Bilinçsiz vatanseverlik ve Bekçi Murtaza
Orhan Kemal, Murtaza ile mizahi bir tip yaratıyor. Onun dürüst yanını, saf duygularını ortaya koyarken; ‘Yukarıda Allah, Ankara’da devlet hem de Hükûmet, burada da oydu’ diyerek, hukuki olmayan tutumunu da ortaya koyuyor
Edebiyatımızın büyük ustası Orhan Kemal’in Bekçi Murtaza’sı günümüzde yalnızca bir roman daha doğrusu Orhan Kemal’in kendi deyimiyle “büyük hikâyenin” kahramanı değil. Bekçi Murtaza aynı zamanda bir deyim. “Sistem bekçiliği”ni, patronla işbirlikçiliği tarif edilirken kullanılır. Peki Murtaza’yı bu noktaya getiren nedir? Yani Yunanistan’dan mübadeleyle gelen pek de varlıklı biri olmayan Bekçi Murtaza nasıl olur da “sistem bekçiliği”nin bir diğer adı olur?
Orhan Kemal, mizahi bir tipleme yaratıyor. Murtaza’nın dürüst yanını, saf duygularını ortaya koyarken, “Yukarıda Allah, Ankara'da devlet hem de Hükûmet, burada da oydu” diyerek, hukuki olmayan tutumunu da ortaya koyuyor. Bunu söyledikten hemen sonra karşımıza çıkan ilk olay ise Murtaza’nın kendisini her şeyden sorumlu hissedip, ışık yanan eve gitmesi ve evdekilere neden hâlâ uyumadıklarını sorması oluyor.
Bu olayın hemen ardından da karşımıza bir Murtaza biyografisi çıkıveriyor. Murtaza’nın dürüstlüğünü çok net bir şekilde şu satırlarda görüyoruz:
“O sıralar ‘Muhacir kandaşlar nâmü hesabına fi sebilüllah’, yani göçmen kandaşlar çıkarına hiçbir karşılık beklemeden, Allah için çalıştıklarını ileri süren yerli simsarların hile dolu öğütlerine uyan hemşerilerinden pek çoğu gibi memleketlerindeki barakalarına karşılık koca koca konaklar, üç buçuk arşın bahçelerine karşılık da binlerce dönüm tarla almayı kendine, daha çok da damarlarında dolaşan şehit Kolağası Hasan Beyin kanına yakıştırmayan Murtaza, ne annesinin, ne de hemşerilerinin öğütlerine uydu. Hele gizliden gizliye para desteleri gösteren yerli simsarlara hiç! Tam tersi. İskân dairesine gitti: ‘Biz fakir insanlar idik memlekette’ dedi. ‘Yok idi başkaları gibi tarlalarımızla konaklarımız. Var idi küçük bir bahçeciğimiz. Söyleyemem yalan, yakışmaz bana.”
Ve ardından: “Hem canım değil mi ki kurtardı İsmet Paşamız bizi çan seslerinden, kavuşturdu ezanı Muhammedi'ye. Ne isteriz mal, mülk?”
DÜRÜSTLÜK BUDALALIĞIN İFADESİ
Bekleneceği üzere memurlar hayretler içinde. Dürüstlük, tersine gitmek demekti. Dürüst davranmak bir erdemi değil budalalığı ifade diyordu. Hatırlayın, Gogol’ün kahramanı Akaki Akakiyeviç de böyle bir “budala” değil miydi?
Murtaza’yı “sistem bekçisi” haline getiren şey dürüstlük değil elbette. Ama dürüstlüğün kökenindeki bilinç eksikliği bu güzel duygunun sömürülmesine sebep olur.
Tıpkı vatanseverliğin kökeninde bilinç eksikliğinin olması gibi. Murtaza vatanseverdir vatansever olmasına, ama bunun kökeni dayısı Kolağası Hasan Bey’dir. Onun gibi düşmana kurşun atmak, atamasa bile devlet için, millet için vazifeye atılmak isteği yani onun gibi olma isteği vardır.
“Sonuçta vatansever değil mi?” diye sorulabilir elbette. Ancak bilinçsiz vatanseverlik, kolaylıkla manipüle edilebilir. Bugüne kadar ülkemizde Gladyo’nun tetikçi devşirirken kullandığı duygu işte bu duygudur. Ya da bugün bilinçsizce popülizme kapılarak veya bir ideal kişiye özenilerek Atatürkçü veya sosyalist olduğunuzda manipüle edilmeniz, gerçeklerin farkına varamamanız pek mümkündür. Kendinizi hiç ummadığınız siyasi kuvvetlerle yan yana, hiç olmadık lafları dinlerken hatta ateşli bir biçimde savunurken bulabilirsiniz.
SİSTEM BEKÇİSİ
Belki de Orhan Kemal’in bu mizahi karakteriyle bize göstermek istediği de buydu.
Murtaza, bütün hayatını dayısı Hasan Bey’e benzeterek, kafasında yarattığı ideale uygun şekilde yaşamaktaydı. Üniforma tutkusunda olması da bunun bir sonucuydu.
Murtaza’nın Hasan Bey ideali o kadar güçlüdür ki şu sözleri söyleyebilmektedir:
“Neler söylersin, abe neler söylersin be hâlâ? Ölsün anam isterse on sefer!”
“Namerdim dönersem Hasan Bey dayımın yolundan. Kırılsın sapı kaşığın!”
Murtaza, İsmet Paşa’yı savunmak için Serbest Fırkalılarla kavga etmekten de gerek olmaz ancak kavga edip, kafasına iskemle yemesini yine Kolağası Hasan Bey’le özdeşleştirmesi onun bilinçsizliğini bir kez daha ortaya koyar.
Hasan’ı “sistem bekçisi haline getiren” de mülkiyetle ilgili ortaya koyduğu şu basit düşünceydi. Köşklerde oturanları, üst olarak görmekteydi Hasan ve onlar gece çalgı çalabilir, kahkahalar atabilirdi. Arka sokaktakiler ise “muzır vatandaş”tı ona göre.
“Yoktu kimseye zararları. Çalışmış, kazanmış, bu köşk ve apartmanlara alınlarının teriyle sahip olmuşlardı. Cenabı Allah çalışana verirdi. Az önce suratlarına düdüğünü hınçla üflediği yan yatmış, bağdaş kurmuş, çömelmiş, ya da tam yuvarlanacakken tutunuvermişe benzeyen alt alta, üst üste evlerdekiler de çalışsalar hiç şüphesiz Cenabı Allah onlara da verecekti. Ama çalışmıyorlardı. Uyuşuk, tembel beceriksizdiler.”
TOPLUMDAKİ YOZLAŞMA
Asfalta ceketini ilikleyip çıkar Murtaza. Şöyle anlatır Orhan Kemal:
“Çalıştıkları için Cenabı Allahın bol bol verdiği sevgili kulların asfalt caddesine çıkacaktı. Üstlerdi onlar. Onlara karşı sözü yoktu. Onlar sabahlara kadar oturabilir, oyun oynar, kahkahalar atar, ya da çalgı çalabilirlerdi. Yoktu ekmek düşünceleri. Sonra onlar bilirlerdi Allahlarını da peygamberlerini de. Bunun için de Allah’ın sevgili kullarıydılar. Arka sokaklarda oturan 'muzır vatandaşlar...”
Orhan Kemal Murtaza’nın bu durumunu ortaya koyarken, toplumdaki yozlaşmayı da gözler önüne serer. Dürüstlüğün budalalık olduğu fikriyle başlar toplumsal eleştiriye ardından sübyancı Zinnur Amca ve diğer mahallelilerin durumlarını gösterir. Murtaza yetkisini aşmaktadır aşmasına ancak mahalleli hangi nedenle şikâyet edecektir?
“Zinnur Amca gibileri, 'Elma şekeri, çikolatayla küçük kızları tavlayıp ahıra götürme özgürlüğümüze engel oluyor' mu diyeceklerdi?”
Murtaza’yı aday gösterdiklerinde, onu cesaretlendirmeye çalışırken mahalleli, aslında bir yanıyla Murtaza’nın özünü ortaya koyar:
“Bizim adımıza Meclis'e girersen...”
“Girersen ancak sen bizim hakkımızı korursun.”
“Zamlar üzerine çıkacak kanunları önlersin.”
“Bol gıda kanunu çıkartırsın bize.”
“Hafta tatili kanunu...”
“Ücretsiz tatil değil, ama.”
“Tabii tabii... Ücretli hafta tatili, yıllık izin...”
“Maaşlarımıza, iş saatlerimize zam.”
“Oturduğumuz harap evleri yıktırır, yerlerine apartmanlar kurdurursun bize.”
DEVLET KUŞU
Orhan Kemal, bu diyaloğun ardından “haklıydılar” diye başlar ve Murtaza’nın onlara hak verdiğini belirtir:
“Oturdukları evler sağlık kurallarına uygun değildi. Gece yarılarından çok sonralara kadar çalışmak zorunda kalıyorlar, bol gıda, temiz hava alamıyorlardı. Alamayınca da düşmanlarımıza çelik yıldırım gibi bakamazlardı elbette.”
Kimse düşünmediyse Murtaza düşünürdü bunu elbette. Ancak onun düşünme şekli yine herkesin dayısı Kolağası Hasan Bey’e benzemesi fikrindeydi. Yani düşmana karşı savaşmak.
Elbette mahalleli dayanamaz ve komiseri atlayıp emniyet müdürüne giderler. Oysa komiser de emniyet müdürü de böyle bir “vazife” adamından memnundur. Komiser memnundur çünkü Murtaza mahalledeki zenginlerin çöp tenekesini dahi korumaktadır. Emniyet müdürü de Murtaza’yı “devlet kuşu” olarak görmektedir. Dahası fen müdürüne Murtaza’yı fabrikaya önerirken şu lafı eder:
“Deli meli,” dedi. “Böylelerini kullanmasını bilirsen...”
Emniyet Müdürü’nün bu sözü aslında durumu ele veriyor. Orhan Kemal’in bu “büyük hikâyesinde” romandaki dille sinema adam olan Murtaza sistemin gülünçlüğünü, çarpıklığını gözler önüne seriyor. Özünde, herkesin sağlıklı olmasından, sağlıklı evlerde, bol yiyecekle, temiz suyla dinç bir şekilde yaşamasını isteyen Murtaza bütün bunların amirlere tam itaatle, arka sokaklardaki “muzır” vatandaşların zaptı rapt altına alınmasıyla mümkün olacağını sanıyor.
ÇARPIK BİR DON KİŞOT
Bununla birlikte, tıpkı dayısı Kolağası Hasan Bey gibi, tek başına bütün bunlarla baş edebileceğini düşünüyor. Emniyet Müdürü’nün de dediği gibi, “çarpık bir Don Kişot”tur bir yanıyla Murtaza.
Don Kişot’tur çünkü doğrucudur ve kendi doğrularını yalnız kalma pahasına savunacak özgüvene ve cesarete sahiptir. Çarpıktır çünkü bilinçsizdir, görev ve yetkilerini aşmaktadır. Ayrıca bu tutumunun kaynağı dayısı Hasan Bey gibi olmaktır. Bütün dünya Kolağası Hasan Bey gibi olmalıdır ona göre.
Murtaza, vatandaşın öz çıkarlarını bilmediğini düşünen, aslında sistemdeki aksaklıkları, sıkıntıları gören ancak bilinç eksikliğinden dolayı buna yanlış bir tutum alan bir adamdır. Orhan Kemal, Murtaza’nın mahalledeki aşırı yetki kullanmasını, sınırları aşmasının sebebini yine toplumdaki eşitsizliği ve yozlaşmayı gösterir. “Arka sokaklar” olmasaydı, ne “muzır vatandaş” olurdu ne de “Murtaza gibi bir bekçi.”
Murtaza biraz da sistem çarpık olduğu için Murtaza olmuştur. Don Kişot gibi bir kahraman olacakken “sistemin bekçisi haline gelmek.”
Murtaza, Emniyet Müdürü’ne vatandaşların “öz çıkarlarını” bilmediklerini anlattıktan sonra Müdür’ün “Bütün bunlar bir mahalle bekçisinin vazifesi mi?” diye sorar. Murtaza ise soruya soruyla yanıt verir: “Ya kimin vazifesi amirim?”
Romanda gözler önüne serilen çürüme, yabancılaşma ve yozlaşmayı düzeltmek tek başına bir kişinin işi değil elbet. Bu bir toplumsal iştir neticede. Bunun farkında olmayınca da insan “kullanmasını bilenin” elinde hiç de farkında olmadan bir “bekçi” olabilir.