Ata topraklarımız Özbekistan’da (3) Orta Asya’nın İncisi: Semerkant
Özbekistan izlenimlerimize devam ediyoruz. Geçen bölüm Buhara'daydık. Bu bölümde ise Alp Er Tunga’nın şehri Semerkant’tayız.


Buhara’dan Semerkant’a yine otobüsle gideceğiz. Geçtiğimiz yollar düzgün, otobüsümüz rahat. Bundan 110 yıl önce ise buralarda uçsuz bucaksız bir çöl, bazı tren istasyonları ve küçük şehirler vardı. Birinci Dünya Savaşı’nda Çarlık Rusya’sına esir düşen askerlerimiz son derece ilkel şartlarda Orta Asya’nın kuş uçmaz kervan geçmez derinliklerinde, “Türkistan” da kurulan 25 esir kampına gönderilmişlerdi.
Üzerlerinde bir iç gömleği dışında giysileri olmayan, çoğu ayakkabısız esirlerimiz kamplarda hastalıklardan, açlıktan hayatını kaybetmişti. Sadece Semerkant’ta 5000, Kattakurgan’da (Semerkant-Buhara arasında) 1400 esirimiz can vermişti. Çarlık Rusya’sında işgücü sağlamak ve tarımda üretimi artırmak için 1915 yılında çıkarılan bir yasa esirlerimize bir ışık olmuştu. Esirler devlet kurumları, köylüler ve toprak sahipleri tarafından çalıştırılabilecekti. Peki kimler esir askerlerimizi işçi gibi çalıştırmak yerine evlerine alıp misafir gibi ağırladılar biliyor musunuz? Bu coğrafyadaki Türk kardeşlerimiz! Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır açılmaz Ankara Hükümeti ne yaptı biliyor musunuz? Savaş meydanlarında devleşen Mustafa Kemal, “esirlerin mübadelesi” konusuyla bizzat ilgileniyordu. Ekim Devrimiyle Çarlığın yerine kurulan Sovyetlerle dostluk ilişkileri çerçevesinde hemen Mart 1921’de Sovyet Rusya ile Eylül 1921’de de Ukrayna Sosyalist Cumhuriyeti ile “Esir Mübadelesi Sözleşmesi” imzalandı.[1] Mustafa Kemal bununla yetinmedi.1921’de esirlerimizi aramak ve onlara ulaşmak için Burdur Milletvekili İsmail Suphi’yi Buhara’ya gönderdi.[2] Bununla da yetinmedi. 1924-1925 yıllarında Nusret Ekman başkanlığında bir “Esirler Komisyonu” kuruldu, adeta köy köy dolaşarak Rusya’da esirlerimiz arandı. Kendi isteğiyle oralarda kalan az kişi dışında tüm esirlerimiz anayurtlarına kavuşturuldu.[3]
İşte her adımda tarih ve kültür soluduğumuz bu coğrafyanın bizim için çok önemli ve mutlak vurgulanması gereken bir yönü daha! Yol uzun, anılarda kaybolmaya da zamanımız var yeni deneyimler yaşamaya da.

TARİH VE KÜLTÜR SOLUDUĞUMUZ COĞRAFYA
Gijduvan’da Abdullo Narzulloyev’in atölyesine uğruyoruz. Atölye bahçe içerisinde iki katlı bir evde yer alıyor. Burası bir aile işletmesi. En kalitelisinden seramik, ipek ve yün halı, nakış işleri yapılıyor. Çok ünlü! Duvarda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin’in atölyeyi birlikte gezdikleri bir fotoğraf yer alıyor. Beyaz Saray’dan gelen bir övgü mektubunu da çerçeveleyip asmışlar. Gijduvan kil bölgesi. Bahçelerinden bile çıkan kille yaptıkları seramik tabaklar, heykeller çok güzel. İkram edilen gök çayı yudumlarken “beni atölyenize çırak/öğrenci olarak kabul eder misiniz” diye soruyorum, hemen “odanız üst katta hazır, ne zaman isterseniz buyurun” cevabı geliyor. Ne kadar gönülleri açık, kucaklayıcı ve güzel insanlar.

Yolda 11.yy’dan kalma bir sarnıçta mola veriyoruz. Özbekistan’da en çok Buhara vadisinde görülen, küçük tepecik şeklinde pişmiş tuğlalardan yapılmış bu sarnıçlara “Sardoba/Soğuk Su” deniyor. Farsça kökenliymiş. Yakındaki Rabat-Malik kervansarayını beslemek üzere inşa edilmiş olan bu sarnıcın adı da Rabat-Malik Sarnıcı. Yağmur ve kar sularını toplamak için kubbenin tabanına özel su alma delikleri yerleştirilmiş. 13 metre genişliğinde su deposu olan sarnıcın kubbe yüksekliği de 12 metre. Özel bir rampayla suya inilen sarnıç, yeraltı kanalıyla Zerefşan nehrinden gelen suyla dolduruluyormuş. Şimdi çok az su vardı. Programda olmasına rağmen Rabat-Malik Kervansarayı’nı gezmedik.

Üzeri dutlarla dolu dut bahçeleri başlayınca Kızılkum çölünden çıktığımızı anladık, suya ve yeşile kavuşmuştuk. Yolda belli aralıklarla dondurmacılar var. Elektriği yok ama buzun içinde minik bir tezgâhta dondurma satıyorlar hem de tartarak ve kimseye gram fazla vermeyerek. Tek çeşit ama çok temiz ve kontrollü olması hoşumuza gitti. Bu arada “göz hakkı” diyerek yol kenarındaki dut ağaçlarından kopardığımız dutlar nefisti.

ALP ER TUNGA’NIN ŞEHRİ SEMERKANT
Nihayet Alp Er Tunga’nın şehri Semerkant’a geldik. “Efrasiyab/ Afrasiab” diye adlandırılan Alp Er Tunga, İskit İmparatorluğu’nun bilinen tek hükümdarı. İskitler, Altaylar, Tanrı Dağları ve Yenisey Irmağı’nın yukarı kısımlarını yurt tutan bir Türk İmparatorluğu.[4] Alp Er Tunga, Semerkant’ın “Türk” kimliğini anlamak ve anlatmak için önemli bir hükümdar! Maalesef hakkında doğrudan yazılı kaynaklar yok. Buna karşılık Orhun Kitâbeleri, Kutadgu Bilig, Dîvânu Lugâti’t Türk ve Şehnâme’de Alp Er Tunga efsanevi kumandan olarak anlatılmakta. Alp Er Tunga ağıtını hatırladınız mı?
Alp Er Tunga öldi mü? /Alp Er Tunga öldü mü?
Isız ajun kaldı mu? /Dünya ıssız kaldı mı
Ödlek öçin aldı mu?/ Felek öcünü aldı mı?
Emdi yürek yırtılur./ Şimdi yürek yırtılır

Semerkant, Zerefşan nehrinin güney kıyısına hâkim bir tepede kurulmuş. Bugün o eski şehrin kalıntıları dünyanın en büyük arkeolojik bölgelerinden biri ve adı “Efrasiyab/Alp Er Tunga”. Kazı çalışmaları yapılmış, belki halen yapılıyor. Burada bir de müze var. Afrasiab Müzesi, eski şehirden kalan ve Alp Er Tunga’nın Türk subaylarını gösteren büyük duvar resimlerinin de görülebileceği bir müze. Bu müzeyi görmeden, Alp Er Tunga’yı anmadan Semerkant’tan ayrılmayın.
Semerkant dünyanın en eski şehirlerinden. 2500 yıldan fazla bir geçmişe sahip. İpek Yolu’nun kalbinde yer alıyor. Buhara ile birlikte Maveraünnehir bölgesinin en önemli şehri. Öyle ki nehrin üstü denilen Seyhun/ Siri Derya nehrinin üst kısmında Orta Asya steplerinde yaşayan göçebe Türk boylarıyla, Ceyhun/Amu Derya nehrinin alt kısmındaki yerleşik unsurlar arasında kalan Buhara ve Semerkant’ı çiğnemeyen imparatorluk kalmamış. Bu şehirler defalarca yakılıp yıkılmışlar, yeniden ayağa kalkmışlar. Perslerden Makedonyalılara, Akhunlardan Göktürklere, Çinlilerden Emevilere herkes bu önemli merkezleri ele geçirmeyi hedeflemiş. Samanilerin, Karahanlıların, Selçukluların, Budist Karahıtayların, Harizmşahların, Moğolların, Çağatayların, Timurluların hâkim olduğu bu şehirler, İpek Yolu ticaretinin en önemli merkezleri olmuşlar. Semerkant ve Buhara, yeni ticaret yollarının keşfiyle İpek Yolu’nun eski önemini kaybetmesinden sonra dahi ihtişamını kaybetmeyen şehirler olmuşlar.

REGİSTAN MEYDANI
İhtişamın ne demek olduğunu anlayabileceğimiz yer, Semerkant’taki “Registan Meydanı”. Registan kumlu alan demek. Buhara’da da var. Ama Semerkant’taki Registan bambaşka! “Registan” insanın kendini çok küçük hissedeceği devasa bir alan. Üç tarafında da tüm Semerkant fotoğraflarında gördüğümüz ve bu meydana “Orta Asya’nın incisi” denilmesinin sebebi olan güç ve hakimiyeti simgeleyen üç görkemli ve zarif medrese bulunuyor. Uluğ Bey Medresesi, Şir-Dar (Aslanlı Kapı) Medresesi ve Tilla-Karı (Altın Kaplamalı) Medresesi.

Bu medreseleri, göz kamaştıran taçkapılarını, süslemelerini yazamayacağım sadece gidin görün diyeceğim. Biz iki gece müthiş ışık gösterileri gördük, gündüz meydanı kenardan gördük, meydana karşı çay bahçesinde oturduk, ihtişamına hayran olduk ama medreseleri gezemedik. Öğleden sonra gittiğimiz Registan meydanının tam da öğleden sonra FIFA tarafından yapılacak resmi bir ziyaret nedeniyle kapatıldığını gördük. Bizim şirket ve yerli rehberimiz böylesine önemli bilgiyi kaçırdığı için de bu muhteşem eserleri gezemedik. Halbuki o gün sabah erken ya da bir gün önce gezebilirdik. Hayal kırıklığımızla derin bir iç çekerek Semerkant’ı gezmeye devam edelim.
ULUĞ BEY GÖZLEMEVİ

Semerkant’taki ilk durağımız Uluğ Bey Gözlemevi. Uluğ Bey (1394-1449) Timur’un torunu. Bilim tutkunu bir hükümdar. Semerkant’ın bir bilim yuvası olarak tanındığı yılların Uluğ Bey’i. Bilim yuvası olmak kolay mı? Medreselerin matematik, tarih, coğrafya, tıp, mantık, felsefe, şiir, edebiyat, din ve hukuk eğitimleriyle ünlendiği bir dönemden bahsediyoruz. Uluğ Bey bilime büyük katkılar yapmış bir hükümdar. Gökteki 1018 yıldızın yerini tespit ederek yıldızlar kataloğunu hazırlayan bir matematikçi ve astronom. Öyle ki Uluğ Bey’in “Yıldızlar Kataloğu” yıllarca Oxford’da ders kitabı olarak okutulmuş. Uluğ Bey’in 8 el yazması kitabı da bugün İngiltere kütüphanelerinde. Bir yılın uzunluğunu çok küçük bir hata payıyla hesaplamış Uluğ Bey. Ne yazık ki oğlu tarafından öldürtülünce Semerkant’taki bilim çalışmaları durmuş. Uluğ Bey’in katlinden sonra dindar fanatikler gözlemevini yıktırmışlar. Onunla birlikte çalışan Ali Kuşçu, Fatih Sultan Mehmet’in davetiyle çalışmalarına İstanbul’da devam etmiş. Hindistan Jaipur’da gördüğümüz “Jantar Mantar Gözlemevi” dahil birçok gözlemevi Uluğ Bey’in Gözlemevi örnek alınarak kurulmuş. Orijinali 30 metre yüksekliğinde olan gözlemevinden bugüne kalan yer altındaki kısım. Heykeli de gözlemevinin bahçesinde.

GUR-İ EMİR TÜRBE / KÜLLİYESİ
Timur İmparatorluğu’nun kurucusu olan Emir Timur (1336-1405) için yapılan türbe / külliye yoğun ilgi nedeniyle çok kalabalık. Cengiz Han sülalesinden gelmediği için Han değil Emir olarak anılan Timur, adım adım ilerleyerek iktidarı ele geçirmiş ve Cengiz Han’ı örnek alarak bir imparatorluk kurmuş. Timur, at koşturduğu savaş alanlarında acımasızlığıyla isim yapan bir kumandan iken, Semerkant’ı alanında en iyileri olan zanaatkarların, şairlerin, bilim adamlarının evi haline getirmeyi başarmış. Anıt mezarın olduğu yerde eskiden askerler için bir medrese ve dergâh varmış. Tahtın varisi olacak en küçük torunu ölünce buraya görkemli bir mezar yaptırmış. Daha sonra Emir Timur, oğlu ve hanedanın diğer üyeleri de gömülmüş. Mezarlar arasındaki koyu yeşil olan mezar Emir Timur’un. Uluğ Bey mezarların, külliyenin genişletilmesini ve bakımını üstlendiği gibi taçkapı girişini de yaptırmış. Türbe ve külliye Sovyetler zamanında restore edilmiş.

Haftaya Semerkant’ta dut dallarından kâğıt yapımını göreceğiz ve Taşkent’e doğru yola çıkacağız. Kalın sağlıcakla!
BİBİ HANIM CAMİSİ

İşte muhteşem bir Semerkant eseri daha. Timur’un en sevdiği eşi olan Bibi Hanım için yaptırılan üç kubbeli, geniş avlulu bu cami için “ihanet” dahil birçok rivayetler anlatılıyor. Yapımında acele edilen ve bu yüzden çökmeler oluşan cami, 1897 depreminden sonra kullanılamaz hale gelmiş. Yüzyıllar içerisinde çinileri tuğlaları da yağmalanmış. Sovyetler zamanında restore edilerek eski ihtişamına kavuşturulmuş. Şimdi taçkapıları, süslemeleri ve avlunun ortasındaki mermerden dev Kuran rahlesiyle göz kamaştırıyor.
SİYOB PAZARI
Bibi Hanım Camisinin hemen arkasında bir pazar yeri var, üstü tenteli yanları açık her türlü gıda maddeleri bulunabilecek bölümden, küçük dükkanlar olarak planlanmış ve hediyelik eşyadan, ev ürünlerine ve tekstil ürünlerine kadar her şey bulunan bir pazar yeri. Burada beyaz, ceviz büyüklüğünde Özbekistan’a özgü, kurut denilen çok popüler bir cins atıştırmalık gördük. Ana maddesi tuzlu, suyu süzülerek kurutulmuş yoğurt olan bu atıştırmalıkların tadı biraz tarhana gibi.

HAZRETİ HIZIR CAMİİ
700 yıllarında yapılan cami Semerkant’taki en eski camilerden biri. Ama orijinali Cengiz Han tarafından yakılıp yıkılmış, 1800 yıllarında yeniden inşa edilmiş sonra da restore edilmiş. Bir tepenin üzerinde inşa edilmiş olan caminin çinileri, minare süsleri ve bahçesi çok güzel, bahçesinden Semerkant manzarası çok güzel. Caminin dış sütunlarının taşıdığı tavan süslemeleri Buhara’daki Bolo Havuz Camii gibi muhteşem. Bahçesinde İslam Kerimov için yapılan mozole de yer alıyor.
ŞAH-I ZENDİ NEKROPOLÜ

Nekropol antik şehir yakınlarındaki mezar topluluklarına verilen ad. Türklerde ulu ve kutlu kişilerin yattığı yığma tepe ve höyük şeklindeki mezarlara ise kurgan deniyor.
Semerkant’taki Şah-ı Zendi’nin ilk mezarı, İslam dinini yaymak için Semerkant’a gelen ve şehit düşen Hz. Peygamber’in amcasının oğlu Kusem bin Abbas’a ait. Daha sonra etrafında başka mezarlar yapılmış. Hanedan için önemli kişiler için yaptırılan heybetli mezarlar türbe olarak adlandırılıyor.

Erfasiab/ Alp Er Tunga Tepesi’nin güney yamacında sağlı sollu, içi ve dışı çinilerle bezenmiş devasa mezarların olduğu upuzun ve dik bir sokak oluşmuş. Girişteki muhteşem taçkapı Uluğ Bey tarafından yaptırılmış.

[1]Tülin Uygur, I. Dünya Savaşı’nda Esirler, Kaynak Yayınları, 2014, s.102-125, 148-149
[2]Raci Çakıröz, Çarlık ve Bolşevik Rusya’da 10 Yıl, Belge Yayınları, 1990, s. 47-97
[3]Tülin Uygur, a.g.e. s. 215-216
[4]https://www.yeniufukdergisi.com/2021/08/20/iskitlerin-buyuk-hukumdari-alp-er-tunga/
Değerli Aydinlik.com.tr okurları.
Aydinlik.com.tr ekibi olarak Türkiye’de ve dünyada yaşanan ve haber değeri taşıyan her türlü gelişmeyi sizlere en hızlı, en objektif ve en doyurucu şekilde ulaştırmak için çalışıyoruz. Yoğun gündem içerisinde sunduğumuz haberlerimizle ve olaylarla ilgili eleştiri, görüş, yorumlarınız bizler için çok önemli. Fakat karşılıklı saygı ve yasalara uygunluk çerçevesinde oluşturduğumuz yorum platformlarında daha sağlıklı bir tartışma ortamını temin etmek amacıyla ortaya koyduğumuz bazı yorum ve moderasyon kurallarımıza dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (yorum yapan diğer okurlarımıza yönelik yorumlar da dahil olmak üzere) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık unsurları taşıması durumunda yorum editörlerimiz yorumları onaylamayacaktır ve yorumlar silinecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisinde aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemi içeren yorumlar da yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur. Bu nedenle bu tarz okur yorumları da doğal olarak Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu ispat edilemeyecek iddia, itham ve karalama içeren, halkın tamamını veya bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Yorumlarda markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve herhangi bir şekilde ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmayacak ve silinecektir. Aynı şekilde bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Başka hiçbir siteden alınan linkler Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan okura aittir ve Aydinlik.com.tr bunlardan sorumlu tutulamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yayınlanan Kullanım Koşulları’nı ve Gizlilik Sözleşmesi’ni peşinen okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Bizlerle ve diğer okurlarımızla yorum kurallarına uygun yorumlarınızı, görüşlerinizi yasalar, saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun şekilde paylaştığınız için teşekkür ederiz.