22 Ekim 2024 Salı
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Berlin Duvar’ı finans-kapitale açıldı

Berlin Duvar’ı finans-kapitale açıldı

Berlin Duvar’ı finans-kapitale açıldı
A+ A-
Cengiz Köse

1990 Almanya’nın ‘dönüm noktası’ydı. Berlin Duvarı yıkılmış ve ‘Alman – Alman’ sınırı ortadan kalkmıştı. İki Almanya ‘birleştirildikten’ sonra, doğu bölgesine başka ülkelerden işçiler ve ilticacılar gelmeye ve getirilmeye başlar. Ancak aynı dönemde birleşen ‘Büyük Alman ulusu’ içerisinde, ırkçı milliyetçilik siyasetinin, partilerin ve dolaysıyla ırkçılığın ve saldırıların da yükselişini görüyoruz. Dönemin Demokratik Alman Cumhuriyeti (DDR) ile Sosyalist ülkeler arasında “sözleşmeli emek gücü” kapsamında, Vietnam’dan Doğu Almanya’ya çok sayıda işçi gönderilmişti.Bu bağlamda 90’ların başında Doğu Almanya’nın Rostock şehirinde, Alman yakın tarihine kara bir leke bulaşır. Irkçılık lekesi silinmeye çalışılsa da, ırkçılığı ateşleyen sebepler ancak otuz yıl sonra anlaşılmaya başlıyor. O günlere kısaca gidecek olursak. Rostock bölgesinde tek olan merkezi iltica kayıt dairesinin binasında, yer olmadığından dolayı, işlemlerin tamamlanmasını bekleyen ilticacılar dışarıda kamp kurmuş yatıyorlardı. Çevre sakinleri ise bu insanlardan ‘rahatsız’ oluyordu. Rahatsız olan esnaflar ve vatandaşlar: “Satışlarımız yüzde elli azaldı, hırsızlık arttı, etrafa çöplerini bırakıyorlar, biz işsiziz onlara ise devlet bakıyor, defolsunlar” kışkırtmalarıyla, halktan bir grubu yanına alarak, toplanıp protesto yapmak isterler. Sonra kalabalık içerisinden hedeflenen binaya saldırılar başlar.
Saldırıların patlak verdiği gün özellikle seçilmiş olmalı ki, çünkü iddiaya göre Rostock polisinin bir bölümü, şehir dışında yüz km uzaklıkta bir çalışmaya katılmıştı. Bu arada Batı Almanya’nın her yerinden Neo-Nazi’ler organize halde Rostock’a akın ediyordu. Ne de olsa Berlin Duvarı yıkılmış ve Faşizm’e geçit yolu açılmıştı. 1992 yılının 22 – 26 Ağustos günlerinde Rostock-Lichtenhagen bölgesinde, yıllarca bir arada yaşamış toplumun parçası Vietnamlı işçilerin ikamet ettiği ‘Sonnenblumenhaus’ binasına ve merkezi iltica dairesine, ırkçı saldırılar devam eder. 150’ye yakın Vietnamlı vatandaşın ikamet ettiği binanın alt katlarına, Neo-Naziler’ce isabet eden molotof kokteylleri evlerin alev almasına neden olur. Neo-Nazi’ler toplu katliam hedefleyerek, yangının büyümesini hızlandırırlar. Olayı yerine gelen itfaiye araçları ve polis yetersiz kalır, çünkü ırkçıları alkışlarla destekleyen “halk barikatı” engel olur. Sayısı üç bine ulaşan güruha ve beş yüze yakın ırkçı saldırgana karşı, polis ara ara geri çekilir ‘kendisini korur’ sonra yine müdahale etmeye çalışır. Güçsüz kalan polis ekiplerine dışarıdan polis takviyesi yapılır. Bu arada alttan yukarıya doğru alev alan bina içerisinde mahsur kalan Vietnamlılar, üst katlara kaçarak zor bela çatıya ulaşır ve nihayet itfaiye yardımıyla kurtarılırlar. Yangında ‘şans’ eseri ölen olmadı. Kurtulanların bir kısmı Rostock’u terk ederek, Berlin taraflarına yerleşti. Ancak 30 yıl geçmesine rağmen, hala Rostock sokaklarında özellikle akşam saatlerinde, yalnız dolaşan Vietnamlıya kolay rastlayamazsınız. Irkçı saldırı olayından bir yıl sonra, eyalet İçişleri bakanı görevden alınır.
Peki bu noktaya nasıl gelindi? 40 yıl sosyalizm deneyimini yaşamış Doğu Almanya toplumu ‘bir gecede’ ırkçılığın ve faşizmin güçlenmesine nasıl ‘izin’ verdi? Bu sorunun yanıtını, sosyo ekonomik yıkıma ve ‘değişime’ giden sürecin temelinde bulabiliriz. Küçük yabancıya (işçi) saldıran ırkçılık, asıl büyük yabancıya (tekeller) nasıl biat ettiği tespit edilirse, mesele daha iyi anlaşılır. Dolaysıyla sebep, süreç ve sonuç bütünlüğüne bakılmalı.
1952’de Adenauer Hükümeti tarafından Almanya’nın ‘tekrar birleşmesi’ kapsamında kurulan komisyonun başına, Friedrich Ernst getirilir. Bu kişi daha önce Hitler’in finans ve kredi işleri sorumlusuydu ve Doğu bölgesinin (doğu Almanya) ‘servetmuhasebesini’ çalışmıştı. Çalışmanın odak noktası ‘Birgün Doğu (doğu Almanya) bölgesini ele geçirirsek tüm varlığı tazminat vermeden, serbest piyasa ekonomisine nasıl entegre edebiliriz’ yönündeydi. 1960’da tamamlanan çalışma, Adenauer Hükümeti tarafından onaylanır, ancak şartların olgunlaşmasına kadar çekmecede bekler. 1985’de Kohl Hükümeti tarafından görevlendirilen ‘Bilim Komisyonu’nun tepesine eski Nazi veteranı Karl C. Thalheim getirilir. Bilim Komisyonu 1960’da tamamlanan çalışmayı referans alır ve‘Doğu Almanya’nın Ekonomik Reform İhtiyacı’ şeklinde güncelleme yapar. Bu arada dünyadaki denge değişmiş ve ‘beklenen ya da bilinen’ Sovyetler Birliği’nin dağılması, ‘şartların olgunlaştığına’ tarihi fırsat verir. Sanki Bilim Komisyonu zamanlamayı ‘doğru’ hesaplamıştı. Nihayet komisyonun teorik çalışması,1990’da uygulamaya konulur. Berlin Duvarı’nın yıkılmasına şehirci kalan Doğu Almanya polisi ve ordusu ‘aradan çekilir’. Böylece finans-kapitale yol açılır ve Doğu Almanya’nın tüm kamu ekonomisi, serveti, banka hesapları, araziler, milli kaynaklar, toplumsal ve özel mülkiyeti de dahil, dünya tekellerine açılır. El konulan varlığın tazminat hakkı, hiç bir zaman sahiplerine geri ödenmedi. Tam tersine, 90’dan sonra 30 yıl boyunca her Alman vatandaşından,‘dayanışma’ vergisi alındı. Doğu Almanya’dan ‘gasp’ edilen toplam servetin muhasebesi, bu güne kadar açıklanmadı. DDR’nin kamu mülkiyetini özelleştirmeyle görevli ‘Treuhand’dan (kayyum kurumu) da şeffaf bir açıklama gelmez. Dönemin Doğu Almanya SED parti merkez komite üyesi Klaus Blessing’in, 2011 yılında ‘edition ost’ yayınlarından çıkan ‘Die Schulden des Westens’ (Batı’nın borçları) adlı kitabında, bu rakamın yaklaşık 2000 milyar DM olduğu öğreniliyor. Doğu Almanya’dan gasp edilen milli servetten vatandaşlara düşen pay, işsizlik, özelleştirme ve hayat pahalılığı olmuştur. Sosyalizm döneminde temel ihtiyaçlar (barınma, beslenme, ulaşım, sağlık...) büyük oranda devlet tarafından güvence altındaydı. Bunu teyitleyen çok sayıda Rostocklu da var. Ancak 90’lardan sonra yaşamın bu temel ihtiyaçları, ‘güvenlik ve varlık’ sorununa dönüştü. Bu sorun Alman milletinin büyük buluşmasıyla da çözülemedi, tam tersine doğu bölgesini yoksullaştırdı. Yerlilerden küçümsenmeyecek sayıda işçiler batı Almanya veya Avusturya gibi AB ülkelerine gitti. Doğu Almanya’nın dağıtılmasında yer alan “unsurlar”, bilimsel tanımlamayla ortaya çıkarılabilir. DDR eğitim sisteminde Dimitrov’un Faşizm tanımlaması da öğretiliyordu “Finans Kapital’in en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurların açık terörcü diktatörlüğü.” Berlin Duvar’ı yıkıldığında, yabancı tekellere, şovenist siyasete, emperyalist dayatmalara ve ırkçı teröre yol açıldı. Artık Alman toplumu Almanya’nın ABD emperyalizminin yaptırımlar tuzağına düşürüldüğünü görmeli.

Son Dakika Haberleri berlin duvarı