Batı’nın Grevio raporu ve 'yerli' gölge rapor (2)
İstanbul Sözleşmesi kapsamında birbirinin izdüşümü iki rapor: Batı’nın Grevio raporu ve 'yerli' gölge rapor
İstanbul Sözleşmesi üzerinden ve Gölge Raporun verdiği destekle Grevio’nun ağzından Batı bize diyor ki, “Kadın erkek eşitliğinde aileye yer yoktur! Kadını aile içinde tanımlarsanız kadın şiddet görmeye devam eder. Aile kurumunu boş verin!” Öyle ya, bazılarımız için uygarlığın kıblesi sayılan Batı ülkelerinde aile, ne zamandır aşındırılmıştır. Kadın ve erkeğin aile kurumunun gereklerini, sevgi ve eşitlik temelinde paylaşmaları onlara göre imkânsızdır. “Aileyi bitiriyoruz; yerine LGBTİQ verelim, devamında pedofiliye ve enseste özgürlük geliyor! Değerlerini yitirmiş, yalnız ve yarınsız insanı verelim! Evet, ortada bir millet kalmayacak ama görün bakın, kadına yönelik şiddet nasıl da bitecek!” LBGTİQ’nun, neoliberalizmin ideolojik siyasi hareketi olduğunu anlamak için başka ne söylemek gerekir? Grevio Raporundaki bu ifadelerin kaynağı da, “Şiddetin çoğunlukla aile ve aile gibi yakın ilişkilerin içinde üretildiği bilgisini yok saymadan, aile kavramına karşı gerçekçi ve eleştirel bir tutum geliştirilmesini” öneren, “Yetkililer, kadınların güçlendirilmesiyle ilgili tüm etkinliklerde, kadına bireyden ziyade ailenin bir parçası olarak yaklaşıyor” diyen, “Farkındalığın arttırılması için yapılan çalışmalarda bel kemiğini ailenin güçlendirilmesi yaklaşımı oluşturduğu için, Sözleşmenin amaçladığı gibi, kadın erkek eşitliği, tek tip olmayan kadınlık ve erkeklik rolleri konusunda bilgi yayma işlevi bulunmamaktadır” diye şikâyetçi olan Gölge Rapordur.
Grevio’nun Raporunda “İstanbul Sözleşmesini ve ilkelerini savunan bağımsız kadın kuruluşları gibi sivil toplum kuruluşlarının yaşadığı ve gittikçe artan kısıtlayıcı koşullar konusunda endişeli oldukları ve tüm kadın gruplarını temsil eden kadın kuruluşlarının gelişmesine ve yetkili makamlarla işbirliği yapmasına olanak sağlayan bir ortama acil ihtiyaç olduğu” belirtilmiştir. Çünkü Gölge Rapor baştan sona “bağımsız kadın örgütleri ve LGBTİQ örgütlerinin kadına yönelik şiddet (KYŞ) konusunda verdikleri mücadele yönünden devlet makamlarınca süreçlere dâhil edilmediği” yakınmalarıyla doludur. Gölge Raporu yazan ve imzalayan örgütlerle, Türkiye dışından “insan hakları”cı vakıf veya ağlarda bağlantı içinde olan Grevio elemanları da bu yakınmaları Rapora yansıtmışlardır.
Bu durumu “Tek bir yerinde cinsel yönelimler, cinsel kimlik ifadeleri geçti diye İstanbul Sözleşmesinin bunları içine aldığını nasıl söyleyebiliyorsunuz?” diyenler iyi değerlendirmelidir. Konu, KYŞ ile mücadele amacıyla hazırlandığı savunulan İstanbul Sözleşmesinin bu grupları da kapsadığı gerçeğinin çok daha ötesinde, neoliberalizmin beslediği LGBTİQ hareketinin kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin içinde kendine çok geniş bir alan açtığı noktasındadır. Fizikteki birleşik kaplar kuralındaki gibi, KYŞ ile mücadelede aile kurumunun hedef alınması LGBTİQ hareketinin beslenmesini getirmektedir.
Aslında Gölge Raporda Öneri olarak yer alan “Toplumsal cinsiyet, yaş, sağlık durumu, azınlık olma durumu, engellilik, göçmen ya da sığınmacı olma, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, Anayasa’nın 10. Maddesine ‘ayrımcılık yapılamayacak koşullar’ olarak açık bir şekilde eklenmelidir.” ifadesinin Grevio Raporuna da girmesi beklenirdi. İstanbul Sözleşmesinde kalsaydık, sanki Anayasa’mız ve kanunlarımız her tür ayrımcılığı yasaklamıyormuş gibi, böyle bir maddenin Anayasa’ya eklenmesi gündeme gelecekti.
Grevio, “belirli etnik gruplara ait kadınlar örneğin Kürt kökenli kadınlar” ifadesini çok sevmiş ve Raporun her yerinde kullanmıştır. Gölge Raporda da “Kürt kadınlar başta olmak üzere etnik grubu bakımından azınlık olan kadınlar” ifadesi birçok yerde geçmektedir.
Batılı devletlerin, ülkesi ve milletiyle bölünmez, üniter bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ni her fırsatta etnik köken ifadeleri kullanarak anmasının nedeni hepimizce malumdur. Türkiye’nin etnik temelde parçalanması, onların Sevr’den bu yana kursaklarında kalan sevdalarıdır. Ülkemizin parçalanmasına karşı verilen mücadeleye ilişkin, içimizden bazı kadın örgütleri ve STK’ların hazırladığı Gölge Raporda ortaya konan tavır ise aramızdaki Sevr sevdalılarını işaret etmektedir.
Gölge Rapor, “15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminden beri KHK’larla basın kuruluşları kapatılmakta, basın özgürlüğü gasp edilmekte, akademisyenler görevlerinden ihraç edilmekte ve tutuklanmaktadır.” demekte, ardından “Güneydoğu’da durum daha da vahimdir. 11 Eylül 2016 tarihinden itibaren Kürt halkın yoğunlukta bulunduğu bölgede 86 belediyeye kayyım atandı, 34 kadın belediye eş başkanı tutuklandı, belediyelere bağlı 43 kadın merkezi kapatıldı” diye yakınarak adını geçirmeden HDP’nin sözcülüğünü yapmaktadır. Gölge Rapora göre OHAL sürecinde insan hakları ihlal edilmekte, bağımsız kadın örgütleri kapatılmakta, kadın aktivistler tutuklanma riski yaşamakta ve geleceklerinden endişe duyulmaktadır. Gölge Rapor hızını alamayıp uluslararası mekanizmaları devlete gerekli çağrıları yapmaya ve yaptırım uygulamaya davet etmektedir.
“Yerli” Gölge Raporla, Avrupa Konseyi menşeli Grevio Raporunun, birbirinin izdüşümü olduklarını anlamak için yüksek zekâya gerek yoktur.
Grevio görevini yapmıştır. İstanbul Sözleşmesini gerekçe göstererek Türkiye’ye üniter ulus devlet sevdasından vazgeçip PKK ve FETÖ ile mücadeleyi bırakmasını ve milli değerlerimizi ve kültürel yapımızı gözden çıkarıp Batı’nın vatansız, kimliksiz, cinsiyetsiz yapayalnız insan figürünü kadın erkek eşitliği diye yutmamızı istemiştir.
Gölge Raporu hazırlayanlar da görevlerini yapmışlardır. KYŞ ile mücadele adına Raporun her sayfasında devletimizin terörle mücadelesini ve milli ve kültürel yapımıza olan bağlılığımızı Batı’ya şikâyet etmişler ve Türkiye’ye müdahale edilmesini istemişlerdir. Aynı, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve güvenlik politikalarını ‘Gece Yarısı Ekspresi’ mantığıyla yansıtan ve kendilerine yabancı unsurlarca arka çıkılmasını bekleyen irade gibi…
Gölge Raporu hazırlayan ve imzalayan kadın örgütleri ve STK’ların, ülkemiz sınırları içinde, TC vatandaşlığı altında Türkiye karşıtı bir lobiye dönüştüklerini görmekteyiz. “Sivil toplum kuruluşu” olmayı devlete düşmanlık çizgisinde yürütüyorlar ve bunu Batı ülkelerinden fon, hibe adı altında destek alarak yapıyorlar. Türkiye aleyhtarlığında al gülüm, ver gülüm misali yürüyen bu ilişkiyi, Cumhuriyet devrimleri temelinde Türk kadınlarının yükseltilmesi için mücadele ettiklerini zannettiğimiz bazı imzacı kadın örgütlerinin nasıl içlerine sindirebildiklerini anlamak ise güçtür. İktidar muhalifliğinden gözleri dönüp, Batı’nın bedava çalıştırdığı “kullanışlı eleman” durumuna düşen bu örgütlere, Türkiye’de sivil toplum kuruluşu olmanın, bugün, her zamankinden yüksek bir sorumlulukla hareket etmeyi gerektirdiğini hatırlatırız.
Kaynaklar:
(1) Işıl Çetin: GREVİO Raporlarının Hedefi, Teori, 367, 2020
(2) https://ailevecalisma.gov.tr/media/3825/grevio-rapor-turkce-5bd99d7dbb799.pdf - GREVİO (İlk) Değerlendirme Raporu – Türkiye,
(3) https://www.stgm.org.tr/sites/ default/files/2020-09/istanbul-sozlesmesi-turkiye-izleme-platformu-2017-golge-raporu.pdf - Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin hükümlerini yürürlüğe koyan yasal ve diğer tedbirler hakkında Türkiye’nin İlk Raporuna İlişkin Sivil Toplum Örgütlerinin Gölge Raporu
İstanbul Sözleşmesi kapsamında birbirinin izdüşümü iki rapor: Batı’nın Grevio raporu ve 'yerli' gölge rapor-1
Aydınlık’ın notu: Sitemizde saat 12.00'de erişime açılan yazarlarımızın yazılarını, erken saatte okumak için dijital gazetemiz e-Aydınlık'a abone olabilirsiniz.