Bir annenin çığlığı: İsveç çocuklarımıza mezar oldu
'Benim oğlum öldü. Kim öldürdü, neden öldürdü bilmiyorum. Polis de bilmiyor. Kimse konuşmuyor, kimse konuşmaz. Bilse bile susar. Çünkü herkes korkutulmuş. Ama benim oğlumu bir istatistik satırı yapmalarına izin veremem.'
25 Ocak 2022 sıradan bir gündü, Tülün Taş proje yöneticisi olarak çalıştığı şirketin bilgisayarının başına oturdu. Pandemiden bu yana bazen evden çalışıyordu.
Akşamüzeri önce kızı, daha sonra da oğlu Emirhan okuldan geldi, sonra da eşi. Birlikte akşam yemeği yerken herkes birbirine o gün neler yaptıklarını anlattı. Gülüştüler, konuştular. Emirhan spor salonuna gitmek üzere annesinin arabasının anahtarını aldı, Tülün “geç gelme” diyerek gönderdi oğlunu.
Konuşup anlaşmışlardı. Emirhan’a SMS gönderdiğinde mutlaka cevabını almalıydı. Başka türlüsü olamazdı, Emirhan da hep annesine cevap verirdi. Tülün kendisini “kontrolü” fazla biri olarak tanımlıyor. “Arkadaşlarının evlerinde uyumasına izin vermezdim, attığı her adımı bilmek isterdim. Benim oğlum herkese iyi davranan, yardımcı olan, birleştirici bir çocuktu, kimsenin birbiriyle küs kalmasını istemezdi. Benim sağ kolumdu, evde bana çok yardım ederdi, misafirlerden sonra evi birlikte toplardık, yerleri o süpürürdü, kız kardeşi doğduğunda çok sevindi, bazen ben yorgun olduğumda alır ayağında sallardı, böyle bir çocuktu.”
Tülün Taş, Emirhan’ın spor salonunda çıkacağını bildiği saatte SMS gönderdi, “geliyor musun” diye sordu, “geliyorum” cevabını aldı, saat 23:00 gibi “nerede kaldın oğlum” diye bir mesaj daha gönderdi, “yoldayım” cevabı geldi ve bu son mesaj oldu.
“Saat 23:25 gibi sigara içmeye dışarı çıktım, garip bir motor sesi duydum, motoru yakacaklar diye düşündüm. Evin etrafını dolaştım bir de baktım ki bizim arabadan geliyor ses. Emirhan motoru yakacaksın diyerek koştum. Başı önüne eğikti, üzeri ıslaktı, bir şey mi dökülmüş, bayıldı mı uyuyup kaldı mı gibi hızla geçen düşünceler arasında cama vurup kapıyı açtığımı hatırlıyorum. Üzeri kan içindeydi. Koşun Emirhan vurulmuş diye bağırdım, eşimle Emirhan’ı kucakladık arabadan indirdik, her yer kan oldu, karnı sıcacıktı. İki defa derin nefes verdi. Yaşıyor diye düşündüm.
112’yi aradığımı, oradan soru sordukça soru sormayı bırakın oğlumu vurdular dediğimi hatırlıyorum. Komşular toplanmıştı. Onlar da aramış 112’yi. Eşime Emirhan’ın babasını ara, haber ver, ağabeylerimi ara dediğimi de hatırlıyorum. Bir anda her yer polis ve ambulans doldu. Beni, eşimi herkesi uzaklaştırdılar hemen park yerini bantla çevirdiler, kimse yanaşamadı, bir kadın polis beni kollarımdan öyle sıkıca sarmıştı ki kıpırdayamıyordum, oğlumun yanına bırakmadılar beni, ilk müdahale orada yapıldı. Sonra ambulansla götürdüler. Biz orada kalakaldık.
“Ben de oğlumla gitmek istiyorum” diye bağırdım. Bir polis geldi, “seni biz götüreceğiz” dedi. Sonra biri daha geldi, “gel arabaya gidelim” dedi. “Hastaneye mi gidiyoruz” diye sordum, “gel otur arabaya” dedi. Kardeşimle girdim polis arabasına. “Maalesef oğlunun öldüğünü söylemeliyim, başın sağ olsun” dedi. Sonrasını tam hatırlamıyorum. Orada bir ambulans daha vardı, beni ambulansa aldılar, sakinleştirici bir ilaç verdiler. Ev gelenlerle doldu taştı. Akrabalar, Emirhan’ın arkadaşları geldi. Polisler de evdeydi, onlar hemen Emirhan’ın odasını aradılar. Telefonunu, ehliyetini üzerinden almışlar, bilgisayarını, playstation oyununu da evden alıp götürdüler. Her şey bir kâbus gibiydi, bir türlü uyanamadığım bir kâbus. Sonra hayat durdu. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi değil.”
Tülün ile oturduğumuz salonun, koridorun, mutfağın her bir köşesinde Emirhan’ın fotoğrafları var. Tülün her sabah oğluna günaydın, her akşam iyi geceler diyor. Salondaki fotoğraflardan birinde Emirhan mezuniyet şapkasıyla. Bu bir İsveç adeti. Çocuklar liseden mezun olurken beyaz üzerinde İsveç bayrağı renklerinde bant olan özel bir şapka takıyorlar, bir de aileler bebeklik fotoğrafını büyütüp sopalı bir afiş olarak ellerinde taşıyarak çocuklarının mezuniyet törenine katılıyorlar.
Eskiden liseden mezun olmak yetişkin olmanın ve sorumluluklarını almanın dönüm noktası olarak görülürmüş. Bu adet halen devam ettiriliyor. Liseyi bitirenler süsledikleri her türlü araçla şehir turu atıp, ellerinde içki çılgınca bir eğlenceyle mezuniyetlerini kutluyorlar. Tülün ve Emirhan da işte bu mezuniyet şapkasını ısmarlamış, sonra da fotoğraf çektirmişler. Ayrıca ailenin taşıyacağı afiş için de fotoğraf seçip fotoğrafçıya sipariş vermişler. “Oğlumun mezuniyeti için yaptığım hazırlıkları bıraktım, mezarını planladım” diyen anne Tülün Taş artık akmayan gözyaşlarını döküyor.
Emirhan Stockholm’de doğmuş ama şanssızlığı polisin “çok fazla tehlikeye maruz” saydığı bir gettoda, Norsborg’da yaşaması, okula gitmesi olmuş.
Aile, 6 yıl önce Norsborg’un biraz daha dışarısında ve yine çoğunluğu göçmen ama daha fazla iş güç sahibi insanların yaşadığı bir bölgeye taşınmış. Buradaki evlerin mülkiyeti kişilere ait, daha sakin ve güvenli bir bölge. Ama okulu, spor salonu, alışveriş merkezi hepsi eski bölgesinde olan Emirhan o bölgeden uzaklaşamamış. Üniversiteye başlayıp daha fazla dersleriyle yeni arkadaş çevresiyle zaman geçirebilseydi uzaklaşabilirdi.
BOŞLUKTAKİ GENÇLİK
Tülün Taş “günümüzde gençler bir boşluktalar, hiçbir yere ait hissetmiyorlar kendilerini ne yaptıklarını neye ne katkıları olduğunu bilmiyorlar” diyor.
Belki de o boşluk hissi yüzünden gettolarda yaygın kısa ve emir kipiyle dolu, her an kavganın fitilini ateşleyebilecek sert konuşmalar; her ortamda kullanılan ama içi boş bir “saygı” sözcüğü; dışlanmanın ilacı gibi görülen çetelerin sunduğu korkuyla bezenmiş destek, dayanışma, kendini “önemli biri gibi görmek ve öyle görülmek”, para kazanmak, modaya uygun marka giysiler takılar alabilmek, paranın getirdiği arkadaşlıklar birçok genç için cezbedici oluyor. Silahı, uyuşturucuyu, seksi, parayı kutsayan; polisi ve toplumu hedef gösteren, çeteleri olumlayan “rap” videoları gençler arasında kolayca yayılıyor. Kendini dışlanmış gören birçok göçmen kökenli gencin müzik piyasasında hemen izleyici bulabilecek “rap” videoları yaparak toplumda yer edinmeye çalışması hem bu tür videoların hem de çarpık mesajların daha da yaygınlaşmasını sağlıyor.
T.C BÜYÜKELÇİLİĞİ’NDEN EBBA BUSCH’A BAŞ SAĞLIĞI DİLEKLERİ
Tülün Taş’ı TC Büyükelçiliği aramış, ilgilenmiş. İsveç’te Kuran yakma eylemlerini “ifade özgürlüğü” adı altında şiddetle savunan, karşı eylem yapanları “suçlu” olarak damgalayan ve 100 polis yaralandığında “polisler yerine göstericiler yaralansaydı” diyen, göçmenlere karşı popülist söylemde İsveç Demokratlarından geri kalmayan Hıristiyan Demokrat Partisi (KD) Başkanı Ebba Busch da aramış, baş sağlığı dilemiş. 2023’te partisinin Helsinborg’da düzenlediği kongresi öncesinde Emirhan’ı dile getirmek istediğini söyleyerek konuşma metnini Tülün’e göndermiş. Tülün’ün yaptığı değişikliklerden sonra konuşmasında çeteleri, Emirhan’ı, işlenen cinayeti, annesinin mücadelesini örnek vermiş. Partisinin çetelerle sert mücadele çizgisini kongreye sunmuş.
Cinayeti okuyup üzülen İsveçliler, Türkler başka etnik gruplardan insanlar evine kadar gelip Tülün’e baş sağlığı dilemiş. Acısının paylaşılması, yalnız olmadığını hissetmek iyi gelmiş Tülün’e.
İSVEÇ ÇOCUKLARIMIZA MEZAR OLDU
“Benim oğlum öldü, benim oğlumu arabasının içinde evinin otoparkında öldürdüler. Kim öldürdü, neden öldürdü bilmiyorum. Polis de bilmiyor. Hiçbir şey bulamadılar. Ne evi aradıklarında bir ipucu bulabildiler ne de okul arkadaşlarıyla yaptıkları soruşturmada. Kimse konuşmuyor, kimse konuşmaz. Bilse bile susar. Çünkü herkes korkutulmuş. Polis de bunu biliyor, toplumun kendilerine güvenmediğini söylüyor. Polis cinayetleri aydınlatamadıklarını söylüyor. Korkarım Emirhan’ımın cinayeti de çözülmemiş bir cinayet olarak kalacak ama benim oğlumu bir istatistik satırı yapmalarına izin veremem”.
Polis, gazetelere verdikleri demeçlerde çetelerin korkusundan kimsenin konuşamadığını ve bu bölgelerde “susma kültürü” olduğunu söylüyor. İtirafçılık özendirilip, şahitlerin güvenliğinin garanti altına alınmasına uygun yasal düzenlemeler yapılıyor.
Tülün “Ben korkmuyorum. Neden korkayım ki başıma gelebilecek en kötü şeyi yaşadım. Oğlumu aldılar elimden. Oğlumun katillerini ben de arıyorum, her bir arkadaşıyla konuştum, çetecilerin arasına girdim. Oğlumun neden öldürüldüğünü sordum. Bir isim bir ipucu aradım. Ama yok! Hiçbir iz yok” diyor.
Polis cinayetten 8 ay sonra Tülün’e telefon edip soruşturmayı dondurduklarını söylemiş. Ta ki aynı silahtan çıkan kurşun, DNA gibi yeni bir kanıt çıkana, bir itirafçı konuşana kadar dosyayı bir kenara koymuşlar. Tülün ise bunu kabul edemiyor. “Nasıl durdururlar. Oğluma suçlu damgası vuruldu bir kez. Suçluysa ne suçu vardı onu çıkarsınlar ortaya. Değilse oğlum suçluymuş gibi davranmasınlar. Benim oğlum için hiçbir dava açılmadı, hiçbir zaman mahkûm olmadı. Ben iyi kalpli, herkesin sevdiği Emirhan’ımın annesiyim, bir suçlunun annesi değilim. Polis görevini yapamıyor diye bizim çocuklarımız can veriyor. Yeter artık! Başka çocuklar ölmesin. İsveç çocuklarımıza mezar oldu”.
OTOPARKTAKİ ARABA
Tülün’ün cinayet gecesine ilişkin aklından hiç çıkmayan bir gözlemi var.
“O gece otoparkta bizimkinden biraz ötede bir araba olduğunu hatırlıyorum. İçinde birileri vardı. Bütün mahalle koştu geldi o arabadakiler dışarı çıkmadı. İnsan taş olsa merak eder, çıkar bakar ne oldu diye, onlar çıkmadı. Belki de onlardı oğlumu vuranlar ya da öldüğünden emin olmak için bekliyorlardı. Polis onları da bulamadı. Keşke o gece gidip ben çıkarsaydım onları arabalarından, nasıl oturuyorsunuz burada, benim oğlumu öldürdüler deseydim”.
Tülün oğlunu kaybetmiş ama oğlunun arkadaşlarına sarıldıkça yavrusuna sarılmış gibi hissediyor kendini, teselli buluyor. Başka gençler ölmesin diye diğer acılı ailelerle bir dernek kurmayı ya da farklı bir çalışma yapmayı düşünüyor. Röportajlar veriyor, “susma kültürüne” meydan okuyor. Herkesi konuşmaya bildiklerini anlatmaya çağırıyor.
“Oğlumun okul arkadaşları benim çocuklarım oldular. Bir oğlum vardı şimdi 10 oğlum var, bir kızım vardı şimdi 8 kızım var. Gelirler, benimle sevinçlerini, kederlerini paylaşırlar. Hepsinin annelerini babalarını tanıyorum. Benim gibi yavrusu elinden koparılan diğer annelerle görüşüyorum. Başka ailelerin de ciğeri yanmasın diye toplanıp çözüm arıyoruz. Ne yapabiliriz diye konuşuyoruz. Gazetecilere anlatıyorum. Çok güçlüsün diyorlar. Evet öyleyim, asla vazgeçmeyeceğim oğlumun katillerini aramaktan, bu benim bir anne olarak görevim! Ama oğlumun mezarına gidince, mezarın üzerine çöken karları görünce altında üşüyecek diye tir tir titriyorum. Elim ayağım tutmuyor, hiçbir gücüm kalmıyor.”
Nasıl gücü kalsın ki? Kim hayatının baharındaki yavrusunun kaybına dayanabilir? Her helikopter sesinde yüreği bir kez daha ağzına gelen bir anne o. Kendisini tanıyanların olduğu kalabalıklara giremiyor. Kimsenin acıyan gözlerini görmek istemiyor ya da kendisine acıyacaklarını düşünmek onu rahatsız ediyor. Fırtınayı kendi içinde yaşıyor ama evi çekip çevirmek, henüz 10 yaşındaki kızı için güçlü olmak zorunda olduğunun bilincinde. Simsiyah dalgalı saçlarını ise artık örtüyor, nedeni yok! Belki bu da bir teselli.
“Ne hayalleri vardı oğlumun, mezuniyetiyle ilgili hazırlıkları yapmıştık. Evde vereceğimiz davette ne yiyip içeceğimizi dahi planlamıştık. Mezuniyet günü ailecek okula gittik. Afişimizi de aldık elimize, kızım ağabeyinin şapkasını taktı. Sonra evimizde mezuniyet daveti verdik, tam da oğlumun istediği yiyeceklerle. Benim oğlum uçak mühendisi olacaktı. Ehliyetini aldığında çok sevinmişti. Bazen okula, spor salonuna giderken benim arabamı alıyordu. Ehliyetini almadan önce her yere ben götürürdüm. Hiçbir şeyini eksik etmedim. Babasından ayrıldım diye boynunu eğdirmedim. Geçen yaz Türkiye’ye gittiğimizde babasının yanına gitmek istedi, gönderdim, baba tarafından akrabalarıyla tanıştı, görüştü. Hepsiyle vedalaşmış. Sanki yüreğine doğmuş kuzumun onları son kez gördüğü”.
Ya Tülün’ün kendi hayalleri? Kaybolan yılları? Bunlar başka bir yazı konusu. Tülün’e Aydınlık Avrupa adına beni kabul ettiği için teşekkür ederek ayrılıyorum.
Tehlikeye maruz bölgeler
İsveç polisi 2015 yılında, çete savaşlarının ve suçluluk oranlarının arttığı bir dönemde, çoğu göçmen yoğun bölgeleri “risk altındaki bölge”, “tehlikeye maruz bölge”, “çok fazla tehlikeye maruz bölge” diye tanımladı. Bunun, kaynakların doğru dağılımını sağlamak, halkın güvenliğini ve emniyetini sağlayacak kaynakların ayrılması için önemli olduğunu belirtti. 1 Aralık 2023’te yayınlanan son polis raporuna göre 6 bölge listeden çıkarıldı ancak tüm İsveç’te halen 59 tehlikeye maruz bölge var.[1] Artırılan cezalara, yeniden düzenlenen tanık koruma yasalarına, itirafçı desteklerine rağmen çete şiddetinin bu bölgelerde kemikleştiği ortada. Yaklaşık 11 milyon nüfuslu İsveç’te 550 bin kişi yani nüfusun %5’i bahsedilen bölgelerde yaşıyor. Bu bölgelerde çeteler arası çatışmalarda ölümle sonuçlanan şiddet diğer bölgelerden 8 kat fazla. Polis raporuna göre 59 bölgeden 27’si “tehlikeye maruz”, 15’i “risk altında”, 17’si ise “çok fazla tehlikeye maruz” bölge sayılmakta.
Çeteleri besleyen gettolar
İsveç’te 1965-1975 yıllarında artan nüfusun ve göçlerin ihtiyacı karşılamak üzere şehir merkezinden çeşitli uzaklıklarda “toplum için toplu ev ve toprak politikası” adı altında toplu konut reformu projesi gerçekleştirildi. Devlet eliyle yeni semtler yaratıldı. Burada yaşayanların şehre inmelerine gerek kalmayacaktı. Merkezi kaloriferli, ortak çamaşırhaneleri olan çok katlı apartmanlarda, sıcak ve soğuk suyu akan, banyolu, tuvaletli çeşitli büyüklüklerde daireler inşa edildi. Semt okulları, çocuk yuvaları, sağlık ocağı, kütüphane, halk evi gibi halkın toplu taşıma araçlarıyla bu bölgelere kolayca ulaşılabilmesi düşünülmüştü. Bu bölgelere polis “getto” yerine “risk altındaki bölge”, “tehlikeye maruz bölge”, “çok fazla tehlikeye maruz bölge” diyor ama bu bölgelerdeki sosyo ekonomik durum şöyle:
İşsizlik oranları İsveç ortalamasının üzerinde. Geçinebilmek için sosyal yardım alma oranları diğer bölgelere göre fazla, öyle ki sosyal yardım bağımlılığından bahsediliyor. Bu bölgelerde yaşayan insanlar daha fazla sağlık kurumlarına gidiyor, daha fazla hastalık raporu alıyor, daha fazla malulen emekli oluyor, daha fazla psikosomatik hastalıklar yaşıyor. Bu bölgelerde “kadın” sorunları daha fazla ve şiddetli yaşanıyor. Sosyal kontrolden başlayıp namus adına cinayete kadar uzanan bir yelpazede yaşıyor kadınlar. Cinsiyet eşitliği konusunda Avrupa’nın değil dünyanın en önde gelen ülkelerinden İsveç’te, getto bölgelerinde yaşayan göçmen kadınlar ikinci sınıf vatandaş! Bu bölgelerde yine raporlara göre disfonksiyonel aileler, yani aile içi ilişkilerde uyumsuz, aile bireyleri arasında empati, anlayış ve hassasiyet eksikliği olan, aşırı olumlama ve dışlama arasında gidip gelen bir ilişki yumağında yaşayan aileler fazla. Bu bölgelerde suçluluk oranı daha yüksek.
Bu sosyo ekonomik yapı, çetelere ayak işlerinde kullanacakları, kendilerine bağlayacakları, cinayet işletecekleri çocuk yaşlardaki gençler ordusu sunuyor. Bu konularda o kadar çok bilgi mevcut ki sorunların halen devam ediyor olması “sorunların çözülmesi istenmiyor” görüşünü güçlendiriyor.
Yıllardır süren kurşunlama, bombalama, sokakta-otoparklarda infaz, çocuk parklarında oynayan çocukların seken kurşunlarla ölmesi, çetecilerin aile bireylerinin infazı, yanlış kişilerin vurulması gibi olaylar İsveç’i o kadar sarstı ki meclisteki tüm partiler çetelerle savaş ve yeni yasalar için anlaştı. Yine de çeteler uyuşturucu, insan ve silah kaçakçılığında polise kök söktürüyorlar. İsveç’te 2022 yılında 63 kişi, 2023 yılında ise 53 kişi çeteler tarafından infaz edildi. İsveç tüm Avrupa’da çete savaşlarında en çok insanın öldürüldüğü, yaralandığı ülke olmaya devam ediyor.
EncroChat
Fransız polisi 2020’de EncroChat kriptolarını çözünce İsveç polisi çetecilerin ve suç şebekelerinin birbirleriyle konuşmalarını izlemeye başladı. Susma kültürünün merkezine, yeraltı dünyasına biraz ışık sızdı. SkyEcc platformunun da çözülmesinin ardından bir de FBI “Anom” isimli Truva atının aslında kendileri tarafından yeraltı dünyasına sızdırıldığını açıklayınca, polis planlanan suçları hatta bazı cinayetleri önleyebildi, kripto suç sözlüğü hazırladı. Örneğin elma “el bombası”, tepsi “bir kg kokain”, yeşil “marihuana”, chorba (çorba) ise “kaos” demek.[2] Liste uzun silah, para, harb, ayna ve bunun gibi Türkçe/Arapça kelimeler de sözlükte. Bu olayın farklı boyutunu da gösteriyor.[3] Ancak alarm zilleri örneğin Türk toplumunda gerçek anlamda karşılığını bulmuyor. Herkes halen kendi çocuğunu koruyabilirmiş gibi davranıyor. Gerçekse öyle değil.
DİPNOTLAR
[1] https://www.dagenssamhalle.se/samhalle-och-valfard/socialtjanst/polisens-nya-lista-farre-utsatta-omraden/
[2] https://www.gp.se/nyheter/sverige/tusen-gangkriminella-identifierade-via-sky-ecc.4c27926a-8989-4e73-859f-8a31a9c1dc7d
[3] https://www.gp.se/nyheter/sverige/har-ar-polisens-ordlistor-for-att-forsta-vad-gangmedlemmar-uttrycker.22b4e05f-2dc4-4df4-8c36-b78f04ce915c