Yandex
16 Mart 2025 Pazar
İstanbul 26°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atlantik çöküyor, devrimci edebiyat yükseliyor

Yazar İbrahim Kasapoğlu, ‘Sanatta ve edebiyatta Batı’nın peşinden gidenler artık sona geldi. Şiir, roman, tiyatro, müzik... bunlar Brüksel’den, Paris’ten değil, Gazze’den, Şam’dan, Bağdat’tan fışkırıyor.’ dedi

Atlantik çöküyor, devrimci edebiyat yükseliyor

Yazar İbrahim Kasapoğlu, Aydınlık Gazetesi’ne verdiği röportajda, yeni kitabı üzerinden Türk edebiyatının geleceğini, devrimci edebiyat anlayışını ve toplumun dönüşüm sürecini değerlendirdi. Kasapoğlu, köy edebiyatından işçi edebiyatına geçiş sürecine vurgu yaparak, üretim ve sınıf mücadelesinin edebiyat üzerindeki etkisini anlattı. Kitabında feodalizme, emperyalizme ve örgütlü mücadeleye dair çarpıcı anlatımlar sunan yazar, okurlarına da devrimci edebiyatın yükselişine tanıklık etmeleri çağrısında bulundu.

  • Siz bu kitapla neyi göstermek istediniz okura?

Çok güzel bir soru. Evet, bu soru Türk Edebiyatının ve Türk Edebiyatçısının geldiği noktayı tartışmamız açısından önemli bir sorudur.

Okura vermek istediğim mesaj sadece bu kitapla sınırlı değil. Ya da sadece Bismil Arslanoğlu Köyü’nün öyküsü ile sınırlı değil.

Şöyle ki: Artık bir çağ değişikliğinin içindeyiz. Atlantik uygarlığı çöküyor. Asya’dan yepyeni bir uygarlık doğuyor. Doğan bu uygarlık hem kamucu hem insancıl hem de paylaşımcıdır. Sadece üretimde, ekonomide, siyasette, yönetimde, dış politikada değil kültür ve sanatta da devrimci bir döneme girdik.

Aziz Nesinler, Kemal Tahirler, Nazım Hikmetler, Yaşar Kemaller çok güzel işler yaptılar. Edebiyatımıza çok büyük katkıları oldu. Ama artık onlarla avunarak edebiyatımızda yeni bir hamle yapamayız. Türk edebiyatı ve Türk edebiyatçıları sırtını onların mirasına dayayacak ama aynı zamanda özgün ve devrimci bir atılım yapacaktır. Artık İNCE MEHMETLER dönemi bitti İŞÇİ MEHMETLER dönemi başladı.

Kısacası geleceğin edebiyatı bir zamanlar Fakir Baykurtlar, Dursun Akçamlar, Talip Apaydınlar, Mahmut Makallar’da olduğu gibi sadece köy edebiyatı olmayacak. Ya da bugün oldu olduğu gibi post modern bir edebiyat olmayacak. İşçinin, çiftçinin, emekçinin, üreticinin hatta Mehmetçiğin devrimci edebiyatı olacak. Dünya oraya gidiyor. Türkiye’de ise DEVRİMCİ EDEBİYAT DÖNEMİNE girmiş bulunuyoruz.

Atlantik çöküyor, devrimci edebiyat yükseliyor - Resim : 1

  • Bismil Arslanoğlu köyünün öyküsünde ne var?

Bismil Arslanoğlu köyünün öyküsünde esas olarak şunlar var

Eski romanlarda olduğu gibi ‘eyvah vurulduk, kırıldık, yandık, bittik yok,’ Umut var. Başarı var. Acıyı bal eylemek var.

Öyküde yılgınlık yok. Mücadele var. Dağınıklık yok. Örgütlülük var.

Öyküde dayanışma var, paylaşmak var.

Öyküde devrim var. Devrimde ısrar var.

Yani öyküyü özetlersek UMUT, PARTİ VE DEVRİM var.

  • Muhyettin Öksün’ün ve Cumhuriyet köyünün öyküsünü anlatıyorsunuz kitabınızda. Eserinizden anladığımız Öksün, Kızıl Ayşa, Keje Kadın, pek çok romanda gördüğümüz halk kahramanlarının gerçeği mi?

Hem evet hem hayır, evet romandaki kahramanlar birçok yazarımızın öykülerinde geçiyor. Biçimsel olarak bir benzerlik var. Ama bu öyküdeki kahramanlarımız hem örgütlü hem de devrimcidir. Zaten devrimcilikleri örgütlü olmalarından geliyor. Bizim Türk aydın ve yazarlarımızın çok büyük bir zaafı var. Örgütlü olmaktan çekiniyorlar, korkuyorlar. Halbuki Nazım Hikmet’i, Aziz Nesin’i, Bertolt Brecht’i büyük sanatçı yapan onların örgütlü olmalarıdır.

Bakalım dünyada ne kadar büyük sanatçı varsa hemen hemen hepsi de örgütlüdür. Çünkü çok basit bir gerçek var. Örgütlü insana binlerce bilgi akar. Bir insanın iki gözü iki kulağı varsa, örgütlü insanın binlerce gözü, binlerce kulağı vardır.

Atlantik çöküyor, devrimci edebiyat yükseliyor - Resim : 2

  • Feodal düzeni şu diyalogla anlatıyorsunuz:

    “Şimdi bu buğday ağanın mı oldu?
    Memali'yi ter bastı. Ne diyeceğini bilemedi. Belli belirsiz:

    -Evet, öyle oldu, oğlum.

    -Ama biz ekip biçerken tarlada o yoktu.”

    Aslında mantığı olmayan bir düzen.

    Peki bu düzen nasıl sürüp gelebiliyor?

Feodalizme veya ağalığa karşı mücadele bütün köy romanlarımızda vardır. Çünkü Türkiye hem emperyalizme yarı bağımlı hem de feodal kalıntıları barındıran bir ülke. Kemalist Devrim bunlarla mücadele etti ama kökünden temizleyemedi. Devrim yarım kaldı. Onun için diyoruz ya Kemalist Devrimi tamamlayacağız.

Bugünkü Milli Demokratik Devrimimizin önündeki en büyük iki engelden biridir ağalık ya da feodal kalıntılar. Türk Devriminin baş düşmanı emperyalizm ve feodal kalıntılardır.

Peki, nasıl oluyor da böyle mantıksız bir düzen sürüp gidiyor? Diyorsun. Sanki bir haraç sistemi değil mi?

İşte devrim dediğimiz şey de burada başlıyor. Devrim ‘Bu böyle gitmezden’ çıkmıyor. ‘Bu kadar da olmazdan’ çıkıyor. O zaman her şey bitiyor, halk da mücadeleyi seyretmiyor ona katılıyor.

ABD emperyalizmi niçin geriliyor? Atlantik uygarlığı niçin çöküyor? Dolar imparatorluğu çöktüğü için. Çünkü o bir haraç sistemidir. Mafya sistemidir.

Ağalık sistemi de bir haraç sistemidir. Özel kâr sistemi bile değildir. Ama her ikisinin de sonuna gelinmiştir. Birkaç yıl içinde Türkiye’de bunlar temizlenecektir.

  • ”Reşo Ağa devlet içinde devletti. Tam bir teşkilat kurmuştu.” Aslında bu pek çok filme de konu olmuştu. Züğürt Ağa filminde, ağa siyasi parti temsilcileriyle buluşur vs. Reşo Ağa da çok benziyor aslında. Devlet, devlet içinde devlet kurmaya nasıl izin veriyor? Bu bir zaaf değil mi? Bugün de benzer bir durum var mı?

Feodalizm hakimiyetini sadece, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda sürdürmüyor ki. Yönetsel alanda da sürdürüyor. Özellikle kırsalda, Doğu ve Güneydoğu’da bu oldukça belirgindir. Zaten etkisinin genişliği ve büyüklüğü onun devlet içindeki etkisinden kaynaklanmaktadır.

Feodalizm demokrasi düşmanıdır. Açık zora ve çıplak sömürüye dayanır. Her türlü insan hak ve özgürlüklerinin karşısındadır.

Bugüne kadar ki bütün anti feodal roman ve yazılarda ağaların devletle iş birliği anlatılmıştır. Ancak bu romanın onlardan iki farkı var.

Birincisi; ağalığın sadece Türk devleti içindeki gericilerle, mafya ve kontrgerilla ile mücadeleden ibaret olmadığını gösteriyor.

İkincisi de; ağalığın CIA/GLADYO gibi yabancı güçlerle ilişkilerini ve mücadelesini ortaya seriyor.

Türk devleti buna nasıl izin veriyor? Diyorsun. Bu devletin yapısıyla ilgilidir. Bu bir devlet zaafıdır. Devlet Atatürk’ün Milli Halkçı-Devrimci devleti olursa izin vermez.

FETÖ devlet içinde örgütlenmedi mi? Bugün birçok tarikat ve mafya devlet içinde örgütlü değil mi? Feodal sistem, ağalık demokrasi, her türlü özgürlük, barış, kardeşlik ve hoşgörü ortamının düşmanıdır.

O açıdan cumhuriyet yasal ve meşru feodalizm yani ağalık sistemi ise çağ dışı ve gayrı meşrudur.

  • Bir insanın gerçek anlamda özgür olma, sürecine de tanıklık ediyoruz aslında. Devrimci bilinç nasıl gelişiyor?

Bu romanın en önemli özelliklerinden biri de insanları nelerin değiştirip dönüştürdüğünü göstermesidir.

Arslanoğlu köylüsü ağanın marabasıydı. Üretim devrimi, sınıf mücadelesi onları marabalıktan cumhuriyetin yurttaşlığına dönüştürdü. Toplum üretim sürecinde değişip dönüşüyor. Yurttaşlık başı dik ve onurlu yaşamaktır. Yurttaşlık huzurlu ve özgür yaşamaktır. Yurttaşlık barış içinde kardeşçe yaşamaktır. Her türlü güzelliğin ve özgürlüğün temeli de öncü parti ve devrimci mücadeledir. Zaten dünyada ilerlemenin üç temel ilkesi vardır.

Birincisi; Üretim mücadelesi

İkincisi; Sınıf mücadelesi

Üçüncüsü de: Bilimsel mücadeledir.

Yüzyıllar sonra insanlık üretimi insansı makinelere devredecek. Devlet de sönecek, sınıf mücadelesi ortadan kalkacak. Ama bilimsel gelişme hiç durmadan ilerleyecektir. Yani bilimsel çelişme ve gelişmeler devam edecektir. O açıdan geleceğin tanrısı bilimdir.

  • Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?

Okurlarımıza şunu söyleyebilirim. 100 yıl sonra efsane geri dönüyor. Birkaç yıla kalmadan Türkiye büyük bir karar verecek. Türkiye devrime gidiyor. Ama devrim yokluktan, yoksulluktan çıkmayacak. Türk milleti Kurtuluş Savaşında olduğu gibi ebe gümeci toplar yer. Ama vatanını kaybederse seccade yazacak toprak bulamaz. O açıdan devrim vatan savaşından çıkacak. Amerika ve İsrail bizi derime zorluyor. O nedenle okurlarıma diyorum ki; gelin partiye katılın. Birlikte olalım, el ele bu mücadeleyi başaralım. Devrimci yazarlara, çizerlere, sanatçılara destek verelim.

Hüseyin Haydar gibi şairlere, Levent Kırca, Murat Demirbaş gibi tiyatroculara, İnci Özdil gibi müzisyenlere, Ece ve Ekrem Ataer gibi devrimci sanatçılara çok büyük ihtiyacımız var.

YAZAR VE SANATÇILARA ÇAĞRI

  • Türk yazar ve sanatçılarına bir çağrınız var mı?

Türk aydınları ve yazarlarına da birkaç cümle söylemek isterim. Birincisi; Lügatınızda hâlâ emperyalizm kavramı yoksa hâlâ batıdan umut bekliyorsanız siz kültürel ve sanatsal yaşamınızın sonuna gelmişsinizdir.

Çünkü Batı batıyor. Brüksel’den, Paris’ten, Londra’dan, Newyork’tan şiir fışkırmaz, tiyatro fışkırmaz, kültür ve sanat fışkırmaz. Şam’dan, Gazze’den, Tahran’dan. Bağdat’tan hatta Kabil’den fışkırır ama Atlantik’ten ancak ölüm ve zulüm fışkırır. Eğer hâlâ bu gerçeği göremiyorsanız sizlerin Türk milletine ve Türk edebiyatına verebileceğiniz bir şey kalmamıştır.

İkincisi; Efsanenin geri döndüğünü, Kuvayı Milliye şehitlerinin ayağa kalktığını, birkaç yıl içinde Ankara kalesine bayrağı dikeceğini göremiyorsan sen halkın aydını olamamışsın.

Sizlere çağrımdır; Türk ulusu demirci Kava önderliğinde demirden dağları eritiyor. Ergenekon’dan çıkmasına çok az kaldı. Kuvayı Milliye şehitleri ayağa kalkmış. Atlarını doğuya doğru sürüyor. İşçiler ve emekçiler kol kola girmiş devrim şarkılarıyla yürüyor. Türk gençliği çuvalları eline almış düşman askeri arıyor. Mehmetçikler gezden, gözden, arpacıktan nişan alıyor. Davullar, zurnalar çalınıyor. Türk milleti bayramına hazırlanıyor. Gelin birlikte halay çekelim. Gelin bayramın mutluluğunu birlikte yaşayalım.

Edebiyat Devrim Atlantik Feodalizm İbrahim Kasapoğlu