Batı'da insanlıktan çıkma özgürlüğü
17. ve 18. yüzyılda bireyi öne çıkartan, feodal ilişkiler karşısında hak ve özgürlükleri savunan ve bu sebeple ilerici olan “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” fikri bugün geldiğimiz noktada “bırakınız uyuşturucu kullansınlar, bırakınız hayvanlara tecavüz etsinler” noktasına geldi
Sosyal medyada gündem olan bir haber: “Berlin'deki Potsdamer Platz'da hayvanlarla cinselliği yasaklayan yeni yasayı protesto etmek için diğer zoofililer eylem düzenledi. Michael Kiok isimli sapık, hayvanlarla ilişkiyi yasaklayan yasanın adil olmadığını iddia ederek, evcil hayvanıyla ilişkiye girmesinin gayet normal olduğunu iddia etti.” (1)
İtiraf etmek gerekirse çok şaşırdığımı söyleyemem. Bir anda karşıma çıkınca kanım dondu ancak üzerine düşününce şaşırılacak bir şey olmadığını fark ettim. Son zamanlarda okuduğum ve araştırdığım şeylerle birleştirince bunun doğal bir sonuç olduğu kanısına vardım. Finlandiya başbakanının kokain partisi düzenlemesini (2), feministlerin ve LGBT destekçilerinin teorisyenlerinden Gayle Rubin’in pedofiliyi ve ensesti hak olarak, aileyi tabu olarak gören fikirleri ve ABD’de bulunan sapkın NAMBLA isimli derneğin buna desteğini açıklamasını (NAMBLA= (Kuzey Amerika Yetişkin Erkek ve Oğlan Çocuğu Aşkı Derneği) (3), Japonya’da “gece taşınma hizmeti” veren şirketler aracılığıyla ailesinden, akrabalarından, çevresinden sıkılan insanların “buharlaşmasını” sağlayan şirketlerin varlığını (4), Hollanda’da çocuklar, hayvanlar ve ölülerle cinsel ilişki kurmayı savunan “Kardeşçe Aşk, Özgürlük ve Farklılık Partisi”nin seçimlere hazırlandığını (5) ve bunun gibi birçok örneği kafamda birleştirince “hayvanlarla cinsel ilişki hakkı” için yürüyüş yapılması beni şaşırtmadı.
KURUMSAL SAPKINLIK
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, yukarıda bahsettiğimiz mide bulandırıcı şeylerin o ülkelerde büyük bir taban desteği aldığına dair elimizde bir veri yok. Bu verilerden çıkartabileceğimiz tek bir şey var ki, her şeyi özetliyor: Batı toplumlarında sapkınlıklar “kurumsallaşıyor”.
Çocuklarla, hayvanlarla, ölülerle cinsel ilişki, insanların uyuşturucu kullanımı ve özendirmesi, insanların evlerini, ailelerini terk etmeleri ne yazık ki dünyada mevcut. Bu sorunları belli başlı toplumlara mal etmek doğru olmaz, dünyanın hemen her yerinde var olan şeyler ve çoğu da suç tanımına giriyor. Batı’dan yükselen bir ses ise “bunların hak ve özgürlükler olduğunu, suç olmadığını” söylüyor.
ÇÜRÜMENİN KÖKLERİ
17. ve 18. yüzyılda bireyi öne çıkartan, feodal ilişkiler karşısında hak ve özgürlükleri savunan ve bu sebeple ilerici olan “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” fikri bugün geldiğimiz noktada “bırakınız uyuşturucu kullansınlar, bırakınız hayvanlara tecavüz etsinler” noktasına geldi.
Feodal ilişkileri yıkmak için mevcut değerlere savaş açan Batı Medeniyeti, bugün geldiğimiz noktada kendi yarattığı değerlere de savaş açtı. 18. yüzyılda ahlaklı olmak sadece tanrıdan gelen bir görev değil aynı zamanda insan olmanın temel sorumluluğudur diyen Kant’ın yerini yalnızca 100 yıl sonra modern toplumun değerlerini yok saymayı ve onlara savaş açarak kendi değerlerini yaratması gereken üst insanı savunan “efendi-köle ahlakı” aldı.
Varılan noktada ise Kant’ın mensup olduğu Batı Medeniyeti 1640’ta İngiltere’de, 1776’da ABD’de, 1789’da Fransa’da devrimler yapıp “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”ni yazarken; Nietsche’nin mensup olduğu Batı Medeniyeti bu değerlere savaş açmayı savundu ve insanlığa 2 dünya savaşı, 2 atom bombası ile sayısız “demokrasi” hediye etti.
Mevcut değerlere sorgulanmaktan öte savaş açılmalıydı. Halbuki ortak değerleri olmayan toplumların yaşama şansı kaçtı?
50 SENE SONRASININ ÖZGÜRLÜĞÜ
Yaşama şansı olmadığını 2022’den bakınca çok daha net görüyoruz. İnsanı insan yapan özelliklere dahi savaş açan bir çürümeyle karşı karşıyayız. Eşcinsellere “sana dayatılan değerleri yık, tek değerin senin cinsel kimliğin” dayatmasında bulunan LGBT dernekleriyle insanı cinsiyetine yabancılaştıran, bazı devletlerin uyuşturucuyu serbest bırakmasıyla insanı bedenine yabancılaştıran bir çürüme bu. 50 sene önce LGBT gibi veya uyuşturucuyu savunanlar gibi “kurumlar” azınlıktaydı ve marjinaldi. Çürümenin bugün geldiği noktadaysa Atlantik sistemine göbekten bağlı ülkelerde LGBT hareketinin ve uyuşturucu serbestliğinin toplumsal tabanı bulunuyor. Eğer bu şekilde giderse 50 sene sonra yazının başında bahsettiğim ve henüz azınlıkta olan sapkın kurumların Atlantik ülkelerinde “özgürlük” adı altında toplumsal tabanı olmayacağını kim garanti edebilir?
Neyse ki, medeniyet kuşu asıl yuvasına dönüyor ve Avrasya’da yeni bir dünya kuruluyor. Atlantik’te kalanlara ise kötü son gözüküyor.
Kaynaklar:
(1) https://www.ulusal.com.tr/haber/11656964/almanyada-akillara-durgunluk-veren-sapkin-yuruyus
(2) https://www.ulusal.com.tr/video/11661224/finlandiya-basbakani-marinden-kokain-partisi
(3) https://www.aydinlik.com.tr/haber/pedofili-ve-ensesti-mesrulastirmaya-calisan-teoriler-333201
(4) https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57816889
(5) https://tr.euronews.com/2020/09/07/hollanda-da-cocuk-pornosunu-savunan-pedofili-partisinin-yeniden-faaliyete-gecmesine-tepki