Balkanların türkü fabrikası: TRT sanatçısı Rüstem Avcı
'İlk hocalarım Nesimi Çimen ve Fakir Baykurt’tan çok şey öğrendim. O zamanlar lise bire gidiyordum. Ve onlardan aldığım bu fikirlerle İstanbul'a geldim.'
Değerli TRT sanatçımız İbrahim Can ile birlikte Rumeli Bizim Derneği’nin kapısından içeriye girdik. Karşımızda sempatik, hafif tıknazca ama orta boylu, çok samimi, gözlerinin içi gülen, “be ya” demeyi çok seven TRT sanatçısı Rüstem Avcı. Son derece alçakgönüllü ve keyifli bir Rumeli delikanlısı. Yanında ise sempatik, ufak tefek, çok yetenekli, bir yandan gözlüğünün altından fotoğraf çekimini yöneten, bir yandan da sazıyla, sözüyle Rüstem Avcı’ya eşlik eden müzik öğretmeni Celal Yılmaz. Sıcak bir karşılamadan sonra söyleşiye başladık. Rüstem Avcı müzik yaşamında bütün zorlukları nasıl büyük bir iradeyle aşa aşa bu noktaya geldiğini anlattı. Ömrü boyunca Rumeli Türklerine ait ne varsa kaydetmiş. Dört yüze yakın türkü derlemiş. Balkanların türkü fabrikası da diyebiliriz. Derlediği türkülerin bir kısmı TRT repertuarına alınmış, bir kısmını da MESAM kayıt altına almış. Elinde notaya alınmamış yüzlerce türküsü var. “Ömrüm yettikçe derlemeye ve notaya almaya devam edeceğim” diyor.
Bu güzel söyleşimize ev sahipliği yapan bizi değerli iki sanatçımız ile hoş bir mekanda buluşturan, “Bizim Rumeli Derneği” Genel Başkanı Sayın Muharrem Çınar’a, çok teşekkür ediyoruz.
Ve “Tamam be ya!..” diyerek başlıyoruz söyleşimize…
Kendinizi tanıtır mısınız?
Rüstem Avcı bir göçmen ailenin çocuğu. Annem ve babam 1951 yılında Bulgaristan'dan göç ederek, Bursa, İnegöl Hamzabey köyüne yerleşmiş. Ben de oracıkta 1956 yılında doğmuşum.
İLK USTAM NESİMİ ÇİMEN'Dİ
Çocukluk yıllarınız…
Köyümde ilkokulu okudum. Çocukluğumdan bu yana sürekli çevremde Bulgaristan Türkleri ve Balkanlar konuşulur. Ninniler, türküler söylenir. Anneannem, babaannem, dedem, babam oradaki hatıralarını anlatırlar, bir yandan da kültürlerini devam ettirirlerdi.
Ortaokul ikinci sınıfta, bende saz çalma ve türkü söyleme isteği çoğaldı. Saz almak istediğimde rahmetli babam bize yanlış bakarlar diye saz almama karşı çıkmıştı. Anneannem karşısına dikilip, “Onun dedesi imamdı, ama yattığı yerden türkü söylerdi. O saz alınacak” dedi ve saz alındı. Fakat sazı öğretecek kimse yoktu. Müzik hocam piyano ve keman çalıyor ama bağlama çalmayı bilmiyordu. Ben de İnegöl’deki Halk Eğitim Merkezi’ne gittim. Yıl 1974, Kıbrıs Barış Harekatı dönemi. Gittim müdüre ben bağlama kursu almak istiyorum dedim. “Evladım biz bir kişiye bağlama kursu açamayız” dedi. Ben de bir haftada on beş kişiyi topladım. Biri Karslı diğeri Sivaslı iki hoca bağlama dersimize geldi. Üç ay sonra öğretmenler kayboldu. Müdüre öğretmenlerin nerede olduğunu sordum. “Öğretmenler gitti, ama üzülme yeni öğretmen geldi” dedi. “Nerede” dedim. “Burada, sen herkesten iyi çalıyorsun oğlum, öğretmen sensin” dedi. Bana da maaş bağladı. Daha on sekiz yaşındayım. Otuz talebem oldu. Hemen saz ustaları Şemsi Yastıman’ın, Güray Taptık’ın kitaplarını aldım. Hem öğreniyordum hem de öğretiyordum. Ama benim kendimi de geliştirmem lazımdı. Bu işin okulunu okuyacağım dedim. Lise ikideyken bende konservatuvara girme fikri gelişti. Diğer derslerle pek işim yoktu. Ben müziğe adayacaktım kendimi. İlk ustam da rahmetli Nesimi Çimen’di.
Nesimi Çimen ile nasıl tanıştınız?
Rahmetli Nesimi Çimen ailecek İnegöl Oylat kaplıcalarına gelirdi. Mazlum Çimen daha çocuktu o zaman. Yaş farkımız vardı ama iyi anlaştık. Mazlum Çimen “Batı Müziği Konservatuarı’nda baletim, öğrenciyim” dedi. “Ben de konservatuara girmek istiyorum nasıl olacak bu” dedim. “Babamla tanıştırayım seni” dedi. Köroğlu atıyla gezermiş, ben de motosikletimle geziyorum, sazım omuzumda. Neyse gittik Nesimi Çimen hoca ile tanıştık. Nesimi babamız “Kavacık’ta evimiz var, gel ne lazımsa yaparız” dedi. Adresi verdiler. Bu arada İnegöl, Oylat Kaplıcalarına 1975’li yıllarında Fakir Baykurt eşiyle birlikte gelmişti.
FAKİR BAYKURT BANA ÖYLE BİR YOL GÖSTERDİ Kİ...
Fakir Baykurt ile de tanıştınız mı?
Onunla da tanıştım. Aldım sazımı, gittim yanına. “Müzik alanında iyi yetişmem için ne yapmam gerekir” diye sordum. Nur içinde yatsın. Bana öyle bir yol gösterdi ki. Oğlum dedi: “Türkiye'de bugün (1976 yılı) iki milyona yakın bağlama çalan var. Senin bunlar içinde sivrilmen mümkün değil. Sana üç yol öneriyorum. Bir bağlamanı geliştir, iki sesini güzel geliştir, üç araştırmacılık ve derleme yap”. Bu öğütlere riayet ederek hayatımı sürdürdüm. Daha konservatuara başlamadan derlemelere başladım.
Fakir Baykurt ve Nesimi Çimen sizi ateşlemiş.
Evet. İlk hocalarım Nesimi Çimen ve Fakir Baykurt’tan çok şey öğrendim. O zamanlar lise bire gidiyordum. Ve onlardan aldığım bu fikirlerle İstanbul'a geldim.
Aileniz İstanbul’a gelmedi mi?
Hayır, ailem köyümüzde kaldı.
Nasıl izin verdiler tek başına İstanbul da kalmanıza?
Belediye Konservatuarı’nı kazandığımı öğrenince izin verdiler. Müzik alanında kendimi ispatlamıştım.
'TÜRKÜLERİ MOTORSİKLETLE GİTTİM ALDIM'
Arda boyları çok sevilen ve söylenen bir türkü. Derleme sürecini anlatır mısınız? Hikayesi de var.
Arda boyları benim derlediğim oyunlu, sözlü türkü.
Kırmızı erik ayrı türkü mü?
Evet. O “kırmızı erik” Nihat Kaya’nın. Benim ki “Arda boylarına ben kendim gittim” şeklinde. “Kırmızı erik”i, İzmir radyosundan Nihat Kaya, Serpil Kaya derlemiş dokuz dörtlük. Benim ki yedi sekizlik. Sözler birbirine benziyor fakat nüansları var. Hatta TRT’ye verirken de çekinerek verdim. Var olan bir türküyü neden veriyorum diye. Kaptan arkadaşım, “Arda nehri bizim köyümüzden geçiyor, gel bunu kasetinde oku” dedi. İlk kasette okudum. Yedi sekizliği. Hepsi kabul oldu, geçti.
Kaynak kişi, Aydın Aynur Çakır kimdir?
Aynur Çakır 1950 yılında Bulgaristan'ın Kırcali Şehri'ne bağlı Türk Köyü olan İbrahimler'de doğdu. İlk, orta ve Lise öğreniminden sonra Türkiye'deki eğitim enstitülerine denk kabul edilen bir yüksek okulu bitirdi ve öğretmen oldu. 13-14 yaşlarında Türk Halk Müziğine karşı ilgisinden yüksek okulda öğrenim gördüğü yıllarda, kendi kendine bağlama, kaval ve akordeon çalmasını öğrendi. 1978 yılında Türkiye'ye göçmen olarak geldi ve Bursa'ya yerleşti. Bize yakın köyde öğretmenlik yapan bir arkadaşım var. Bizim köyde çok güzel türküler var, gel derleyelim dedi. Bende de motosiklet var bindik, Yenişehir’de Kızılhisar köyüne gittik. Arkadaşım akordeon ve bağlama çalıyor. Ben de bağlama çalıyorum. Türkülerini kasete aldık. Aynur Çakır’dan aldığım türküleri hemen notaya alıp, TRT’ye verdim. Aydın Aynur Çakır’dan aldığım bütün türküler hemen geçti.
KAVUŞAMAYANLARIN TÜRKÜSÜ
Bir ömür boyu ayrılmamak üzere birbirlerine söz veren iki nişanlı Recep ve Halime’nin hikayesidir bu türkü.
Köy ağasının oğlu İsmail, Halime’ye âşık olmuştur ve ona kavuşmak için türlü yollara başvurmaktadır. İsmail, zenginliğinin verdiği cesaretle Halime’nin annesine niyetini açıklar. Ana da muhtarın mal varlığına kanarak İsmail ile işbirliği yapar. Sevdiğine bir başkasının talip olmasına dayanamayan Recep, öfkeyle ağanın kapısına dayanır. Ancak ağa güçlüdür, kendisine karşı çıkan Recep’i ağır bir şekilde cezalandırır. Recep uğradığı zulme dayanamayarak dağa kaçar. Recep’in yokluğunda Halime’nin annesi ve Ağa’nın oğlu İsmail, Halime’yi evlilik için ikna etmeye çalışırlar.
Recep ve can dostu Cemil ise dağda Ağa’nın adamlarıyla mücadele ederler. Ağa’nın adamlarından kurtulmayı başaran arkadaşlar, bu sefer kendilerine dost gibi yaklaşan düşmanlarla savaşmak zorunda kalırlar.
Ağa köyde laf çıkarır. “Recep’in başka köyde sevgilisi varmış, onu kaçırdı bu diyarları terk etti” diye. Günler geçer Recep’ten haber alamaz Halime ve bu laflara inandırılır. Anasının da baskısı ile ağanın oğlu İsmail’e verirler Halime’yi. Günlerce ağlar Halime. Kına yakılacağı gece, Recep arkadaşıyla Halime’yi kaçırmak için köyü basar. Ağanın adamları ile çatışmaya girer başarılı olamaz, kaçıramaz sevdalısını... Dağlara tekrar geri kaçar. Kaçar kaçmasına ama; yayarlar köye ağanın adamları, “Recep vuruldu, öldü” diye. Halime bütün gece göz yaşı döker, uyuyamaz. Sabahleyin erkenden üzerindeki gelinlik ile arda boyuna giderek, kendini Arda Nehri’nin soğuk sularına atar. Köylüler gelinliğini bulurlar Arda boyunda... Recep olayı öğrenir. Düğün günü sevdiğini kaçırmaya çalışan Recep, başarılı olamayınca kendini Arda’nın derin sularına bırakır. İnsanın içini acıtan, kavuşamayan âşıkların türküsü olarak dilden dile dolaşır.
RÜSTEM AVCI’NIN MEŞHUR ETTİĞİ TÜRKÜ:
ARDA BOYLARINA BEN KENDİM GİTTİM
Arda Boylarına
Ben Kendim Gittim
Dalgalar Vurdukça
Can Teslim Ettim
Bağlantı:
Uyu Uyan Erceb'im
Ben Gidiyorum
Şavuklu Dünyayı
Terk ediyorum
Arda Boylarında
Kandiller Yanar
Kandiller Şavgına
Şahinler Oynar
Bağlantı
Arda Boylarında
Sarı Karınca
Nerelere Varırım
Sabah Olunca
Bağlantı
Arda: Bir Irmak Adı
Şavk: Işık
Yöresi: Rumeli-Kırcaali
Kaynak Kişi: Aydın Aynur Çakır
Derleyen ve Notaya alan:
Rüstem Avcı
Makamsal Dizi: Segah
Konusu: Ağıt
Ses Genişliği: 8 Ses