Avrupa’da Amerikancılık iflas ediyor! Avusturya’da ABD kuyrukçuluğu yenildi
Avusturya seçimlerinde birinci gelen Avusturya Özgürlük Partisi’ni (FPÖ) hükümet dışı tutma planları tutmadı. Hükümet kurma yetkisi FPÖ’ye verildi. Gelişmeler uzmanlar Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi. Avrupa’nın kurtuluşu için milliyetçi iktidarlar bir zorunluluğa dönüşüyor.
Seçim zaferi kazanan Avusturya Özgürlük Partisi’ni (FPÖ), hükümete dahil etmeme planı geri tepki. Hükümet kurma yetkisi FPÖ’ye verildi.
Gelişmeyi Aydınlık Avrupa’ya değerlendiren uzmanlar, milliyetçi politikaların Avrupa’nın geleceğini kurtarmak için kendini dayattığına dikkat çekti. Uzmanlar ayrıca, Almanya ve Fransa gibi ülkeler için de bu gelişmelerin örnek teşkil edebileceğini ifade etti. Avusturyalı tarihçi Christoph H. Benedikter şunları ifade etti:
AVUSTURYALILAR EKONOMİ, GÖÇ VE HÜKÜMET HARCAMALARINA ODAKLANDI
Daha önce, FPÖ birinci parti olmasına rağmen, onun yer almadığı bir koalisyonun kurulması hedefleniyordu. Şimdi ise hükümeti kurma görevi FPÖ'ye verildi. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kimileri Avusturya'da demokrasinin ölmekte olduğu izlenimini verse de durum tam tersidir. Çünkü ancak en güçlü iki partinin, yani Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ve Avusturya Halk Partisi’nin (ÖVP) bir hükümet kurması “normal” olarak nitelendirilebilir. Sonuçta, Avusturyalıların yüzde 55'i bu yönde oy kullandı. İnsanların ne istediği çok açık: Avusturya sanayisinin ve dolayısıyla yüksek kaliteli istihdamın kurtarılması, iltica hakkının fiilen kötüye kullanıldığı kontrolsüz kitlesel göçün sona erdirilmesi, iç güvenliğin iyileştirilmesi ve zaten genişlemiş olan refah devletinin daha fazla genişletilmemesi. Ve yeni vergiler yerine devlet harcamalarında tasarruf ve kesintilere gidilmesini istiyorlar.
‘FPÖ ÖZELLİKLE GÖÇMENLERDEN OY ALDI’
FPÖ ve ÖVP'nin hedeflerinin birçok medyada sağcı ve aşırı sağcı olarak çerçevelenmesinin temel bir nedeni var: Avusturya'da (ve Avrupa'nın büyük bölümünde) gazetecilerin ve medya çalışanlarının yüzde 70'inden fazlası Yeşiller ve Sosyalistlere yakın, özellikle de devlet televizyonunda. Bunlar “aşırı sağcı FPÖ” söylemiyle medyada bazı gerçekleri gizlemeye çalışıyorlar. Örneğin, Viyana'daki sözde yabancı düşmanı FPÖ'nün özellikle göçmen kökenli seçmenlerden oy aldığı gerçeğini... Avusturya vatandaşı olan Viyanalı Türklerin yaklaşık yüzde 70'i FPÖ'ye oy verirken, Hırvat ve Sırp kökenliler arasında bu oran daha da yüksektir.
FPÖ İLE ÖVP’NİN FARKLARI
Avusturya'nın iç ve dış siyasetinde neler değişecek? Bunun AB’nin genel politikalarını etkilemesini bekliyor musunuz?
İç politikada FPÖ ve ÖVP ekonomi, göç ve sosyal politika konularında prensipte hemfikirdir. Şirketlerin yükleri hafifletilmeli, işleri yavaşlatan bürokrasi küçültülmeli, emekli maaşları ve sosyal harcamalar enflasyonun altında artırılmalı. Bu noktada ÖVP daha kararlı tedbirleri savunurken, yeni işçi partisi olarak FPÖ sosyal kesintiler konusunda daha temkinli davranacaktır. ÖVP kitlesel göçü engelleme konusunda daha ihtiyatlı davranacaktır çünkü kendisini AB'nin kurallarına daha bağlı hissetmektedir. Sosyal politika açısından, hem FPÖ hem de ÖVP toplumsal cinsiyet ideolojisi, queer hareketi, kişinin cinsiyet kimliğini özgürce seçme fikri gibi yıkıcı eğilimleri reddetmektedir. Her iki parti de ailenin korunmasını ve desteklenmesini savunmaktadır.
FPÖ, ULUSAL EGEMENLİK İSTİYOR
Avrupa politikasında farklılıklar daha büyüktür: FPÖ ulus devletin korunmasından ve giderek artan AB entegrasyonunun parçalanmasından yanadır. FPÖ, bir “Avrupa Birleşik Devletleri” değil, bağımsız ülkelerden oluşan bir Avrupa istiyor. ÖVP ise Brüksel kurumlarına daha az eleştirel yaklaşmakta ve daha fazla entegrasyon politikasını sürdürmektedir. Bu bağlamda, Birlik’in rotası Avusturya'daki değişimin bir sonucu olarak sadece nüanslarda değişecektir.
AVUSTURYA ÖRNEK TEŞKİL EDEBİLİR
Avusturya, rota değişikliğini zorlayacak ya da başlatacak yeterli ağırlığa sahip değildir. Ancak orta vadede, Avusturya'daki gelişme Almanya veya Fransa'daki seçmenler için bir model teşkil edebilir. Çünkü bu iki büyük ülkede de çoğunluk muhafazakar ve sağ muhafazakar partilere oy verecek, ancak sol katılımlı bir hükümet kurulacaktır. Bunun ille de böyle olması gerekmediği Avusturya'da açıkça görülüyor. Ve eğer Avrupa'da muhafazakar bir dönüş olursa, o zaman kendine zarar veren Avrupa Yeşil Anlaşması ve açık sınırlar politikası sona erecektir.
‘AVUSTURYA’NIN SANAYİSİZLEŞMESİ DURDURULMALI’
Avusturya ve Almanya'nın yakın geleceğinde, hangi politikaların bu politikaları izleyen partilere yönelik halk desteğini artıracağını düşünüyorsunuz?
Almanya ve Avusturya'da gelecek seçimlerde (FPÖ ve ÖVP'nin anlaşamaması durumunda) aşağıdaki hedefleri savunan ve bu hedeflere ulaşacaklarını inandırıcı bir şekilde ifade edebilen partiler başarılı olacaktır. Refah korunmalı ve sanayisizleşme durdurulmalıdır. Enerji ucuzlatılmalıdır. Girişimciliği engelleyen bürokratik keşmekeş temizlenmelidir. Kitlesel göç durdurulmalıdır. Refah devleti yeniden yapılandırılmalıdır ki yardıma ihtiyacı olanlar yardım alabilsin, ancak çalışmak istemeyenler ceplerini bu kadar kolay dolduramasın. Ayrıca sosyal meseleler de önemli bir rol oynayacak. Bu alanda da çoğunluk esrarın tamamen yasallaştırılması ve queer ve woke hareketinin aşırılıkları gibi deneyleri reddediyor. Bu anlamda CDU ve CSU'nun yanı sıra AfD Almanya'da oyların çoğunluğunu kazanacaktır. Ancak, muhtemelen Avusturya'nın aksine, bu en güçlü iki partiden oluşan bir hükümet şimdilik kurulmayacaktır.
‘FPÖ’YE DESTEK ARTIYOR’
Freilich Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Stefan Juritz yaşanan gelişmeleri değerlendindi. Juritz, Aydınlık Avrupa’nın sorularına şu yanıtları verdi:
FPÖ’nün seçimlerin kazananı olmasına rağmen ilk başta FPÖ’süz bir koalisyon düşünülüyordu? Daha sonra FPÖ’ye hükümeti kurma görevi verildi. Bu gelişmeye yol açan neydi?
Avusturya Halk Partisi (ÖVP), Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) ve Yeni Avusturya ve Liberal Forum (NEOS) arasındaki koalisyon müzakereleri başarısızlıkla sonuçlandı. Partiler ortak bir program üzerinde anlaşmaya varamadı. İlk olarak NEOS müzakerelerden çekildi, ardından ÖVP ve SPÖ de görüşmeleri sonlandırdıklarını açıkladı. Bu süreçte Başbakan Karl Nehammer da istifa ettiğini duyurdu. Nehammer, son seçimlerden önce, FPÖ lideri Herbert Kickl ile hükümet kurmak istemediğini ifade etmişti. Ancak Nehammer’ın istifasıyla birlikte FPÖ ve ÖVP arasında olası bir koalisyon için kapı aralanmış oldu. Aynı zamanda, seçimlerin ardından FPÖ’ye hükümeti kurma görevi vermeyi reddeden Cumhurbaşkanı Alexander van der Bellen de geri adım attı.
FPÖ, son seçimden bu yana yapılan anketlerde desteğini artırmaya devam etti. Avusturyalıların çoğu, FPÖ’yü hükümetten uzak tutmaya yönelik olduğu açıkça belli olan bu siyasi oyunu anlamakta zorlandı. Zaten ÖVP, SPÖ ve NEOS’tan oluşması planlanan üçlü koalisyon, temelde bir "Anti-Kickl Koalisyonu" olmaktan öteye geçemedi.
FPÖ şu anda ÖVP ile koalisyon görüşmelerinde çok daha az taviz vermek zorunda kalacağı rahat bir konumda. Gerektiğinde erken seçim riskini göze alabilirler. Birçok gözlemci, mevcut koşullarda FPÖ’nün böyle bir durumda daha da iyi bir seçim sonucu elde edebileceğini düşünüyor.
YENİ HÜKÜMETİN ÖNCE TASARRUF YAPMASI GEREKECEK
Kickl başbakanlığında bir hükümetin kurulması artık çok olası. Bir FPÖ-ÖVP hükümetinde Avusturya’yı ne bekliyor? Avusturya Türk toplumu nasıl etkilenir?
Öncelikle, Avusturya’nın şu anda oldukça zor bir mali durumda bulunduğunu belirtmek gerekiyor. Bütçe, beklenenden çok daha kötü bir durumda ve bu, ilginç bir şekilde, ancak Federal Konsey seçimlerinden sonra kamuoyuna açıklandı. Hükümetin bu gerçeği, daha kötü bir seçim sonucundan kaçmak için bilerek saklayıp saklamadığı, araştırılması gereken bir konu.
‘EKONOMİ POLİTİKALARI BİRBİRİNE YAKIN’
FPÖ, bütçede oluşan milyarlık devasa açıkla mücadele etmek zorunda. Bu durum, bazı programların uygulanmasını oldukça zorlaştırıyor, çünkü muhtemelen öncelikle tasarruf yapılması gerekecek. Her iki parti de yeni vergiler getirmek istemediği için, bütçede birkaç milyar avroluk bir kesinti yapılması gerekiyor. Bu kesinlikle talip olunacak bir görev değil.
Görüşmeler daha yeni başladığı ve henüz bir hükümet programı açıklanmadığı için, yeni hükümetten ne beklenebileceğini söylemek zor. Ancak her iki parti arasında özellikle bazı konularda önemli görüş ayrılıkları olduğu biliniyor.
Yine de, her iki partinin ekonomik politikalar açısından birbirine oldukça benzediği ve göç, iltica ve entegrasyon konularında daha kararlı bir politika izleneceği kesin gibi görünüyor. Bu politikalar, Avusturya’daki birçok göçmen tarafından da destekleniyor.
‘AfD VE FPÖ MEDYA TARAFINDAN ŞEYTANLAŞTIRILIYOR’
Şubat ayında Almanya’da, gözlerin AfD’ye çevrildiği seçimler olacak Fransa ve Hollanda’da da milliyetçi partiler yükselişte. Kickl’in hükümeti kurması Avrupa’daki diğer milliyetçi partileri nasıl etkiler?
Bir yandan, FPÖ'nün başarısı Almanya'daki AfD için bir örnek teşkil edebilir. AfD henüz oldukça genç bir parti ve bu durumda hükümette sorumluluk almış deneyimli bir kardeş partinin varlığı kesinlikle faydalı olacaktır. Her iki parti de medya tarafından benzer şekilde şeytanlaştırılıyor. Ancak Avrupa ülkelerinde bu partilerin hükümette yer alması, partilerin AB düzeyindeki hareket alanını da genişletebilir.
Avrupa’nın önündeki Amerikancı sistem iflas ediyor
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Mehmet Perinçek, Avusturya’dan hareketle diğer Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu siyasi durumu değerlendirdi. Aydınlık Avrupa’nın sorularını yanıtlayan Perinçek, Avrupa için Avrupa fikrinin yükseldiğini ve Amerikancı sistemin iflas ettiğini söyledi.
Avusturya’da FPÖ önderliğinde bir hükümetin kurulacak ol ması bize neyi gösteriyor, bu sürecin altında hangi nedenler yatıyor?
Avusturya’daki son seçimler Avrupa’daki genel gidişatın bir yansıması. Avrupa’da artık “Avrupa için Avrupa” fikrini savunanlar ile “ABD için Avrupa” fikrini savunanlar arasında ya da savaş karşıtlarıyla savaş kışkırtıcıları arasında bir cepheleşme var. Aynı cepheleşme Avusturya’da da kendini gösterdi. Avrupa’nın çoğu ülkesinin yaşadığı sorunların kaynağı bu cepheleşmede yatıyor. Örneğin, Ukrayna savaşından etkilenmeyen bir Avrupa ülkesini gösteremeyiz. Ekonomi, enerji krizi, siyasal krizler ve bunların yanında Avrupa’nın savaşa girmesi riski ve bunun yarattığı endişeler çoğu ülkede bugün yaşanıyor.
Tabii bu sadece Ukrayna meselesinden de kaynaklanmıyor. Bir de bu cepheleşmenin sosyal politikalara yönelik kısmı var. Yani ailenin savunulması, neoliberal ekonomi politikalarına karşı üreticilerin savunulması gibi ayakları da var.
‘AVRUPA’NIN BAŞKA SEÇENEĞİ KALMADI’
FPÖ’nün seçim zaferi, FPÖ’süz bir hükümetin kurulamamasıyla perçinlenmiş oldu. Oysa, milliyetçi partilerin yükselişini önlemeye yönelik çok çeşitli politikalar izleniyordu. Almanya'da da, AfD'nin yükselmesini önlemek için diğer partilerin Ukrayna, yeşil dönüşüm ve Rusya ile ticaret gibi konularda tavizler vermesi beklenebilir mi?
Avrupa’nın önünde başka bir seçenek kalmadı. Çözümler kendisini acil bir şekilde dayatıyor. Almanya’nın içine düştüğü duruma bakıyoruz. Onun için artık “hasta adam” yakıştırması yapılıyor. Oysa Almanya sadece Avrupa’nın değil dünya ekonomisinin ve sanayisinin motor güçlerinden biriydi. Şimdi bir üretim krizi yaşıyor. Yalnızca Almanya’nın içine düştüğü bu durum bile, bahsi geçen çözümlerin kendini dayatması için yeterli.
‘AVRUPA İÇİN AVRUPA’ FİKRİ YÜKSELİYOR
Dolayısıyla öyle ya da böyle her yerde bu Avrupa için Avrupa fikri yükselmek zorunda kalıyor. Tabii AfD bu programı en başından beri kararlı bir şekilde savunuyor. Bu programın göstermelik de olsa bir yerinden tutmayanlar silinirler. Seçimlere ilişkin anket sonuçları da bunu gösteriyor. Trump’un seçilmesiyle, bu program daha da kendini dayatacak. Üstüne Trump bir de, Ukrayna’dan çekilmeye yönelik hamleler yapmaya başlarsa, Avrupa’nın omuzlarına binen yük artacak. Ayrıca, ABD’yle ticarette de Avrupa’yı zor günler bekliyor. Bu da yine Rusya ile ticaret gibi konularda farklı tutumlar geliştirilmesini dayatacak.
Bununla birlikte Rusya’nın cephede ve masada başarılar elde etmesi, Trump ve Putin’in inisiyatifinin gelişmesiyle birlikte Avrupa’nın oyun dışında kalacak olması yine Avrupa için zorlukları artıracak ve bahsettiğimiz programı daha fazla gündeme getirecek.
‘AVRUPA’DA İFLAS EDEN ABD’YE BAĞIMLILIKTIR’
Diğer ülkelerde de benzer politikaları savunan partilerin yükselişine tanıklık ediyoruz. Bu bize Avrupa'nın geleceğine dair bir fikir veriyor mu? Yoksa sizce savaş ve ekonomik zorluklardan kaynaklanan geçici bir tablo mu?
Bu tablo geçici değil çünkü sorun sistemsel, yalnızca savaştan kaynaklanmıyor. Savaş tabii bu sistem sorununu derinleştirdi ve büyümesini hızlandırdı. Öte yandan toplam olarak baktığımızda Avrupa’da iflas eden ABD’ye bağımlılıktır. Amerikancılık sistemi iflas ediyor. AB’yi savaşa sürükleyen politikaların yol açtığı krizler derinleşiyor. Bu süreç, Amerikan emperyalizminin dünyayı içine sürüklediği sistemin bir sonucu oldu. Bunu pandemi de gösterdi. Neoliberal politikalar ekonomide, toplumsal hayatta, siyasette iflas etmişti. Pandemi de bunu hızlandıran bir rol oynamıştı. Orada da ana sebep pandemi değil, sistemin kriziydi. Pandemi bunu derinleştirmişti. O dönemde de ulusal devletlerin, milliyetçiliğin yükselişe geçeceğini, sınırların önem kazandığını, ekonomide neoliberal politikaların iflas ettiğini yine görmüştük.
Bütün bunlar bize yeni bir durumu işaret ediyor ve Amerikan emperyalizminin yarattığı krizin Avrupa’yı yeni bir safhaya sürüklediğine, sistemin de bu anlamda çökmeye başladığına işaret ediyor. Dolayısıyla bu geçici bir tablo değil, Avrupa’nın önündeki Amerikancı sistemin iflasıdır.
ALMAN HÜKÜMETİNDE 'AfD' KORKUSU
Almanya Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Meclis Grup Başkanı Alexander Dobrindt, hükümet kurma görevinin FPÖ’ye verilmesini yorumladı. Bu gelişmenin “merkez partilerin politikalarını değiştirmeyi başaramadıklarına dair bir uyarı sinyali” olduğunu ifade eden Dobrindt, Almanya’da Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) olası iktidarını işaret ederek “Bu tür bir durumun ortaya çıkmaması için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.” dedi. Dobrindt, ekonomik zayıflığın ve göç sorununun Almanya ile Avusturya’nın önde gelen ortak sorunları olduğunun altını çizdi. Yeşiller Partisi’nden Şansölye Yardımcısı Robert Habeck ise “Avusturya'ya baktığımızda artık bir ittifak kuramadığımızda neler olduğunu görüyoruz.” ifadelerini kullanırken, Yeşiller Partisi lideri Franziska Brantner de Avusturya’daki sonuçları bir uyarı olarak görmeleri gerektiğini ifade etti.