Banka
26 Ağustos 1924’te kurulan, dünyanın 74. bankası, Türkiye İş Bankası.
25 bin çalışanıyla “bir bankadan bazen daha fazlası”: Şişe Cam gibi dev gibi yatırımlara imza atmış.
5 Eylül 1938 tarihli vasiyeti uyarınca Atatürk, yüzde 28.09 oranındaki hisselerine karşılık gelen yıllık kar payının (o zamanki adlarıyla) Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’na verilmesini istemiş.
Bu bir “görev” ve bu görevin icrası şartıyla, hisselerinin rüçhan hakkının vekaletini, kurucusu olduğu CHP’ye vermiş.
İşte bu “hisseler” yazık ki üçüncü kez ‘yine’ siyasetin tartışması konusu...
1953 yılında çıkarılan bir kanunla söz konusu hisseler kamuya devredilmiş, ancak on yıl sonra bu tasarruf Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş.. Bu, elde var bir...
İkinci olarak, 1981 yılında partilerin kapatılmasıyla yine söz konusu hisseler Hazine’ye geçmiş ve bu durum 1992´ye kadar devam etmiş.. Bu da, iki..
Gelelim “3”üncü ‘salvoya’: İşte o, gündemde ve Ak Parti tarafından bir çalışma yürütülüyor.
Hazine ve BDDK uzmanlarıyla takviyeli bir komisyon “özel bir yasa” üzerinde çalışıyor:
Yine “hedef” “CHP’nin İş Bankası’ndaki temsiline konu hisseler”.
Tartışma öylesine alevlenme eğiminde ki, bankanın genel müdürü Adnan Bali, 18 Şubat günü bir basın açıklaması yapmak durumunda kaldı:
“(CHP denetimindeki hisselerin) (yüzde 40 dolayında olan munzam sandık) ana hissedarın mülkiyet haklarıyla, bankanın performansıyla, bankanın iş yapma biçimiyle doğrudan bir ilgisi yok” dedi.
Gerçekten söz konusu hisselerin Hazine’ye devri gibi bir edim, miras hukukuna aykırılık oluşturmakla kalmıyor, ister istemez siyaseten de karşılıklı çekişme konusu oluyor.
CHP kökenli önceki Kültür Bakanlarından Fikri Sağlar, 20 Şubat günü gazetedeki köşesinde:
Hisselere karşılık elde edilen yıllık kar payının TBMM denetiminde olduğunu ve CHP’nin denetim görevi dolayısıyla kasasına tek kuruş paranın girmediğini vurguladı.
İş Bankası gibi uluslararası etkinliği olan bir banka üzerinden bu tartışmaların, ticari hayatımıza hiçbir yararı olmadığı gibi, hukuki bir temelinin, iktisadi bir rasyonalitesinin olduğu da söylenemez.
Bu tartışmalar, borsa deyimiyle “siyasi olarak” okunmakta, belirsizlik olarak yazılmaktadır.
Söz konusu hisselerin Hazine’ye devri, iktisadi hukuka, serbest piyasa mantığına da aykırıdır.
Fakat ülkemizin geneldeki ve ekonomideki önceliklerini gözetemediği de bir gerçekliktir.
Yıllar süren haksız ve ölçüsüz özelleştirmelerin zaafa uğrattığı kaynak bulma potansiyelimiz, ‘gözde kurumlarımızın’ Varlık Fonu’na aktarılmasıyla aşılmaya çalışılmaktadır.
Ne yazık ki, o Varlık Fonu da yıllardır yeterince doyurucu bir fon sağlayamamıştır.
Şimdi de içine İş Bankası gibi kuruluşların hisselerini almak, hangi aklın kârı olsa gerekir?
Oysa bunun yerine, yatırım, üretim önceliklerimizi ele almalı, bir diğer yandan da;
Halk Bankası’nın esnafımızı, Ziraat Bankası’nın çiftçilerimizi “ne kadar desteklediğini” sorgulamalıyız.
Yanı sıra Merkez Bankası’nın iktisadi hayata daha etkin müdahale olanaklarını aramalıyız.
İşte bu gerçekliklerden kopmak, tüm toplumun zarar hanesine yazılmaktadır.
Buna karşılık, İş Bankası hisselerinin bir kısmıyla ilgili güncel ve tarihsel tüm bu örnekler; söylemdeki “özgürlükçüğün” iktidar pratiğine pek yansımadığını da kanıtlamaktadır.
Bir de şu var: “böylesi anaforlara” direnmek, “ilkelere”; 6 oka, anti-emperyalizme, bütünsel kalkınmaya, içten, gönülden ve bilinçle sahip çıkılmasıyla, daha olanaklı hale gelebilir.
Her nasıl olursa olsun ‘siyasi tartışmaların’ odağından İş Bankası’nı çıkarmalı, ülkemizin bankacılık dahil iktisadi sorunlarının çözümüne odaklanmalı ve buna yönelik çalışmalıyız.
[email protected]
https://twitter.com/bulendkirmaci
https://rbulendkirmaci.wordpress.com