Bilim, felsefe, sanat ve LGBT-İ
Bilim, felsefe, sanat üretemeyen üniversite, emperyalizmin LGBT-İ yumurtasına kuluçkalık yapar...
Tarihsel olan bir soru ile başlayalım: Devletler, milletler, toplumlar ve dahi bireyler neden ve ne zaman yıkıcı ve yok edici saldırılara maruz kalırlar? Bu soruya verilecek yanıt; “İyi tasarlanmış herhangi bir sebeple ve her zaman.” olacaktır. Yeter ki; Devlet, millet, toplum ve elbette birey, topyekûn, bilimden, felsefeden ve sanattan ıssız düşmesin.
Açıklamaya seçimli değerleştirme yaparak başlayalım.
Bilimin sınırlarında olan bilim insanları, 'Enerji Evren'in bilgisini, başka bir deyişle enerjinin dilini, mantık kuralları çerçevesinde matematik sembolik dile çözümlerler. Felsefenin sınırlarında çalışan felsefe insanları ise Enerji Evren'in mantık matematik sembollerle çözümlenmiş dilini, yani enerjinin dilini, kendi ana diline dönüştürerek insan hayatında yaşanır kılarlar. Sanatın sınırında olan sanat insanları ise Enerji Evren'in yaşanır ve yaşanabilir olacak bilgisini, sanatsal yapıtlara büründürerek, farklı boyutlarda (bir ya da daha çok boyutlu) görünümlere ulaştırırlar.
Bundan dolayı, esasen Enerji Evren'in bilgisini çözümleyen, ana diline dönüştüren, yeniden biçimlendiren bilim-felsefe-sanat ile iştigal eden iyi yetişmiş insanlar, bu çabalarında ne kadar arı ve duru davranırlar ise, ne kadar yoğun üretirler ise; üretecekleri bilgi, fikir, kavram, kuramlar ve eserler, yaşam için o kadar değerli olur. Bütün bunlara bağlı olarak da iyi yetişmiş bilim-felsefe-sanat insanlarının, Enerji Evren'in bu uzun ince yolunda yürürken, erdemleri ve erdemik değerleri yükseldikçe, mensubu oldukları devletlerin milletlerin ve toplumların erdemlerini de yükseltirler. Sonuç olarak; mesuliyetleri sanılandan daha ağırdır, sorumlulukları uzay kadar geniştir bu iyi yetişmiş insanların.
İRDELEME: NİCELİKTEKİ NİTELİK
Bilmekteyiz ki, ülkemiz de bilim, felsefe, sanat içre insanların erdemleri ve değerleri (yazılım ve donanımları) Enerji Evren'in bu uzun ince yolunun son 300 yılında ve ama son 50 yılında ve günümüzde sayısız müdahalelerle mahvedilmiştir. Müdahalelerle bozulmuş yazılımlarla ilerlemek, uzun ince yolunda Enerji Evren'in, sayısız sızıntıların zararlarını göğüslemeyi gerektirmiş ve halende gerektireceği açıktır. Tıpkı Gençliğe Hitabe'de buyurulduğu gibi!
Çünkü bilim-felsefe-sanat insanları bireyin, milletin ve onun devletinin, tüm varoluş değerlerinin hem düzenleyicileridir hem de kaledarlarıdır. Eğer öyle isterseniz; muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak ve daha ilerisine geçmek bilim-felsefe-sanat insanlarının sayılarının çokluğuna değil, yazılımlarının sağlamlığı ve işletim sistemlerinin gücü ve kudretine bağlı olmaktadır ve olacaktır.
Tam da bu nedenle ülkemizin seçkin bilim-felsefe-sanat insanlarından, kaledarlarından, devlet ve millet hayatında yaşanan her durum için örneğin, her türden terör, ekonomik, siyasi ve ahlaki sorunlar için, hatta ve hatta cinsiyetsizlik ve LGBT-İ meselesi için, yetkin kavramlar ve kuramlar ve çözüm önermeleri beklenmektedir. Çünkü kuluçkanız boş olursa yumurta bırakan çok olur elbette!
Fakat üret(e)memektedirler!
TAŞINAN PİS SUYLA DEĞİRMEN DÖNDÜRMEK VE KÖTÜLÜĞE KULUÇKALIK YAPMAK
Ülkemizin yetiştirdiği seçkin bilim-felsefe-sanat insanlarımız, Enerji Evren çözümlemeleri yaparak, ülkemizin geçmiş-an-geleceğine yönelik her kalem sorununa, Türk Milleti'nin tarihine, bilimine, felsefesine, sanatına, zamanda biriktirdiklerine, mayasına, öz benliğine uyan, sağaltıcı önermeler üretememektedirler, bunu az önce ifade etmiş idik. Üretilen ise; Emperyalist membalardan fışkıran zehirli fikir ve akımlara “tercümet, düşünme-ezberle-söyle” yöntemi ile hem nakliyecilik hem de kuluçkalık yapmaktır. Bu da güya, bilim-felsefe-sanat üretmek sayılmaktadır, uzayın bu yerinde ve bu anında.
Düşüncelerim:
Emperyalist Batılılar, 2500 yıllık tarihleri boyunca bilim, felsefe ve sanatı (BFS), hem kendileri için bir medeniyet kurma aracı, hem de yakın-uzak çeperlerinde, bir güç ve sömürü aracı olarak kullandılar. Asırlar boyunca BFS’ı kullanarak, kurmayı ve korumayı başardıkları bu uzun ince yolda, bu tutkularını, bir maraton ya da elden ele iletilen bir bayrak yarışı gibi sürdürmeye kararlıdırlar, yalnız ve yalnız kendi öz çıkarları için.
Tarihsel ilerlemeci yaklaşım ve süreçler ile sürdürülen bu bayrak yarışı ya da maraton, son beş yüz yılı içinde, yine tamamen kendi özleri için hümanizm, Rönesans, aydınlanma çağı, endüstri devrimi, bilgi çağı vb. gibi büyük sıçramalarla ve kadim Batı teoloji-felsefe-bilim-sosyoloji kodlaması ile modern bir küreselci medeniyete yükseltgendi. Bununla birlikte, çeperlerini ve ötelerini sömürerek yani indirgeyerek, kurmaya çalıştıkları bu yeni modernist medeniyet ve onun eli yüzü kanlı merkezi, umulan mutlak başarıyı sağlayamadı. Vaat edilen mutlak saadet zamanları bir türlü hasıl olmadı. Başarısızlık kaos, kargaşa ve savaşları getirdi, art arda.
Yarattıkları modernizmden vazgeçmek istemektedirler.
Bundan sebep, bir süreden beri, yalnızca kendileri için oluşturmaya çalıştıkları modernizm akımından ve onun tek dişi kalmış canavarca medeniyetinden ve ona ait oluşumlar, kavramlar ve süreçlerden -bir türlü vaat edilen saadet zamanlarını getiremediği için- vazgeçmek istemektedirler. Başka bir deyişle, modernizm akımı ile yaratmak istedikleri medeniyet projesinin çöktüğünü başarısız olduğunu ifade etmektedirler. Yerine ise postmodernizmin denilen akımla -güya daha özgürlükçü ve esnek, daha demokratik- esasen daha çok dişli, daha çok başlı ve kuyruklu yeni bir canavar yerleştirmek istemektedirler, sinsice.
Modernizm bitti yaşasın postmodernizm.
Aslen bir Truva Atı olan postmodernizm, bir söküm ve yıkım aygıtı olup içinde sayısız hileci parçalama birimleri, kümeleri barındırmaktadır. Örneğin; etnik bölücülük, cemaatçilik, tarikatçılık, yeni Alevicilik, görüngücülük, ekoculuk, anti-ulusalcılık, neoliberalcilik, çevrecilik, nükleer santral karşıtlığı, atom bombası sessizleri, Greenpeace’ciler, yeşil barışçılar, feministler, hippiler, satanistler, LGBT-İ, cinsiyetsizciler vb. tüm yıkımcı oluşumlar.
Bunlardan enerjisi son zamanlarda en çok yükseltilen ise LGBT-İ insanıdır.
Enerjinin bilgisine, diline ve matematik kurallarına aykırı, yepyeni bir psikolojik tasarım olan LGBT-İ insanı için şunları belirtmek isterim: LGBT-İ insanı, tasarlanan demokrat postmodern Truva Atı içine yerleştirilmiş benzer emval-li kümeler gibi, yıkımcı bir boş kümedir. Bu ve benzerleri, kısa, orta ve uzun vadede, indirgeyici yapı sökümcü görevler tanımlanacak ve atanacak yapılardır. Bir başka deyişle, insanlık tarihi boyunca ve özellikle modernizm çağında, birey ve toplum adına biriktirilen ne varsa; bilim, felsefe, sanat, estetik, hukuk, sosyoloji, ulus devlet, millet olma vb. alayını ters yüz etmede, işlevsizleştirmede, değersizleştirmede hülasa yok etmede görev alacaklardır. Nitekim görevdeler.
Kısa vadede (bir nesil vadesinde) beklenen; Bir milletin/devletin temel taşı olan, kadın erkek (karı-koca) birliğinden kurulan ve doğan çocuk(lar)la sürdürülebilir kılınan, sevginin ve aşkın temel birimi olan ailenin ve onunla ilgili tüm birikim ve süreçlerin bozulması ve yok edilmesidir. Yerine hiçlik ve boşluğun boş kümesi; nesilsizleşmenin yerleştirilmesidir.
Türk Milleti “tek çocuk yeter” rüzgârının acısını bilir ve hatırlar. Şimdide “çocuksuz daha güzel” rüzgârı estiriliyor.
Orta/uzun vadede (yeni nesillere vadeli) beklenen; Esasen, genç ve üretici nüfusu azalmış, nesilsizleşmiş, tükenmiş, hatta tamamen yaşlanmış emperyalist batı, şayet, kısa vadeli postmodernist Truva Atı tasarımını başarırsa;
1) Mazlum milletlerin çağdaş ve enerjik nesiller yetiştirerek büyümesini, çoğalmasını, güçlenmesini ve nihayetinde kuracakları -Dünya Barış Devletini- engellemiş olacaktır.
2) Bunun sonucu olarak, nesilsizleşmiş ve soyu azalmış, korkutulmuş, sindirilmiş ve edilgen hale getirilmiş olacak mazlum milletleri ve ulus devletleri çok kolayca köleleştirerek, denetim altında tutacaklardır.
3) Peşi sıra, beş yüz yıldır tasarladıkları ama bir türlü başaramadıkları tek dişi kalmış küreselci yenidünya düzeni (YDD) canavarını tekrar tedavüle koyacaklar ve köleci sömürgeci küreselci emperyalist omurganın inşası tamamlanmış olacaktır.
Ama başaramayacaklar!
Çünkü 500 yılda (belki de 2000, hatta 3500 yıl) ateş saçan metallerine güvenerek kurdukları, tek dişi kalmış canavardan ibaret medeniyetleri, hem zihinsel hem düşünsel hem de fiziksel olarak, metal yorgunluğunun zirvesindedir.
Çünkü Asya’nın ufuklarından doğan Avrasya Uygarlık Güneşi her gün yeniden, metal yorgunluğundan bitap düşmüş emperyalist/sömürgeci Batı'nın batışına; mazlum milletlerin kuracağı Dünya Barış Devleti'nin doğuşuna yükseliyor.
Çünkü Avrasya’nın bilim-felsefe üreticileri “yurtta sulh cihanda sulh “ için çalışıyorlar.
“Ey yeni nesiller gelecek sizin omuzlarınız üzerinde yükselecektir.”
Yazının önceki bölümlerinde ifade edilen sıkıntılardan sakınmak ve Atatürk Devrimleri ile muasır medeniyet seviyesinin ilerisine geçmek ve ilelebet payidar kalmak için;
1) Felaket getiren mandacı nakliyecilikten ve kuluçkacılıktan bir an önce kurtulmak,
2) Türk iline, Türk diline ve kadim Türk Anadolu bilgeliği ve bilincine sahip çıkan yeni nesiller yetiştirmek,
3) Bilim felsefe ve sanatta, nesilden yeni nesillere aktarılacak, bayrak yarışı ya da maraton koşusu yöntemini seçmek, zorundayız, Enerji Evren'de.