24 Ekim 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa Parlamentolarının 'soykırım' kararlarının gerekçeleri ve Hollanda örneği

Bir 24 Nisan’ı daha geride bıraktık. 24 Nisan(lar), genelde Ermeniler özelde de Batılılar tarafından bir anma günü olarak seçildiği için pek çok ülkede Ermeni diasporasının etkisi ile sözde soykırım günü olarak anılmakta.

Avrupa Parlamentolarının 'soykırım' kararlarının gerekçeleri ve Hollanda örneği
A+ A-

AHMET KORKMAZ / HOLLANDA

Parlamentolarda oturumlar düzenlenmekte ve kimi devlet başkanları tarafından güne özel mesajlar yayınlanmaktaydı. Bu sene (ne olduysa) ortalığa bir sessizlik hâkim oldu.

NEDEN 24 NİSAN?

- 24 Nisan, I. Dünya Savaşı’nda (bölüşüm savaşında) emperyalistler tarafından Ermenilere vaadedilen 'Büyük Kilikya' sözünün boşa çıktığı gündür.

- 24 Nisan, Ermenilerin (kimi dostlarının yardımı ile) bu günü bütün dünyada 'soykırım günü' ilan ederek hala emperyalistlerin maşası olduklarını, sanal bir bellek ve suni bir tarih yaratma günüdür.

I. Dünya Savaşı'nın başlaması ve Osmanlı'nın İtilaf Devletlerine karşı Almanya’nın yanında savaşa girmesi, Ermeni komitecileri tarafından büyük bir fırsat olarak görülmüştür. Emperyalistler tarafından büyük ölçüde silahlandırılan Ermeniler, savaş başladığında tebaası oldukları Osmanlı'ya karşı savaşarak ‘Büyük Kilikya’ kurmak hayaline kapılarak İtilaf Devletleri ile iş birliği içine girmişlerdi.

Bir taraftan Osmanlı ordusunun Sarıkamış’ta yenilmesi diğer taraftan İngiltere ve Fransa'nın Çanakkale’ye saldırısına paralel olarak Ermeni komitecileri savaşan Osmanlı ordularını arkadan vurmak ve ikmal yollarını kesmek için harekete geçmişler ve silahlı isyanlara başlamışlardı. Gönüllü birlikler oluşturarak emperyalistlerin oyununa gelerek, tebaası oldukları Osmanlı'ya karşı Doğu Anadolu bölgesinde Müslüman nüfusa karşı toplu katliamlar yaptıklarını ne çabuk unuttular.

24 NİSAN 1915

Dahiliye Nezareti, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermenileri silahlandıran ve isyanlara sevk eden isyancı komiteleri kapatmak üzere elebaşlarını tutuklamak için 14 vilayet ile 10 mutasarrıflığa genelge göndererek; Hınçak, Taşnak, Razgavar ve benzeri Ermeni komitelerinin kapatılması, belgelerine el konulması, liderleri ile zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanması emrini vermiştir. Ermenilerin 24 Nisan tarihini “soykırım günü” olarak ilan etmesinin temel sebebi, ülke içinde örgütlenmeyi sağlayan, yurt dışı bağlantıları ve iş birliğini yürüten lider kadronun bu tarihte etkisiz hale getirilmiş olmasıdır. Böylece amaçlarına ulaşma konusunda elebaşılık yapacak lider kadrodan büyük oranda yoksun kalan Ermeniler, bu durumu bir türlü kabullenememiş ve 24 Nisan'ı bütün dünyada “soykırım günü” olarak ilan ederek adeta bir sanal bellek ve sunî bir tarih yaratmışlardır.

Ermeni konusunda görüşlerini ortaya atan Türk siyasetçileri Batı medyasında “inkârcı” olarak suçlanmaktadır. Kıbrıs ve Güneydoğu Anadolu gibi meselelerde zaten Türk ve Türkiye aleyhtarı görüşlere sahip olan, olumsuz koşullandırılmış Batı kamuoyu, Türkiye’nin bu meselede de haksız olduğuna inanmaktadır. (T. Bacınoğlu ve A. Bacınoğlu, 2001, s. 198-218)

Bu olumsuz ortamda medyanın da payı mevcuttur. Medya kurumu, egemen olan değer, görüş ve normların ayakta kalmasını sağlar. Bunun bir yolu, hâkim kılınması gereken değer, görüş ve normların sürekli ve düzenli yayınlanmasıdır. Diğer yolu da dayatılmak istenen değer, görüş ve normlara meydan okuyanları sapkın diye yaftalamaktır.

Yaftalanan Türklerin Batı’da yükselmeleri nerdeyse imkânsız görünmektedir, ondan dolayı Ermeni iddialarını kabul etmeyenlerin sayısı azalabilir. “Özellikle eğitim düzeyi yüksek Hollanda Türkleri arasında ‘soykırım’ tezini savunanların çoğalması, o nedenle doğal karşılanmalıdır. Zira egemen söyleme itiraz, karar mekanizmalarında yer edilebilmesini imkânsız kılmaktadır. Bir başka ifadeyle ‘soykırım’ tezini sorgulayan bir Türk’ün ne medyada ne politikada ne de akademi çevrelerinde iş bulması mümkündür.” (T. Bacınoğlu ve A. Bacınoğlu, 2001, s. 199)

HOLLANDA ÖRNEĞİ

21 Aralık 2004 tarihinde Hristiyan Birliği Partisi’nin lideri Andre Rouvoet tarafından servis edilerek Hollanda Parlamentosu’nda onaylanan bir karar, Hollanda hükümetinden, Ermeni sorununun sürekli gündemde tutulmasının sağlanmasını istemiştir. Kararda, Hollanda Parlamentosu’nun, Avrupa Birliği Konseyi’nin Brüksel’deki 16-17 Aralık Zirvesi ile 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerine başlama kararını ve Avrupa Birliği Konseyi’nin, insanları bir araya getirerek karşılıklı anlayışın gelişmesi için sivil toplumun da katılımıyla Türkiye ile yoğun kültürel ve politik diyaloğun başlayacağı sonucunu not ettiği belirtilmiştir.

Hükümetten, Türkiye ile siyasi diyalog çerçevesinde Ermeni Soykırımı’nın tanınması konusunu gündeme getirmeye devam etmesini ifade etmesi istenmiştir. Metinde açıkça Ermeni Soykırımı’nın tanındığına dair bir ifade bulunmamaktadır.

Bu durum Hollanda Parlamentosu’nun Ermeni sorunu konusunda, Ermeni iddialarını kabul eden bir karar aldığı gerçeğini değiştirmemektedir. Hatta Emekli Büyükelçi Ömer E. Lütem’e göre, Hollanda Parlamentosu aldığı bu kararla, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda, diğer birçok koşulun yanı sıra sözde Ermeni Soykırımını tanıma koşulunu da dayatmak istemektedir.

1 Haziran 2006 yılında ise Hollanda Parlamentosu’na Hristiyan Birliği Partisi üyesi Bayan Tineke Huizinga tarafından bir tasarı sunularak “Bir soykırımı veya insanlığa karşı suçu, hakaret etmek veya nefrete teşvik etmek amacıyla, kasten inkâr eden kişilerin azami bir yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları” istenmiştir. Ayrıca tasarının kapsamına giren olaylar arasında Ermeni ‘Soykırımı’ da belirtilmiştir.

SONUÇ

Hollanda’daki bilimsel araştırmalara bakıldığında, 1915 olayları hakkında yayınlanmış Türk tezini savunan bilimsel araştırmalar hiç yok.

Hollanda’daki Ermeni lobisinin varlığı, ABD ve Fransa’ya göre çok azdır. Buna rağmen Hollandalıların Ermeni tezlerini savunmalarının arkasında Holokost’un yükü, asırlardır sömürdükleri Doğu Hint Adaları'ndaki İkinci Dünya Savaşı sırasında yaptıkları ve de Hollandalı Türkleri entegre etme çabası yatmaktadır. Hollandalılar Doğu Hint Adaları'nda II. Dünya Savaşı sırasında işledikleri soykırımın beraberinde getirdiği maddi ve manevi yükü hafifletmek için, katliam ve jenosit konularında kendilerine tarihi suç ortağı aramaktadırlar. Tarihte ne kadar soykırım yapmış ulusların sayısı artarsa, Hollandalıların Endonezya halkına ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerle beraber Yahudilere uyguladığı soykırımın önemi aynı oranda azalacaktır. Bir başka neden de uyumdur. Her devlet gibi Hollanda’da kendi toprakları üzerindeki toplumu kontrol etme niyetindedir. Buna en büyük azınlık grubu olan Türkler dâhildir.

Türklerin Hollanda toplumuna uyumu, dinden ziyade Türk Milliyetçiliği önemli bir rol oynayarak Hollanda açısından uyumu zorlaştıracak niteliktedir. Bundan dolayı uyuma engel olan Türk Milliyetçiliği kırılmalıdır. Bu da ancak Hollandalı Türklerin, “Türk olmaktan utanır hale” geldiklerinden sonra mümkün gözükmektedir.

Türk tezini savunmanın utanmayı engelleyeceği için Türklerin uyumu da daha zor olacaktır. Ermeni iddialarına karşı çıkmak, Hollandalılar tarafından uyuma karşı çıkmak gibi algılanarak, Türkler hem uyumsuz hem de inkârcı olarak düşünülmektedir.

Yaftalama (etiketleme/damgalama) kuramlarına göre sapkın sayılmayan, hatta normal görülen mevcut davranışlar, belirli normlar, kurallar ve değerlerin etkin kılınması ile beraber uygunsuz konuma düşmektedirler. Sapkın davranış kendiliğinden değil, bu eylemi sapkın olarak yaftalayan kuramlar, normlar ve değerlerin egemen olması sonucu sapkındır. Bir hareketi sapkın ilan edebilmek için tanımlama gücüne sahip, çeşitli kurumlarda etkin olmak gerekir. (Eğitim, medya, meclis, vs.)

Egemen normlara uygun davranmalarını sağlayan ise baskı ve ceza sistemidir. Nasıl ki devlet kurallarını yani kanunları ihlal etmeye karşı polis, adliye ve diğer önleyici, kovuşturması ve cezalandırıcı disiplin kuruluşları devreye girerse, toplumsal sapmaları da çevre baskısıyla önlemek veya cezalandırmak amacıyla farklı araçlar devreye girmektedir. Sapkın ilan edilen davranışta bulunan insanlar ve gruplar, ötekileş(tiril)ip, marjinal hale gelirler. Marjinal hale geldikten sonra, onlara karşı yapılan ayrımcılık meşru sayılmaktadır.

Ermeni iddiaları savunucuları, sözde Ermeni Soykırımını Yahudi Soykırımı ile karşılaştırarak Hollandalıların bu konudaki hassasiyetlerinden de faydalanmaktadırlar. Naziler dönemi sonrası Hollanda’da başla(tıl)mış olan ve on yıllarca süren Hollandalıların kendi tarihiyle yüzleşme süreci, Yahudi Soykırımı’nın teferruatlı incelenmesi, Hollanda toplumundaki Yahudi düşmanlarına karşı olumsuz tavır, Nazi aleyhtarı bir hassasiyete neden olmuştur. Bu tavrın sonucu Holokost inkârcılarını “sapkın” ilan etme, toplumsal, siyasal ve hukuksal yaptırımlara maruz bırakıp cezalandırma mekanizması devrededir. İnkârcılara yaptırım, partiler üstü çeşitli Hollanda kesimlerin mutabık olduğu bir konu olarak, Hollanda’da tartışılmaya kapalıdır. (Bernhard, 2004)

Ermeni sorunu artık eğitim kurumlarının gündeminde. Yahudi Soykırımı ve Sözde Ermeni Soykırımı derslerde de mukayese edilmektedir.  Hollanda Soykırımlar Araştırmaları Enstitüsü (NIOD), Sözde Ermeni Soykırımı’nı ders ve öğretim planına alması, devletin eğitim kurumları yoluyla Türklerin soykırım işlediği   görüşünü öğrencilerin zihnine yerleştirmek için çalışmalar yapmaktadır.

Hollanda Soykırımlar Araştırmaları Enstitüsü (NIOD) Amsterdam Üniversitesi'nin zırhına bürünerek "Sözde Ermeni Soykırımı" yalancılarına ev sahipliği yaparak, Nazilere karşı şartlan(dırıl)mış Hollanda toplumunun mevcut “Holokost İnkârcıları”na yönelik refleksi, Ermeni iddialarını reddeden kişi ve kuruluşlara karşı kullanılmaktadır. Bilimsel alanda Yahudi Soykırımı ve 1915 Olayları hakkında benzerlikler öne sürerek, Ermeni Tehciri’ne jenosit vasfı vermeye çalışmaktadır.

Ermeni tezlerinin Avrupa tarafından bu kadar benimsenmesi, sadece Ermeni lobilerinin başarısına bağlanamaz. Başka birçok sebep daha vardır. Türkiye’nin AB üyesi olmasını istemeyen ülkeler arasında, bu düşünceyi açıkça dile getiremeyenler dolaylı yollardan Türkiye'nin önünü kesmeye çalışmaktadırlar. Bu dolaylı yolların başında ise Ermeni meselesi gelmektedir. Böylece Ermeni meselesinin, Avrupalılar için bir “siyasi araç” olduğunu söyleyebiliriz. Bu “siyasi araç”, kimi zaman Türkiye’nin önünü tıkamak için, kimi zaman diasporadan oy alabilmek için uygulanmaktadır. Bu durumda Ermenilerin kendisi de, Avrupalıların kendi çıkarları için, tıpkı tarihteki diğer örneklerde olduğu gibi, kullandığı bir “araç” olmaktadır.

Ermeni iddiaları savunucuları, sözde Ermeni Soykırımını Yahudi Soykırımı ile karşılaştırarak Avrupalıların bu konudaki hassasiyetlerinden faydalanmaktadırlar.

Son Dakika Haberleri