Asya tanıdı, Avrupa sırada
ABD büyük bir hezimet yaşayarak Afganistan’dan kaçtı. Bir haftada ülke yönetimini ve başkent Kabil’i ele geçiren Taliban sonrası Afganistan ile ilişkilerde Asya ülkelerinden sıcak mesajlar gelmeye devam ediyor.
Moskova Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Perinçek, ABD’nin Afganistan yenilgisi, Taliban sonrası Asya ülkelerinin ve özellikle Rusya’nın tavrıyla ilgili gazetemize verdiği demeçte:
“Günümüzde, dünyanın başına bela olmuş bir Amerika Birleşik Devletleri var. Bugün dünyadaki sorunların ana kaynağına baktığımızda her zaman, her yerde Amerikan emperyalizmini görürüz. Fakat Amerikan projesi çöktü. Bunu Afganistan’da net olarak görürüz” dedi.
ABD GERİLEDİKÇE İNSANLIK İLERLER
Amerikan ekonomisinin bugün silah ve uyuşturucu üzerine kurulduğunu belirten Perinçek şöyle devam ediyor:
“ABD sadece askeri güç kullanmak anlamında değil, ayrıca dünyadaki kaynakların sömürülmesi sonucunda bir avuç Amerikan tekelinin muazzam zenginliklere sahip olduğu, dünyanın ciddi bir kısmında da açlığın yaşandığı bir ortamı yaratmıştır. Dolayısıyla Amerikan emperyalizmi dünyada yaşanan yoksulluk ve açlığın da yine en başındaki sebeplerin bir tanesidir. Silah, Amerikan ekonomisinin kendisi artık. Zaten üretimden de ciddi bir şekilde koptuğu ve insana düşman, insanı ortadan kaldıran, yıkan bir ekonomiye dayandığı için de dünyanın başına beladır. Amerikan ekonomisi bugün silah ve uyuşturucu üzerine kurulmuştur. Tabi dolar hâkimiyeti vs. ayrı ama uyuşturucu ticaretinin başında bugün yine ABD ve CIA bulunmaktadır. Irkçılık, dünyadaki bütün insana düşman ideolojilerin merkezinde de y,ne emperyalizmi, dünyada eğer bir yerde ırkçılık varsa, yobazlık varsa, yine bunun arkasında ABD’nin olduğunu söyleyebiliriz ki, hatırlarsınız Trump’ın kendisi bile IŞİD’i Clinton’ın kurduğunu ifade etmişti. Yani ABD başkanı bile IŞİD’i kurduğunu ifade etmişti ki, dünyadaki bütün yobaz örgütlerin arkasında da yine ABD bulunmaktadır. Dolayısıyla ABD’nin dünyada atacağı her geri adım insanlık için ileri bir adımdır. Çünkü dünyadaki bütün sorunlar, bu küresel sistemle bağlantılı olduğundan dolayı, ABD’nin gerilemesi, ABD karşısında ezilen veya ezilen halkların ülkelerin veya ABD ile çatışma içerisinde gelişmekte olan ülkelere bir nefes alanı açmaktadır.”
TÜRKİYE’NİN MÜCADELESİ GÜÇLENECEK
“Türkiye açısından mesela bakacak olursak, Afganistan’dan kovulmuş, ABD karşısında Türkiye, Suriye’de çok daha iyi koşullar altında mücadele edebilecektir. Dolayısıyla dünyadaki en birinci sıradaki terör gücü ve dünyadaki en gaddar en vahşi güç Amerika’dır. Amerika’yı gerileten her şey de insanlığın ilerlemesi adına avantaj sunmaktadır. EMPERYALİZMİN HER GERİLEYİŞİ
MUSTAFA KEMAL’İ MEMNUN ETMİŞTİR
Mehmet Perinçek, emperyalizme karşı tavır konusunda “Mustafa Kemal de o zaman Kurtuluş Savaşı’nı verirken veya cumhuriyeti kurduktan sonra da, İngiliz emperyalizmini gerileten her adımı memnuniyetle karşılamıştı.” diyor ve devam ediyor:
“Çünkü İngiliz emperyalizmi ne kadar gerilerse Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı o kadar başarıya ulaşma şansı olacaktı. Ya da cumhuriyet sonrasında Türkiye üzerindeki baskılar o kadar kolay boşa çıkarılabilecekti. Dolayısıyla burada temel çelişkiyi iyi saptadığımız zaman ve o çelişkide karşı tarafta bulunan gücün ne kadar gerilerse, o güç ne kadar gerilerse o kadar da dünya halkları adına kurtuluşun önü açılacaktır. Mustafa Kemal de İngiliz emperyalizminin dünyadaki gerilemesini sevinçle karşılamıştır. Afganistan’da da gerilemesini sevinçle karşılamıştır. İngiliz emperyalizmini zayıflatan her şey Türkiye’nin Kurtuluş Savaşına bir katkı olmuştur. Türkiye Kurtuluş Savaşı’nda ne yaptı? Düşmanı kovdu. Taliban da aynısını yaptı. O da işgalciyi oradan kovdu. Teknik olarak aralarında bir fark yok. Kurmak istedikleri ise çok farklı ve bunun da farklı olması doğal. Çünkü Türkiye bir imparatorluk birikiminden geliyor, büyük devrimci geçmişi var. Büyük topraklara hükmetmiş, idari anlamda, askeri anlamda, devlet yapısı anlamında köklü tecrübelere sahip.
HERKESİN İŞGALCİLERİ KOVMA HAKKI VARDIR
“Afganistan’ın da rejiminin nihai olarak zaten Afgan halkı karar verecek. Ülke kendi yatağında ancak bu şekilde gelişebilecektir. Yani, kendi gelişiminin, modernleşmesinin, çağdaşlaşmasının ön koşulu dış müdahalenin son bulmasıdır. Dış müdahale son bulmadığı sürece, çağdaşlaşmanın da önünün açılması mümkün değildir ki ABD’nin dışarıdan rejim ithal projesi, ordu yaratma, ulus yaratma projesi, demokrasi ithal etme projesi net bir şekilde Afganistan’da çöktü.
Eşref Gani ABD emperyalizmini kovsaydı Gani iyi yaptı diyecektik. Ama pratikte bunu yapan Taliban’dır ve Taliban da her türlü işgal gücünden tabii ki daha da ileridir.”
EMPERYALİZMİ DESTEKLERSENİZ O ZAMAN GERİCİSİNİZDİR
“İlericiliği ve geriliciliği belirleyen, emperyalizme karşı mücadeledir. Amerikan emperyalizmi yenildikçe Doğu halkları özgürleşecek; hem siyasal anlamda hem toplumsal anlamda da özgürleşmenin önünü açacaktır. Taliban ABD’nin kurduğu bir örgüttü. Ama Amerikan emperyalizmiyle mücadele etmeye başlayınca mecburen bazı noktaları gözden geçirmek zorunda kaldı. Çünkü Amerikan emperyalizmiyle mücadele ederken yobaz kalarak mücadele edemezsiniz. ABD emperyalizmiyle Taliban mücadele etmeye başladı, toplumsal projesinde de değişiklikler yapmaya bu onları itti. Neden? Çünkü toplumu bir araya getirmeniz lazım Amerika’yla savaşırken. Taliban ideolojisi, buna tam anlamıyla izin vermediğini kendileri de fark ettiler. Amerikan kuklasıyken buna ihtiyacınız yok. Çünkü zaten arkanızda Amerika var, toplum birleştirmek gibi bir amacınız olmaz.”
RUSYA NE DİYOR?
Rusya’nın politikasına baktığımızda da, Rusya’nın politikasında da bu bakış açısını aşağı yukarı görüyorsunuz. Çünkü Rusya, ABD’nin gerilemesi veya ilerlemesi ilkesi çerçevesinde Afganistan’daki gelişmelere bakıyor. ABD’nin kovulması Rusya’yı her anlamda rahatlattı. Çünkü ABD de orada Rusya’yı ve Çin’i kuşatmak için vardı. Orta Asya enerji kaynaklarını ve yollarını kontrol etmek için vardı. ABD’nin gitmesi, haliyle Rusya’yı rahatlattı. ABD ilk başta Taliban’ı Rusya’ya karşı kışkırtmak istedi. Fakat bunu Çin de Rusya da bu hamleyi görüp, karşı hamleyle, Taliban’la 15 Ağustos’un çok öncesinden iletişime geçtiler ve ABD’nin bu hamlesini boşa çıkarttılar. Şimdi bölgede de bölgesel bir inisiyatifin kurulmasında da Rusya Taliban’la iş birliği içerisinde önemli adımlar atıyor.
ABD EMPERYALİZMİNİN İŞGAL EDİP, ÖZGÜRLEŞTİRDİĞİ, LAİKLİĞİ GETİRDİĞİ BİR YER VAR MI?
Doç Dr. Atakan Hatipoğlu / Adnan Menderes Üniversitesi
Özgürlük, laiklik, demokrasi gibi siyasal kavramların tarihsel ve toplumsal karşılıkları vardır. Bu kavramlar belirli toplumsal ilişkileri anlatmak için kullanılırlar. Örneğin laiklik, kadınların mayo giyebilmesi, başlarının açık olması veya çay bahçelerinde bira servisi olayı değildir. Bu tür bireysel özgürlük kazanımları laikleşme sürecinin belli bir aşamasından sonra ortaya çıkabilecek türev sonuçlarıdır. Ama laiklik bu tür sonuçlara indirgenemez.
EMPERYALİZM VARSA LAİKLİK YOK
Emperyalist tahakküm altındaki bir ülkede laiklik olmaz. Çünkü halk yönetimden işgalci imtiyazlı azınlık lehine dışlanmıştır. Emperyalistler, sömürü ve tahakkümü kolaylaştırmak üzere bazı maddi gelişmeler sağlayabilirler. Örneğin İngilizlerin Hindistan’da yaptığı gibi, demiryolları döşeyebilir, bürokrasiyi geliştirebilir, gündelik yaşam pratiklerini liberalleştirebilirler. Bizim kendisini solcu zanneden liberallerimiz, işte bu gündelik yaşam pratiklerine bakarak, o toplumun laikleştiğini düşünürler.
BAŞI AÇIK AMA İŞBİRLİKÇİ
Başı açık ama emperyalist işgalcilerin işbirlikçisi olan bir kadın, onlar için “ilerici”dir. Oysa o başı açık kadın veya içki içen erkek, kendi toplumlarının asla ve kat’a kalkınamayacağı, öz kaynaklarının yabancı ülkelere akacağı, milli kültür ve kimliğin hiçbir zaman inşa edilemeyeceği bir siyasal organizasyonun işbirlikçisi olmuşlardır. Onlar liberal yaşam tarzları ile bizim liboşlara “laik” göründükleri o anda, gerçekte dünyanın en büyük gericiliğinin ortağı durumundadırlar.
SÜREÇ, TALİBAN’I DÖNÜŞTÜRÜYOR
Afganistan’daki ABD işgalinin sona ermesine üzülen, insanların gündelik yaşam pratiklerindeki liberal görünüşlere bakarak o ülkeyi laikleşmiş zanneden Tanzimat kafalı alafranga Aydıncıklar, laikliğe tarihsel ve toplumsal bağlamın dışından bakmaktadırlar. Afgan halkının Taliban önderliğindeki eylemi laik bir düzene giden yolun ilk adımını atmıştır. Artık Afganistan’ın kaderinin Afgan halkı tarafından belirlenmesini mümkün kılacak bağımsızlık zemini oluşmaktadır. Ancak Türk aydıncıklarının yaptığı gibi, her şeyi indirgeyerek ele almaya kalkarsak bu sözleri “Afganistan laik oldu” diye anlayabiliriz. Hayır, öyle olmamıştır. Taliban yönetimi altında Afganistan, bundan böyle kalkınan, gelişen bir ülke olacaksa, üretici güçlerini geliştirecek ve milli amaçlarla kullanacaksa yapmak zorunda olduğu işler vardır. Bu süreç Taliban’ın kendisini de dönüştürecek bir süreç olur. Ancak bunları yapıp yapmayacağı kendi bileceği iştir. Eğer yapmazsa, son tahlilde bağımsız bir ülke olmayı sürdüren ama milli bir toplum olmayı başaramayan ve büyük güçler karşısında yalpalayan, ekonomik ve toplumsal olarak yerinde sayan bir ülke olarak kalır.
MODERN DEVLETİN EN BÜYÜK DÜŞMANI: ABD
Kuntay Gücüm / Teori Dergisi GYY
Modernleşme, modern devlet ve ulusların ortaya çıkışı. Gericilik, toplumları modern devletin öncesine dönmeye zorluyor. Etkin ve mezhepsel kimliklerin canlandırılması hep bunun için. Feodal dönemde herkesin yükümlülükleri ve hakları bu kimlikler üzerinden tanımlanıyordu. Demokratik devrim insanları ulusal kimlikte eşitledi. Bu devrimin manivelası da ulusal devletti.
Modern devletle en derin çelişkiye sahip olan, emperyalizm. Örneğin Amerikan yönetimi dünyayı modern devlet öncesine dönmeye zorladı. Bunu başarabilmek için de modern öncesi akımları canlandırıldı, desteklendi. Gericiliği, eşitsizliği, tarikatlar gibi yapıları, Ortaçağ ilişkilerinin diriltilmesini özgürlük olarak sunan Amerikan liberalizmiydi.
Kimin gerici, kimin ilerici olduğunu, yüzeysel bir bakışla anlayamayız. Falih Rıfkı Atay Çankaya’da Milli Mücadele dönemiyle ilgili şöyle bir tespit yapıyor: “İstanbul Tanzimat’a doğru, Anadolu ise Tanzimat’tan geriye doğru yuvarlanıp gidiyordu.” Burada Tanzimat öncesi ifadesi muhafazakâr değerlerin günlük yaşamdaki etkisini, Tanzimat ise alafrangalığı ifade ediyor. Ama laiklik ve çağdaşlaşma İstanbul’dan değil Ankara’dan geldi.
Modern ve demokratik devlete doğru her adımın ilerici, ondan uzaklaştıran zorlamaları ise gericilik olduğunu söyleyebiliriz.
EMPERYALİZME DİRENEN TARİKATLAR
19. yüzyılda sömürgeleştirmeye ve emperyalizme silahla direnen Kuzey Afrika’da Senûsi Tarikatı, Sudan’da ise Mehdi hareketiydi. İlerici olan bedevi ve ilkel denilerek küçümsenen direnişçilerdir, “aydınlanmış” sömürgeci ve emperyalistler değil. Afrika’daki modern devletlerin ve ulusların zeminini o direnişler yaratabilirdi.
Her toplum modern devlete ve uluslaşmaya doğru adımları kendi birikimleri içinde atıyor. Süreçleri anlayabilmek için gerçekle aramıza oryantalizmin çektiği perdelerden kurtulmak lazım. Yoksa ortaya, bugün olduğu gibi, modern görünüşlü, emperyalist merkezlere hayran ama aslında demokratik devrim öncesi toplumlara, o toplumun ilişki ve kurumlarına öykünen kozmopolit sözde aydınlar çıkıyor.
ÇİN-TALİBAN İLİŞKİSİ
Doç. Dr. Efe Can Gürcan / İstinye Üniversitesi
Jeopolitik açıdan, Taliban ile ilişkilerin geliştirilmesinin Çin’in bölge politikalarında son derece stratejik bir öneme sahip olduğu söylenebilir. İlk olarak, Afganistan’da radikal dinî eğilimlerin kontrolden çıkması, sadece bütün Orta Asya bölgesini istikrarsızlaştırmayacaktır. Aynı zamanda Çin’in batısındaki ayrılıkçı hareketlere de ivme kazandıracaktır. Zaten bu nedenle Çin, ABD ve NATO’nun istikrarsızlığı artırıcı yaklaşımından rahatsızlık duyarak, Şanghay İşbirliği Örgütü üzerinden 2004 yılından beri Afganistan sorununa müdahil olmaktadır. Tabii, Çin’in bölgedeki stratejik ortağı olarak, gerek Uygur ayrılıkçılığı gerekse Tibet ve Tayvan konularında Çin’i destekleyen Pakistan’ın Taliban ile yakın ilişkisi düşünüldüğünde, yeni koşullar altında Çin’in Taliban üzerinden kontrol ve istikrarı sağlama çabaları daha da anlam kazanmaktadır. Bu noktada, Afganistan'daki istikrarsızlığın başlıca kaynağı ABD’den farklı olarak Çin’in, basit bir işgalcilikten ziyade bölgesel istikrarı sağlama çabalarındaki samimiyetinin altının çizilmesi gerekir. Çin’in iç güvenliğini dahi tehdit eden bölgesel ayrılıkçılığın önüne geçmek ve Kuşak-Yol’un güvenliğini sağlamak açısından Afganistan’da istikrarın sağlanması Çin için son derece önemlidir. Dahası Afganistan, Çin’in petrol ve doğal gaza erişimi için Orta Asya, Iran ve Basra Körfezi’ne açılma noktasıdır ve bu açıdan da istikrarın sağlanması büyük öneme sahiptir. Bunun yanı sıra, nadir elementler konusunda dünyanın başını çeken Çin, sahip olduğu maden rezervlerinin değerinin 1 ila 3 trilyon dolar arasında olduğu tahmin edilen Afganistan’da çevre dostu doğal kaynak çıkarımını sağlamakla ilgilenmektedir.
Bütün bunlara ek olarak, ABD işgali altındaki Afganistan’da afyon üretiminin nerdeyse beş kat artmış olduğu hatırlanmalıdır. Afganistan, küresel üretimin %90’ından fazlasını sağlar hale gelmiştir. Ancak, Çin’in Taliban ile sağlıklı ilişkiler kurması, Amerikan emperyalizminin narko-kapitalizm ayağına büyük bir darbe indirecektir. Son olarak, Afganistan yenilgisinin ABD ve NATO’nun meşruiyetine büyük zarar verdiği vurgulanmalıdır. Çin ise, adil ve barışçıl bir dünya düzeni kurmak adına, Taliban üzerinden ortaya çıkan güç boşluğunu doldurmaya katkı sağlayabilir. Ancak burada ilk koşul olarak, Taliban’ın bölge ülkeleri ile ortak davranmaya mecbur olduğunu ve Afganistan’daki istikrarın Iran, Rusya ve Türkiye gibi bölge ülkelerindeki istikrar ile karşılıklı bağını idrak etmesi gerekir.
LAİKLİĞİN TESİS EDİLMESİNDE YABANCI BİR GÜCE KARŞI SAVAŞ VAR
Emrah Maraşo/Bilim ve Ütopya Dergisi GYY
ABD emperyalizminin işgal edip, özgürleştirdiği, laikliği getirdiği bir yer var mı?
Emperyalizmin nihai eğilimi sömürgeleştirmektir. Sömürgeleştirmek ne demek? Bir devletin sadece ekonomik değil siyasal ve kültürel bağımsızlığını tüm kurum ve ilişkilerde ortadan kaldırmaktır sömürgeleştirmek. Dolayısıyla herhangi bir ülkenin işgal edilip sömürge haline getirilmesi emperyalist sistem için o ülkenin en komprador ve en gerici unsurlarıyla ittifak etmek anlamına gelmektedir. Laiklik, kökeni itibariyle halka ait olan anlamına geliyor. Laikliğin doğuşu da krala, aristokrasiye ve kiliseye karşı köylülerin, burjuvazinin ve devrimci aydınların isyanıyla olmuş fakat bu isyan istisnasız her zaman yabancı bir güçle savaşarak el ele gitmiş. Dolayısıyla laikliğin tesis edilmesi ve sağlamlaştırılmasında yabancı bir güce karşı savaş var. ABD Irak’ta milliyetçi ve laik Baas Partisine karşı savaştı, Suriye’de milliyetçi ve laik Esad yönetimini devirmeye kalkıştı. ABD bunu yaparken hem bölücü hem yobaz örgütlerle işbirliği yaptı. İngiliz emperyalizmi ve ittifak halindeki ülkeler yurdumuzu işgal ettiğinde işbirlikçileri İstanbul’un komprador batıcı aydınları olmasının yanında Anadolu’da Mustafa Kemal’e karşı fetva yayınlayan yobazlardı. Cumhuriyetimizin bastırdığı isyanların hepsi bölücü ve gerici emperyalizm işbirlikçisi takımından geldi.
SİSTEM GERİLİYORSA BAŞARI VARDIR
Emperyalizme karşı mücadelenin başarı ölçüsünde ana sorumuz şu: Emperyalist sistem bir yerde geriliyor mu yoksa sağlamlaşıyor mu? Eğer sistem güç kaybediyor ve geri çekiliyorsa bu gelişme hem o ülkenin ve halkının yararınadır hem de dünya ölçeğindeki kuvvet dengelerinde uluslararası dayanışma ve emperyalizm karşıtı cephenin güçlenmesinde önemlidir. Söz konusu ülkelerin yönetimlerinin sınıfsal karakteri ve ideolojisi elbette bu noktada emperyalist sisteme direnme olanakları bakımından önemli. Çünkü sistemden bağımsızlaşan ülke bütün potansiyellerini açığa çıkarmak ve seferber etmek zorunda. Ülke içindeki birlik, huzur, barış belirleyici. Bunun sağlanmasının yolu da halkın kadın-erkek seferber edilmesinden geçiyor.
DEVLETLERİN BAĞIMSIZLIĞINI SAVUNUYORUZ
Bugün insanlığın temel çelişmesi emperyalist-kapitalist sistemle olan çelişme. Baş çelişmemiz ise ABD emperyalizmiyle ezilen ve gelişen dünya arasında. Neoliberalizm ve küreselleşmenin sonul hedefi devlet bağımsızlığını ortadan kaldırmak olduğu için bu noktaya yönelik yapılan her saldırı gerici, bu saldırıları püskürtmek için ortaya koyulan her eylem ve siyaset de ilericidir. Emperyalizmin ideolojisi neoliberalizme, felsefesi postmodernizme, ekonomisi liberalizm ve özelciliğe karşı getirilen çözümler ilericidir. Türkiye gibi Kemalist Devrimi yaşamış ülkelerin çağdaşlaşma ve aydınlanmaya yönelik kazanımlarını korumak ve ileriye taşımak da emperyalizme karşı milli mücadelede birliğimizi sağlamada ve Türk milletinin bütün gizilgüçlerini harekete geçirmede çok önemlidir.
EMPERYALİZM ALTINDA BİR ÖZGÜRLEŞME, BAĞIMSIZLAŞMA, LAİKLEŞME MÜMKÜN DEĞİL
Cemil Gözel/Teori Dergisi Yazı İşleri Müdürü
Doğru fikirlerin kaynağı toplumsal pratiktir. Bu, bütün ülkeler için geçerli. Afganistan’ın son 20 senedir yaşadığı toplumsal pratik nedir? Afganistan, ABD’nin işgali altındaki bir ülkeydi. ABD kukla bir devlet kurmuştu. İşgal koşullarında Afganistan’ın, özgürleşme, bağımsızlaşma, ulusal sağlamlık ve dünya çapında emperyalizmi geriletecek bir sınıf savaşı açısından herhangi bir atılım yapma olanağı yoktu. Çünkü bütün bu atılımlar, emperyalist işgale karşı savaşın başarısıyla mümkündür. Gelinen noktada Afganistan, Taliban önderliğinde işgalden kurtuldu ve kukla devlet tasfiye edildi. Bu tespit, Afgan komünistler tarafından da paylaşılıyor.
Çağımızda, devletlerin sağlamlığı ve bunun bütün alt başlıkları, her şeyden önce emperyalizmin o ülkede bastırılmasıyla mümkündür. Emperyalizme karşı olmak temel eksen. Emperyalizm altında bir özgürleşme, bağımsızlaşma, laikleşme mümkün değil. Çünkü gelişen dünyanın toplumsal pratiği, devletlerin gelişmesini ve özgürleşmesini engelleyen etkenin emperyalizm olduğunu kanıtlıyor. Bu bağlamda, temel çelişmesi emperyalizmle olan bir devlet ve toplum için ilericilik ve gericilik kavramlarının içini, emperyalizme tavır doldurmaktadır.
Türk devrimciler için mesele, emperyalizmin dünya çapında gerilemesidir. Çünkü dünya çapında gerileyen emperyalizm, dünyanın neresinde olursa olsun, gelişen devlet ve toplumların lehinedir. Bu yüzden emperyalizmi gerileten her eylem, ilericidir, devrimcidir. Bizim için belirleyici olan budur. Kuşkusuz önümüzdeki dönemde işgalden kurtulan Afganistan’ın gündemine, halkın refahı ve gelişmesi de girecektir. Bunun önündeki en büyük engel ortadan kalktı.
Emperyalizmi temel eksen olarak belirlemeyenlerin eleştirisi, en sonunda oryantalizme ve gelişen dünya eleştirisine dönüşüyor. Taliban eleştirilerinin altında, emperyalizme utangaç güzellemeler var.
İRAN, ANTİ-EMPERYALİZM ÇİZGİSİNDE TALİBAN’LA BİRLEŞİYOR
Yakup Aslan/Ulusal Kanal İran Temsilcisi
İran İslam Cumhuriyeti ve Taliban ilişkiler kötü hatıralarla dolu. Afganistan’ın, Taliban yönetimde olduğu 1997-2001 yılları arasında Şii Hazara Türklerine uyguladığı şiddet ve baskı politikalarının yanı sıra 1998 yılında Mezar-ı Şerif’in ele geçirildiği gün burada bulunan İran İslam Cumhuriyeti konsolosluğunu basarak İranlı sekiz diplomat ve bir gazeteciyi katletmesi olayı hafızalardan henüz silinmemişken yeniden iktidara gelen Taliban ve İran arasındaki ilişkinin nasıl olacağı elbette merak konusuydu.
İran İslam Cumhuriyeti, yakın tarihi düşündüğümüzde Afganistan’da yaşanan süreci Sovyet işgalinden, Amerikan işgaline en yakından takip eden ülke olduğunu söyleyebiliriz. Afganistan’da ABD’ye direnen gruplarla bir şekilde ilişki ağını genişleten İran bu coğrafyada uzmanlaşmış önemli Asker ve Devlet adamları yetiştirdi. Bu isimlerden en önemlisi İran Devrim Muhafızları’nın Dış operasyonlardan sorumlu Kudüs Gücü Ordusu komutanı General İsmail Gani’nidir. Başka bir deyişle İran Afganistan’da kıpırdayan yapraktan bile haberdar olmasını sağlayan bir ilişki ağı ile değişen, kendi ve bölge için gelişen olumlu sürecin nasıl sonuçlanacağını tahmin edebildi.
Uzunca bir süredir Taliban heyetlerinin Tahran ziyaretleri basına yansıyordu ancak basına yansımayan birçok ziyaretinde karşılıklı gerçekleştiği bilinen bir gerçek. İran, Mezar-ı Şerifde diplomatları ve vatandaşlarını katleden Taliban’a düşmanlık yerine, geliştirdiği ilişki ağı sayesinde Taliban’ı ABD karşıtı cepheye yerleşmesi için yoğun çaba harcamıştır. Gelinen süreçte İran, mezhepçi bir yaklaşım yerine Anti-Emperyalist vahdet ( Birlik) ikliminde aynı cephede buluşmak için yoğun ve titiz bir süreç yürütmüş ve başarılı olmuştur.
Taliban ise bu ilişki sürecinde mezhepçi yaklaşımından uzaklaşmış, körfez destekli unsurları içerisinden temizlemiş, mezhep temelli ve İran karşıtı olmayan bir politika benimsemiştir. Yeni Taliban yönetimindeki ilk günlerde de bu politikaların hayat bulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.