Perşembe
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Astana süreci uzay çalışmalarına da taşınsın

Suriye meselesinde başlatılan Astana Süreci, uzay çalışmalarında da sürdürülmeli. Türkiye, Rusya ve İran Uzay İttifakı adı altında bir araya gelmeli. Rusya’nın bu alandaki birikiminden yararlanmalı

Astana süreci uzay çalışmalarına da taşınsın
A+ A-
ANDREAS WİSUSCHİL

ABD Başkanı Trump, ABD Uzay Gücü’nün uzay üzerindeki kontrolünü ele geçirme hedefini açıkladığında aynı dönemde, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir Türk uzay programı için başvuruda bulundu.

Ayrıca Türkiye’nin önde gelen uzay teknolojisine sahip olabilmesi için, Türkiye’nin ana katılımcı olarak uluslararası bir uzay ve uydu programı katılımı için bir konsept geliştirdim: Amerikan NASA’sı ve Avrupa ESA’sı seviyesinde buluşması. Türkiye, Avrupa’da Almanya ve Fransa, İtalya ve İspanya gibi diğer üçüncü seviye konumundaki uzay teknolojisi güçleriyle birleşirse bu hedefe ulaşılabilir. Fakat öte yandan Türkiye, tıpkı İran’ın yaptığı gibi, önde gelen diğer uzay güçleri ile birlikte ittifak kurması gerekmektedir.

Ve bu ülkeler hep birlikte, ABD’nin sahip olduğu NASA teknolojisine kıyasla uzay teknolojisini elinde tutan bir ortak bulmak zorunda kalacaklardı. Burada Türkiye, son üç yılda Rusya ile gelişmekte olan ve Suriye’de Astana Barış Formatında neticelenen çok iyi temaslarını kullanmalıdır. Bu İttifak ile ilgili olarak Türkiye hâlâ Rusya ve İran ile birlikte şekillendirilmiş bir ortaklığın bir parçasıdır. Ve İran bu araştırma, geliştirme ve yenilik alanında bir rakip olarak İsrail’i aşma hakkı vardır.

İran halen yüksek teknoloji seviyesinde füze sistemleri geliştirmektedir... Tıpkı Türkiye’nin ilave olarak kendi başına da yaptığı gibi. Üstelik hem Katar, İran’ın yakın bir müttefiki ve İsrail’in agresif Siyonist savaş çığırtkanlarının neden olduğu nükleer tehdidine karşı hayat sigortası olarak bir yatırımcı ve distribütör olarak, hem de Kuzey Kore uzak menzilli füze teknolojisi bilgisi ile de iş bu ittifaka katılabilirler.

UZAY İTTİFAKI

Ama en çarpıcı faktör, Rus uzay roket teknolojisi, tıpkı ABD-NASA teknolojisinde olduğu gibi aynı teknolojik kalite/niteliktedir. Ancak önemli ölçüde ABD’ye kıyasla daha ucuzdur. Rus uzay bilim adamları son günlerde nükleer motor ile çalışan uzay gemisi inşaası alanında yeni bir icat yaptılar. Sputnik uydusu olayından beri, Rusya bu teknoloji alanında, ABD’ye karşı rekabet göstermektedir. Bu nedenle, Suriye savaşı sırasında gelişen Astana Barış Formatının dışında, uluslararası bir havuza kümelenmek amacıyla Türk, Rus ve İran uzay, roket ve uydu teknolojisinin birleşmesi ile, yeni bir uzay ittifakının çekirdek hücresi doğmalıdır. Ve bahse konu tarihsel bağlamdan dolayı, yeni bir uzay ittifakının böylesine üçlü bir çekirdek hücresinin merkezi olarak Suriye’nin başkenti Şam seçilmeli.

Örneğin, Avrupa Patent Anlaşmasına dayanan Avrupa Patent Ofisi, Münih’te yerleşiktir. Ancak çok taraflı Avrupa Patent Örgütü tarafından uluslararası düzeyde yürütülmektedir.

Suriye’nin başkenti Şam merkezli işbu Türk-Rus-İran uzay birliği, İsrail’in söz konusu komşu ülkesindeki IP-İnkübatör Tel Aviv’e karşı rekabet etmelidir. Aynı düzeyde buluşmak için, Ortadoğu’daki en son anahtar teknolojisinin ikinci önemli noktası ABD tarafından değil, Türkiye ile birlikte, Rusya ve İran’ın iyi kanıtlanmış müttefikleri ile birlikte yönetilmesi gerekmektedir.

İş bu Türk-Rus-İran uzay teknolojisi örgütü, Avrupa bağlamında Almanya ve Fransa tarafından engellenen öteki, İtalya ve İspanya gibi Avrupa ülkelerinin kapısını açmalıdır.

RUS-İTALYAN İŞBİRLİĞİ

Her iki adı geçen ülke de on yıllardan beri uzay programları yürütmektedir. Her ikisi de hava ve uzay teknolojisini oldukça yüksek bir teknolojik kalite düzeyinde geliştirebilir ve inşa edebilir. Ancak, iş bu şekilde avantajlarını koruyarak fiilen rakip olan bu “ortaklara” karşı, Almanya ve Fransa gibi önde gelen ülkeler tarafından baskı altına alındı. Böyle sözde bir ortaklık denen şey bir sömürüden başka bir şey değildir.

İran’ın yanı sıra Türkiye de, ABD veya Avrupa’yla yapılan ortaklıklar veya “anlaşmalar” ile ilgili olarak aynı fenomenle karşı karşıya. Her zaman bu destekçilerin kendi başlarına öncü mucitler haline gelmelerini önleyerek, sadece ortak finansman ve ve inşaat alanında desteklerini sağlamak için, bahse konu projelere adı geçen ülkeler proforma olarak entegre olmalıdırlar.

Bu arka plan nedeniyle İtalya, Rusya ile birlikte bir uzay ve uydu programı yürütmüştür. Böyle bir sömürü ve baskı sisteminden çıkmak için 1964 ve 1988 yılları arasında İtalya, eski Sovyetler Birliği ile birlikte Kenya’daki Malindi sahil şehrinde bir uzay füze programı kurdu.

Petrol platformlarından ve gemilerden inşa edilen San-Marco-Plattform’dan onlarca uzay füzeleri gökyüzüne fırlatılmıştır. Oradan Uhuru adında bir uydu bile gök yüzüne fırlatıldı. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu, bu İtalyan-Rus uzay projesi aniden sona erdi. Ancak, Türkiye tarafından Rusya ve İran ile birlikte doğan yeni Uzay İttifakı bu mekânları tekrar uzay üssü olarak kullanmalı. Çünkü en mükemmel konumuyla ekvatora oldukça yakın ve oradan da füzelerin köprüsünün yörüngesine giden kısa yol var.

Antonio Rodata adlı bir İtalyan ESA başkanı olmasına rağmen, 1998’de ESA’ya entegre olan bu eski Rus-İtalyan uzay programının İtalyan bölümünü Almanya ve Fransa, İtalya’nın çabalarını bozarak ele geçirmeyi başardı.

Avrupa’nın her iki lider gücü de, İtalya’nın önde gelen bir uzay teknolojisi ülkesi olarak kendi statüsünü elde edememesini sağladılar. Bunun yanı sıra Fransa, fiili olarak tamamen kontrolünü devraldı ve Almanya, daha önce Rusya ile olan bütün bağlarını kopardı. Ancak VEGA Uzay Roketi’ni doğuran bu projede, İspanya yüzde 5’lik bir payla katılımcı oldu. Türkiye tarafından 5 Aralık 2016’da Göktürk-1 adlı askeri dünya keşif uydusunu fırlatmak için kullanıldı.

UZAY TEKNOLOJİSİNE İLGİ

Bu VEGA Projesi 2012 yılında başlatıldığında, üçüncü seviye uzay devletlerinin bir kısmı da katıldı. Örneğin Romanya, Hollanda ve İsveç. Hatta Belçika ve İsviçre de... Hepsi de bu bağlamda, uzay ve anahtar teknolojiye erişimi yardımıyla, ulusal egemenliklerini yeniden talep etmeye çalışıyorlar.

Ancak tarihsel gelişmelerin bir analizi, tüm bu yapıların geniş ölçüde uyuduğunu gösteriyor. Tekrarlamak gerekirse, daha ileri dereceli lider güçler tarafından, öncelikle Fransa ve Almanya’da olduğu gibi... ABD tarafından da. Hatta İsrail’i bile.

Bu bize, uzay ve uzay teknolojisine kendi başlarına erişim talebinde bulunan tüm bu üçüncü seviye uzay güçlerinin, ABD-NASA yapılarının yanı sıra, Avrupa ESA sisteminin dışında da yürümesi gerektiğini öğretmektedir. Çünkü hepsi, kendilerini sahtekârlıkla, “ortaklar” olarak adlandıran ileri düzeydeki rakipleri tarafından sabote edilmeye başlandı. Ancak, kendi çıkarları için tüm bunları elinde tutabilmek için, üçüncü düzeydeki tüm ülkeleri sömürüp bastırma yöntemine başvurmaktadırlar.

Rusya, o zamandan beri aynı olaylarla karşı karşıya. Eski Sovyetler Birliği döneminde, bütün ABD ve Batı tarafından engellendi.

ÜÇÜNCÜ BİR UZAY AJANSI

Bu bakımdan Rusya, sömürülen ve bastırılmış üçüncü seviye uzay güçlerinin tümünün doğal bir müttefiki, bir sonraki seviyeye onları mümkün kılmak ve basamağı yükseltmek için ve ABD ve Avrupa ile aynı seviyede buluşmak için ortak uzay teknolojilerini Rusya ile birlikte kümeleyerek, bir IP havuzu içinde... Hepsi tarafından birlikte oynanmakta böyle bir uzay teknoloji havuzu lider bir rol anlamına gelir. Zira Rus uzay, füze ve uydu teknolojisi, teknolojik olarak en gelişmiş seviyededir. Böylece bu eski üçüncü seviye uzay güçleri, Rusya ile birlikte NASA ve ESA’nın dışında üçüncü bir uzay ajansı oluşturmaları mümkün olacaktı. NASA ve ESA’nın güvenlik temel çıkarlarını doğrudan kendileri tarafından kurtarmaları için.

Ancak, Amerikalı ve Avrupalı rakiplerin direnişine karşı, böyle bir işbirliği sistemiyle mücadele edebilmek elzemdir. Ve bu jeopolitik alanda sadece ve sadece bir güç meselesi ile ilgilidir.

TÜRKİYE BU ROTAYA GİRMELİ

Bahsettiğim gibi, ABD’nin İran’a yapacağı yaptırımların mevcut örneği örnek olarak görülebilir. Türkiye’nin Rus hava savunma sistemi S-400 satın alarak edindiği tecrübeler bu faktörleri etkileyici bir şekilde göstermiştir. Rus SU-57, Amerikan F-35 ile aynı seviyede. Rus Armata tankı, Alman Leopard II tankından çok daha iyi.

Ancak Rusya, nihayetinde ABD ve Avrupa’yı tamamen tahrip edebilecek yedi binden fazla nükleer silahlı füze bulunduruyor.

Ve tam da bu güç dengesi, küresel nükleer caydırmanın bir sonucu olarak ABD, Almanya, Fransa ve İsrail’in tersi çıkarları dikkate almaksızın, fiili olarak Türk-Rus-İran uzay ittifakının Katar, İtalya ve İspanya ile hatta Kuzey Kore ile birlikte gerçekleşebileceğini, modern Rus nükleer silahlarının neden olduğu çarpıcı bir faktördür.

Her halükârda Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin yönetimi altında bu rotaya girmeli, gökyüzüne bu yolculuğu başlatmalıdır!

(*) Rusya Jeopolitik Birliği’nin Jeopolitik Uzmanı; İstanbul Güvenlik Konferansında “Güvenliğin Geleceği” Panelinde 8 Kasım 2018’de yapılan konuşma.

Tercüme: Tayfun Balıkay.

Son Dakika Haberleri