Baltık'ı 'NATO gölü' yapmak Karadeniz'de istikrarı bozar
Türkiye, İsveç ve NATO arasında İsveç'in İttifak'a katılımıyla ilgili üçlü görüşmenin bu hafta yapılması planlanıyor. NATO, İsveç'in üyeliğinin 11-12 Temmuz'da Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta düzenlenecek Liderler Zirvesi'ne kadar onaylanması için bastırıyor.
Türkiye, İsveç ve NATO arasında İsveç'in İttifak'a katılımıyla ilgili üçlü görüşmenin bu hafta yapılması planlanıyor. NATO, İsveç'in üyeliğinin 11-12 Temmuz'da Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta düzenlenecek Liderler Zirvesi'ne kadar onaylanması için bastırıyor. NATO Genel Sekreteri bugün Amerika'ya giderek Türkiye'yi ikna için elindeki enstrümanlara son şeklini verecek. Ankara ise Stockholm'le imzaladığı muhtıradaki maddelerin yerine getirilmesinde ısrar ediyor.
Peki İsveç'in NATO'ya katılması İttifak'a ne gibi katkılar sunabilir? Baltık Denizi bir “NATO gölü”ne mi dönüşecek? Rusya açık denizlerden mahrum edilebilir mi? İsveç'in üyeliğinin Karadeniz'e etkisi ne olacak? Aydınlık, Baltık hattındaki gelişmelere mercek tutuyor...
HEDEF ABLUKA
1814 yılından bu yana herhangi bir savaşa katılmayan İsveç, dünyanın en eski “tarafsız ülkesi” olarak biliniyor. Ancak NATO'nun Rusya'yı çevreleme yönündeki adımları ile tehdit altında olduğuna inandırılan İsveçliler, 200 yıllık tarafsızlık ilkesini terk ederek 18 Mayıs 2022'de NATO'ya resmen üyelik başvurusunda bulundu. Stockholm'ün Amerikan liderliğindeki Transatlantik İttifak'a katılması içinse geriye Türkiye ve Macaristan'ın imzaları kaldı.
NATO'nun İsveç'in üyeliğinden esas beklentisi Baltık Denizi'ne odaklanıyor. Bölgeyi bir NATO gölüne çevirme arzusunu uzun yıllardır dile getiren İttifak ülkeleri, böylece en önemli deniz üslerinden biri St. Petersburg'da bulunan Rusya'yı abluka altına almayı hedefliyor.
Uzmanlar, bölgenin Rusya’nın üretim ve ticaret merkezi olduğunu, şehrin aynı zamanda taşıma ve lojistik üssü konumunda bulunduğunu vurguluyor. Rusya’nın taşımacılığının yüzde 25’e yakın bölümü St. Petersburg'dan yapılıyor. Şehirde inşa edilen gaz işleme tesisi de Rusya’nın en büyük, dünyanın sayılı tesislerinden olacak.
Bu noktada Emekli Tümgeneral Doç. Dr. Güray Alpar, Stratejik Araştırma Enstitüsü'ndeki incelemesinde, “St. Petesburg limanının ablukaya alınması, Rusya’nın dış dünya ile bağlantısını keser.” değerlendirmesinde bulunuyor.
Chatham House araştırmacısı Dr. Anais Marin ise, İsveç ve Finlandiya'nın İttifak'a katılmasının Baltık Denizi’ndeki askeri dengeleri tamamen değiştireceği görüşünde. “Eğer İsveç ve Finlandiya NATO üyesi olursa, Rusya’nın Baltık bölgesini tamamen unutması gerekecektir.” diyen Marin, aksi durumda şöyle bir senaryo ortaya atıyor:
“Kaliningrad, Baltık ülkeleri için tehdit oluşturuyor. Örnek vermek gerekirse, Rusya’nın Belarus’taki askeri varlığını kullanması ve Suwalki Boşluğu olarak bilinen 90 kilometrelik bu arazi şeridine erişim sağlaması, ki bu durum Rusya’nın yalnızca 2-3 gününü alacaktır, başta Litvanya ve Polonya olmak üzere Baltıkların işgale açık bir hale gelmesiyle sonuçlanabilir. Rusya, Blitzkrieg (Yıldırım Harekâtı) stratejisini kullanarak Suwalki Koridoru’nu Kaliningrad ile birleştirebilir. Bu, Baltık ülkelerinin NATO’dan ve tüm Avrupa’nın geri kalanından izolasyonuna neden olabilir.”
ÖLÜMCÜL TANIMLAMA
Ancak Baltık Denizi uzmanı Julian Pawlak, denizlerin mutlak kontrolünün mümkün olmadığını hatırlatıyor. “Baltık Denizi'ni bir 'NATO gölü' olarak tanımlamak birçok açıdan ölümcüldür.” diyen Pawlak, “Bu terimin kullanılması Baltık'ın bir iç deniz olarak sadece NATO tarafından idare edilebileceğini düşündürmekte ve bu da denizin tamamen kontrol edilebileceği yanılgısına yol açmaktadır. Durum kesinlikle böyle değildir. Deniz stratejistleri sahalarının hiçbir zaman orduların karada yaptığı şekilde kontrol edilemeyeceğini bilirler. Ayrıca, eğer tarih bir yol göstericiyse, Akdeniz ve Atlantik gibi yerler bir noktada NATO gölleri olarak belirlenmiştir; ta ki Soğuk Savaş döneminde Sovyet denizaltılarının, yakın zamanda da Çin donanmasının istilasıyla artık öyle olmayana kadar.” değerlendirmesinde bulunuyor.
Pawlak'ın görüşlerini oldukça zekice bulduğunu belirten Uluslararası Deniz Güvenliği Merkezi'nden (CIMSEC) Dr. Sebastian Bruns da şu katkıyı yapıyor: “Baltık'ın bir 'NATO gölü' olarak tanımlanması en iyi ihtimalle zararlı bir ıslık çalma, en kötü ihtimalle de hüsnükuruntu ve denizcilikle ilgili stratejik düşünce ve uygulamaların kasıtlı olarak yozlaştırılması anlamına gelir.”
NATO'NUN KITASAL HATTI
Uzmanlar, İsveç'in NATO'ya en büyük etkisinin ise başta Afganistan olmak üzere uzun yıllardır kara savaşlarına odaklanan İttifak'ın yeniden denizcileşmesine yapacağı katkıyı gösteriyor.
2022 yılında 500. kuruluş yıldönümü kutlayan İsveç donanması, gelişmiş kabiliyetlere sahip köklü bir denizcilik geleneğine sahip. Tabi bir ülkenin deniz gücü statüsü yalnızca donanmasına değil, aynı zamanda o ülke halkının denizcilik geleneğine de bağlı. Dr. Sebastian Bruns, “İsveç'in zengin denizcilik geleneği, NATO'nun yeniden denizcileşmesine yardımcı olabilir.” derken, NATO'nun son yıllarda kıtasal düşünen politik-stratejik bir hattı olduğunu ve kültürel olarak kara ve hava kuvvetleri generallerinin hâkimiyetinde kalmaya devam ettiğini vurguluyor: “Rusya'nın denizaltı faaliyetleri, Kuzey Kutbu, Baltık Denizi, Karadeniz ve Akdeniz'e odaklanma ve Çin donanmasının Asya-Pasifik'teki arka bahçesinde giderek daha çatışmacı bir tutum sergilemesi gibi yeni dönemin zorluklarının denizcilik boyutu göz önüne alındığında, NATO'nun üyelerinin güvenliğinin denizcilik boyutuna odaklanmasının tam zamanıdır.”
DONANMA KATKISI
Ünlü deniz uzmanı Geoffrey Till, İsveç donanmasının kabiliyetlerine odaklanıyor. Till'e göre bölgesel güç projeksiyonu ile görevli olan İsveç donanması, bu kategorinin en düşüğü olan 'Tip 4' mavi su donanması ile mavi su dışı en yetenekli donanma sınıfı olan 'Tip 5' kıyı savunma donanması arasında yer alıyor. Bu noktada İsveç'in, NATO'nun donanma kabiliyetine katkısının denizaltılar, amfibi botlar, küçük muharip gemiler ve sinyal istihbarat gemileri ile olacağı belirtiliyor. NATO'ya İsveç konusunda tavsiyeler sunan bir araştırmada, şu öneriler yer alıyor:
“İsveç donanması, profesyonelliğini ve denizcilik stratejik kültürünü NATO'ya aşılaması için teşvik edilmeli ve NATO'nun bir bütün olarak güçlendirilmesi için ikili ve çok taraflı programlara agresif şekilde katılımı sağlanmalıdır. Mevcut formatlar göz önüne alındığında, Almanya-Hollanda amfibi işbirliğine katılarak bunu üçlü hale getirmek, Szczecin'deki Almanya-Danimarka-Polonya Çok Uluslu Doğu Komutanlığı'na (MNC E) katılmak, yeni nesil hafif korvetlerini/hafif fırkateynlerini ortak donanmalara sunmak vb. örnekler verilebilir.”
Denizaltı konusunda ise dünyanın en yetenekli filolarından birine sahip olan İsveç'in, Rus denizaltılarına karşı daha etkili bir kapasiteye ulaştırılması için çaba sarfedilmesi isteniyor.
TÜRKYE'YE TEHDİT ARTAR
Rusya'nın Baltık'tan abluka altına alınması durumunda ise Rus Filosu'nun açık denizlere erişim konusunda Karadeniz'e yoğunlaşması bekleniyor. Bu durumda bölgedeki deniz ticaretini Karadeniz'e yönlendirecek olan Rusya'nın, deniz ticaret yollarının güvenliğini sağlamak için de donanma varlığını Karadeniz'e kaydırması, bölgedeki tersanelerin modernize edilmesi ve üretim kabiliyetlerinin yükseltilmesi beklenebilir. Böyle bir durumda, Karadeniz'e girmek için yıllardır fırsat kollayan NATO'nun Türkiye üzerindeki baskıları artacak, boğazlar konusunda yeni talepler yapılacak, Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO üyelikleri daha ciddi olarak gündeme alınacaktır. Karadeniz Filosu'nu son yıllarda takviye ederek 50 gemiye çıkaran Rusya ise yanıt vermek durumunda kalacaktır. Karadeniz'de bozulan güvenlik ortamı ise günün sonunda Türkiye'yi ana ilgi odağı olması gereken Ege ve Doğu Akdeniz'den uzaklaştırabilir. Bu durum deniz yetki alanlarındaki egemenlik haklarımızın kaybedilmesi, adalarda fiili durumların meydana gelmesi, Kıbrıs'ın tehlikeye girmesi gibi bir dizi sorunu da beraberinde gelecektir. Yani İsveç'in NATO üyeliğine alınması, doğrudan Türkiye'ye yönelik tehditleri kışkırtacaktır.