Bağlanmak özgürlüktür!
Yunus mesela. Özgür müydü? Hem de nasıl. Öylesine özgürdü ki baksanıza ta 800 yıl öncesinden bizlere ulaşmayı başarıyor.
Peki nasıl özgür olmuştu Yunus? Bağlanarak. Tapduk’un tekkesine Yunus olarak girip Emre olarak çıkarak. Rivayete göre, tekkeye kabul edilmek uğruna kırk yıl boyunca budaksız ve aynı boyda odun taşıdığı söylenir.
Var imdi miskin Yunus
Uryan olup gir yola
Yüz çakallu gelirse
Yalıncağı soyamaz
Yunus özgürdü. Çünkü yola girmişti, bağlanmıştı.
Mustafa Kemal mesela. Özgür müydü? Sormak bile abes. Elbette ki özgürdü. Peki nasıl kazanmıştı özgürlüğünü? Kendisini Türk milletinin bağımsızlığı davasına adayarak; bu davaya “Ümitsiz durum yoktur, ümitsiz insan vardır. Ben hiçbir zaman ümidimi yitirmedim.” diye ümitle bağlanarak.
GELELİM AŞKA Kİ AŞKA GELELİM!
“Bağlanmak da neymiş? Valla ben kimseye hesap veremem, kimsenin kölesi olamam. Kafama göre takılırım.” diye içi boş özgürlük nutukları atan, emperyalist kültür tarafından pompalanan çürümüş yaşam tarzını özgürlük sanan aymazlara sesleniyorum. “Aşk Köpekliktir” romanında aşkı görkemli yıkıcılık olarak tanımlayan Ahmet Ümit’e atıfta bulunuyorum.
“Kılıç Yarası Gibi” romanında aşkı şeyh tekkelerindeki cinsel kaçamak ve fantazilere indirgeyen Ahmet Altan’a atıfta bulunuyorum.
Özgür değilsiniz. İlkel eğilimlerinizin kölesisiniz o kadar. Bağlanmanın büyük lütfu olan özgürlüğü hiçbir zaman yaşamamışsınız. Özgür olmadığınız, yarattığınız ucube romanlardan belli.
Kendini gerçekleştirmek isteyen bir insanın karşı cinsten birisine bilinçle, bilgiyle, sevgiyle, saygıyla, sadakatle bağlanması kölelik değil, eşsiz bir özgürlüktür. Yunus Emre, Mustafa Kemal bağlandıkları için özgür oldular ve bu nedenle adlarıyla yaşıyorlar. Bağlanmak, devrimci bir tercihtir. İnsanı ve insanlığı yüceltecek biricik yol budur.