Bankalar vergi rekortmeni olurken vatandaş ne durumda?
Geçen günlerde 2019 mali yılı vergi rekortmenleri açıklandı. Bu yıl gecikmeli olarak açıklanan vergi rekortmenlerinden gerçek kişilerin önemli bir kısmının isimlerinin açıklanmasını istememeleri tartışma konusu olurken Kurumlar Vergisi bölümü "anlaşılabilir" nedenlerle tartışılmadı.
En yüksek vergi ödeyen kurumlar içinde ilk 10 kuruluşun 6’sının banka olması görmezden gelindi.
Vergi rekortmenleri listesini daha doğru bir anlatımla "Kâr Rekortmenleri" olarak söyleyebiliriz. İlk 10 rekortmenin bankalar olması, 1980 sonrası ve özellikle 2001 krizi ve Derviş politikaları sonucu ulusal bankalarımıza yabancıların neredeyse el koymasını açıklayabiliyor. Hiçbir şey üretmeden böylesine büyük paralar kazanılabilen bir ülkede yabancıların bankalarımıza sahip çıkmasından daha anlaşılabilir ne olabilir?
Gerçekten değer üretenlerden söz ederken "reel sektör" kavramından söz edenler nedense "sanal sektör" kavramından söz etmiyor. Oysa her şey zıddı ile var olacaktır. Matematikte reel ve sanal el ele yürür. Reelin olduğu yerde sanal da vardır. Ülkemizde sanal sektör bankacılık ve borsa düzenidir. Para kâğıt üzerinden üretmeden kazanılır. Ve de en çok kazanılır. Bu durumda sayısı artık bir elin parmaklarından aza inmiş ulusal bankaları boğmak uluslararası para mafyasının baş hedefidir.
Bankalar vatandaştan "mevduat" adı altında topladıkları parayı belirlenmiş kâr karşılığında satan sıradan ticari kurumlar olmasına rağmen neredeyse dokunulmaz kuruluşlardır. Bu kuruluşların işlemlerini soruşturmak cesaret işidir. Kamu adına bu işi yapacak basın yayın organları ise artık tamamen iş dünyası ile iç içe oldukları, kredi ve ilan gelirleri nedeniyle bankalara göbekten bağlı olduğu için bu konuyu konuşamazlar. (Yakın tarihlerde büyük holdinglerin dev basın tekelleri ve bir de banka sahibi oldukları unutulmamalıdır.)
Bankacılık sistemini kabuk değiştirmesi 2001 krizi ile belirgin hale geldi. 2001 krizinde çok sayıda sanayici ve ticari işletme kredileri ödeyemeyince bankalar bu işletmelere el koydu. Kapanan işletmelerin kapısına 3 vardiya dikilen güvenlik görevlileri bu işletmeleri koruyamayınca koca binalar kısa sürede soyularak enkaz haline geldi. Bu nedenle bankalar riski küçülterek dağıtacak yeni bir alana yöneldiler. Sıradan vatandaşlar...
VATANDAŞ PLASTİK SİLAHLA TESLİM ALINIYOR
Derviş politikalarını sürdüren AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı ile birlikte bankalar kaldırımlarda plastik para olarak tanımlanan kredi kartı dağıtmaya başladı. Kaldırımlarda simitçi kovalayan belediye zabıtası en güzel köşeleri bankalara tahsis etti. Kredi kartı için form dolduran vatandaşlar peşinen çanta ya da mont benzeri hediyelerle ödüllendirildiler. "Kaz gelecek yerden tavuk tüyü esirgenmezdi". Ekonomik krizdeki vatandaş artık cebinde parası olmasa bile dilediği gibi satın alabilecek, çoluğuna çocuğuna "rezil" olmadan AVM adlı tüketici mabetlerinde borçlanabilecekti. Ay sonunda ödeme sıkıntısı çekmemek için son ödeme tarihleri farklı günlerdeki ikinci, üçüncü, dördüncü kredi kartları gelecekti. Kredi kartlarına nakit para çekme olanağı da verildiği için bir başka bankaya borçlanıp diğer bankaya borcunu ödeme "şansı" tanınıyordu. Böylece borç kartopu gibi büyüyordu.
Vatandaşın gelir durumuna bakmaksızın her ay telefonla bankadan arayanlar "kredi kartı limitinizi artıralım" diyerek yalvar yakar oluyor,
50 lira ve üzeri her alışverişinizden sonra cep telefonunuza "yaptığınız alışverişi 3 takside bölelim şu kadarcık faiz ödersiniz" diyen mesajlar geliyor. Ödeme günü yaklaştığında ise "minimum ücreti öde borcunu taksitini atlatalım" mesajları yağıyor. Elbette bedeli karşılığı... Faiz oranını ise sorgulama şansı, borcu büyüyen vatandaş için söz konusu değildi.
Vatandaş bu şekilde teslim alındı. Bankalara gırtlağına kadar borçlu vatandaş üç kuruşa çalıştığı işine daha sıkı sarılıyor, asla daha iyi iş, daha yüksek ücret talebi ile patronunun karşısına çıkamıyordu.
RİSKİ KÜÇÜLT VE DAĞIT
Bankalar kısa sürede riski küçültüp dağıtmanın yararını gördüler. Kredi kartları giderek görece daha yüksek tüketici kredilerine dönüşüyor, rakamlar büyüse bile asla bir sanayi işletmesinin boyutlarına ulaşmıyordu. Otomobil kredilerinde satılamaz kaydı düşüldüğü gibi bir de yan kuruma sigorta yaptırılıyor evler ipotekle satılıyordu. Beyaz eşya vb krediler peynir ekmek gibi gidiyordu. Ticari işletmelere yüzde 22-23 bandında kredi verilirken bu oran kredi kartlarında yüzde 33-35 bandında yürüyordu.
Bankalar risk almak istemiyordu. 10 bin küçük üreticiye 1 milyon lira kredi vermektense 1 milyon vatandaşa 10 bin lira kredi vermek çok daha risksiz ve kârlı idi. Her iki durumda bankalardan çıkan toplam miktar aynı olsa da kâr ikinci durumda çok daha yüksekti. Kriz adı altında yakın zamana kadar hükümetin bazı ürünlere ÖTV muafiyeti getirmesi ile özellikle otomobil ve beyaz eşya tüketiminde patlama yaşanarak bankaların önü bir kez daha açıldı.
KREDİ KARTI SAYISINDA REKOR ARTIŞ...
Resmi verilere göre 2019 yılında ülkemizde banka kredi kartı sayısı 68 milyon 600 bin, banka kartı sayısı 160 milyon 435 bin, ATM sayısı 52 bin 681, POS cihazı sayısı 1 milyon 625 bin iken banka çalışanı sayısı giderek düşüyor. Banka kartları ile para çekme limiti düşük tutulurken vatandaşın parası maaş dönemlerinde istemediği halde bankada esir alınıyor, gecelik faizlerin yüksek olduğu dönemlerde bile bedavadan mevduat tutuluyor. Elektronik ortamda neredeyse hiçbir maliyeti olmamasına rağmen fahiş ücretlerle havale, EFT bedeli tahsil ediliyor, yıllık kart bedeli, ek kart bedeli adı altında küçük miktarlarda ama milyonlarca adet para kesiliyor.
İCRA TAKİPLERİNDE DE REKOR...
İşte bu ahval ve şerait altında 2019 yılı Ocak-Ekim döneminde, 1 milyon 205 bin 253 vatandaş kredi kartı ve tüketici kredisi nedeniyle icra takibine uğruyor, bu sayı son 5 yıl içinde 3 milyon 667 bin 827 oluveriyordu.
Bu koşullar altında bankalardan başka kim kâr rekortmeni olabilirdi ki? Oysa ülkemizde gerçek vergi rekortmeni halen her ay vergisini peşin ödeyen çalışan vatandaşlarımız. Ülkemizde dolaylı vergiler hesaba katılmadan ve tahsil edilip edilmediği sorgulanmadan beyan edilen gelir vergisi miktarı halen çalışanların peşin ödediği verginin altında.