Avrupa Suriye’de yeniden oyuna giriyor
Batı, Esad’ın gidişiyle toz pembe bir manzara çiziyor ama terör örgütü olarak tanınan HTŞ ile ilişki nasıl olacak diye de soru işaretleri var. Göç bitecek tahmini ters bile tepebilir
İsrail ve ABD destekli HTŞ silahlı güçlerinin Halep’le başlayıp Şam’a uzanan saldırıları ve Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesi süreci, Avrupa’da önce şaşkınlık sonra sevinçle karşılandı. Bugün belli endişeler taşımakla birlikte bu gelişmeleri fırsata çevirmenin hesabı içindeler.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, gelecek hafta başında Suriye'deki gelişmeleri ele almak amacıyla bölgede inisiyatif kazanan Türkiye'yi ziyaret edecek.
Peki bugüne nasıl gelindi? “Arap Baharı” aldatmacasıyla başlayan ve bölgeyi kan gölüne çeviren emperyalistler, 2015’te Rusya’nın oyuna girmesi, İran’ın güçlü desteği ve Beşar Esad’ın direnmesiyle geri adım atarak yenilgiyi kabullenmişlerdi.
Fakat 2016’da Halep’in alınması, cihatçı terör örgütlerinin İdlib’e yönelmesi, ABD ve İsrail’in Fırat’ın doğusuna yoğunlaşarak bir PKK/PYD “devletçiği” oluşturmaları, bir kukla Kürdistan/İkinci İsrail planının ısrarla devam etmesinin bir göstergesiydi.
Astana süreci çatışmaları dondurmuştu ancak İdlib bir terör yuvası olarak büyüdü, HTŞ Fırat’ın doğusuna hâkim PKK/PYD terör örgütleriyle işbirliği içinde ABD ve İsrail’in desteğini arkasına alarak palazlandı.
Pierre Duval, observateurcontinental.fr sitesinde “ABD politikası Şam'da cihatçıların iktidara gelmesinden sorumludur ve bu da Avrupa'nın güvenliğini tehdit etmektedir. Washington yaptırım politikasıyla, ülkenin kuzeydoğusundaki toprakların bir kısmını Kürtlerle birlikte işgal etmesiyle ve güneydeki El Tanf askeri üssüyle Suriye'nin zayıflamasından sorumludur.” diyor ve “Washington tarafından desteklenen Tel Aviv, Suriye'nin Beşar Esad'a sadık kesimini ve aynı zamanda Hizbullah'ı zayıflatmak için yıllardır Suriye'yi bombalıyor. Tel Aviv'in amacı İran, Suriye ve Lübnan'dan oluşan Şii eksenini zayıflatmaktır.” diye ekliyor.
AVRUPA ESAD İLE ANLAŞMAYA HAZIRLANIRKEN
2016’dan sonra İngiltere ve Fransa’nın terör örgütlerine destek açıklamaları ve istihbarat çalışmaları sürmekle birlikte Avrupa, meydanı ABD ve İsrail’e bırakarak sahadan çekilmişti. Macron bile sorunun siyasi çözüm noktasına gelmişti.
Öyle ki HTŞ saldırılarının başladığı günlerde Avrupa Birliği (AB) Şam'a bir Avrupa “özel elçisi” atamayı planlıyordu. İtalya ve Avusturya'nın talebi üzerine atama ile birlikte Esad ile normalleşme olanaklarınn araştırılması ve Avrupa’daki mültecilerin geri dönüşünün kolaylaştırılması amaçlanıyordu.
Şaşkınlıkları buradan geliyor. Üstelik 2014’ten bu yana HTŞ, AB tarafından terör örgütleri listesine alınmıştı.
SEVİNÇ NARALARI VE İŞBİRLİĞİ ARAYIŞLARI
Saldırılar başladığında suskunluğunu koruyan Avrupalı liderler, Şam’ın düşmesiyle birlikte tek tek açıklamalar yapmaya başladılar.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, “Karanlık dönemin sona erdiğini ve Suriye için yeni bir dönemin başladığını ilan ediyoruz.” dedi ve “Bu aynı zamanda Esad'ın destekçileri olan Rusya ve İran'ın zayıflığını da gösteriyor.” diye ekledi.
Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa da “tüm Suriye halkı için yeni bir özgürlük ve barış fırsatı doğduğunu” söyledi.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “zalim Esad diktatörlüğünün” çöküşünü memnuniyetle karşıladı ve “tarihi bir değişim” olarak değerlendirdi.
Leyen “Avrupa'nın, azınlıkların ve ulusal birliğin korunmasını garanti altına alan kapsayıcı bir Suriye devletinin yeniden inşasını desteklemeye hazır olduğunu” belirtti.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya Başbakanı Scholz, “Temel insan hakları, etnik ve dini azınlıkların korunması temelinde yeni liderlerle işbirliği yapmaya hazır oldukları konusunda mutabık kaldıklarını”. açıkladılar.
Macron, X üzerinden yaptığı açıklamada, “Barbarlık devleti çöktü. Sonunda!” diyerek “13 yıl boyunca kendi halkına karşı şiddetli bir baskı uygulayan rejimin sona ermesini memnuniyetle karşıladığını” söyledi.
BAZILARIN KAFASINDA SORU İŞARETLERİ VAR
Le Point dergisinin mikrofon uzattığı Amerikalı uzman Bernard Haykel, “HTŞ’nin dönüşümünün temel bir sorun” olduğunu söylüyor, “Küresel bir cihatçı hareketin milliyetçi bir İslamcı harekete dönüştüğüne gerçekten inanabilir miyiz?” diye soruyor.
Haykel, “HTŞ Avrupa için bir tehdit midir?” sorusuna şöyle yanıt veriyor:
“HTŞ, Suriye'yi bir arada tutmak, birleştirmek ve kalkındırmak istiyorsa Avrupa'ya ve özellikle de Avrupa'nın yardımına ihtiyacı olduğunu anlamış durumda. Artık El Kaide gibi uluslararası bir cihat gündemi takip etmiyor; sadece Suriye'ye odaklanıyor.”
Yıllarca Suriye’de cihatçı terör örgütlerine karşı mücadele ettiklerini iddia eden, PKK/PYD’yi cihatçılara karşı özgürlük savaşçısı ilan eden ve destekleyen Avrupa, 2014’te HTŞ’yi terör listesine almıştı.
Şimdi bunu nasıl kaldıracaklarının çabası içine girdiler. Terör örgütü olarak gördükleri HTŞ ile nasıl ilişkiye gireceklerinin hesabını yapmaya başladılar.
İngiltere, yaşlı kıtaya HTŞ'nin terör örgütü statüsünün gözden geçirilip geçirilmeyeceği konusunda “hızlı” bir karar alınması çağrısında bulundu.
Avrupa’yı endişe içinde bırakan diğer konu ise Suriyeli mülteciler. Endişeleri yeni bir mülteci akını olabilir korkusu. Rahatlatan ise mültecilerin ülkelerine dönme fırsatının doğması. Böyle çelişkili bir ruh hali içindeler.
HTŞ’NİN ŞEFİ CEVLANİ PARLATILIYOR
Avrupa şimdi HTŞ’nin Şefi Ebu Muhammed el-Cevlani’ye el uzatmanın yollarını ararken, Batı basını Cevlani’yi parlatan ve güzellemeler yapan bir yayın çizgisine girdi. Özetle Cevlani, “Askeri kıyafetten takım elbise ve kravata geçiş yaptı ve Batı medyasına röportajlar verdi. Şam'ı yıldırım hızıyla ele geçirmesine herhangi bir katliam ya da göç eşlik etmedi - aksine Suriyeli mülteciler akın akın ülkelerine dönüyor.” deniliyordu.
Le Point dergisinde Serge Raffy, “Ah, halkın sevincinin, yeni keşfedilen demokrasinin ışıltılı vaatlerinin ister etnik ister dini olsun azınlıklara gösterilen titiz saygının, Aydınlanma İslam'ında parlak bir geleceğin görüntüleri! Bir şenliğe benzeyen bu geçiş dönemini nasıl alkışlamaz ve coşku duymayız? Zalim bir rejimin barbarlığına kurban gitmiş bir halkın kurtarıcılarını nasıl desteklemeyiz? Gülümsemesi, kesilmiş sakalı, kusursuz kıyafetleri ve bilinmeyene doğru bu sıçrayıştan endişelenen komşuları korkutmamak için iyi hazırlanmış, neredeyse pürüzsüz bir konuşmasıyla Levanten bir Fidel Castro'ya benziyor?” diye yazıyor.