Azerbaycan zaferinde Moskova'nın rolü
Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ toprakları üzerindeki kontrolü yeniden sağlamasından sonra analizciler, hem Kafkasya bölgesinde hem de daha geniş olarak Orta Asya'da Türkiye’nin giderek artan etkinliğini fark etmeye başladılar. Erdoğan, Türk devletlerindeki varlığını yeniden güçlendirmeye başladı, Gürcistan'daki Türk çıkarlarını öne sürmeye başladı, gözünü nüfusun önemli bir bölümünün Türk kökenli (Afgan Özbekleri) olduğu Afganistan'a dikti.
Ancak, bu tür eğilimlerin neo-Osmanlıcılığa uymadığını da belirtmek gerekir. Söz konusu bölgelerin çoğu hiçbir zaman Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olmadı. Soğuk Savaş döneminde Pan-Türkizm ve Pan-Turanizm, bir NATO ülkesi olan Türkiye'de ABD tarafından suni olarak desteklendi. Erdoğan'ın giderek daha egemen ve bağımsız siyasetler izlemeye başladığı son on yılda, Pan-Türkizm önemli ölçüde zayıfladı. Ve günümüzde bunun tekrar canlandığının belirtilerini görüyoruz. Ama şimdi Türkiye hakkında yayılmak istenen korkudan farklı bir bağlamda. Bu, artık Türkiye'yi kıta Rusya'sına karşı büyük bir oyunda kullanan Batı'nın baskısı değil, Erdoğan'ın kişisel inisiyatifidir.
Bu, özellikle Karabağ'dan sonra fark edildi ve hem Türkiye'de hem de Azerbaycan'da imaj düzeyinde zafer tamamen Bakü-Ankara ittifakına bağlandı. Aslında, Aliyev’in savaşa iyi bir şekilde hazır olmasıyla birlikte belirleyici başka bir faktör Putin'in Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün askeri olarak yeniden sağlamasına rıza göstermesiydi. Gidişatın yönünde Moskova ciddi rol oynadı. Ve Karabağ’ının kimin olacağı Putin'e de bağlıydı.
RUSYA-TÜRKİYE-AZERBAYCAN
Daha önce Putin, önceki Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ile Karabağ sorununun beş rayonu devrederek kısmen çözülmesi konusunda anlaşmıştı. Ancak Erivan'da renkli devrim gerçekleştiren Soros ve küreselciler tarafından desteklenen Paşinyan, tüm anlaşmaları feshetti. Putin’e bunu yapmamak lazımdı! Putin'in Karabağ konusunda karar vermesi, Paşinyan'ın politikası ve Ermenistan'daki Amerikan yanlısı ve Batı yanlısı lobinin eylemlerine cevaben oldu. Nasıl bir karar olduğunu şimdi anladık. Karar tamamen farklı olabilirdi. Ve korkarım ki bu durumda, Türkiye-Azerbaycan ittifakı bu konu ile ilgili bugünkü sonuçları alamazdı.
Aslında bir zamanlar Bizans'tan sonra Osmanlı’nın kontrolü altında olan Orta Doğu'daki Türkiye mevzileri için de durum hemen hemen aynı. Ve burada da Erdoğan, Rusya'nın buna müdahale etmemesi nedeniyle az ya da çok başarılı politikasını sürdürüyor. Erdoğan'ın Batı ile mevcut cepheleşme koşullarında, ki Temmuz 2016'da Batı ve CIA onu devirmeye çalışmıştı, Ankara'nın egemenliğini güçlendirmesini sağlayan önemli bir faktör de Moskova'nın aralıklı desteğidir.
Ancak Moskova'nın Suriye'de, Libya'da, Irak'ta ve şimdi de Azerbaycan'da birçok şeye göz yuman bu politikası, bizim zayıflığımızın değil, geniş kapsamlı bir jeopolitik hesabın sonucudur. Rusya, ABD'nin tek bir hegemonya alanını mümkün olduğunca sınırlamaya çalışarak çok kutuplu bir dünya inşa ediyor. Hırslı Erdoğan da pratikte buna katkıda bulunuyor. Ancak tüm bunlar belirli bir çizgiye kadar geçerli olacaktır.
TÜRKİYE'NİN KİEV VE AZERBAYCAN TAVRI
Bu çizgi şunlardır: Ankara'nın Rus düşmanı Kiev ile askeri ortaklığı, Türkiye-Azerbaycan ittifakının Rusya’nın katkıları hesaba katılmadan çok yüksek sesle övülmesi ve Pan-Türkizmin Orta Asya'da etkinleştirilmesi. Ankara'nın tamamen son vermesi gereken (ve ne kadar erken olursa o kadar iyi) Ukrayna politikası var. Türkiye’nin dış politikasının geri kalan yönlerini sürdürmesinde Moskova açısından hiçbir sorun yok, ancak bu politikalar NATO adına olmamalı ve kırmızı çizgiler dikkatli bir şekilde Rusya ile koordine edilmeli.
Türkiye'nin Orta Asya'ya girişi artık Osmanlıcılık değil, Türk Avrasyacılığının belirli bir türüdür. Moskova teorik olarak buna karşı değil, ancak Türk Avrasyacılığı ile Rus Avrasyacılığı koordine edilmelidir, çünkü Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan sadece Rusya'nın müttefikleri değil, çeşitli ekonomik ve askeri yapıların üyeleridir. Türkiye de onlara katılabilir ve Rusya ile ortak hareket edebilir.
Ermeni sorununu çözmenin tek yolu bu, sonuçta Erivan'dan Rusya sorumludur. Ve bölgenin savaş sonrası yeniden inşası tüm tarafların çıkarlarını dikkate almalıdır. Bu arada, Karabağ savaşında bir şekilde unutulmuş olan İran da dahil. Ki boşuna unutulmuş.
Avrasyacılık kesinlikle dogmaları olmadığı için son derece önemli bir ideolojidir. Biraz belirsizliği ve açıklığı dezavantajı değil erdemidir. Rusya ise heartland [kalpgah, merkez bölge] olarak, bir Avrasya kutbu ve tarihin coğrafi ekseni olarak, herhangi bir etkili jeopolitik inşasının ana faktörüdür.
İDEOLOJİK VE JEOPOLİTİK İŞ BİRLİĞİ
Ankara çok kutuplu bir dünyayı seçerse, “Kulübe hoş geldiniz ve tüm tarafların isteklerini tartışalım” deriz. Tek başına emperyalist genişleme ya da NATO'nun çıkarlarına yönelik yeni bir hizmet girişiminden bahsediyorsak, bu yapıcı olmamaktan ziyade bir intihardır.
Rusya için ise, hem ideolojik hem de jeopolitik anlamda Avrasya doktrininin potansiyeline özel dikkat göstermenin zamanı geldi. İdeoloji olmadan ve saf pragmatizme dayanarak, uzun vadeli entegrasyon projelerini sürdüremeyiz.