Başbuğ FETÖ'cülerin terfisinde Abdullah Gül'e işaret etti
26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, yeni çıkan kitabı ‘Ergenekon’dan Çıkış’la ilgili Hürriyet gazetesine röportaj verdi. Başbuğ, 15 Temmuz'un aktörü olan FETÖ'cü generallerin terfi ettiği 2010 YAŞ sürecinde dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e işaret etti.
26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, kendisinin de hapsedildiği Ergenekon kumpasını anlatan kitabı "Ergenekon'dan Çıkış" bugün okurlarıyla buluştu. Kitaba ilişkin, Hürriyet'ten İpek Özbey'e açıklamalarda bulunan Başbuş, FETÖ'cülerin terfi ettirildiği 2010 YAŞ sürecine dikkat çekti.
"15 Temmuz’a kadar Başbakan Erdoğan’ın FETÖ mücadelesinde yeterli ve gerekli desteği aldığı söylenemez’ diyorsunuz. YAŞ’ta Başbakan’ın uzlaşıcı, Cumhurbaşkanı Gül’ün ise daha ısrarlı davranışlar içinde olduğunu söylüyorsunuz... Ne demek istiyorsunuz?" sorusuna Başbuğ şöyle yanıt verdi:
"17-25 Aralık yaşandı mı, yaşandı. Burada dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Fetullah Gülen cemaatine karşı bir mücadelesi başladı mı, başladı. Başbakan Erdoğan, Fetullah Gülen cemaatine karşı savaş açtı. O zaman 2014-2015 şûralarında özellikle Erdoğan’ın FETÖ’cülerin terfisine müsaade edeceğini düşünmek akıl dışı değil mi? Ancak bu gerçekleşiyor. Ben soruyorum: 2014 ve 2015 YAŞ toplantılarında alınan kararlar neticesinde terfi ettirilen general/amirallerin yüzde 65’i, ordudan 15 Temmuz sonrası tasfiye edildi. Bu çok düşündürücüdür. 2010 YAŞ sürecinde yaşanılan olaylarda Başbakan Erdoğan’ın daha uzlaşıcı, Cumhurbaşkanı Gül’ün ise daha ısrarlı olduğunu gördüm. 2014’ten 15 Temmuz 2016’ya kadar olan sürece bakılırsa, Başbakan Erdoğan’ın Gülen örgütüne karşı yürüttüğü mücadelede yeterli ve gerekli desteği aldığı pek söylenemez, yalnız bırakıldığını düşünüyorum."
Başbuğ'un sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Yeni kitabınız adı ‘Ergenekon’dan Çıkış’. Ergenekon’dan çıkıldı mı peki?
"Ergenekon Türkler için bir destanın, efsanenin adıdır. Ergenekon Türklerin 400 yıl yaşadığı anavatanlarına verilen bir isimdir. Anavatan Altay Dağları ile çevriliydi. Anavatan Türklere dar gelince, demirden olan dağı delerek bu bölgeden çıkmayı başardılar. Ergenekon böylece bir destanın da ismi oldu. Dar bir alandan çıkışı anlatıyor. ‘Ergenekon komplosu’ 2007 yılında başladı. Mustafa Kemal Atatürk’e candan bağlı olan bilim adamları, gazeteciler, askerler yani aydınlar hapsedildi. 7 yıl süren büyük mücadeleden sonra cezaevlerinin kapısı açıldı. Bizleri hapseden dağdaki ilk deliğin açıldığı tarih de benim tahliyemin gerçekleştiği 7 Mart 2014 oldu. Haziran ayı içinde de komplolar nedeniyle tutuklu olanlar tahliye edildi."
Her şey bitti mi?
"Hayır, süreç devam ediyor. Türkiye FETÖ’nün hâkimiyeti altına giren bir yargı ve emniyet sistemi ile karşı karşıya kaldı. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü yerle bir oldu. Şimdi Türkiye hâlâ bu sistemin kalıntılarından kurtulmaya çalışıyor.
FETÖ komploları ile açılan davalar hâlâ bitirilemedi, düzlüğe tam çıkılamadı. Neden?
Türkiye 15 Temmuz 2016’da FETÖ darbe girişimi ile karşı karşıya kaldı. Bu olay sorumluluk taşıyan herkes için bir utançtır. TSK, yargı ve emniyet içindeki kalıntılarla siyasetteki uzantıları mutlaka sonuna kadar temizlenmelidir. Bu temizliğe herkes destek vermelidir. Bu süreçte sorumluluğu olan kurumlar -ki bu kurumlardan birisi de TSK- şapkalarını önüne koyup bir özeleştiri yapması lazım. 15 Temmuz 2016’dan gerekli dersleri çıkarmazsak tarih bizi affetmez.
Tarih affetmeyince ne olur, tekerrür mü eder?
Eder. Tarih, tarihten ders çıkarmayanlar için çok acımasızdır. Türkiye, ikinci kez 15 Temmuz gibi bir olayı kaldıramaz, Allah korusun. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu ve bizlere emanet etti. Bir de hedef bıraktı: Çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkılması. Bu hedefe ulaşmak için en önemli husus ise hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün sağlanmasıdır.
Fetullah Gülen’in TSK’daki varlığını ilk ne zaman hissettiniz?"
1980’li yıllar, albaylık dönemlerimizdi diyebilirim. İlk önce Kuleli Askeri Lisesi ve İzmir Maltepe Askeri Lisesi’nde Fetullah Gülen diye birinin cemaatine yakın kişiler olduğunu işittik. Bu okullarda temizleme faaliyetleri olduğunu duyduk
Ciddiye aldınız mı?
Tabii ki alındı. O zamanlarda çalıştığım görevler pek bu konuyla ilgili değildi.
En kritik ve tartışmalı döneminizi ‘Kozmik Oda’ sürecinde yaşadınız. Arama izniniz yıllardır tartışılıyor. Pişman mısınız?
Hayır, gerekeni yaptığımızı düşünüyorum. Bugün olsa yine Kozmik Oda’yı açardım. Kozmik Oda olayı basında gereğinden fazla büyütüldü. TSK’ya gerçekten samimi duygularla güvenen, seven insanlarımızın psikolojik olarak yüreklerini dağlayan bir olay oldu, üzüntü yarattı. Tenkit edenler olabilir, samimi tenkitlere saygımız var. Ama olayı saptırarak yanlış noktalara götürenlere karşı da pek saygı duyduğumu söyleyemem. Bizim prensibimiz şu oldu: Biz o gün doğru yaptığımızı düşündük, bugün hâlâ öyle düşünüyorum.
Ya karşı dursaydınız?
Birincisi “Silahlı Kuvvetler Bülent Arınç’a suikast planlaması yaptı. Burayı açmasaydık ortadaki delilleri kararttılar” diyeceklerdi. Ama bizim için önemli olan ve yüreğimizi dağlayan bir olay var. Burada Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitlioğlu ve Uğur Mumcu suikastlarıyla ilgili bilgi arandı. Biz Kozmik Oda’yı açmasaydık bu cinayetlerin arkasında TSK var denecekti. Genelkurmay’ın tepesindeki bir kişinin gereken işlemi yapmadan bu iddiaları havada bırakması doğru değildi.
Şunu mu diyorsunuz: Kozmik Oda’yı açmasaydık, Uğur Mumcu cinayeti üstümüze kalacaktı!
Gayet tabii. İki gün sonra diyeceklerdi ki “Biz suçüstü yakalamıştık, imha ettiler, izin vermediler vs”. Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle Özel Kuvvetler arasında ilişki kurulması tüylerinizi ürpertmez mi? Biz bu iddiaların çürütülmesinin gerekli olduğu kanaatine vardık. İddialar çok vahimdi. Ciddiye almadan aratmamak olabilir miydi, olabilirdi. Ama iddiaların daha güçlenerek, bugün değil ama yarın Silahlı Kuvvetler’in karşısına getirilmeyeceğinin garantisi var mı? Bu iddianın ortadan kaldırılması bizim için hayatiydi. Kozmik Oda’daki arama 19 Aralık 2009’da başladı, 20 Ocak 2010’da bitti. Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda bakılan her şey, Genelkurmay Destek Kıtaları Komutanlığı’nın kasasına çift mühürle kitlendi. Bu süreçte Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndan bir tek kâğıt parçası, belge, bilgi dışarıya çıkmadı. Ne zaman çıktı, 16 Mart 2013... Hassasiyet gösterenler bu konu üzerinde dursunlar. 16 Mart 2013’te bu bilgiler verildi, dönemin Genelkurmay Savcısı da Muharrem Köse’ydi. Tamamen yasadışı. Bu bilgiler nereye gitti, ne oldu? Bunun üzerinde durulmalı. Biz kozmik odayı açarak aslında FETÖ’nün oyununu bozduk.
Cezaevine ilk girdiğiniz anda ne hissettiniz?
İçimde garip bir şekilde huzur vardı. Tedirginlikse hiç yoktu. Elimi yüzümü yıkadım, pijamaları giyip yatağa uzandım. Nedendir bilinmez, anında deliksiz bir uykuya daldım. Cezaevi hayatı elbette zor. Ama cezaevinde de yaşam ‘onurlu’ ve ‘yiğitçe’ olmalıdır.
Silivri’den çıkarken sizi ilk kim aradı?
Daha demir kapıdan çıktık, ilk arayan Süleyman Demirel’di. Kalabalığa konuşma yaptım. Arabaya bindim, arabada ilk arayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı. Sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de aradı.
26 ay haksız yere hapis yattınız. Kimi/kimleri asla affetmeyeceksiniz?
Hiç tarzım değil, biz kimiz ki affetmek veya affetmemek bize kalmış. Bu süreçte hayatını kaybedenler oldu. En son kayıplardan biri ise sınıf arkadaşım, silah arkadaşım Özden Örnek’tir. Acaba bu süreçler yaşanmasaydı Özden Örnek kanser illetine tutulur muydu? Benim kanaatime göre tutulmazdı. Bunların suçlularını Allah affetsin.
Balyoz tutuklamalarının başlangıcı 22 Şubat 2010... 22 Şubat 1962 Talat Aydemir ve arkadaşlarının direnişiyle aynı tarih. Kitabınızda bu tarihlerin tesadüf olmadığını söylüyorsunuz.
Bilinçli seçiyor, kesinlikle tesadüf değil. Daha önemli tarihler var. Ergenekon savcısı 18 Mart’ta esas hakkında mütalaa sunuyor mesela, başka gün mü bulamadınız? Çanakkale Deniz Zaferi, Silahlı Kuvvetler için önemli bir gün. FETÖ’nün bu komploları sahneye koyarken hep psikolojik üstünlüğü sağlamak için TSK’yı rahatsız edecek, acıtacak tarihleri seçtiğini görüyorsunuz. Mesela, Ergenekon kararı da Mustafa Kemal Atatürk’e başkomutanlık görevinin verildiği 5 Ağustos günü açıklandı.
8 Şubat 2010 tarihine gidelim istiyorum. Orada da önemli bir olay yaşandı. Erzincan 3. Ordu Karargâhı’nda neler oldu?
O gün Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal mahkemeden arama kararı alıyor ve 3. Ordu Karargâhı’na geliyor. Bir astsubayın çalıştığı istihbarat ofisinde -ki orada gizli bilgiler var- arama yapacak. Mahkeme kararı var. Ama biz ‘Hayır’ diyoruz.
3. Ordu Komutanı Saldıray Berk... ‘Hayır’ kararını siz veriyorsunuz değil mi?
Tabii ki. Savcının tuttuğu tutanakta şu yazılı: “Arama ve el koyma işlemine izin vermeyen kişi “Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dur.” Şunu da söylemeliyim ki, mahkeme kararı Kozmik Oda’nınkinden daha sağlamdı, buna rağmen izin vermedik. Çünkü olay maksatlı, düzmece...
Nasıl bir maksattan söz ediyorsunuz?
FETÖ’nün mücadelesinde hep çıtayı yükselterek hareket ettiğini görüyoruz. O andaki hedef muvazzaf bir orgenerali almaktı. Savcı oraya girdiğinde Alevi köylerini ziyaret etmekle de suçlanan 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk’e gidecek, hedefi o. Başaramadılar. Ama tabii pes de etmediler, 5-6 ay sonra Orgeneral Bilgin Balanlı’yı tutukladılar. Balanlı’nın tutuklandığı gün kendi kendime “Sıra bana geldi” dedim. Ama kimseye bunu söylemedim. Burada kaldı mı, hayır. 2012’de MİT Müsteşarı’na gittiler, orada hedef MİT Müsteşarı değil, Başbakan’dı. Engel olundu, örgüt hemen yeni bir hedef koydu...
17-25 Aralık...
Doğru, nihai hedef hep Başbakan...
Ergenekon ve Balyoz olmasaydı, 15 Temmuz yapılabilir miydi?
Olmayabilirdi. Yüzde yüz demek zor ama olmayabilirdi. Özellikle Balyoz çok önemli. Personel kaybımız çoktu. Balyoz komplosu olmasaydı 15 Temmuz yaşanmayabilirdi.
‘15 Temmuz’a kadar Başbakan Erdoğan’ın FETÖ mücadelesinde yeterli ve gerekli desteği aldığı söylenemez’ diyorsunuz. YAŞ’ta Başbakan’ın uzlaşıcı, Cumhurbaşkanı Gül’ün ise daha ısrarlı davranışlar içinde olduğunu söylüyorsunuz... Ne demek istiyorsunuz?
17-25 Aralık yaşandı mı, yaşandı. Burada dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Fetullah Gülen cemaatine karşı bir mücadelesi başladı mı, başladı. Başbakan Erdoğan, Fetullah Gülen cemaatine karşı savaş açtı. O zaman 2014-2015 şûralarında özellikle Erdoğan’ın FETÖ’cülerin terfisine müsaade edeceğini düşünmek akıl dışı değil mi? Ancak bu gerçekleşiyor. Ben soruyorum: 2014 ve 2015 YAŞ toplantılarında alınan kararlar neticesinde terfi ettirilen general/amirallerin yüzde 65’i, ordudan 15 Temmuz sonrası tasfiye edildi. Bu çok düşündürücüdür. 2010 YAŞ sürecinde yaşanılan olaylarda Başbakan Erdoğan’ın daha uzlaşıcı, Cumhurbaşkanı Gül’ün ise daha ısrarlı olduğunu gördüm. 2014’ten 15 Temmuz 2016’ya kadar olan sürece bakılırsa, Başbakan Erdoğan’ın Gülen örgütüne karşı yürüttüğü mücadelede yeterli ve gerekli desteği aldığı pek söylenemez, yalnız bırakıldığını düşünüyorum.