11 Ekim 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürk ve Şostakoviç

Rus besteci, gezi izlenimlerini 'Cumhurbaşkanı Atatürk, Türkiye’de müzik devrimi için büyük çabalar harcamaktadır. Türk milli müziğinde modern kültür tarzının oluşmasını desteklemektedir.

Atatürk ve Şostakoviç
Şostakoviç Sovyet Sanatçılarla Türkiye ziyaretinde. (1935)
A+ A-
ATTİLA HAKAN GANİMGİL

Milli operanın gelişimi ve müzik alanında orta ve yüksek öğrenimde sisteminde yer alması için büyük çaba sarf etmektedir.' sözleriyle anlatır.

“Devrimimiz henüz bitmedi...”

M. Kemal Atatürk

Yolculuk müjdesini aldıklarında, yaşadıkları büyük coşkuda, gidilecek ülkenin, şarkın bilinmezliğinde olması duraksama yaratmıştı.

Issız, kurak bir bozkırın, değiştirilemez yoksulluğuna ve perişan kaderine boyun eğmiş insanların, geleceksizlikle bir boşluğa anlamsızlıkla baktığı; karanlık bir hücrenin, bir kafesin ardındaki peçeli kadınların yaşadığı “taştan bir kente”, adeta Dziga Vertov’un filminde betimlediği taştan bir ülkeye gitmenin endişesi de belirmişti...

Sovyetler Birliği’nin seçkin resim, tiyatro, bale ve müzik sanatçılarını genç Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atataürk’ün davet etmesine rağmen.

Karmaşa denizinde, duman altı olan Galata rıhtımına, Odessa’dan gelen Franz Merling gemisi yanaşma telaşındayken, gramofondan yükselen gazelhanın içli sesiyle, taksîminde “aman... Aman” nakaratıyla dolu bu yanık şarkı... “Bir gönülde iki sevda olamaz, bir Şirin, biri de Leylâ olamaz... Aman olamaz....” diye iskeledeki hoparlörden dünyevi bir aşkta, uçarı bir aşığın hüsranını yansıtıyordu.

Aşığın feryadını anlamasalar da, şarkının tınısı onlara nedense hiç yabancı gelmedi, aşinaydı, bu sırada gemiden çımacının iskeleye atığı palamarın bağı, tarihsel zorunlu birliğin, iki ülkenin kaderinin birbirine bağlanmasının nişanesiydi...

Yanık sesiyle ünlü bir hafızın seslendiği bu Türk şarkısının usul ve makamının, Asyai bir şamanın, kurganın başında doğaya yakarışının İpek Yolu’nda binlerce yıllık yolculuğuna rağmen, biçimini yitirtmeden, Bizans Ortodoks Kilise müziğine intikaliyle çocukluktan beri pazar ayinlerinde dinledikleri ilahilerle birebir aynı olduğunu anlamaları, yabancı bir yerde olmadıklarını hemen duyumsatmıştı 1935 Nisan’nın on üçünde...

Atatürk ve Şostakoviç - Resim : 1
Şostakoviç İstanbul Konservatuarı öğretim üyeleri ve öğrencileriyle (Mayıs 1935).

İLK KONSER TURNELERİ

Oryantalist betimlemelerin aksine, cıvıl cıvıl bir devinim içindeki bir ülkeye, iskeleden gemiye dostluk köprüsü gibi uzatılan pasarelladan geçip, devrim yapmış genç Türkiye’ye adım attılar...

Halkevi, Konservatuvar yöneticileri ve Sovyetler Birliği İstanbul Konsolosluğu görevlileri ellerinde bahar çiçekleriyle karşılamaya gelmişlerdi.

SSCB Büyükelçisi Lev Karahan karşılayanlar arasındaydı.

Karahan, konuk sanatçıların konser ve ziyaret programıyla yakından ilgiliydi.

Oborin ve Şostakoviç’i Pera Palas’ın Haliç manzaralı 147 numaralı odasına yerleştirdi.

Kurtuluş Savaşı sırasında, aile işletmesi olan dokuma fabrikasını üniforma yapımı için Türk Ordusunun emrine veren, Pera Palas’ın sahibi Misbah Muhayyeş bu seçkin, lâkin bütçeleri kısıtlı konukları ücretsiz ağıladı.

Moskova Tiyatro Akademisi ve Bolşoy Balesi ikinci başkanı Arkanov’un başkanlığındaki heyette, orkestra şefi Devlet Sanatçısı Valeriya Barsova, primadonna Mariya Maksakova, tenor Pantaleymon Nortsov, İvan Jadan, besteci Dimitri Şostokoviç, piyanist Lev Oborin, viyolonist David Oystrakh, opera sanatçısı Aleksandr Pirogov, Leningrad Balesi sanatçısı balerin Natalya Dudinskaya, balet Asaf Messserer ve ünlü orkestra şefi Lev Şteynberg, Ekim Devrimi’inden sonra uluslararası devlet düzeyindeki ilk konser turnesi için Türkiye’deydi.

Sovyet sanatçıları ve Şostakoviç bir buçuk ay süren sanat turnesinde, Türkiye’nin en iyi konser salonlarında İstanbul Halkevi, Belediye Şehir Tiyatrosu, Güzel Sanatlar Akademisi, günümüzde Beyoğlu’nda Elhamra Pasajının olduğu yerdeki Fransız Tiyatrosu, İzmir Halkevi, Ankara Halkevi ve Sovyet Büyükelçiliğinde toplam 23 konser verdiler.

Atatürk ve Şostakoviç - Resim : 2
Şostakoviç Fenerbahçe maçında sağdan dördüncü.

HİNDEMİTH'E DAVET

Bu konserler sırasında Alman faşizmi tarafından kovulunca, Türkiye’ye davet edilen ve çalışmalarına Türkiye’de devam eden ünlü Alman besteci Paul Hindemith, Sovyet sanatçılarının Ankara’daki etkinlikleri sırasında başkente gelip Sovyet sanatçılarıyla dostça görüştü.

Paul Hindemith, Sovyet Devriminin yarattığı yeni müzik atılımını merak ettiğini belirtmesi üzerine SSCB’ye davet edildi.

Müziğin yanı sıra Ankara ve İstanbul’da resim, heykel sergileri ve toplantılar düzenlendi.

Buralarda sergilenen 300 tablo Türk sanatçılarına armağan edildi.

Genç yaşta dünyaca ünlenen Şostakoviç, henüz 28 yaşında Türkiye’ye yaptığı bu ziyarette genç Türk bestecilerinden Cemal Reşit Rey ve Ferit Alnar’la tanıştı.

Ferit Alnar kanun çalarak, Şostakoviç’i büyüledi...

Bu ziyaret büyük kültürel bir coşku yaratmıştı.

Tüm gazeteler Sovyet sanatçlarının yapıtlarından, konserlerinden bahsediyordu.

Konuk sanatçıların her konserinden sonra, sanatçıların onuruna balolar, resepsiyonlar düzenleniyordu.

Bolşoy Tiyatrosu Orkestra Şefi Devlet Sanatçısı Lev Şteynberg, genç Sovyet besteci Şehter’in “Türkmenistan” operası ve Devlet Sanatçısı Pirogov tarafında icra edilen “Ey, Ukhnem” parçası çok beğenildi. Atatürk bu parçadan oldukça etkilendi. (11.05.1935 Sovyetskoye Iskusstvo Gazetesi)

Günümüzde de Kızıl Ordu Korosu repertuvarında yer alan sarsıcı “Ey Ukhnem” şarkısı, Volga nehri kıyısında akıntıya karşı salları kıyıdan halatlarla çeken yoksul emekçilerin betimlendiği, büyük ressam İlya Repin’in çarpıcı “Volga Kıyısında Burlaklar” tablosundan esinlenmiştir.

İlya Repin’in aynı zamanda Rus resim sanatının bu baş yapıtı, Maksim Gorki’nin “Ekmeğimi Kazanırken” romanını sinemaya uyarlayan M. Donskoy tarafından, filmin giriş sahnesinde yeniden canlandırıldı.

Bu tabloda akıntıya karşı kadere boyun eğen bir umutsuzlukla mavnaları halatlarla çeken müjikler koyu bir gölge içindeyken, genç müjiğin dik duruşu ve göğe/geleceğe umutlu bakışı, güneşin aydınlığıyla betimleniyordu.

Yine Sovyet devlet sanatçısı Barsova tarafından Türkçe olarak icra edilen Aliabiev’in “Bülbül” adllı şarkısı tüm dinleyenleri olduğu kadar Atatürk’ü de hayran bıraktı.

Atatürk, bayan Barasova için “Sesi eşsiz bir entrüman ses gibi” nitelemesini yapıyordu.

Ankara’da 21 Nisan 1935’de öğlen verilen konsere Maria Maksakova, David Oystrakh, Lev Oborin ve Dimitri Şostakoviç katıldı.

Ardından İçişleri Bakanlığı tarafından verilen resepsiyona, Atatürk gecenin geç saatlerinde katıldı. Atatürk’ün ısrarla, sürekli şarkı istemesiyle resepsiyon sabah 07.00’de bitti.

Atatürk ve Şostakoviç - Resim : 3
Genç Şostakoviç.

ATATÜRK'ÜN SOVYET DOSTLUĞU VURGUSU

Atatürk yaptığı konuşmalarda “Sovyetler Birliği ile Türkiye arasındaki dostluğun ebedi olduğu ve hiçbir düşmanın bizi korkutamayacağını” kararlılıkla vurguladı. (11.05.1935 Sovyetskoye Iskusstvo Gazetesi)

Şostakoviç ve Sovyet sanatçıları tarihi yerleri gezmek için İzmir’den Bergama’ya giderken yol üzerindeki bir köyde yaşlı bir ozanı dinlediler.

Ozan’ın türküsü, sevgilisinden ayrı düşen bir genç kızı anlatıyordu.

Ozan, ikinci olarak, Cumhuriyet döneminde bestelenmiş yeni bir parçayı gözlerini kapaatarak söyledi.

Bu türkü, savaşın yıkımın geride bırakan halkın, daha iyi bir yaşam ve özgürlük umudunu dile getiriyordu.

Aleksandr Pirogov “Biz bundan önce hiç bilmediğimiz ama aynı zamanda bizim bilincimize çok yakın olan Türk Halk Sanatıyla tanıştık.” diyerek onlara olan yansımayı belirtti.

Şostakoviç ise kendisiyle yapılan röportajda, “Eski musikimizi dinlediniz mi?” sorusuna “Evet dinledim. Arap ve Acem musikisinden aldığınız değil, fakat sizin halk şarkılarınızı çok beğendim. Çok ilginç buldum. Ankara müzikseverleri bana büyük bir koleksiyon armağan ettiler. Onu tetkik ve tebebbu edeceğim. Bundan sonra yaratacağım yeni musiki parçasında eminim bunların tesiri görülecektir.” yanıtını verdi.

“Sovyetler Birliği'ndeki müzikleri gelişmemiş küçük cumhuriyetlerde musikinin ilerlemesi için ne yapılıyor?” sorusunda da, “Sovyet cumhuriyetlerinin hepsinde musiki teşkilatı vardır. Opera, konservatuar, müzik okulları ve filarmoniler vardır. Örneğin Azerbaycan hükumeti milli opera yaratmaya çalışıyor. Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem gibi milli operaları vardır. Bunların partisyonlarını Türkiye’ye verdik.” ifadelerini kullandı. (15.05.1935 Cumhuriyet)

Atatürk ve Şostakoviç - Resim : 4
İlya Repin’den Volga Kıyısında Burlaklar

ATATÜRK'ÜN İSTEĞİ

Şostakoviç, bir Sovyet gazetesine de şunları söyledi: “Ben Türkiye’den ayrılmadan önce, Mustafa Kemal Atatürk benim yeni eserlerimde, yeni Türkiye izlenimlerimi yansıtacağımı ümit ettiğini belirtti. Sevinçle belirtirim ki, oldukça zengin izlenimlerim var ve kısa zaman diliminde yapacağım çalışmalarda, dost ülkeye gerçekleştirdiğim bu verimli gezinin etkisi, yaratıcılığımın içinde yer alacaktır.” (23.05.1935 Sovetskoye Iskussttvo Gazetesi)

Bu gezinin etkisiyle, Şostakoviç 1931’de yazdığı “Cıvata” balesindeki “Sömürge Kölesinin Dansı” bölümünü, geziden sonra “oryantal” tarzda değiştirerek, eserlerine yansıttı. Türkiye’deki başarılarından sonra, müziğin diğer alanlarındaki çalışmalarını geri plana alan Şostakoviç sadece piyano çalmaya odaklanarak bir piyano virtüözü haline gelir.

Gezi izlenimlerini “Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’de müzik devriminin gerçekleştirilmesi için büyük çabalar harcamaktadır. Türk milli müziğinde modern kültür tarzının oluşmasını desteklemektedir. Milli operanın gelişimi ve müzik alanında orta ve yüksek öğrenimde sisteminde yer alması için büyük çaba sarf etmektedir.” sözleriyle anlatır. (23.05.1935 Sovetskoye İskusstvo Gazetesi)

FENERBAHÇE MAÇINI EN ÖN SIRADA İZLEDİ

Sovyet sanatçıları konserleri dışında çeşitli gezilere ve davetlere katılıyorlardı.

Bir futbol tutkunu olan Dimitri Şostakoviç yoğun konser programına rağmen, şanını duyduğu Fenerbahçe’nin 19 Nisan 1935 tarihinde Taksim Stadında Avusturya’nın Libertas takımıyla oynayacağı maça David Oystrakh’la birlikte izlemeye gider.

Şostakoviç Oystrakhla birlikte, Fenerbahçe’nin maçını tribünün birinci sırasından ilgiyle izlerler.

Maçın sonucu mu?

Hakemin kötü yönetimi nedeniyle, pek müspet değil!...

Dünyanın en iyi kemancılarından ve olağanüstü Çaykovski keman konçertosu yorumuyla tanınan, ünlü kemancımız Ayla Erduran’ın da Moskova’da öğretmeni olan David Oystrakh, ailesine Türkiye gezisi sırasında yazdığı mektupta “...Akşam saat 10.00’da İçişleri Bakanlığında balo başladı. Burada tüm hükÛmet temsilcileri ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Türklerin Atası Mustafa Kemal Atatürk bulundu. Balo sabaha karşı 07.00’de bitti. Benim çaldığım iki parça arasındaki arada, Atatürk yüksek sesle şöyle seslendi: 'Devrimimiz henüz bitmedi. Müzik ve güzel sanatlarda devrimimiz henüz başlamadı.

Dinleyin ve öğrenin!’”

Atatürk’ün hiç bilinmeyen, üstü örtülmüş bu konuşmasının yer aldığı, David Oystrakh’ın bu önemli mektubu, kendi gibi ünlü kemancı olan oğlu İgor Oystrakh tarafından, Sovetskiy Kompozitor Yayınevinin 1985 yılına ait V. Yusefoviç’in “İgor Oystrakh ile Sohbetler” kitabında yer alır. “Sanat ve Güzel Sanatlarda Devrim”, Türk devrimcilerine tamamlanması gereken bir tarihi bir görev olarak yer almaktadır.

Atatürk bir devrimciydi, büyük bir devrim yaptı, lâkin karşı devrim hemen yanı başındaydı hatta bu devrim sürecinin içine konumlanmıştı.

Karşı devrimcilik, konformist yapısı nedeniyle, devrimci cumhuriyetin bürokrasisine eklemlenerek, talimatlarına rağmen Atatürk’ün “Sanat ve Güzel Sanatlarda Devrim” projelerini engellediler. Bunu sıradan bir iddianın ötesinde, Atatürk’ün hiç bilinmeyen, devrimci nitelikteki önemli sanat projelerinin, bürokrasi tarafından, nasıl engellendiği, tarihsel somut bilgilerle yine bu sayfadan “Kesintisiz Devrimin Kesintiye Uğraması” başlığıyla sunulacaktır...

Fenerbahçe Atatürk Rusya