Bir Hizbullah Anısı: Gazze’ye Silahları Hizbullah mı Yolluyor
2013’te Lübnan’da Hizbullah’la yaptığımız görüşmede, saldırı tehdidi altında yaşayan Hizbullah örgütünün liderleri ile tanıştık. Şii Hizbullah’ın Sünni HAMAS’ın çok yakın dostu olduğunu açıkça gördük. Bu dostluk Türkiye-Azerbaycan dostluğuyla benzer.
İsrail’in çatısını delen roketler, füzeler nereden geliyor? Büyük baskının şaşkınlığını üzerinden atamayan, öfkesini Gazze’deki çaresiz insanların üzerine boşaltan İsrail ve destekçileri şu soruya yanıt arıyor: “Nerden geldi bu füzeler?” İlk aklan gelen İran, ardından Lübnanlı Şiilerin örgütü Hizbullah oldu. Hizbullah sorumluluğu üstlenmedi ancak reddetmedi de. İsrail ve yandaşları Hizbullah’a ateş püskürüyor, Lübnan’a saldırı için fırsat kolluyor.
GÜNEY LÜBNAN’DAKİ HİZBULLAH BÖLGESİ
2000’li yılların başında Batı Asya’da gerginliğin artması üzerine, Türk devrimciler dikkatlerini Suriye ve Lübnan’a çevirdiler. Bu ülkeler de Türkiye’nin önemini giderek daha iyi kavradılar. Vatan Partisi Lideri Dr. Doğu Perinçek ve arkadaşlarının 2005’te Suriye’ye yaptıkları ziyaret, bir dizi teması beraberinde getirdi. Yunus Soner, Rafet Ballı ile Ulusal Kanal kameramanı Esra’dan oluşan bir Türk heyeti ile Lübnan’a gittiğimizde (21 Eylül 2013) adı gizemli bir şekilde ortalıkta dolaşan, liderleri Hasan Nasrallah’ın posterlerinin her yerde duvarları kapladığı Hizbullah’la görüşmek istedik. Ev sahipleri çok olumlu karşıladılar, bizim için randevu aldılar.
Bir zamanlar Batı Asya’nın Paris’i olarak nitelenen kentin merkezindeki otelden bizi alan Mercedes (sanıyorum zırhlı idi) kentin güney mahallelerine yöneldi. Güneye doğru ilerledikçe görüntü soluklaşıyor, Hristiyan kuzeyin zenginliği, göz alıcı mahalleleri yok oluyor, sokaklar daralıyor, dükkanlar iç içe geçiyordu. 10 kadar kontrol noktasından geçtik. Arabayı ve şoförü gören kimi uzun namlulu silahlı milisler içeriye şöyle bir göz gezdirdikten sonra yol veriyorlardı. 45 dakika sonra buluşma yerine vardık. Kapıyı yine silahlı milisler tutuyordu.
Hizbullah yetkilileri bizi sıcak karşıladılar. Bizim hakkımızda bilgili oldukları belli idi. Savaş halinde olmalarına ve ilk kez buluşmamıza rağmen salona girerken arama yapmadılar. (ABD’nin Beyaz Saray’da T.C. Genelkurmay 2. Başkanı Org. Ergun Saygun’a davranışlarının benzeri ile karşılaşmadık.) Üst düzey bir yetkili ile bir araya geldik. (Konu Hizbullah ve Güney Beyrut ortamı olduğu için görüşmenin ayrıntılarına girmiyorum.) Gayet sıcak bir görüşme oldu. Onlar bizim üzerimizden Türkiye’yi yönetenlere, biz ise Hizbullah üzerinden mazlumlara mesajlar yollamaya çalıştık. Savaş ortamında yaşayan, Güney Beyrut’un mütevazi semtlerinde, her an saldırı tehdidi altında yaşayan Hizbullah örgütünün liderleri ile böylece tanışmış olduk.
KİM BU HİZBULLAH
Roketleri Hizbullah mı yolluyor? Hizbullah açıkça evet demedi ama hayır da demedi? Neden olmasın?
Beyrut’un güneyinde yaşayan Caferi inancından 12 İmamcı Şii Araplar, taa Emevilerden beri o topraklarda, Filistinli Araplarla yan yana yaşıyorlar. Zaman içinde kurulan Lübnan devletini Fransa yaratmıştı. Diğer bir deyişle Filistinli Araplarla yan yana yaşayan Şii Arapların arasına sınırı İsrail lehine Batılı emperyalistler çizmiş, Siyonistler cinayetlerle sınırları genişletmişti. Bir benzetme yaparsak, Filistinli Sünni Araplarla Lübnan’ın güneyinde yaşayan Şii Araplar arasındaki ilişkiler, Türkiye-Azerbaycan ilişkisi kadar yakındır.
Arap-İsrail savaşlarından kaçan çok sayıda Arap da Lübnan’a sığındı. Şii Araplar Lübnan’ın içinde kalarak yaşamlarını sürdürdüler, evrilerek ve Hizbullah örgütünü yaratarak Lübnan’daki öteki topluluklarla (Maruni Hristiyanlar, Sünni Araplar vb.) birlikte Lübnan’a sahip çıktılar. Ancak Anayasasını Fransa’nın yazdığı Lübnan bir türlü sağlıklı bir yapıya kavuşamadı. Anayasanın öngördüğü cemaatçi (Şii-Sünni-Hristiyan) yapı, bütünleşmeye izin vermedi. Yine de Lübnan’daki cemaatler, zor da olsa birlikte yaşamayı sürdürdüler ancak yapılarını da korudular. Tarımsal yapıyı sürdürmekle birlikte yeni arayışlara giriştiler. Fransız araştırmacı Olivier Roy, “İmam Musa Sadr’ın Güney Lübnan’da Şii halk için bir toplumsal eylem planı geliştirdiğini” yazıyor. (O. Roy, Siyasal İslamın İflası, Metis Yayınları, s. 85) Diğer bir deyişle Şii Araplar bir yandan İsrail saldırılarına karşı kendilerini silahla korurken, Filistin ile dayanışırken, yaşamlarını da iyileştirmeye, çağdaşlaşmaya çalışıyorlar. Günümüzde Lübnan kabinesinde Hizbullah’ın bakanları var.
Hizbullah yanlılarını İranlılarla karıştırmak doğru olmaz. İran’a yakın oldukları doğru ama kendi ayakları üzerinde duruyorlar. Hizbullah laik bir örgüt değil ancak yandaşlarının çoğu çağdaş giysiler içinde, çağdaş bir tarzda yaşıyor. Ev sahiplerinin bizi ağırladığı Hizbullah sosyal tesisi, kadın-erkeğin birlikle yiyip içtiği çağdaş bir tesis ortamını andırıyor, bir din adamı, masasını çağdaş giysili kişilerle paylaşıyordu. Batılı karalamaları bir yana itersek, Şii Hizbullah’ın Sünni HAMAS’ın çok yakın dostu olduğunu açıkça görürüz. Bu bizdeki kimi muhafazakarlara da ders olmalı.
Anti-emperyalizmi, anti-Siyonizm’i kendisine rehber edilen, Batı Asya’nın önemli cemaatlerinden Şii Arapların militan örgütüdür Hizbullah. Çok acı çektiler ama rüzgar şimdi onlardan yana esmeye başladı.