Avrupa’nın vatanseverleri ABD’ye meydan okudu: Biz milli egemenlikten yanayız
Avrupa Parlamentosu'nda 12 ülkeden 14 milliyetçi partinin katılımıyla Avrupa için Vatanseverler ittifakı kuruldu ve 84 milletvekiliyle AP'nin en büyük üçüncü grubu oldu. İttifak adına yapılan açıklamada 'Ulusal egemenliklerimizi, AB yönetimine karşı koruyacağız' mesajı verildi.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban öncülüğünde kurulan Avrupa için Vatanseverler grubu Avrupa Parlamentosunda en büyük 3. grup oldu. Barış ve işbirliği mesajı veren Avrupa için Vatanseverler ittifakı, AB’yi Amerikan politikalarından kopmaya çağırdı. Atlantikçilerle milliyetçiler arasındaki mücadele daha da sertleşti. Uzmanlar yaşanan gelişmeleri Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi.
Avrupa federalizmi fikrine karşı üye devletlerin ulusal egemenliklerini korumasını savunan Avrupa için Vatanseverler (Patriots for Europe) grubu, Avrupa Parlamentosu’nda kuruldu. Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Çekya eski Başbakanı Andrej Babiš ve Avusturya eski İçişleri Bakanı Herbert Kickl tarafından ilan edilen grup 12 ülkeden 14 siyasi partinin katılımıyla, Avrupa Parlamentosu’nda 84 milletvekili ile temsil ediliyor. Böylece AP’deki en büyük üçüncü grup oluştu.
Avrupa için Vatanseverler grubunun başkanlığına Fransa’daki Ulusal Birlik partisinin Genel Başkanı Jordan Bardella seçildi. Bardella adına basın toplantısı düzenleyen milletvekili Jean-Paul Garraud, "AP'nin ve AB’nin mevcut eylemlerini engellemek için elimizden geleni yapacağız. AB'nin üstünlüğüne karşıyız. AB'nin egemen uluslarımıza hükmeden bir süper devlet olmasına karşıyız. Biz egemenlikten yanayız. " ifadelerini kullandı.
Avrupa için Vatanseveler ittifakına katılan İtalyan Lig Partisi lideri ve İtalya Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini ise yaptığı açıklamada "Bugün uzun bir çalışmanın ardından Brüksel'de Lig ile beraber büyük Vatanseverler grubu doğuyor. Bu, Avrupa'nın geleceğini değiştirmede belirleyici olacak." ifadelerini kullandı.
Seçim sonuçlarını ve Avrupa’da milliyetçi partilerin yükselişini Aydınlık Avrupa’ya değerlendiren uzmanlar, Amerikancı politikaların kaybettiğine ve Avrupa’da yeni bir siyasetin ön plana çıktığına dikkat çekti.
YÜKSELEN MİLLİYETÇİLİK AMERİKAN KARŞITIDIR
Ulusal Kanal’da gerçekleşen İşin Aslı programında Kıvanç Özdal’ın sorularını yanıtlayan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Emin Gürses, Avrupa’daki oy verme davranışlarını “anti-Amerikancı tepkinin” şekillendirdiğini ifade etti.
Prof. Dr. Gürses, Fransa seçimlerinde ABD’ye bağlı politikalara tepki gösterildiğinin altını çizdi. Gürses “Le Pen’e neden destek verdi insanlar? Çünkü Macron, ABD’ye tam teslim oldu. Avrupa’daki yükselen milliyetçilik, anti-Amerikan bir milliyetçiliktir.” dedi.
Gürses, “Avrupa’daki sonuçlar, tepki oyları sonucu ortaya çıktı. İnsanlar sağ ya da sol partiye göre oy vermiyor. Avrupa’daki oylar anti-Amerikan olan partilere gitti.” ifadelerini kullandı.
EMPERYALİZME TESLİM OLMAK ‘AŞIRI SAĞDIR’
Prof. Dr. Gürses, milliyetçi partilerin “aşırı sağ” ve “faşist” olarak nitelendirilmesiyle ilgili tezata da dikkat çekerek, emperyalizme bağlı olma politikalarının aşırı sağın sözlük anlamını daha doğru karşıladığına dikkat çekti: “Esas Olaf Scholz’un kendi izlediği politikalar aşırı sağdır eğer kavramın teorik anlamına bakıyorsak. Emperyalizme teslim olmuşlar aşırı sağdır zaten. Artık o kavramların anlamı değişti.”
AB, ORBAN İLE BAŞ EDEMEYECEK
Macaristan Başbakanı ve AB Dönem Başkanı Viktor Orban ile Brüksel elitleri arasında yaşanan gerilimle ilgili Gürses şunları ifade etti: “Bu bizim şansımıza. Çünkü, muhalif olan tek NATO üyesi diye bize saldıracaklardı şimdi Orban bu tavrı gösterdiğinde hem NATO hem AB içinden bir ses olarak ortaya çıktı. Bununla baş etmekte zorlanacaklar. Macaristan’ı AB’den atamazlar çünkü o zaman da, söz dinlemediği için attıkları ortaya çıkar.”
ORBAN STATÜKOYA MEYDAN OKUDU
Avrupa Parlamentosu seçimleri ve Viktor Orban’ın ziyaretleri ile ilgili Aydınlık Avrupa’nın sorularını yanıtlayan İtalyan gazeteci Fabrizio Verde, Avrupa Birliği kurumları içindeki siyasi kırılmalara dikkat çekti.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın Avrupa Birliği Dönem Başkanı sıfatıyla Rusya ve Çin'e yaptığı ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunun Avrupa ve dünya için önemi nedir?
Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın Avrupa Birliği Başkanı sıfatıyla Rusya ve Çin'e yaptığı ziyaret önemli bir diplomatik beceri göstergesidir. Orban yalnızca birkaç gün içerisinde, Putin ile hiç konuşmamış olan Borrell ve von der Leyen'den bile daha fazlasını başardı. Washington'un direktiflerini sanki bir ABD sömürgesiymiş gibi körü körüne takip eden AB'nin büyük bir kısmına karşın Orban'ın pragmatik ve diyaloğa açık yaklaşımı Avrupa politikasında önemli bir değişime işaret ediyor.
Ursula von der Leyen, Orban'ın ziyaretlerinin bir "barış misyonunun" parçası olmasına karşı çıktı ve Rusya'ya karşı tavır alınması gerektiğini tekrarladı. Bu bağlamda, AB'de Atlantikçiler ve Atlantikçi olmayanlar arasındaki ayrımın keskinleştiğini söyleyebilir miyiz?
Başbakan Orban'ın Rusya ve Çin'e yaptığı son ziyaretler sadece AB içindeki Atlantikçiler ve Atlantikçi olmayanlar arasındaki bir bölünmeye işaret etmekle kalmayıp "yeni bir Atlantikçiliğe" doğru potansiyel bir kaymaya işaret ediyor olabilir.
Putin ve Xi Jinping'e Ukrayna için bir barış planı sunması muhtemel olan Orban'ın eylemleri, gelecekteki bir Trump başkanlığı ile uyumlu olarak görülebilir. Bu strateji, ABD liderliğindeki olası bir değişikliğe adaptasyonu yansıtıyor ve çatışma yerine müzakere ve angajmanı vurguluyor.
ÜYE DEVLETLERİN EGEMENLİĞİ POLİTİKASI OY GETİRİYOR
Avrupa için Vatanseverler grubu, AP’de üçüncü en büyük grup oldu. Bu yeni birlikteliği neye bağlıyorsunuz? Barış, egemenlik ve çevre politikalarının düzenlenmesi talepleri bu birliktelikte etkili mi? Halkta bu politikalar karşılık buluyor mu?
Evet, Avrupa için Vatanseverler grubunun oluşması, Rusya ile savaşı durdurmak, üye devletlerin egemenliğini pekiştirmek ve Yeşil Anlaşma'yı (Green Deal) düzenlemek gibi kilit konulara odaklanmalarına bağlanabilir. Bu konular Avrupa vatandaşları arasında güçlü bir yankı uyandırıyor. Geleneksel olarak "sol" partiler bu tür davaları savunurdu, ancak onların yokluğu "sağ" tarafından doldurulan önemli bir boşluk bıraktı. Bu konular özellikle solun geleneksel tabanı olan işçi sınıfını ve Avrupa neoliberalizmi tarafından giderek proleterleştirilen orta sınıfı etkilemektedir.
AB içinde iki çizgi: Amerikancılar ve Avrupacılar
Seçim sonuçları ve Orban’ın Rusya ziyaretiyle ilgili Aydınlık Avrupa’ya değerlendirmelerde bulunan Moskova Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Perinçek, Avrupa’da iki çizginin mücadele ettiğine ve Orban’ın temsil ettiği “Avrupa için Avrupa” çizgisinde yalnız olmadığına dikkat çekti.
Macaristan Başbakanı Orban'ın Rusya ve Çin ziyaretleri Rus kamuoyunda nasıl yankı buldu? Sizce Rusya ziyaretinde öne çıkan en önemli başlıklar hangileriydi?
Başbakan Orban’ın Rusya’yı ziyaretinin, Atlantik ve NATO cephesi içerisinde açılmış ciddi bir gedik olduğunu söyleyebiliriz. Macaristan hem NATO’nun hem de AB’nin üyesi ancak NATO’nun ve genel anlamda Kolektif Batı’nın izlediği Ukrayna politikalarına karşı çıkıyor. Dolayısıyla Rusya’nın tamamen izole edilmeye çalışıldığı bir dönemde böyle bir ziyaret Rusya’da oldukça olumlu karşılandı.
MACARİSTAN YALNIZ DEĞİL
Burada Macaristan’ın Avrupa’da yalnız olmadığını da söylemek lazım. Sırbistan ve Slovakya’yı da onunla birlikte sayabiliriz. Belki diğer hükümetler düzeyinde bu politikayı izleyen yok ama muhalefet cephesinde ve Avrupa’daki farklı kuvvetler içinde bu görüşler benimseniyor. Orban’ın ziyaretinin en temel başlıkları arasında Ukrayna politikası ve ekonomik ilişkiler geliyor. Batı’nın Rusya karşıtı yaptırımlarından zarar gören ülkelerden biri de Macaristan’dı ve elinden geldiğince bu yaptırımlara karşı durdu.
ABD’NİN DAYATTIĞI POLİTİKADAN EN ÇOK ZARAR AVRUPA GÖRDÜ
Orban’ın ve Le Pen’in partilerinin başını çektiği “Avrupa için Vatanseverler” grubu Avrupa Parlamentosu’nun Ukrayna politikasında bir değişikliğe yol açacak mı?
ABD’nin dayattığı Ukrayna politikasından en çok zarar görenler Avrupa ülkeleri oldu. Sadece evlerin enerji faturalarına değil ciddi biçimde üreticilere de etki etti. Silahlanma süreci ve Ukrayna’ya yapılan maddi yardımlar ciddi bir külfete yol açtı ve halka da yansıdı. Üzerine bir de savaş kışkırtıcılığı yaşanıyor. Bu sorunlar Avrupa’da ciddi tepkilere yol açtı ve kendisini seçimlerde gösterdi. Bu seçimlerde bir nevi Ukrayna politikası da oylanmış oldu. Avrupa’da iki çizgi var: “Avrupa için Avrupa” ve “Amerika için Avrupa”. “Amerika için Avrupa”yı Scholz ve Macron gibi isimler temsil ediyor. “Avrupa için Avrupa” politikasını ise Le Pen, Orban ve Fico gibi isimler savunuyor. Bunlar arasında ciddi bir çatışma var. Savaş kışkırtıcılığı arttıkça bu daha da derinleşecek. Şu an baktığımızda “Amerika için Avrupa” kanadı, savaş kışkırtıcılığından en ufak şekilde de olsa vazgeçmiş görünmüyor.
AVRASYA’NIN MANEVRA ALANI GENİŞLEYECEK
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Atlantikçi politikalara karşı duran partilerin yükselişine şahit olduk. Bu yükseliş dünya siyaseti ve Avrasya coğrafyası için ne ifade ediyor?
Avrupa’nın ABD saldırganlığından vazgeçmesi veya AB içindeki Amerikancı güçlerin zayıflaması tüm dünyada ABD saldırganlığından muzdarip olan ülkelere bir nefes aldıracaktır, bir manevra alanı açacaktır. ABD’nin arkasına Avrupa güçlerini de alarak bir bölgede baskı kurması ile Avrupa’nın bu saldırganlığa katılmaması arasında önemli bir fark vardır. Avrupa’nın ortak olmaması, Türkiye’den Çin’e kadar birçok farklı ülkeyi yakından ilgilendirmektedir. ABD stratejisinde açılan gedikler, onun karşısında olan ülkeler için imkanlar sunuyor. Türkiye açısından bakacak olursak; bir yanda ABD’nin yanına Fransa’yı, Yunanistan’ı, Almanya’yı alarak yüklenmesi var bir de bu ülkelerin daha tarafsız davranması ihtimali var. Böyle bir tutum ABD’nin cüretkar tavır almasının önüne geçer.
AP SEÇİMLERİ, ABD SEÇİMLERİNİ DE ETKİLEYECEK
Bu politikalar, ABD içindeki seçimleri de etkiler. Trump’un temsil ettiği içe dönme ve dünyaya nizam vermekten vazgeçme politikasının yükselmesine yol açar. Bunların hepsi Avrasya cephesi açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır. ABD saldırganlığını durduran her türlü politika, ülkelerin lehinedir. Bu tür gelişmeler ezilen ve gelişmekte olan dünyada da daha cesur adımların atılmasına sebep olacaktır. Bağımsızlıkçı güçleri pekiştirecek, çekingen güçlerin daha cesur adımlar atmasına yol açacaktır. Avrupa ile gelişmekte olan dünya arasındaki ilişkileri de normalleştirme ve olması gereken düzeye getirme potansiyeli taşımaktadır.
AfD’den yeni grup hamlesi: Ulusalcılar 109 koltuğa ulaştı
Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) öncülüğünde Egemen Ulusların Avrupası (Europe of Sovereign Nations) isimli bir milliyetçi ittifak daha Avrupa Parlamentosu’nda kuruldu. Kuruluş açıklamalarında “AB'nin acilen siyasi bir dönüşüme" ihtiyacı olduğunu ve yeni parlamento grubunun “bu siyasi dönüşümü başlatacağı" vurgulandı. Avrupa için Vatanseverler ittifakının açıklamalarına benzer olarak “Brüksel'in yetkilerinin ulusal düzeye geri dönmesini istiyoruz." ifadeleri kullanıldı. Egemen Ulusların Avrupası grubu Avrupa Parlamentosu’nda 25 milletvekiliyle temsil ediliyor. Avrupa için Vatanseverler ittifakıyla birlikte iki grubun milletvekili sayısı toplamda 109’a ulaştı. Bu durumun Avrupa Parlamentosu’nda ABD politikalarının doğrudan izlenmesini savunan ve savaş kışkırtıcısı kararların alınmasına karşı önemli bir muhalefet oluşturması bekleniyor.
Orban’ın liderlerle barış görüşmeleri
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, ülkesinin Avrupa Birliği dönem başkanlığını üstlenmesi ile "barış misyonu" adını verdiği görüşmeler kapsamında önemli liderler ile bir araya geldi. Orban, önce Ukrayna’ya beklenmedik bir ziyaret gerçekleştirip Vlodimir Zelenskiy’i ile görüştü. Daha sonra Avrupa Birliği yöneticilerinin tepkisine rağmen Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le ve Pekin’de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile buluştu.
‘AVRUPA ABD’DEN BAĞIMSIZ OLMALI’
Orban, Türk Devletleri Teşkilatı’nın Suşa’da düzenlenen gayri resmi zirvesine de katıldı. Orban, “Çin'in barış, Amerika'nın bir savaş politikası var. Avrupa ise kendi stratejik yaklaşımına sahip olmak yerine sadece Amerika'nın pozisyonunu kopyalıyor." ifadelerini kullandı ve Avrupa'yı ABD'den "özerk bir politika izlemeye" çağırdı. "Çünkü savaşan iki tarafın asıl kurbanı Avrupa ekonomisi ve Avrupa nüfusu." diye konuştu.
NATO Zirvesi için Washington’da bulunan Orban liderle temasını burada da sürdürüp önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile sonrasında da Amerika Birleşik Devletleri Başkan adayı Donald Trump ile bir araya geldi. Amerikan planları kapsamında Ukrayna savaşanın devam etmesi için uğraş veren Avrupalı bürokratlar ise Orban’ın barış çabalarından rahatsız oldu.
Amerikan planları kapsamında Ukrayna savaşanın devam etmesi için uğraş veren Avrupalı bürokratlar ise Orban’ın barış çabalarından rahatsız.
Avrupa Parlamentosundaki siyasi gruplardan Orban'ın oy hakkını elinden alacak 7. maddenin uygulanması çağrıları gelirken Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Brüksel’deki büyükelçileri, Orban'ın Rusya ve Çin ziyaretlerini görüştü. Büyükelçiler, 27 ülkenin birliğine zarar verdiğini ve antlaşmalara aykırı davrandığını iddia ederek Orban’ı kınadı.
AB’den Orban’a ‘Türk Devletleri’ ve ‘KKTC’ tepkisi
AB Dönem Başkanı sıfatıyla Türk Devletleri Teşkilatı’nın 5-6 Temmuz tarihlerinde Suşa’da düzenlenen gayri resmi zirvesine katılan Viktor Orban’a Brüksel’den tepki geldi. Avrupa Konseyi, KKTC’yi de “ayrılıkçı Türk oluşumu” olarak niteledi. İnternet üzerinden yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Macaristan, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ile ilişkilerini geliştirmek üzere AB Konseyi’nden herhangi bir yetki almamıştır. AB, TDT’nin uluslararası alanda tanınmayan sözde "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" adlı ayrılıkçı Kıbrıs Türk oluşumunu TDT’de gözlemci olarak meşrulaştırma girişimlerini reddetmektedir.”
Orban’ın ziyareti üzerine Macaristan hükümetinin resmi internet sitesinden yapılan açıklamada ise şu ifadeler öne çıktı: “Sayın Orban, Ukrayna'daki savaşın sonucunda dünyanın yeniden bloklara bölünebileceği tehdidine dikkat çekti. Macaristan Başbakanı, bu nedenle Türk Devletleri Örgütü'nü Doğu ve Batı arasındaki işbirliğinin sürdürülmesinde hayati öneme sahip bir sütun olarak gördüğümüzü vurguladı.”