Azerbaycan askeri savcısı Aydınlık'a tek tek anlattı: Batı bu suçlara gözünü kapatıyor
Tümgeneral Hanlar Veliyev, Ermenistan'ın işledi suç davalarını bir araya getirdi. Bunlar arasında, Azerbaycan halkına karşı soykırımlar, esirlere işkence, terör, devlete ve vatandaşa zarar, toplu mezarlar, mayınlar yer alıyor. Veliyev, Batı'nın bu suçları görmezden geldiğini söyledi.
- Azerbaycan'ın gündemindeki önemli konulardan biri Ermenistan'ın Azerbaycan halkına karşı işlediği savaş suçlarının uluslararası mahkemelerde yargılanması ve Ermenistan'ın cezalandırılmasıdır. Bu savaş suçları ne zaman başladı ve Ermeniler ne tür savaş suçları işlediler?
Öncelikle böyle önemli bir konuyu ele aldığınız için teşekkür ederim. Söz konusu mesele sadece bugün için değil, her zaman insanlık için geçerliliğini korumaktadır. Azerbaycan halkı tarih boyunca soykırım ve katliamlarla karşı karşıya kalmıştır. Yüzyıllar boyunca halkımıza karşı ağır suçlar işlendi, hemşehrilerimiz öldürüldü, topraklarımız işgal edildi, milli-kültürel mirasımız yok edildi, tarihi isimlerimizi ve dini-manevi değerlerimizi tarihten silmeye çalıştılar. Kısacası milletimiz tarih boyunca Ermeni vahşeti ile karşı karşıya kalmıştır. Burada da asıl amaç ata topraklarımızda bir Ermeni devleti kurmaktı. Bugün Ermenistan olarak adlandırılan ülkenin, tarihi Azerbaycan topraklarında kurulduğu tüm dünya tarafından bilinmektedir.
20. yüzyılın başlarında Azerbaycanlılara karşı ilk büyük çaplı katliamlar 1905-1906 yıllarında yapıldı. O dönemde Azerbaycan sivil nüfusuna saldıran Ermeni militanlar etnik temizlik yaptılar. En vahşi katliamlar Bakü'de Şubat, Mart ve Ağustos aylarında yapıldı. Mayıs 1905'te Nahçıvan şehrinde de kanlı katliamlar yapıldığını belirtmeliyim. O yıl 150'den fazla Azerbaycanlılara ait yerleşim yeri yıkıldı ve binlerce insan öldürüldü. Masum insanların kanının dökülmesine rağmen, Çarlık hükümeti bu süreci durdurmak için neredeyse hiçbir çaba göstermedi.
Bir sonraki soykırım Mart 1918'de Ermeni-Bolşevik birlikleri tarafından yapıldı ve Bakü'de ve diğer arazilerde binlerce insanımız öldürüldü. O katliamların acı bir hatırası olan mezarlar bugün bile korunmaktadır.
Bütün bu soykırımların ve katliamların asıl amacı Ermeniler için yeni topraklar işgal etmek ve onları Ermenistan'a bağlamaktı. Sovyet döneminde yaklaşık 500.000 Ermeni'nin gizli bir kararla bugünkü Ermenistan topraklarına nakledildiğini ve bunların Zengezur topraklarına yerleştirildiğini vurgulamak isterim. Bu olaydan sonra -1921'den 29 Şubat 1929'a kadar- bu topraklar Azerbaycan halkının iradesine karşı kısmen Ermenistan'a verildi. Bununla Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki kara bağlantısı da kesildi. Amaç belliydii Nahçıvan'ı işgal etme arzusu. Hem Çarlık hükümeti döneminde hem de Sovyet yönetimi yıllarında Ermeniler, tarihi koşulların sağladığı fırsatı kullanarak sinsi niyetlerini gerçekleştirmişlerdir.
1948-1953 yıllarında Azerbaycanlıların Ermenistan SSC topraklarındaki tarihi-etnik topraklarından toplu olarak sürgün edilmesi, Ermenilerin ve onların hamilerinin İkinci Dünya Savaşı'nın sonu Sovyetler Birliği'nin yükselişinin yarattığı koşullardan yararlanma politikasının bir sonraki aşamasıydı.
Sonraki dönemlerde Ermeniler, Anastas Mikoyan aracılığıyla Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a bağlanması yönünde maksatlı faaliyetlere başladılar. 1964-1965 yıllarında SSCB Yüksek Konseyi Başkanı olan Anastas Mikoyan, Karabağ'da yaşayan Azerbaycanlıları bastırmak ve Ermenilere daha fazla toprak sağlamak için çalışmaya başladı.
20. yüzyılın sonunda, Azerbaycan topraklarını işgal etmeyi ve yeni soykırımlar yapmayı hedefleyen Ermenilerin kurnaz yüzünü tüm dünyaya gösteren Karabağ ihtilafı başladı. SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov'un talimatıyla Azerbaycan halkına karşı maksatlı bir temizlik politikası uygulandı. Ana hedef, Karabağ'daki Azerbaycanlıları bastırmak, onlara karşı etnik temizlik yapmak ve onları topraklarından çıkarmak ve daha sonra bu topraklara Ermenileri yerleştirmekti.
Dönemin medyasında yer alan bilgilere dayanarak şunu söyleyebilirim ki, Gorbaçov'un eşi Raisa Maksimovna ile yakın ilişkiler kuran Ermeni lobicileri, çok değerli hediyelerle onu Ermeni yanlısı bir konuma getirmeyi başardılar ve bu da daha sonra Gorbaçov'un siyasi pozisyonunda Azerbaycan'a yönelik açık nefreti güçlendirdi.
Daha sonra 1988 yılından itibaren Karabağ'da yaşayan Azerbaycanlıların elinde olan av tüfekleri ve çeşitli silahlar toplanmış, tam tersine o bölgeye yerleşen Ermenilere silahlar dağıtılmıştır. Bu, bir sonraki aşamada Azerbaycanlılara yönelik kitlesel saldırılar için bir hazırlıktı.
1990'ların başından itibaren Azerbaycan halkına karşı bir takım soykırımlar işlendi. Bağanis Ayrım, Garadağlı, Meşeli katliamları, Hocalı soykırımı, Ballıgaya ve diğer katliamlarda binlerce insanımız katledildi, yüzlerce insan yaralandı, çok sayıda çocuk yetim kaldı.
Azerbaycan halkı hâlâ bu trajedilerin acısını yaşamaktadır. Hâlâ bilgi alamadığımız 4 bine kadar kayıp Azerbaycanlı var. Azerbaycan devleti, Cumhurbaşkanımız Sayın İlham Aliyev'in önderliğinde bu yönde maksatlı çalışmalar yürütüyor, bu konular tüm uluslararası platformlarda gündeme getiriliyor.
'KATLİAMIN TANIĞIYIM'
- Sayın Tümgeneral öncelikle Birinci Karabağ Savaşı sırasında işlenen savaş suçlarından bahsetmek istiyoruz. Ne tür suçlar işlendi ve Azerbaycan devleti bu suçları soruşturmak için ne gibi adımlar attı?
Moskova'da devletin en yüksek zirvesinde Büyük Lider Haydar Aliyev'in varlığı, Azerbaycan'a karşı düşmanca tavır alan güçlere karşı en büyük kalkandı. Ekim 1987'de Haydar Aliyev'in Sovyetler Birliği liderliğinden uzaklaştırılmasından sonra, bu güçler aktif olarak harekete geçme fırsatı buldular. Bilinen olaylar 1988'de başladığında, Ermenistan ve Azerbaycan Sovyetler Birliği içinde ayrı cumhuriyetlerdi. O dönemde Sovyet yönetiminde önemli bir konumda bulunan Mihail Gorbaçov ve diğerleri Azerbaycan'a karşı kurnaz planlar çizdiler ve Ermenileri Azerbaycanlılarla karşı karşıya getirdiler. İlk çatışma aynı yıl başladı. Ermenileri gizlice silahlandırarak sivil Azerbaycanlılara karşı toplu katliamlar yapılmasına zemin hazırladılar.
İyi hatırlıyorum, Büyük Önder Haydar Aliyev SSCB Merkez Komitesi'nden çıkarıldıktan sonra bu olaylara sert tepki gösterdi ve SSCB liderliğini açıkça eleştirdi. Bunu gören değerli halkımız da Aliyev'e destek verdi. Bundan sonra, Ocak 1990'da Sovyet birlikleri Bakü'de masum insanlara saldırdı. Büyüyen ulusal uyanış ruhunu bastırmaya çalışsalar da, bu alçakça niyet başarısız oldu. Azerbaycan halkı kahramancasına tankların önünde durdu, ülkenin yiğit çocuklarının iradesini kırmak mümkün olmadı. Haydar Aliyev, her zaman olduğu gibi, bu kez de 21 Ocak 1990'da halkına destek olmak için, 20 Ocak trajedisiyle ilgili olarak o dönemde Azerbaycan ve SSCB'nin liderliğini Moskova'da cesurca eleştirdi.
1991 yılında Karabağ'da başlayan askeri çatışmalar sivil Azerbaycanlılara yönelik katliamlarla sonuçlanmıştır. O zaman Gazah ilçe savcısı olarak görev yapıyordum ve Bağanis-Ayrim köyünde Ermeniler tarafından yapılan soykırımı bizzat araştırıyordum.
Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı yaptıkları bu vahşet, aslında İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman faşistlerinin davranışlarından daha acımasızdı.
Tüm bu olayların arka planında, Azerbaycan hükûmetinin o dönemdeki gönülsüz faaliyetleri sonucunda birbiri ardına topraklarımızı kaybettik. Binlerce yurttaşımız şehit oldu, 4 bine yakın vatandaşımız kayıplara karıştı. 1992'de Hocalı soykırımını yaşadık. Ermeniler bir günde 613 sivili öldürdü. Halkımız hâlâ o trajedinin acısını hayatlarında yaşıyor. Bunu Ballıgaya katliamı, Karadağlı trajedisi, Bağanis-Ayrım katliamı, Şuşa'nın aşağı köylerindeki katliamlar ve diğer vahşetler izledi. Ermeniler, masum Azerbaycanlılara karşı bu vahşetleri işleyerek teröristliklerini bir kez daha göstermiştir.
Bu suçların birçoğuna ilişkin materyaller arşivlerde tutuldu. 2005'de konuyu Cumhuriyet Askeri Başsavcısı olarak gündeme getirerek Azerbaycan halkına karşı işlenen tüm savaş suçlarının toplanması ve tek bir ceza davasında soruşturma tedbirlerinin alınması için inisiyatif aldım ve aynı yıldan itibaren ön soruşturma Cumhuriyet Askeri Başsavcılığına, usul yönetimi ise bana emanet edildi. Çünkü Ermeniler tarafından işlenen bir takım savaş suçlarının soruşturulmasına doğrudan katılmıştım ve belli bir soruşturma tecrübesine sahiptim.
Bu ceza davasının ön soruşturmasının sürekli ve tutarlı talimatlar temelinde yürütülmesini sağlamak amacıyla, bu tür davalara bakmak üzere 2012'de Cumhuriyet Askeri Başsavcılığı bünyesinde Özel Soruşturma Şubesi kurulmuştur.
Tüm bu suç davaları bir araya getirildikten sonra Cumhuriyet Askeri Başsavcılığı tarafından geniş bir soruşturma ve faaliyet planı hazırlandı. Azerbaycan halkına karşı işlenen savaş suçları ve barışa ve insanlığa karşı suçlar 7 yönde soruşturuldu:
1) Azerbaycan halkına karşı soykırımlar;
2) Esir ve rehinelere karşı işkence;
3) Terör;
4) Devlete ve vatandaşlara zarar;
5) Çağdaş dönemde milli düşmanlık niyetiyle işlenen özellikle ciddi suçlar;
6) Toplu mezarlar;
7) Mayınlar.
Olayla ilgili 80.000'den fazla soruşturma başlatıldığı, 60.000'e yakın kişinin sorguya çekildiği, çok sayıda gerekli inceleme ve soruşturma faaliyeti gerçekleştirildiği belirtilmelidir. Soruşturma sırasında savaş suçu işleyen Ermeni asıllı kişilerin tutuklanması ve yargılanması için Interpol'e başvurulmuştur. (Interpol, 1923 yılında uluslararası polis iş birliği sağlamak amacıyla kurulmuş kurum.)
Ama ne yazık ki uluslararası arenada var olan çifte standartlar bu kişilerin özgür kalmasına neden oldu. Ancak eminim ki bu suçları işleyenler er ya da geç adalet önünde hesap vermek zorunda kalacaklardır.
Çünkü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 16 Aralık 1966 tarihinde kabul edilen "Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi"nin 6. maddesine göre hiç kimse yaşamdan mahrum edilemez. 12 Ağustos 1949 tarihli "Çatışma zamanlarında sivil nüfusun korunmasına ilişkin" Cenevre Sözleşmesi yasasının gerekliliklerine göre, sivillerin güvenliği garanti edilmelidir.
Azerbaycan halkına karşı işlenen suçlar arasında çevre suçları, eko-suçlar ve urbisit (Şehir katliamı yerine kullanılan bir sıfat) de vardı. 30 yıllık işgal döneminde Ermenilerin Azerbaycan'a yönelik çevre terörü aralıksız sürdürüldü. Azerbaycan topraklarında yangın çıkaran komşularımız geleneklerine bağlı kalarak nehirlerimizi de kirlettiler. İşgal altındaki topraklarda bulunan nehirlerin kasten zehirlenmesi Azerbaycan tarafından tescil edilmiş bir suçtur. Araz Nehri'ne dökülen Okçuçay'dan alınan su örnekleri üzerinde yapılan analiz sonuçlarına göre, nehirdeki bakır, molibden, manganez, demir, çinko, krom gibi ağır metal miktarlarının yüksek olduğu tespit edildi. Çevreciler, bu tür nehirlerin tarımsal sulama için kullanılmasının tavsiye edilmediğini belirttiler. Toprağı ve bitkileri zehirler. Özellikle Araz nehrine atılan atıklar çok tehlikelidir. Neyse ki 44 günlük İkinci Karabağ Savaşı'nda kazanılan büyük zafer sonucunda Azerbaycanlı ekolojistlerin yerel nehirlere erişimi var ve bu koşullar yavaş yavaş ortadan kalkıyor.
YARIN DEVAM EDECEK