Bakan yardımcısı anlattı: İklim kararı milli güvenlik ve kalkınma için
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve Türkiye İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, Paris İklim Anlaşması'nı değerlendirdi. “İklim değişikliği bir kalkınma ve milli güvenlik meselesi.” dedi.
İklim tartışması her fırsatta dünyanın gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Son yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sonrasında iklim konusu yine dünyanın daha çok da Türkiye’nin konuştuğu bir konu haline geldi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu’nda “Paris İklim Anlaşması’nı meclisimize taşıyarak onay sürecini başlatacağız” dedi. Anlaşma önce Dışişleri ve Çevre Komisyonlarına geldi. Ardından genel kurulda kabul edildi. Anlaşmanın içeriğini T.C. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve Türkiye İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar komisyonlarda milletvekillerine anlattı. Birpınar, “Yenilenebilir enerji ile iklim ve çevre dostu yatırımlar yapmalıyız” dedi.
Paris İklim Anlaşması’nı yeni bir fırsat döneminin işareti olarak aktaran Birpınar, anlaşmanın onaylanmasına neden ihtiyaç olduğunu anlattı: “1800'lü yıllarda dünyada Sanayi Devrimi oldu. Ağır sanayi dediğimiz vahşi kapitalizmin sadece insanı değil aynı zamanda doğayı sömürdüğü havayı, suyu, toprağı acımasızca kirleterek ve sömürerek yapmış olduğu bir devrim diyoruz. Buharlı makinelerin ve çeliğin bulunmasıyla zenginleşen Batılı ülkeler oldu. Hepsi gelişmiş ülke noktasına geldi. Biz o arada Osmanlı'da can derdine düşmüştük. O fırsatı kaçırdık. İyi ki de kaçırmışız. Çünkü doğayı sömüren bir millet olmak istemezdik. Şimdi önümüzde yeni bir fırsat var. Her şeyin yeşil olduğu, yeşil kalkınma modeli. Artık doğayı sömürmeyen doğrusal bir ekonomiden döngüsel bir ekonomiye geçen bir dünya var. Vahşi kapitalizmde aşırı tüketim esaslı bir dünya vardı. Al, kullan, at modeli yerine al, kullan, geri dönüştür dediğimiz döngüsel ekonomi modeli var. Eski havaya, suya, toprağa saygı duymayan vahşi kalkınma modeli yerine şimdi havaya, suya, toprağa saygı duyan çevre dostu bir kalkınma modeli var. Bunun adına da sürdürülebilir kalkınma ya da yeşil kalkınma diyoruz. Bütün dünyadaki finansman kaynakları buraya döndü. Sürekli kriz yöneten bir ülke haline gelmek istemiyoruz, risk yönetmek istiyoruz, tedbir almak istiyoruz.’’
Bakan yardımcısı Birpınar’ın sunumundan diğer satırbaşları şöyle:
‘YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI YARATMALIYIZ’
“İklim değişikliği meselesi sadece bir çevre meselesi değil, bir kalkınma ve milli güvenlik meselesi... Türkiye enerji fakiri bir ülke. Kömürü savaş gibi durumlarda çıkarır kullanırsın. Ama güneşten ve rüzgârdan elde ettiğimiz enerjinin maliyeti 1 lirayken kömürün maliyeti 2 lira, niye ben kömüre devam edeceğim? Onun yerine benim yenilenebilir enerji ile iklim ve çevre dostu yatırımlar yapmam lazım.
‘İŞİN MİLLİ GÜVENLİK TARAFI DA VAR’
“İşin milli güvenlik tarafı da var. Kalkınma tarafı da var. Biz bu trene binemezsek ülkemiz ne G20 ülkesi olabilir, ne OECD ülkesi olabilir. İklim krizini bizim fırsata çevirmemiz lazım. Ama çevre, iklim ve doğa dostu yöntemle bunu yapmamız lazım. Araçları elektrikliye döndürmeliyiz. Sıfır atık konusunda iyi işler yapmalıyız. Her attığımız çöp bir yere depolanıyor ve oradan atmosfere metan gazı çıkıyor. Hem de bize yakışmıyor. Bunların hepsini geri dönüşüm ekonomisine kazandırmalıyız.
‘YAPTIRIMI, CEZASI YOK’
“Paris İklim Anlaşması'nın yaptırımı, cezalandırıcı bir durumu yok. Bize bir şey dayatamazlar. Biz onu kullanarak hem uluslararası finansmana ulaşırız, çok ucuz kredi getiririz hem kalkınmamızı, sanayimizi geliştiririz. Aynı zamanda kriz yönetimi yerine risk yönetimi yaparız. Türkiye'nin 2004'te taraf olduğu bir çerçeve sözleşme var. Bütün müzakereler burada yapılıyor. Taraflar her şeyi çerçeve sözleşme altında yapıyor. Çerçeve sözleşme işin anayasası. Sonradan bunun uygulaması olan protokol çıktı. 2009'da Türkiye taraf oldu. İşin yönetmeliği gibi. Bu 2020'ye kadar geçerli olan bir protokoldü. Onun yerine Paris İklim Anlaşması geçiyor. Bu daha yeni doğmuş bir bebek. 2020'de de koronavirüs salgınından dolayı ülkeler toplanamadığı için 2021'de yürürlükte olacak. Uygulama bundan sonraki meseledir.
‘UYGULAMA MÜZAKERELERİ DEVAM EDİYOR’
“Çerçeve sözleşmeye üye olan 197 ülke zaten sorumluluklarını yerine getiriyor. Paris İklim Anlaşması için uygulama müzakereleri devam ediyor. Kyoto Protokolü'nde sadece gelişmiş ülkeler sorumluluk almıştı, Paris İklim Anlaşması ise bütün ülkeler elini taşın altına soksun mantığıyla yapıldı. Diğer ülkelerin uygulaması önümüzdeki süreçle ilgili. Çok yeni olduğu için diğer ülkelerin ne yapıp yapmadığını tartışmak yanlış olur. Ana sözleşmeden hiç kimse çıkmadı. Almanya zaten AB çerçevesinde olduğu için emisyonlarını AB çerçevesinde veriyor. Çin’in bazı problemleri var ama Çin de aslında iyi şeyler yapmak için uğraşıyor. Mesela bu sene dünyanın hiçbir yerinde termik santralları finanse etmeme kararı aldı. Her sene 197 ülkeyi ikna etmek lazım. Bu da kolay olmuyor. BM'nin en zor işlerinden bir tanesi.
‘DOĞALGAZ ÇALIŞMAMIZI ETKİLEMEYECEK’
“Biz doğalgazı ısınma amaçlı kullanacağımız için buna kimse karışmıyor. Emisyon sadece oradan çıkartırken oluyor. Kullanırken o kadar emisyon olmaz, kömür gibi değil.’
‘RÜZGAR SANTRALİ POTANSİYELİMİZ VAR’
‘İklim değişikliğinin insan odaklı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü sanayiyi de, fabrikaları da kuran insan. İnsan olmasa iklim değişikliği olmaz. Attığımız her çöp iklim değişikliğinin bir sebebi, her bindiğin uçak iklim değişikliğine sebep olabiliyor.
‘Önümüzdeki yıllarda tamamen yenilenebilir enerjiye odaklanacağız. Özellikle elektrik üretiminde hedefimiz yüzde 60-70'e kadar çıkan yenilenebilir enerji kullanımı olacaktır. Yeni rüzgâr santralları ile ilgili kanun da çıkardık. İngiltere şu anda elektrik enerjisinin yüzde 65'ini denizin içine kurduğu rüzgar santrallarından elde ediyor. Bizde de bu potansiyel var. Özellikle Çanakkale'den İzmir'e kadar olan kısımda... Bunun için uluslararası finansman lazım. Şu anda 3 milyar dolarlık bir paket üzerinde hem Dünya Bankası hem Almanlar ve Fransızlarla anlaşmak üzereyiz.