Bayram Salman Aydınlık'a konuştu - 1: 9 yaşında tırnak kemane ile başladım
‘İlkokul üçüncü sınıfta, babamın öğretmenliğinde tırnak kemane çalmaya başladım. Babam Salih Salman iyi tırnak kemane çalardı. Annem Hatice Salman çok iyi bir dinleyiciydi, babam da çok iyi bir icracıydı.’
Emine Sağlam Akfırat
Bu hafta, 1985 yılında sınavı kazanarak, İzmir TRT Yurttan Sesler Korosunda saz sanatçısı olarak göreve başlayan Kabak kemane ustası Bayram Salman konuğumuz. Ege’nin incisi Fethiye’den, dinlediğinizde yerinizde duramayacağınız, sözlü, iki oyun havası seçtik.
Salman küçük yaşlardan itibaren babasının, annesinin, öğretmenlerinin desteğini ve nasıl tırnak kemane çalmaya başladığını anlatıyor. Küçük yaşlarda başladığı sanat hayatının ilk bölümünü gelin birlikte dinleyelim.
- Önce sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1959 yılında Fethiye’nin Yaka Köyü’nde doğdum. Bizim köy halkı haziran başlarında yaylalara gider. Bende yaylaya çıktıktan bir hafta sonra kara çadırda dünyaya gelmişim. O yüzden bana küçükken hep “Yaylalı” derlerdi ve o şekilde severlerdi. İlkokulu köyde okudum. İlkokul üçüncü sınıfta, babamın öğretmenliğinde tırnak kemane çalmaya başladım. Babam Salih Salman iyi tırnak kemane çalardı. Annem Hatice Salman çok iyi bir dinleyiciydi, babam da çok iyi bir icracıydı. Bazen aralarında şakalaşırlardı. “Ben kemane çalarak anneni kandırdım” derdi. Hatta önce annemin evlenmesine razı olmuşlar, sonra vazgeçmişler. Babam kemane çala çala kaçırmış annemi. Sekiz kardeşiz. Ben yedi numarayım.
ARDIÇ KÜTÜĞÜNDEN ÜÇ GÜNDE OYULDU
- Kardeşlerinizin müzik yeteneği var mı?
Hepsinin kulağı iyidir. Abim bağlama çalardı. Abimin evinin çatısını yapan marangoz Mustafa abi vardı, nur içinde yatsın. Ben dokuz yaşındayken, babam bana küçük ardıç kütüğü verdi, “bunu Mustafa amcana götür sana kemane yapacak” dedi. Kütüğü atölyesine götürdüm, başladı keserle kütüğü oymaya. Üç gün bekledim. Üç gün sonra kemane bitti. O zamanlar metal tel kullanılmıyordu, babam bağırsak telleri taktı, yayını yaptı ve çalmaya başladı. Babam geçim derdine düşmüş, sekiz çocukla çiftçilik yapıyor. Babam çalmaya başladı ve ben de o şekilde öğrendim ve çalmaya başladım. Benim büyüğüm Bilal “kemaneyi ben alacağım, ben çalacağım” deyince sorun oldu aramızda. En sonunda ben kazandım, kemane bende kaldı.
Neyse iki abime de bağlama aldılar. Biz bağlama çalarız dediler ve güzel de çalıyorlardı. Ben de ilkokulda müzik derslerinde, koroda, bayramlarda çalıyordum. İlkokulu bitirdiğimde hemen ortaokula kayıt olamadım. İki yıl ara verdim. Babamın maddi durumu çok iyi değildi. Kalabalık bir aileyiz.
- Kabak kemaneyle ünlüsünüz ama ilk olarak tırnak kemaneyle mi çalmaya başladınız?
Evet önce tırnak kemaneyle başladım. Tırnak kemane tırnakla çalınır ve çalması daha zordur. Bizim yörede ünlüdür ve çok vardır.
YÖRÜK KEMANESİ DENİR
- Kabak kemaneyle, tırnak kemane arasında ne fark var?
Tırnak kemane diğer enstrümanlar gibi telin üzerine basarak değil de tırnaklarımızı yandan ittirerek teli dokunarak seslere basılır. Klasik kemençe gibidir. Bizim yörede halk müziğinde çalınır. Aynı tırnak kemane Kastamonu’da da vardır, Urfa’da da vardır. Hatay’da da vardı çok eskiden. Ama günümüzde kaybolmak üzere olan tam bir Yörük sazıdır aslında. Bundan otuz yıl önce İngiliz araştırmacı geldi Fethiye’ye. Bu çalgıların fotoğraflarını çektiler ve kitap yazdılar. Kitapta tırnak kemane, Yörük Kemanesi diye yazıldı. Anadolu’da hep Yörükler çaldığı için ismine öyle denmiş. Biz tırnakla çalındığı için tırnak kemane diyoruz.
Kabak kemane ise tıpkı keman gibi tellerin üzerinde yayla çalınıyor.
RAMAZAN GÜNGÖR İLE HAMDİ ÖZBAY’IN HEYKELİNİ DİKTİK
İ. Can: Bizim o dönemde köyümüzde elektrik yoktu.
Evet bizde de elektrik yoktu. Yerde bir tabaktan, mısır ekmeğiyle yemek yerdik. Her yaz yaylaya giderdik. Yaylamızın adı da “Zambaklı Yaylası”. Zambakların, ardıçların ve sedir ağaçlarının bol olduğu bir yer. Hemen üstünde de Akdağları, Toroslar var. Bizim yayla Torosların en batı kesimi yani Akdeniz’e bakan tarafta. Bir ucunda biz varız, bir ucunda da Mersin, İskenderun var.
Babam sahilden eşeklerle yiyecek taşırdı yaylaya. Yoksa orada aç kalırdık. Sonra bir ara bana haber gönderdi. Okumak istiyorsa buraya gelsin demiş. Fethiye’de geldik, okula kayıt olduk. 1977 yılı 3. sınıfta TRT mahalli sanatçı sınavı açtı. Antalya yakın olduğu için Antalya Radyosu’nda sınava girdik. Şahin Akay da sipsiyle girmişti. Sınavı kazandım. Bundan sonra arada yayınlara, bantlara gidiyorduk. Bazen İzmir’e geliyorduk. Fethiye’nin en iyi bağlama çalanlardan rahmetli Ramazan Güngör vardı. Onun da heykelini diktik. Hamdi Özbay’ın da diktik. Ahmet Günday’da bana vasiyet etti. İnşallah onun da heykelini dikeceğiz. Ankara’ya programlara gidiyorduk. Ahmet Mortaş vardı şu an da emekli oldu Marmaris’te. TRT’nin en eski radyo prodüktörlerinden birisidir. Çok iyi bir prodüktördü. İlk onun röportajına katılmıştım. O yayınlandığında köyümdeydim. Çok eski bir radyomuz vardı, pilli. Açtım radyoyu yayın başlamıştı. Yayın bitti, yolda birisi geçiyordu, beni görünce dondu kaldı. “Ne işin var burada, sen radyoda değil misin?” dedi. Adam canlı sanıyormuş yayını. Babam bile oğlum eğer oraya girersen sen zayıfsın gece sen yayınlara dayanamazsın, sabaha kadar nasıl çalacaksın diyordu.
MOTORSİKLETE BİR TUTAM OT
- Ben de çocukluğumda radyonun içinde adam var sananlardandım. Radyoyu açıp baktığımda biraz önce konuşanlar nereye gitti diye kafa yorardım. Özellikle arkası yarın programında.
Burada Sami Susurluk var. Maliye Bakanlığında baş müfettiş, emekli avukat. “Bir tek bizim köyde, bizim evde radyo vardı. Haberleri dinlemeye bize gelirlerdi. Adamın birisi geldi radyonun etrafında dönüyor. Allah’ım bunun içine nasıl adamlar sığıyor diyorlardı” diye anlatırdı. O zaman ki adı sihirli kutuydu.
Yine yaylamızdan bir şey anlatayım size. O zaman motosiklet yeni çıkmış, yaylada ninemizin yanına birisi geliyor. O zaman yol da yok, patika yollardan geliyor. Ninem de höşmerim yapmış, “Oğlum sen karnını doyur, yoldan geldin, yorgunsun. Ata da bir tutam ot verdim, o da yiyor. Sen rahat ol “diyor. Motoru canlı zannediyor. Ne günlerden geldik.
O dönemlerde tırnak kemaneyle “Ölü Deniz Havası” var. Mehmet Özbek repertuarına aldı ve notasını yazdı. Sözsüz çalıyordum, şimdi sözleri de var. Bir de 9-8’lik “Yayla Oyun Havası” var. “Ölü Deniz” de Teke 9-16’lık.
- Teke 9-16’lık ne demek?
Bir ölçüsünde 9 tane onaltılık olan şarkının zaman ölçüsü. Teke yöresi türküleri böyledir genellikle. Radyoda da çaldık.