Bir Cumhuriyet öğretmeninin deprem günlükleri
Yarın büyük depremin 1’inci yıl dönümü. Hatay’dayız. Bölgedeki 300’e yakın konteyner kentten birindeyiz. İlk günden beri Nazan öğretmen yönetiyor. Geçen bir yılı, bugünü, gelecek umutlarını anlattı. Hani, aynı nehirde iki kez yıkanılmaz ya, kanun burda da işlemiş
Hatay’da ölenlerden göçenlerden geriye kalanlar ne yer ne içer, ne durumdalar? Aç açıktalar mı? Gerçeğe en yakın yanıtlar için o kara bir yılı yaşayanları bulmalıydık. Öyle biri olmalıydı ki, oturduğu yerde herkese her şeye atıp tutmayı işten saymamalıydı. Öyle biri olmalıydı ki, köşesinde rahat rahat demlenirken çıkar sağlamak, göze girmek için yapılanlara alkış tutmayı marifet saymamalıydı. Ne kadar ağlar ne kadar dövünürsem o kadar depremzede dostuyum dememeliydi. Hele bu seçim arefesinde binbir yalan binbir vaatle depremi malzeme yapanlardan biri asla olmamalıydı. Öyle birini bulduk! Edebiyat öğretmeni Nazan Akbulut, Mersin Anamur’da Edebiyat-Türkçe öğretmeniydi. Milli Eğitim Bakanlığının uyguladığı gönüllü öğretmen destek programı kapsamında, 6 Şubat 2023’te büyük depremi duyunca, 2 haftalığına gönüllü olarak bölgeye gelmişti. Geliş o geliş! Depremzedeyle adeta yekvücut oldu. Görevine döndü, aklı kalbi Antakya’da kaldı. Duramadı, yine geldi, yine döndü. Olmadı, tayinini istedi. Buradaki Kaymakamlık yetkilileri de Nazan öğretmeni az çok tanımıştı. Dört elle işe nasıl sarıldığını, dur durak bilmeden çalıştığını, sürekli çözüm önerisi geliştirdiğini görmüşlerdi. Çadırkentte görev verdiler. Bugün 1700 kişilik konteyner kentin yöneticisi. Aynı depremzedeler gibi 21 metrekarelik konteynerde kalıyor, onların yediği yemeği yiyor, kaderini paylaşıyor. Gece gündüz çalışıyor. Yüzünde gülümseme aklında yeni yapılacak işler için planlama hiç eksik kalmıyor.
‘NEDEN BEN’ SORUSUYLA KAVRULUYORLAR
Nazan öğretmen, sanki bir ateş topu! Akşam saatlerinde buluştuk, girişte kurulan yeni konteynerin işlerini planlıyordu, “Burada yaşayanlar sosyalleşsin istiyoruz. Diğer tarafa da kamelya yapacağız…”
Bizi ofis olarak kullandığı konteynere buyur etti. Övünç ve heyecanla lafa girdi bile:
“Buradaki vatandaşlarımız biraz sosyalleşsin istiyoruz. Girişteki konteyneri bunun için düzenliyoruz. Gelsinler, sohbet etsinler, kitaplara göz atsınlar. İlerde çocuk oyun alanlarımız var, derslikler dışında… Şöyle başlayayım, burası ortalama 1700 vatandaşın yaşadığı bir yer, 462 konteynerimiz var, ortak ve idari olanlarla birlikte toplamda 497.”
Kimler kalıyor burada? Parti parti mi geliyorlar, ailesini kaybedenler mi? Girişler nasıl oluyor?
“Depremin ikinci haftasından itibaren gidip sonrasında gelenler var. Çadırkentten gelenler, hak sahipliğinden gelenler var. Aynı zamanda memurlarımız var… Burada kalan bir 105 lan bir kültür turizmi memuru var. Onlar bizim aydınlık yüzümüz. Kültür, turizm memurları var. Onlar da depremzede, kalacak yerleri yok. Burada ikamet ediyorlar.”
Nazan öğretmen, ilk olarak çadırkentte görev almış, orada bir kütüphane kurmuş, tarla yapmış! Depremzedelerle birlikte tarım alanı oluşturulmasına önayak olmuş. “Güzel bir dünyamız vardı” diyor. Ancak kapatılıyor çadırkentler. Acının en taze olduğu dönem bu dönem. Her içeri girdiğinde insanlar “Neden ben?” diye soruyor. Eski evini, yerini arıyor. Yakınlarını kaybedenler bambaşka ve çok daha kötü durumda. Hala kendini toparlayamayanlar var: “Örneğin öğlene kadar uyuyor genç kadın. ‘Depresyondayım.’ diyor. ‘Hayata dönmelisin, burda yapacağın işler var’ diyoruz.” Atölyeler, el işi faaliyetleri, toprakla uğraş gibi işler de geliştiriyor Nazan öğretmen.
18 YAŞ ALTINDA 500 ÇOCUK
Konteynerkentte yaşayanlara her gün düzenli olarak ziyarete giden psikologlar var. İdareciler ve öğretmenler, depremzedelerle duygusal bağ kurmamalıymış “Kurmayın çünkü o noktada kendileriyle ilgilenen her kimse, boşluk içinde ona bağlanacaktır.” diyorlar. Örneğin öğretmen, geri dönmesi gerek ama dönemiyor. Çocuklar onun yolunu gözlüyorlar. Depremzede, bu boşluk duygusundan inancıyla baş edebiliyor. Dini inancı olanlar, daha kolay kabulleniyorlarmış. Bazılarının hala yenemediği kızgınlıkları oluyor: “Öfke mi, kader mi, işin içinden çıkamıyor.”
Aklımıza, yaşadığı her şeyden hükümeti suçlayan zihniyet geliyor. Kaos için biçilmiş kaftan bir duygusal durum.
“Kimi suçlayacak, kendisi de bilmiyor aslında” diyor Nazan öğretmen. Çadırkent dönemini hatırlıyor:
“Çünkü gerçekten burada konforlu bir ortamdayız. Dışarıdan bakınca burada bütün imkanları sağlamaya çalışıyorduk. Çamaşırhanelerimiz vardı, sonra bulaşıkhaneleri açtık, yemek zaten geliyordu. Günde 3 öğün yemek geliyordu. Bir sosyal devlet anlayışının gerektirdiği bütün çalışmalar aslında yapılıyor.” Kendisi nasıl katkı yapıyor: İşlevi, amacı ne?
“Burada bir Cumhuriyet öğretmeni olarak bulmam gerektiğini hissettiğim için bulunuyorum. Çünkü hep deriz ya, Atatürk ‘eğitim şahsi meselemiz’ diyor ya. Biz bırakıp gidersek kim sahip çıkacak buraya? Burada 27 çalışanımız var. Bana ‘Bugün acaba ne öneri çıkaracak, hangi fikirlerle gelecek?’ diyorlar. Sonuç aldığımızı görünce onlar da mutlu ben de. Hiç, bir dakika bile pişmanlık duymadım. Burada 18 yaş altında 500 çocuk var, birkaç da gebe kadın yaşıyor, sayıları artacak yani… Hepsinin yeni hayat kurması için eğitime, yaşama sarılmaları gerek. Burada en az 2,3 belki 5 yıl daha gerek. Yeni bir şehir kurulacak.”
KADINLARI ÜRETİME SOKMAK
AFAD Konteyner Kentinde doktor da var. Ordaki konteynerlerden birinde kalıyor. Konteyner kentte ayrıca çocuklar için derslikler, oyun alanları da düzenlenmiş. Televizyon ve tablet için çalışmalar sürüyor. Bir amaç da kadınları üretime katmak. Çeşitli alanlarda atölyeler açmak, kadın iş gücünü harekete geçirmeyi sağlayacak. Çadırkent tecrübesiyle sistem geliştirilmiş ve sosyal boyutu gelişmeye açılmış. Bağlama dersleri başlayacak, konserler verilecek. Kentin çevresindeki birkaç metre derinlikteki toprakta marullar, biberler ekilmiş.
“Aidiyet duygusu verilmeli” diye düşünmüşler. İdarecinin kapısı hep açık, hele ışık yanıyorsa, kapıyı tıklatan kafasını uzatıyor ve derdini anlatıyor. Nazan öğretmen “Başlarda bana kurtarıcı rolü verdiler. Ben sadece öğretmenim, bunu anlatmaya çalıştım. Burada 1700 tane çocuğum var benim gerçekten. Ben bir eğitimciyim. 28 yıllık öğretmenim.”
Ev kadınlarına atölye açmak, iş sahibi yapmak iyi güzel de, iş sahibi erkekler işe gidiyorlar mı? Ekonomi nasıl işliyor konteyner kentte? Dükkanlar, iş yerleri nerede? Konteyner kentler arasında ulaşım bile büyük zorluklarla dolu. Para nasıl dönüyor? Ekonomi çarkı nasıl işliyor? Konteyner kentte yerinde çalışan erkekler, meslek sahibi kadınlar var elbette, ama sayıları az.
AÇ GÖZLÜ BELEDİYECİLİK
İskenderun ve Arsuz iki komşu ilçe. Depremden görece az zarar gören bölge burası. Hemen yanı başlarında Antakya, Samandağ, Defne yerle bir olmuş. Her yerden gıda, giyecek odun kömür vb. yardım yapmış. Bunlar görünenler, bir de görünmeyenler var. İş makineleri mesela. Denizli Belediyesi iş makinesi göndermiş. Arsuz yakınlarındaki hazine arazisine getirilmiş makine. Belediyede üst düzey bir yöneticinin ailesine tahsis edilen araziyi düzeltsin, konteyner ev yapımına hazırlasın diye! Az ilerde enkazdan çıkarılmayı bekleyen insancıklar bekleyedursun, güvenli araziye yeni konut yeri düzleştirilmiş. Hangi belediye mi? ‘Hiç önemi yok’ diyor olayın tanığı! Biri CHP, diğeri AK Parti belediyesi. Biri bir parseli kapatıyor, diğeri öbürünü. Hatta bazen aynı parsel için birbirlerine düşüyorlar. Etraftaki vicdan ahlak sahibi komşular sessiz kalmıyor, belediyeye, valiliğe, CİMER’e, basına haber veriyorlar. İş büyüyor. Arazi ihaleye çıkartılıp satılıyor. Bu sadece bir tekil örnek…
CHP’NİN TALEBİ
Biz bunları konuşurken, 6 bin 40 konutluk bir kura çekilişi yapıldı. TOKİ evleri sahiplerine verildi. Evler nasıl ısınacak? Ulaşım nasıl sağlanacak? Elektrik ve su bağlandı mı? Bunlar şubat ayı ortasında hala belirsiz. Kent merkezinde yarı yıkık binalar, İskenderun sahil yolundaki su baskınları, bunun gibi onlarca sorun çözüm beklerken imar izinlerini verenler 31 Mart seçimlerinde yeniden oy istiyorlar. Yine biz bunları konuşurken CHP İskenderun ilçe binası önünde İl Başkanı gruba sesleniyordu: “Parti içindeki anlaşmazlıklara bakmayın, biz yüz yıllık partiyiz. Bize oy verin.” Konuşmasında, depreme karşı, depremzedenin yanında bir program duyulmadı.