14 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir fotoğrafçının hikayesi: 1984’te bir soruyla başladı ‘Kubbelerin Üstadı’ oldu

Cemil Şahin bir fotoğraf sanatçısı. Ama diğerlerinden farkı; yerde değil, tepelerde olmayı sevmesi. Öyle ki kendisine ‘Kubbelerin Üstadı’ deniyor. Her ne kadar çektiği kubbe fotoğraflarıyla bilinse de Çanakkale Köprüsü'nün fotoğraflarını da çeken o, şelaleleri çekmeyi isteyen de o.

Bir fotoğrafçının hikayesi: 1984’te bir soruyla başladı ‘Kubbelerin Üstadı’ oldu
A+ A-
Ercan Küçük

Cemil Şahin ile Üsküdar’da Kız Kulesi manzaralı bir çay bahçesinde bir araya geldik. Çaylarımızı yudumlarken yaptık röportajımızı. ‘Kubbelerin Üstadı’, 1984’te ortaokulda başlayıp günümüze büyüyerek devam eden fotoğrafçılığa olan sevdasını, Mimar Sinan’a olan hayranlığını Aydınlık’a anlattı.

'NEDEN TEK FOTOĞRAF VAR?'

  • Fotoğrafçılığa olan sevdanız ne zaman başladı? Neden birçok fotoğrafçı gibi yeri değil de kubbeleri tercih ettiniz?

Fotoğrafçılığa 1984 yılında ortaokul yıllarında başladım. Ortaokul 3. sınıfta tarih dersinde Selimiye Cami'nin bir tek fotoğrafını gördüm. Hocama 'Neden bir tek fotoğraf var' diye sormuştum. Hoca da 'zamanın ihtiyaçları bu kadarmış' dedi. Bu bende hırs yaptı. Lise yıllarında ilgim daha da arttı. Fotoğrafçılık dergileri okumaya başladım. Asıl 1996 yılında İstanbul'a geldiğimde ilerlemeye başladım. Bir gün Sultanahmet meydanında karakalem çalışması yapanları gördüm. Biri Sultanahmet Camii'ni biri Ayasofya Camii'ni çiziyordu. 'Elimde makinem var. Ben neden bunu çekemiyorum' dedim. O zamanlar çok cami fotoğrafı da görmemiştim. Bir gün Sultanahmet Meydanı'nda bunu kafama taktım. Camilerin fotoğraflarının bulunduğu bir kitap buldum. Ama görüntüler hep dışarıdan ve çok da iyi değil. Ne simetri var ne bir şey. Yolum Prof. Dr. Özer Kamburoğlu'nun fotoğrafçılık okuluna düştü. Ondan çok iyi dersler aldım. İlk deneyimim fetihten sonra yapılan ilk cami olan Fatih Camisiyle başladı. Bir ay caminin kubbesinden inmedim. Ben sanki orayla yatar kalkar hale geldim.

Bir fotoğrafçının hikayesi: 1984’te bir soruyla başladı ‘Kubbelerin Üstadı’ oldu - Resim: 1

  • Mimar Sinan'a olan hayranlığınız nereden geliyor?

Kitabı Tezküretü'l-bünyan'dan çok etkilendim. Mimar Sinan'ın tevazu dolu bir anısı var. Mimar Sinan'ın mesleği askerlik. Yeniçerilikten hasekiliğe kadar yükseliyor. 1538 yıllarında o zamanın Mimarbaşısı Acem Ali ölüyor. “Kim bu vasfa sahip” dediklerinde “Kulunuz Sinan vardır” derler. Ama Sinan askerliği çok seviyor, “Sinan'ı nasıl razı edeceğiz” diye düşünürler. “Seni Mimarbaşı yapacağız” derler. Sinan çok üzülür. Ama “Allah bana belki camiler mescitler yaparak hayırlara vesile olmamı sağlayacak der”, hüzünlenerek görevini kabul eder. Prut seferinde 13 günde köprü yapması gibi inanılmaz bir beyin var. Seferlere gittiğinde tarihi yerler görüyor. “Ben her caminin her sarayın kubbesine çıkarak bir pergel gibi etrafımda yay çizdim, ölçümler yaptım. Bunları İstanbul'a geldiğimde okudum öğrendim. Daha da pekiştirdim” der. Mimar Sinan ölmeden önce kendi imzasını taşıyan mührü Süleymaniye Cami’nin sağ tarafına türbesine vurur. Türbesini kendi yapar. Türbesi pergel gibidir. Haliç'e bakan kısmında ebced hesabıyla “Sinan”, camiye bakan kısmında Allah lafzı yazar. Mezar taşının başındaki kavuğuna Mimarbaşı yerine haseki kavuğu yapar. Ne büyüklük ne kibir var.

JİLET GİBİ ATAR SENİ…

  • Yerden metrelerce yüksekte çalışıyorsunuz. Ne tür tedbirler alıyorsunuz? İstanbul'a tepeden bakmak nasıl bir duygu?

Bu küçüklükten geliyor. Doğduğum köyde bir kilise vardı. Okuldan çıkar, kilisenin üstüne kubbeye tırmanırdık. Ben öncelikle camilerde nasıl çekim yapabilirim onu araştırdım. Çünkü düz yollar değil ve çok tehlikeli. Öncelikle giydiğin ayakkabının altının yumuşak lastik veya tutucu özelliği olan kauçuk tarzda olması lazım. Kurşuna bastığın zaman kaymaması lazım. Normal bir ayakkabıyla çıkarsan jilet gibi seni atar. Yüksek yerlerde emniyet haladı kullanmak gerekir. Olmazsa bir anlık dengesizlikten makinen düşer, kendin düşebilirsin.

Bir fotoğrafçının hikayesi: 1984’te bir soruyla başladı ‘Kubbelerin Üstadı’ oldu - Resim: 2

  • Türkiye'de ve dünyada çekmek istediğiniz başka yapılar hangileridir?

Aslında çok var, saymakla bitmez. Ama Mescid-i Aksa'ya gitmeyi çok istedim. En büyük arzum oydu. Beni çok etkilemiştir. İkinci olarak Mekke, Kabe'nin içi. Tac Mahal'e gitmeyi çok istiyorum. Endonezya'da, Malezya'da büyük şelaleler var. Türkiye'de Van Muradiye Şelalesi var. Buraları da çekmek istiyorum.

  • Fotoğraf çekerken dikkat ettiğiniz kompozisyon detayları nelerdir?

Öncelikle her saniye fotoğraf çekimi olmaz. Işığı iyi bilmek gerekir. Dış manzaradaki ışıkla iç manzaradaki ışık farklı olabilir. Kelvin denilen ısı ayarı var. Mesela burası 20 derece ise, buna 275 ekleyip asıl rengini o şekilde buluyoruz. Sanatsal ahenkleri, renk, ışık ahenklerini biliyorsanız gerisi geliyor. Mesela Ayasofya'ya çıkmam gerekiyor. Çok güneşli bir hava. Güneşte aslında yüksek ısı var ve fotoğrafı bozuyor. Bu yüzden ben bilhassa kapalı havayı tercih ederim. Çünkü bir taraftan ışık vurursa gölge ve güneş bizim işimize yaramaz. Doğal bir şelaleye gittiniz diyelim. Güneş bir tarafına vuruyor, bir tarafı gölge. O zaman siz o fotoğrafı gösteremiyorsunuz. Işığı çok iyi bilmek gerekiyor. 8 saat Sultanahmet Camisinin bir minaresinde zaman geçirmişimdir. 10 saat Süleymaniye'nin kubbesinde zaman geçirmişimdir. Işık daha iyi olsun diye. Güneş ve gölge geldiği zaman dokular kaybolur.

Bir fotoğrafçının hikayesi: 1984’te bir soruyla başladı ‘Kubbelerin Üstadı’ oldu - Resim: 3

  • Bu ustalığın gelecek kuşaklara aktarılması için eğitim vermeyi düşünüyor musunuz?

8 sene önce bu eğitimleri verdim. Beni yoğun bir iş temposu beklediği için vazgeçtim. Yeniden eğitim vermeyi düşünüyorum. Mimar Sinan, “yaptığın işi hissedersen içinde çağan akan ırmaklar akar” diyor. İbni Haldun, “İnsan beyni değirmentaşına benzer. Eğer içine bir şey atmazsanız o kendi kendini öğütür” der. Çağa ayak uydurmak, teknolojiyi öğrenmek gerekiyor.

CEMİL ŞAHİN'İN KİTAPLARI

Şahin çektiği fotoğrafları kitaplaştırarak gelecek kuşaklara da bırakmaya çalışıyor. Şu ana kadar 2 kitabı basılan Şahin’in basılmayı beklenen kitapları da bulunuyor. İşte o kitaplar:

2018: Cemil Şahin Objektifinden Fotoğraflarla İstanbul

2022: Mağlova Su Kemeri Mimar Sinan eseri

Projesi biten kitaplardan “Maziden Atiye Camilerimiz” matbaa aşamasında, “İstanbul Semalarında” ve “İstanbul’un 7 Mücevheri” sponsorluk bekliyor. “Marmara Bölgesindeki 5 Köprü Projesi” çerçevesinde hazırlanan kitap çalışması son aşamasında. Şahin’in hala devam eden başka projeleri de çok yakında kitaplaşarak okurlarla buluşmaya hazırlanıyor.

Son Dakika Haberleri bir fotoğrafçının hikayesi fotoğrafçılık kubbelerin üstadı Cemil Şahin fotoğraf sanatçısı