15 Ekim 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Avrupalı' ne demek?

'Rönesans Yunan'a hayrandı. Helenofillik Avrupa’yı kapladı. Ülkeler, devletler, akımlar, aydınlar, düşünürler Helenseverlikte ve Türk düşmanlığında buluştular, adeta yarışılıyordu...'

'Avrupalı' ne demek?
A+ A-
ALP HAMUROĞLU

Ukrayna’nın oyun sahası yapıldığı ABD-Rusya arasındaki savaş, Ukraynalılara çok pahalıya patladı. Son on yıllarda Ukrayna’nın ABD tarafından kullanılması gibi, şimdi de Ukraynalılar kullanılıyor. Bu kullanılmanın içinde hem Ukraynalıların zarar görmesini sağlamak var hem de istismar. Ukraynalılar ne kadar zarar görürse, Rusya’ya tepki o kadar fazla olur! Ne yazık ki, hesap bu. Ve bu yüzden Rusya’yı kızdırmaya, tahrike, istemediği şeyleri bile yapsın diye zıvanadan çıkarmaya çalışıyorlar. İkinci olarak, koruma havalarındaki ve görünümündeki “Ukraynacı” destekler ve yardımlarla kendi propagandalarını yapıyorlar.

Evet, ABD ve Avrupalılar için “Ukraynalılara destek ve yardım” bir zorunluluğa dönüşmüştür. Hiç üstlerine vazife değilken bu kadar “insaniyetçi” olmaları ancak bu şekilde açıklanabilir. Neden üstlerine vazife değilken dedik? Dünyanın neresinde olursa olsun göçmek zorunda kalan insanlar olduğunda Avrupalıların ilk akıllarına gelen “duvar”dır. Bu duvar, ne kadar yüksek olursa o kadar iyidir, ne kadar aşılamaz ise o kadar iyidir. Yeter ki aşamasınlar ve gelemesinler. Bu duvar, her yere çekilir, denize bile. Öyle ki, denizde aşılamayan o duvar, “umut yolu”nun sonu olur. O duvar, aşılamadığında karşılaşılan ölümdür. O duvar, aşamayanları denizlere gömmüştür.(1)

Neden Ukraynalıları “korumak”, onlara “yardım” etmek zorunluluk olmuştur? Başka ne olabilirdi? Amerika’sıyla, NATO’suyla, Avrupa Birliği’yle, Avrupalı'sıyla Batı ve “Batı insanlığı”, gizlenemeyecek bir şekilde bu faciayı yaratandır. Sorumlu oldukları felaket, onların korumasını, yardımını, desteğini gerektirmektedir! Ortadadır. Ancak, dünyanın başka yerlerindeki felaketlere neden olanlar gene onlardır, Batılılardır. Yoksulluk kapanında tutanlar, sömürenler, yönetmek için darbeler tezgahlayanlar, çıkarları için savaş çıkartanlar, dolayısıyla her yerde felaketler yaratanlar hep onlardır.

Ukraynalıları “korumak”, onlara “yardım” etmek Batılılar için aynı zamanda görevdir. Neden görevdir? Çünkü Ukraynalılar “Avrupalı”dır! Avrupalılar, elbette Avrupalıyı koruyacak, onlara yardım edeceklertir! Peki, bu durumda Avrupalıların, Batılıların ayrımcılık ve ırkçılık yaptığı apaçık ortaya çıkmıyor mu?

UKRAYNALILAR NE ZAMAN AVRUPALI OLDU?

Bilindiği gibi Avrupalılık, sonradan icat olmuş bir şeydi. Antik dünyada ne bir kıta olarak Avrupa vardı, ne de Avrupalılılık. Şarlman’ın büyük Frank İmparatorluğu’na kadar, Haçlı Seferlerine kadar, Keşiflere ve sömürgeciliğe kadar, Avrupa’nın dünyaya merkez yapılmasına kadar, bütün bu zamanlara kadar Avrupalılık vb. diye bir şey yoktu. Yani, ilk çağlarda ve Orta Çağ'da Avrupa ve Avrupalılık yoktu.

Grek mitolojisinde Avrupa’nın adı konmuştu, Avrupa’nın adı vardı, ama gene de pek sözü edilmezdi. Avrupalılar iki farklı gruptu. Birincisi, Akdeniz şeridindeki Avrupalılar, ikincisi, bu şeridin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda yaşayanlar.

O eski zamanlarda örneğin Romalılar için bir tek kendileri ve bir de kendileri dışındakiler vardı. Bu ikisi aynı değildi. Birbirlerini dışlamaktaydılar. Bunların ortak toprağı olamazdı. Dolayısıyla neden Avrupalılık yoktu, anlaşılmaktadır; Avrupa’da Romalılar vardı ama Romalılarla aynı ve benzer olmayanlar da vardı, ikisini birden kucaklayan bir “yer”e olmazdı. Kendileri medeniydi, ama kendileri dışındakiler medeni olmayanlardı. Onların adı barbardı. Barbarlar vahşilerdi. Barbarlar, geriydi, gelişmemişti, gelişemezdi, zavallıydı, bu yüzden kendilerinden farklıydı ve ayrıydı.

Slavlar, bu ikinci gruptandı.

Slavlar, gerilikleri yüzünden ancak köle olurlardı.

Bir yerde köleci sistem varsa, en ilkel ve en kötü sınıfsal ayrışma ortaya çıkmış demekti. Çünkü kölelerin hakları yoktu, köleler insan değildi. Ve köleci sistemin olduğu yerde, sınırların dışı da aynı şekilde düşünülür, oralar da ayrımcılık ölçütlerine göre ele alınır, ayrımcılık ve sınıfsal ayrışma aynı şekilde olurdu.

Avrupa toprağı, medeniler ve barbarlar arasında bölünmüştü.

Roma sınırları dışında insanlar, hep barbardılar, yalnızca barbardılar. Ve o toplumlar, halklar barbar olduklarına göre, hep ve yalnızca köle olmalıydılar. İşte bu yüzden Greko-Romen uygarlığında köle demek, Greklerin ve Romalıların dışındakiler demekti, komşuları olanlar demekti. Komşuların en yakını ve en kalabalık olanı Slavlardı. Bütün Avrupa dillerine köle, Slav sözcüğünden geçmişti. Bütün Avrupa dillerine başta olmak üzere birçok dile Latince slaweden gelerek yerleşmiş olan “köle“ sözcüğü (Fransızcada esklave, İngilizcede slave, Almancada sklave, İtalyancada schiavo) bunu gösteriyordu.

Hep köle yapılan, Romalılara en çok köle olan Slavların, devletler olarak tarihe ilk girişleri 7. yüzyıldan sonralarıdır.

Avrupalılığın ortaya çıkmasından sonra Slavlar, esas olarak Orta Çağ sonrasında Avrupa-dışı olarak görülmüşler, Avrupalı olmayanlar arasına sürülmüşler, öyle görülmüşlerdir. Zaten Avrupalılık ortaya çıktıktan sonra Doğu da ortaya çıkmış, Doğu; rakip, hasım, düşman olmuş, Doğululuk olumsuzlanmıştır. Ruslar da da bu olumsuzlanan geri ve düşman dünya olarak düşünülmüş, şiddetçi, zalim, acımasız, vahşi oldukları gibi en kötü yakıştırmalar onlardan hiç esirgenmemiştir. Örneğin, Çarlık Rusya’sı, Doğu “despotizminin” en önde gelen simgelerinden biridir.

Aslında geçmişini Greklere dayandırma hevesi ortaya çıkmadan önce Avrupa Yunanları da Doğu’ya ait saymakta, ötekileştirmekte ve dışlamaktaydı. Ancak Grek “mucizesi” keşfedilip Avrupalılığa temel yapılınca Avrupa sınırları biraz genişletilip içine Yunanistan da alınıvermişti.(2)

O zamana kadar geçerli olan her şey tersyüz edilmişti. Doğu Roma İmparatorluğu, Avrupalı olan Latin ve Cermenler için düşmandı, onların kalıntısı Grekler veya Helenler (Türk topraklarındaki Rumlar) Avrupa Hıristiyanlığıyla dinsel ayrılıktan dolayı Türklerle neredeyse bir tutulmaktaydı. Ayrıca Yunanistan Avrupa için önemsizdi, Rumlar zaten kendilerinden değildi!(3) Ama bütün bunlar terkedilmiş ve yeni bir yol haritası çizilmişti. Doğu’ya karşı tutunacak bir şey gerekliydi ve Avrupa’da geçmişte Roma dışında bir şey yoktu. Sonuçta “uygarlık” olarak Grekler iyi ve kullanışlı bir buluştu!

Doğu’ya ve Avrupa dışına karşı Avrupa sınırları çizilirken, düşmana göre bir tasarım yapılmış, İstanbul’un fethinden sonra güncel düşman da Türkler olduğuna göre Türklerin bulunduğu yerler esas alınmıştı. Düşman Türklerin bir özelliği de güçlü bir hasım olmaları ve başedilemezlikleriydi. Bu yüzden Avrupa sınırı Türk nüfusun başladığı yere kaydırılmış, Türklerle Avrupa arasındaki tampon bölgede yaşayan Yunanların “içeride olması” doğru bulunmuştu. Uygulandı.

Bu anlayışların tarih, ideoloji, kültür ve siyaset olarak savunulması Avrupa’nın Helencilik anaforuna girmesiyle sonuçlandı. Rönesans Yunan'a hayrandı. Helenofillik Avrupa’yı kapladı. Ülkeler, devletler, akımlar, aydınlar, düşünürler Helenseverlikte ve Türk düşmanlığında buluştular, adeta yarışılıyordu. DEVAMI YARIN...

NOTLAR

1) Bu konuda bilgi için “Denizde Durdurmak! Akdeniz Cinayetleri” başlıklı yazımıza bkz. Dağarcık Türkiye, 1 Ekim 2015 (http://dagarcikturkiye.com/2015/10/01/denizde-durdurmak-akdeniz-cinayetleri/)

2) Bu konuda geniş bilgi için “Batı’nın ‘Üstünlüğü’ ve Uygarlık - 1 / Merkezcilik, Sömürgecilik, Oryantalizm, Irkçılık” başlıklı yazımıza bkz. Teori, s ayı 370, Kasım 2020, s. 50-63.

3) Avrupa’nın geçmişte Yunanistan’ı kendilerinden saymadığı Yunanlarca da bilinmektedir, ancak şimdilerde Avrupalılıkta iddialı, Avrupa’dan beklentili, Avrupa tarafından da gözetilen, kayırılan, desteklenen Yunanistan, bunlar yüzünden tarihteki Avrupa’dan dışlanmışlığını, Doğulu olarak “damgalanmışlığı”nı, hasımlar arasında görüldüğünü, istenmezliğini unutmuş durumdadır. AB’ye alınmış olarak Avrupa’nın içinde bulunması da, unutkanlığına gerekli olan son katkıyı sağlamıştır!

Yeni Liberal Parti’nin kurucularından olan, Fransa’nın Sorbonne Üniversitesi profesörlerinden coğrafyacı Dr. Yorgo Prevelakis bu durum konusunda şöyle diyor: “Çoğunlukla Yunanlar Doğulu olarak görülmüş, hatta Türklerle bir tutulmuşlardır. 17. yüzyılda yazılan Batılıların anılarını okuduğumuz zaman görüyoruz ki Osmanlı İmparatorluğu’na giden bir Batı Avrupalı, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında hiç bir ayrım yapmadan hepsini Osmanlı ve kötü olarak algılıyor.” Leyla Tavşanoğlu söyleşisi, Cumhuriyet, 26 Eylül 1999; akt. Ertuğrul Erol Ergir, Giritli Mustafa, (kendi yayını) İstanbul 2000, s. 193.

Avrupa Ukrayna ABD Rusya NATO