Ata topraklarımız Özbekistan’da (2) Tarih ve kültür soluduğumuz Buhara!
Özbekistan izlenimlerimize devam ediyoruz... Gönlümüzü Hiva’da bırakıp Buhara’ya doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 7 saat sürecek bir yolculuk var önümüzde.


Önce Türkmenistan sınırına paralel Ceyhun-Amu Derya nehrinin suladığı Amu Derya ovasında ilerliyoruz. Bir süre sonra 300 bin km büyüklüğündeki Kızılkum çölüne sapıyoruz, artık sağımız solumuz çöl. Çöldeki ilginç çalıları ve köylüleri görüyoruz. Çöl rüzgarlarla ilerleyen, karşısına çıkan her yeri kumla örterek yutan, giderek büyüyen bir doğa oluşumu. Aral gölü faciasından sonra çöl civar köyleri yutuvermişti. Ülkemizi ağaçlandırmazsak, sularımızı plansız ve bencilce kullanmaya devam edersek bizim de çöllerimiz olacak. Bu arada yol boyunca Ruslar tarafından yola çok yakın bir şekilde toprağın altına gömülmüş gaz borularının işaret noktalarını görüyoruz. Mola verdiğimiz yerlerde de su ve temizlik sorunu var. Özellikle tuvaletler sıkıntılı.
Hiva ve Buhara’ya yakın yerleşim yerlerinde mezarlıklar görüyoruz. Mezarlar yarım silindir görünümünde oldukça büyük ve toprak seviyesinden yukarda. Eski mezarlar kil renkli, yenileri ise beyaza boyanmış, mezar başlıkları yok sadece küçük bilgi tabelaları var. Özbekler birisinin ölümünden bahsederken “öldü” yerine “emanetini teslim etti” diyorlar. Bu dünyada hepimizin geçici olduğu daha güzel ifade edilebilir mi?

DÖRT MİNARE (CHAR MİNAR) CAMİİ/ MEDRESESİ
Uzun otobüs yolculuğunun yorgunluğuyla girdiğimiz Buhara’da öyle güzel bir sokakta yürümeye başlıyoruz ki yorgunluktan eser kalmıyor. Evler, kapılar, insanlar derken işte karşımızda Dört Minare Camii.
1807 yılında Halife Niyazkul adlı Buharalı zengin bir Türkmen tarafından yaptırılmış. Önce cami sonra medrese, zikirhane ve öğrenci yatakhanesi gibi kullanılmış. Kubbeli ana binanın dört bir yanında yükselen seramiklerle işlenmiş turkuaz tepeli kuleler şerefesi olmayan birer minare. Hepsinin işlemeleri farklı bu dört minare dört dini temsil ediyormuş. Zerdüşt, Budist, Hıristiyan ve İslami motiflerini görmeye çalışıyoruz.

Ana binada artık hediyelik eşya satılıyor. Satıcıların çoğu kadın. Belli ki bütün gün turistleri bekliyorlar. Sokağın diğer yanındaki sundurmanın altındaki tezgâhta da turistleri bekleyen satıcılar var. Onlar halı, kilim ve suzani nakışlı büyük örtüler satıyor. Ayrıca müthiş bir para-yaka iğneleri-düğme koleksiyonları var. Geçmişin tanıkları Lenin, orak-çekiç, kızıl yıldızlar hemen göze çarpıyor.
Buhara leylekler şehriymiş. Dört Minare’de olduğu gibi kulelerin tepesinde leylek heykelleri varmış. Buhara’da herkes leylekleri çok severmiş. Biz de hem leylekleri hem de Buharalıları seviyoruz.
BUHARA BİN BİR KUBBELİ ŞEHİR
Ceyhun nehrine ulaşamadan Kızılkum çölünde kaybolan “Altın Saçan” Zerefşan nehrinin havzasında yer alan Buhara, yüzyıllarca Orta Asya’daki Akhunlar, Göktürkler, Türgişler gibi Türk devletlerinin siyasi ve kültür merkezlerinden biri olmuş. İpek Yolu’nda kültürlerin, dinlerin, ticaretin kesiştiği bin bir kubbeli şehir, Büyük Selçuklular devrinde “İslamın Kubbeleri” denilen üç şehirden (Buhara-Ahlat-Belh) biriymiş. Şehrin ana geçim kaynağı ipek ve pamuk endüstrisi. Yaklaşık 3 milyon nüfusu olan Buhara turizmin yeni gözdesi, yılda yaklaşık 5 milyon turist ziyaret ediyormuş.
Şehir olarak Hiva gibi toprak renginin ağırlıkta olduğu bir şehir ama turkuaz, lacivert ve yeşille bezenmiş müthiş çinilerin can verdiği, çok daha görkemli yapılar var. Gece- gündüz keyifle ve yürüyerek dolaşılabilecek bir şehirdeyiz. 140’tan fazla tarihi medresenin, caminin, türbenin, çarşının olduğu, alimler, şairler, bilim ve devlet adamları şehri Buhara. Batı’da “Avicenna” olarak tanınan modern tıbbın temelini atan, tıp, fizik, felsefe konularında kitaplar yazan İbn-i Sina da Buharalı. Bu coğrafyada içimize çektiğimiz hava tarih ve kültür! Türk tarihini ve Orta Asya tarihini, “İslam’ın Altın Çağı” denilen dönemi, bu dönemin ünlü filozof ve bilim adamlarını çok daha iyi tanıyor olmayı isterdim.

Otelimizin karşısında arkeolojik kazılar yapılıyor. Kazı alanının bir köşesinde yol seviyesinden yaklaşık 3 metre aşağıda ilginç ve küçük kubbeli bir yapı var.
MAGOKİ ATTORİ CAMİİ
Adı farklı biçimlerde yazılan, “esanslı çukur”, “yeraltı camisi” ya da “çukur camisi” olarak adlandırılan bu küçük ama muhteşem yapının tarihi şimdilik M.Ö 500 yıllarında Soğdlar dönemine kadar izlenebiliyor. 10.yy’da ve daha sonra Karahanlılar döneminde 12. yy’da yeniden inşa edilmiş. Zerdüşt tapınağından Budist tapınağına, Ay Tanrısı Moh’tan “Makh ya da Mokh” adıyla camiye hatta Buhara Yahudilerine kadar uzanan bir din kültürü yolculuğuna ev sahibi olmuş bu yapı hepsinden izler taşıyor. Hiva’da gördüğümüz Zerdüşt sembollerini hemen tanıdık. Kemerli taçkapısı, geometrik desenleri, yer yer yok olmuş turkuaz renkleri ve yazılarıyla müthiş etkileyici. Şimdi “Halı Müzesi” olarak ünlü Buhara halılarını tanıtıyor.

ARK-İÇ KALE
Buhara Emirliği’nin sembolü olan kaleye 1893’te yapılmış devasa ahşap bir kapıdan giriyoruz. Yüksek duvarların ardında, kulelerle çevrili bir avluda, Buhara hanlarının yaşadığı yönetim merkezindeyiz. Kalenin tarihi M.Ö 4.yy’a kadar gidiyor. Sürekli yıkılıp aynı yere yeni kaleler yapılmış, bu yüzden de suni bir yükseklik oluştuğu anlatılıyor. Kaledeki Cuma Camii 18.yy’dan, Kuşbeyi Avlusu 19.yy’dan, Buhara Emiri’nin mermer tahtının da bulunduğu taht salonu 17.yy’dan kalma. Zindanı, hazine dairesi, haremi, ofisleri var. Ayrıca Buhara tarihinin anlatıldığı önemli bir müzesi de var. Müzede 1402 yılında Yıldırım Beyazıt ile “Aksak Timur”un Ankara’daki savaşını ve Beyazıt’ın esir alınışını “yenen ülke” perspektifiyle gösteren bir minyatür var. Ayrıca gezip hayran olduğumuz “Dört Minare” ve gezeceğimiz “Eyüp Çeşmesi Türbesi”nin Sovyetler zamanında yapılan restorasyonlarından önceki fotoğraflarını görüyoruz. Tam da benim eski kitaplarda gördüğüm fotoğraflardaki gibi yarı yıkılmış, harap yapılar! Bilinçli bir restorasyonla Buhara’ya can verilmiş. Özbekistan’da birçok tarihi yerde gördüğümüz satıcıları burada da görüyoruz. Müze gezmek yerine alışverişle zaman geçirmek isteyenler için kolaylık.

BOLO HAVUZ CAMİİ
1712 yılında yapılan ve “Cuma Camii” olarak anılan bu cami, kalenin karşısında ve bu yüzden Buhara Emirlerinin sıkça ziyaret ettiği bir camiymiş. Adı Bolo ya da Bala diye yazılıyor. İslami mimaride “eyvan” diye bilinen üç tarafı kapalı girişi çok görkemli. Tavanı taşıyan 12.5 metre yüksekliğindeki 20 ahşap sütunuyla ünlü. İki sıra halinde dizili olan 20 sütun, birer ahşap oyma harikası. Tavana “mukarnas” denilen geometrik süslemelerle birleşen sütunlar 1917 yılında yapılmış. Sütunların caminin karşısındaki havuzda suda oluşan yansımalarını sayarak 40 sütun cami diyenler de var. Havuzla cami arasında kalan, ana yapıdan bağımsız, minare de çok güzel.

İSMAİL SAMANİ TÜRBESİ
Buhara’nın en eski eserlerinden muhteşem bir yapı daha! Bolo Havuz Camisine çok yakın. 10.yy erken İslam mimarisi eserlerinden olan türbe, Samanilerden kalma. Duvarları 1,5 metre kalınlığında ve pişmiş tuğlalardan yapılmış, görünüşü her yönden aynı. Duvarlarının nakışı, kubbe tavanı, şık bir biçimde kaydırmalı yerleştirilen tuğlaların içerde sağladığı havalandırma müthiş. Işığın yansımasına göre duvarlarında farklı desenler oluşuyor. Türbede Samani hükümdarı İsmail ve babasının mezarı var. İsmail Samani’nin “iyi düşün, iyi konuş, iyi davran” düsturuyla yaşadığı söyleniyor. İnsanlığa örnek olsun! Moğol yıkımından kurtulmasını kum fırtınalarıyla çölden gelen kumların altına gömülmesine borçlu! Sovyetler zamanında gün ışığına çıkarılmış.
ÇEŞME-İ EYÜP TÜRBESİ (CHASMA AYUB)
Türbeden az ötede 12.yy’a ait Harzem mimarisi özelliklerini taşıyan Eyüp türbe- çeşmesi var. Müze olarak hizmette. Rivayete göre dönemin ilim irfan yuvası Buhara’ya gelen Hazreti Eyüp, halkın susuzluktan kırıldığını görür. Halkın su dileğine ilgisiz kalmaz, asasını yere vurur, oracıkta topraktan su fışkırır. İçeride musluklarından su akan 3 çeşme ve bir kuyu var. Çeşmeden su içenleri gördük. Kime ait olduğu bilinmeyen bir sandukanın da olduğu müzede Aral Gölü’nün kuruması ve nedenleri anlatılıyor.
KALON MİNARE
Buhara’ya kültürel altın çağını yaşatan Karahanlılardan Arslan Han tarafından 1127 yılında yaptırılan Büyük Minare-Kalon Minare-Kalyan Minare, şehrin tam ortasında ve 47 metre yüksekliğinde. Dönemin en uzun minaresiymiş. Minarenin üst taraflarında müezzinin ezan sesinin duyulmasını sağlayan açıklıklar var. Muhteşem bir taş işçiliğiyle yapılan minarenin tepe kısımlarındaki süslemeler de müthiş! Cengiz Han’ın bu minareye hayran olup yıkamadığı, gözlem kulesi gibi kullanılan minarenin tepesinde şehre gelen kervanlar yollarını bulabilsin diye ateş yakıldığı, suçlular minareden aşağı atıldığı için “Ölüm Kulesi” olarak adlandırıldığı anlatılıyor.
Kalon Minare, Kalon Camii ve Mir-i Arap Medresesiyle birlikte Poyi Kalon denilen bir külliye sisteminin parçası. Aynı bölgedeki diğer görkemli yapılar Abdülaziz Han Medresesi ve Uluğ Bey Medresesi.
MİR-İ ARAP MEDRESESİ
1536 yılından kalan medrese iki mavi kubbesi ve devasa taçkapısıyla müthiş göz alıcı bir yapı. Halen öğretim yapılan medrese, Buhara’nın en büyük ve en ünlü medresesiymiş, Sovyetler döneminde de eğitim vermeye devam etmiş.

Az ötedeki Abdülaziz Han Medresesi ve Uluğ Bey Medreseleri de müthiş görkemli yapılar. Abdülaziz Han Medresesi 1652 yılında yapılmış. Astrahan Hanlığı döneminden kalma. Süslemeleri biraz farklı, örneğin hayat ağacı deseni var. Uluğ Bey Medresesi ise 1417’de Mirza Uluğ Bey tarafından yaptırılmış ve ondan kalan tek eser olarak görenleri büyülüyor. Bu yapılar çinileri, geometrik bezemeleri, avluları, taçkapılarıyla öylesine muhteşem ki, 1800’lü yılların çoğu asker kökenli gezginlerinin neden bu yapıların karşısında büyülenmiş gibi saatlerce oturup kara kalem, son derece detaylı resimler çizdiklerini anlıyorum.
LEB-İ HAVUZ
Burası şehrin merkezinde kocaman bir havuz. Etrafında havuz başı lokantaları ve çayhaneler var. 1568 yılında yapılan Kukeldaş Medresesi, 1620 yıllarında yapılan kervansaray ve medrese hizmeti veren Nadir Divan Bey Medresesi, medrese hocalarının kalması için yapılmış olan Nadir Divan Bey Tekkesi bu havuzun etrafını çevreleyen tarihi yapılar. Nadir Divan Bey Medresesi’nin devasa dış kapısındaki ejderhalı, güneşli süslemeler çok ilginç.
Medresenin hemen önünde bronz bir Nasreddin Hoca heykeli var. Buharalı Nasreddin Hoca koca göbekli değil, eşeğine de düz biniyor! Parka gelen bütün çocukların ve gençlerin eğlencesi heykele tırmanıp Nasreddin Hocayla birlikte eşeğe binmek.

BUHARA’NIN ÇARŞILARI
Buhara’nın tarihi ve kültürel eserlerinin her biri için ayrı yazı yazılabilir. Tabii kubbeli çarşıları için de. Çarşıların dört bir yandan çıkışları olduğu için içerde sürekli bir hava akımı var. Böylece bunaltıcı sıcaklar çok etkili olmuyor. İpek Yolu’nun önemli şehirlerinden olan 2500 yıllık bir geçmişe sahip Buhara’da eskiden para değişim işleri yapılan Taqi Sarrafon, börk ve şapka imal edilen Taqi Telpak Furushon ve değerli taş ve altın alınıp satılan Taqi Zargaran ve merkezdeki Tim Abdullah gibi belli alanlarda yoğunlaşmış çarşılar varmış. Şimdi hepsinde değişik ürünler var. Satıcılar güler yüzlü, saygılı ve işini biliyor, el sanatlarını yaşatıyor, şimdilik! Merkezdeki çarşıda müzik aletleri satan son derece kabiliyetli ve kibar bir müzisyen bize çok farklı müzik aletleriyle müthiş bir sunum yaptı.

Haftaya Semerkant’ta görüşmek üzere sağlıkla kalın.
Maveraünnehir-Nehrin Ötesi
Ceyhun (Amu Derya) nehri, Pamir dağlarında dört bin metre yüksekliklerden doğup 2540 km sonra Aral gölüne dökülen bir nehir. Özbekistan’ın kuzeyindeki Seyhun (Siri Derya) nehri ise doğuda Tanrı dağlarından doğarak 2868 km sonra Aral nehrine dökülen diğer büyük nehir. Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında kalan 660 bin km2 lik bölge, coğrafi olarak Maveraünnehir olarak biliniyor.
Aral Gölü
Özbekistan’ın en büyük, dünyanın 4. büyük gölü olan Aral gölünün 68.000 km2 lik büyüklüğünden bugün sadece 6.000 km2lik bir kısmı kalmıştır. Göle su taşıyan nehir sularının tarım/pamuk üretiminde kullanılması nedeniyle Özbekistan dünyanın en büyük beşinci pamuk üreticisi olurken, nehir sularının aşırı kullanımı ve yer altı depolarına alınması nedeniyle beslenemeyen gölün kuruması büyük bir çevre felaketine yol açmıştır. Aral gölünün yaşatılması için yapılan projeler olumlu sonuç vermekte ve göl alanı büyümektedir.
Değerli Aydinlik.com.tr okurları.
Aydinlik.com.tr ekibi olarak Türkiye’de ve dünyada yaşanan ve haber değeri taşıyan her türlü gelişmeyi sizlere en hızlı, en objektif ve en doyurucu şekilde ulaştırmak için çalışıyoruz. Yoğun gündem içerisinde sunduğumuz haberlerimizle ve olaylarla ilgili eleştiri, görüş, yorumlarınız bizler için çok önemli. Fakat karşılıklı saygı ve yasalara uygunluk çerçevesinde oluşturduğumuz yorum platformlarında daha sağlıklı bir tartışma ortamını temin etmek amacıyla ortaya koyduğumuz bazı yorum ve moderasyon kurallarımıza dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (yorum yapan diğer okurlarımıza yönelik yorumlar da dahil olmak üzere) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık unsurları taşıması durumunda yorum editörlerimiz yorumları onaylamayacaktır ve yorumlar silinecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisinde aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemi içeren yorumlar da yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur. Bu nedenle bu tarz okur yorumları da doğal olarak Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu ispat edilemeyecek iddia, itham ve karalama içeren, halkın tamamını veya bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Yorumlarda markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve herhangi bir şekilde ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmayacak ve silinecektir. Aynı şekilde bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Başka hiçbir siteden alınan linkler Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan okura aittir ve Aydinlik.com.tr bunlardan sorumlu tutulamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yayınlanan Kullanım Koşulları’nı ve Gizlilik Sözleşmesi’ni peşinen okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Bizlerle ve diğer okurlarımızla yorum kurallarına uygun yorumlarınızı, görüşlerinizi yasalar, saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun şekilde paylaştığınız için teşekkür ederiz.