Avrupa’da İslam düşmanlığı kurumsallaşıyor
Avrupa’da İslam düşmanlığı her zaman gündemin en önemli maddelerinden biri oluyor. 2020 Avrupa İslam Düşmanlığı Raporu, birçok çarpıcı gerçeği gözler önüne serdi. İslam düşmanlığındaki artışın ve buna bağlı olarak meydana gelen saldırıların çok azının belgelendiği ortaya çıktı
AYDINLIK AVRUPA
2020 Avrupa İslam Düşmanlığı Raporu'nun (Islamophobia Report) sunumu, çevrim içi yapıldı. Raporun yazarları arasında bulunan Georgetown Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Farid Hafez, Keele Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Amani Hassani ve İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Amina Smits, etkinliğe konuşmacı olarak katıldı. Sunumun moderatörlüğünü, Türk-Alman Üniversitesi’nden Doç. Dr. Enes Bayraklı yaptı.
SUÇLARIN SADECE YÜZDE 17’Sİ BELGELENİYOR
Prof. Dr. Farid Hafez, bazı yazarların konu aldıkları ülkelerde İslam düşmanlığının salgın nedeniyle azaldığını vurguladıklarını, bazılarının bunun tam tersini söylediğini ifade etti. Ancak yine de salgın sebebiyle İslam düşmanlığının genel anlamda sosyal medya üzerinden yayıldığını dile getirdi. Hafez, 2020'de Almanya'da 146'sı camileri, 48'i fiziksel olarak kişileri hedef alan 901 Müslüman düşmanı nefret suçu işlendiğinin altını çizdi ve ekledi: “Bu rakamlar, Alman federal polisinden ve hepimiz biliyoruz ki sayılar çok daha yüksek. Fundamental Rights Agency tarafından birkaç yıl önce yapılan bir araştırma, Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının yalnızca yüzde 17'sinin belgelendiğini gösteriyor.” Müslüman düşmanı nefret suçlarıyla, belgelenen sayılar arasında büyük tutarsızlık olduğunu vurgulayan Hafez, bu nedenle verileri karşılaştırmanın kesinlikle imkânsız olduğunu söyledi. Açıklanan rakamlara göre Almanya, 901 Müslüman karşıtı nefret suçu da dâhil olmak üzere 31 binden fazla nefret suçu vakası belgeledi. Fransa, 235'i Müslümanlara karşı olmak üzere toplam 1142 nefret suçu vakası kaydetti.
‘2020, İSLAM DÜŞMANLIĞINDA YENİ BİR DÖNEM’
Devlette İslam düşmanlığının kurumsallaşmasında 2020’nin yeni bir dönem olduğunu, özellikle Müslüman sivil toplum aktörlerine saldırı olaylarını gözlemleyebildiklerini belirten Hafez, halka açık sayfalarına Kovid-19 virüsü yerine Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un fotoğrafını koymayı tercih etmelerinin nedenini şu sözlerle anlattı: “Bu nedenle, İçişleri Bakanı Gerald Darmanin ile Müslüman sivil toplumu ciddi şekilde çökerten Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u seçtik. Fransız istihbarat teşkilatları, Fransız Müslüman nüfusunun büyük bölümünün kitlesel gözetimini üstlendiğini ilan etti.”
Fransa'da hükûmetin İslam düşmanlığını ayrılıkçı bir yasayla daha da kurumsallaştırdığını ve otoriter politikalar uyguladığını ifade eden Hafez, Macron'un Müslüman sivil toplum örgütlerine yönelik baskıyı meşrulaştırdığını söyledi. Hafez, Fransız hükûmetinin Müslüman toplumunu Fransız tarih öğretmeni Samuel Paty'nin öldürülmesinden sonra daha da baskıladığını, bölücülükten şüphelenilen 56'dan fazla caminin sistematik olarak derecelendirildiğini söyledi.
MÜSLÜMAN TOPLUM, HÜKÛMETE GÜVENEMİYOR
İslam düşmanlığının 2020'de Hollanda'daki durumu üzerine konuşan Amina Smits, İslam düşmanlığı ve genel olarak ayrımcılık ve kutuplaşmanın ülke genelinde yayıldığını ifade etti. Smits, insanların salgın nedeniyle pek dışarı çıkmadığını, bu sebeple fiziksel saldırılara daha az rastlandığını ama yine de camilere benzer saldırıların meydana geldiğini, Müslüman okullarının hem fiziksel olarak hem de medyada hedef alındığını söyledi. Smits, bu olayların 2019'da Hollanda'da bir liseye karşı yapılan “cadı avıyla” başladığını ancak okulun iddia edildiği gibi nefreti yayma benzeri suçlara karışmadığı ortaya çıkınca özür dilenmediğini ve medyanın da sessiz kaldığını aktardı. Smits, Hollanda'da Müslümanların devlet kurumlarına ve hükûmete güveninin kalmadığını vurguladı ve sözlerine şöyle devam etti: “Hükûmet, Müslüman toplumunda olup bitenlerde, Müslüman duyarlılığında hep geri kalıyor. Ne yazık ki Müslümanlarla tamamen uyumsuzlar. Ayrıca bazı araştırmalara göre, devlet kurumlarında çalışan birçok Müslüman kendini güvende hissetmiyor, Müslüman olmayan meslektaşları tarafından hedef alındıklarını ve damgalandıklarını hissediyorlar.”
POLİS KAYITLARINA GİRMİYOR
Keele Üniversitesi’nden Dr. Amani Hassani de yaptığı sunumda, Danimarka'da kamusal alanda sözlü ve fiziksel saldırıya maruz kalan çok sayıda Müslüman kadın olmasına rağmen bunların hiçbirinin polis kayıtlarına girmediğini vurguladı. Danimarka'da yaşayan ailelerle yapılan anketlerin, Müslüman kadınları hedef alan ırkçı saldırıların boyutunu gösterdiğini söyleyen Hassani, bazı Müslüman kadınların iş başvurusunda ayırımcılıkla karşılaşmamak için isimlerini değiştirdiklerini ifade etti.
Danimarka'da hükûmetin Müslüman okullarını kapatmak istemesine rağmen bunu yapamadığını ama finans noktasında sorun çıkardığını belirten Hassani, şunları kaydetti: “Görünüşe göre hükûmet, bazı okullarda devlet finansmanını tamamen yasaklamak için çalışıyor ancak hükûmetin Müslüman okullarını tamamen kapatmasını engelleyen yasalar var. Yasaya göre, kimsenin dinî inançları veya etnik kökeni nedeniyle hak ve özgürlükleri ihlal edilemez ancak 2020'de Adalet Bakanlığı, Müslüman okullarında devlet finansmanının yasaklanmasının Danimarka Anayasası’nı ihlal etmeyeceğini ilan etti.”
Okullarda ayrımcılık devam ediyor
Hollanda Sosyal Araştırma Enstitüsünün hazırladığı bir raporda, Türk ve Fas kökenli Hollanda vatandaşı öğrencilerin okullarda hâlâ ayrımcılığa maruz kaldığı ve toplumdan dışlanmanın sonucu olarak ülkeye bağlılıklarını giderek yitirdiği saptandı. Raporda, söz konusu ayrımcılığın etnik kökenin yanı sıra dinî gerekçelerle yapıldığı savunuldu. Belçika hükûmeti de başörtüsünü yüksek öğretim kurumlarında yasaklayarak İslam düşmanlığını eğitim alanına taşıdı. Anayasa Mahkemesi, Haziran 2020'de, “tarafsızlık” adı altında yüksek öğretim kurumlarında başörtüsü başta olmak üzere siyasi ve dinî sembollerin yasaklanmasının hukuka uygun olduğu yönünde hüküm verdi.