13 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa’yı güçlendirmek mi, ABD ile batmak mı?

Avrupa’yı güçlendirmek mi, ABD ile batmak mı?
A+ A-
ALİ MERCAN / FRANKFURT

ABD seçimleri, Batı ülkeleri içinde Atlantik’e karşı tutumlarını gözden geçirme ve dış politikada nasıl davranılacağını kararlaştırma süreci oldu. Seçim sürecinde Amerikan hegemonyasının gittikçe gerilediği belirginleşince AB de çok kutupluluk tavrını pekiştirdi. AB ülkeleri içinde Atlantik’teki yarılmayı derinleştiren ve Asya’ya yönelişi zorlayan bir kuvvet olarak, Almanya bu süreçte de dikkat çeken bir tutum içine girdi. ABD ile aynı göz hizasında durmaktan öte, uluslararası alanda daha etkin bir konum elde etmek ve Atlantik kıskacından sıyrılmak çabalarını artırdı. Alman politikacıları çok kutuplu arenada daha güçlü olmak duruşunu esas olarak, Transatlantik ilişkilerinden uzaklaşmak bağlamında ileri sürmektedir. ABD’nin yedek gücü gibi algılanmaktan kurtulmak çabasındalar.

OLAF SCHOLZ: AVRUPA’YI GÜÇLENDİRELİM

AB içinde özellikle Almanya’da Trump veya Biden arasındaki yarışta kimin kazanacağından çok, “uluslararası politikada nasıl ağırlık kazanırız?” konusu gündemde yer aldı. Berlin’de koalisyon ve muhalefete ait politikacılar ABD seçimleri sürecinde, peş peşe, AB’nin küresel alanda güçlenmesi için birlikte çaba gösterme niyetlerini açıkladılar. Özetle şu görüşler kamuoyu ile paylaşıldı: Ortak talepleri adeta, Federal Sağlık Bakanı Olaf Scholz dile getirdi: “Avrupa’yı güçlü kılalım!” Liberal Parti (FDP) Başkanı Christian Lindner, “biz Avrupalılar dünya sahnesinde kendi yerimizin tanıtımını yapmalıyız” talebinde bulundu. Bayern eyaleti Başbakanı Markus Söder ise “AB önümüzdeki süreçte kendisine ait bir pozisyon geliştirmelidir. Bugüne kadar olan ABD ile aynı göz hizasında olduğumuzdan daha yukarda bir konumda olmalıyız” dedi.

Uzmanlar, seçimleri Biden veya Trump’ın kazanmasından bağımsız olarak özel çatışma alanlarına odaklanıyorlar. Alman Dış Politika Topluluğu (DGAP) Başkanı, eski Airbus patronu Thomas Enders, Transatlantik’in ekonomik alanlarda sert mücadelelere sahne olacağını değerlendiriyor. Federal Meclis Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Norbert Röttgen, “Biden kazansa bile ABD’nin, Trump’ın cezalandırıcı gümrük tarifelerinden veya Kuzey Akımı-2 Boru Hattı Projesinden hemen geri çekileceğini sanmıyorum” dedi.

TERAZİNİN KEFESİNDE AĞIR BASMAK

Daha çok Batı Asya toplumlarında kullanılan “terazinin kefesinde ağır basmak” terimi şimdi de Almanların dilinde. Daha 2016 ABD seçimlerinde Almanya rakip bir ağırlık iddiasını dile getirmişti. Donald Trump’ın seçimi kazanmasından sonra kamuoyuna ilk açıklamasını yapan Başbakan Angela Merkel şöyle dedi: “Yakın bir ortak çalışma arzuluyoruz ancak belirli şartlar altında. Ortak değerlere bağlı kalmak, Transatlantik ilişkilerinde Almanya’nın kendi ağırlığını ortaya koyduğu yeni bir ilişki kurmak.”

Transatlantik ilişkilerini koordine eden İktidar partisi CDU’dan Jürgen Hardt, “Almanya’nın terazinin kendi tarafında ağırlıkta olması artık bir zorunluluktur” dedi. O zaman Savunma Bakanı olan Ursulavon der Leyen, “Avrupa’nın merkezinde büyük bir millet olan Almanya, ABD seçimlerinden sonra iki misli daha fazla öneme sahip bir ülke olacaktır… Bu ABD’ye karşı daha ölçülü bir denge oluşturacaktır” açıklamasını yaptı.

O seçimdeki tutumun devamı ve bir ileri biçimi 2020 Kasım seçimleriyle ilgili olarak Alman politika gündemine geldi. Sağlık Bakanı Olaf Scholz “Avrupa’yı güçlendirelim. Bu Avrupa’nın egemenliğiyle ilgilidir” dedi. (Johannes Leithäuser: Mehr Platzfür Europa, Frankfurter Allgemeine Zeitung, 05.11.2020.)

Liberal Parti (FDP) Lideri Christian Lindner de “dünya sahnesinde kendi yerimizin tanıtımını yapalım” diyerek, benzer bir tutum açıkladı. Bayern Eyaleti Başbakanı Markus Söder ise, "Avrupa ekonomik, teknolojik ve güvenlik politikaları bakımından çok daha güçlü olmalıdır. Kendine has bir duruş geliştirmelidir. Bu konum ABD ile aynı göz hizasında olmak talebinden daha yüksekte bir konumdur” dedi. (Agy.)

Bütçesi başbakanlık tarafından karşılanan Alman Dış Politika Topluluğu (DGAP) Başkanı Thomas Enders, “AB, karar alma ve harekete geçme yeteneğine sahip bir aktör olmak için bütün hızıyla çalışmalıdır. Avrupa nihayet kendi gücünün farkına varmalıdır. AB Komisyonu Başkanı Ursulavon der Leyen’in jeostratejik girişimi ilk adımdır” açıklamasını yaptı. (dgap.org, 02.11.2020.)

ÇİN'LE İŞ BİRLİĞİNDEN VAZGEÇEMEYİZ

Yine DGAP ‘Geo ekonomi’ Programını düzenleyen Claudia Schmucker, liderinin kimliğinden bağımsız olarak, AB ve Almanya ABD ile bir ticaret çatışması içinde olacaktır. Federal Parlamento Dış Politika Komisyonu Başkanı Norbert Blümm ise, “Biden’in gelmesi durumunda gümrük cezaları geri çekilmeyeceği gibi, Kuzey Akımı-2 Boru Hattı Projesi üzerindeki baskı da kalkmayacaktır. DGAP Başkanı Enders de “Transatlantik içinde ekonomi gibi önemli bir çatışma alanı da teknoloji” olduğuna dikkat çekti. Helmut Schmidt Vakfı: “Teknolojik gelişme ekonomik ilerlemeyi yakınlaştırır ve bu gerçek çoktandır ulusal iktidar gücü ve küresel etki bakımından vazgeçilemez bir zemindir. DGAP’ın teknoloji ve dış politika program sorumlusu Tyson Barker: “Teknolojik üstünlük, hem Trump hem de Biden için Çin’e karşı geos tratejik üstünlüğün vazgeçilmez bir unsurudur.” (US-Wahl 2020. dgap.org 03.11.2020.) “Çin’le teknolojik işbirliğinden uzaklaşmak Alman ekonomisi tarafından çok açık olarak reddedilmektedir. Almanya dijital bağımsızlık alanında da kararlıdır. Bu alanda da kimin lider olacağından bağımsız olarak ABD ile çatışmalar kaçınılmazdır.” (German Foreign Policy, 6.11.2020.)

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas daha ABD seçimleri sonuçlanmadan “Transatlantik ortaklığında yeni bir başlangıç” isterken, Almanya ve AB’nin çıkarlarının kuvvetle dikkate alınmasını talep etti. Bunu “Ortaklık körü körüne itaat olarak anlaşılamaz” olarak açıkladı. (Die Welt, 25.10.2020.) Daha sonra Maas “Transatlantik ilişkilerinde yeni bir dönem başlatacağız” dedi. Bu yönde, ABD hegemonyasından uzaklaşma yönündeki politikalar sadece Almanya’da değil Avrupa’da da güçlü bir eğilimdir.

AMERİKA İLE BATMAK

Hans Rüdiger Minow (*) Alman Dış Politikası ve ABD seçimleri üzerine “ABD ile batmak” başlıklı bir yorum yazdı: “ABD seçimleri ve Alman dış politikasının tepkileri üzerine çok fazla şey söylenemez. Berlin çevrelerinde görevdeki başkanının her gece kazanan olarak ilan edilmesi, sahtekarlık ve mahkemelik olma iddiaları, yaklaşan bir iç savaş vb. boş şeyler olarak görünüyor. Çünkü bunlar gerçeği yansıtmıyor. Sözde burjuva demokrasisinin anavatanında iktidarda olanların kavramın ideallerine uygulanan şiddetin kapsamı kısa süren kötü bir dönem veya bir senaryo gibi geliyor. Belki bir Alman kurgusu bile dramı önleyebilirdi. Ancak bunun için çok geç."

Alman dış politikası iki aday arasında bir seçim yapmayı boşuna umdu. Birisi daha sempatik bir görünüm veriyor, diğeri ise yasadışı yaptırımlar, şiddet ve ABD ordusunun yargısız infaz aşırılıklarını fazlasıyla savunuyor.

“ABD seçimlerindeki taraftar kavgaları üzerine Alman dış politikası şunu söylemek zorundadır: Burjuva demokrasisine yapılan saldırı karşısında dehşete düşülmüştür. Bu tavırların demokrasi idealleriyle hiçbir ilgisi yoktur. ABD seçim kampanyasından yayılan koku, burjuva demokrasisinin içinden ayrışması/parçalanmasından gelmektedir. Ama bu koku çoktan beri vardır.

“Alman dış politikası gelişmelerin gerisinde kalıyor. Berlin bir yandan demokrasi meşalesini koruyormuş gibi yapıyor. Ancak, diğer yandan ABD ile batmaya hazır. Seçimleri kim kazanırsa kazansın bu, bir yandan ihracat Almanya ihracat avantajlarını sürdürmek, diğer yandan ise ABD nükleer kalkanının arkasında dünyaya yayılmak. Bunun için bedeller ödemek gerekiyor. Bu bedeller çok yüksek. Ancak bir mucize olmazsa bu bedelleri Almanya ödeyecek.”

(*) Hans Rüdiger Minow, Flozof, tarihçi, Alman devlet kanallarında yapımcı. Alman dış politikası konusunda kitapları ve ağırlığı var.

Son Dakika Haberleri