Bir sevda masalı
Onu ilk kez 1965 yılının bir bahar günü Ankara Hukuk Fakültesi’nin okuma salonunda gördüm. Ders çalışıyordu. Hangi sınıfta olduğunu anlamak için okuduğu kitaba baktım. Medeni Hukuk kitabıydı. Birinci sınıf öğrencisiydi. Fakültede her karşılaşmada birbirimize bakıyor ama henüz tanışmıyorduk. Fakültenin en güzel kızıydı. 1965 yılının mart ayında Ankara Koleji salonlarında bir şiir günü düzenlemiştik. Şiir gününü arkadaşım Alev Mahir Kocatürk yönetecekti. Ben de o gün bir şiir okuyacaktım. Şiir gününe fakültede bakıştığımız o kız da gelmişti. Ara verildiğinde Alev bana “Bak senin ilgilendiğin kız su istiyor götür” demişti. Suyu götürdüm. Kız utandı, kızardı teşekkür edip suyu aldı.
27 Nisan 1965 günü Ankara Çubuk Barajına, Hukuk Fakültesi Öğrenci derneği olarak bir gezi düzenledik. Fakültenin önüne öğrencileri götürecek dolmuşlar çağırmıştık. Öğrencileri dolmuşlara ben bindiriyordum. O kızı sona bıraktım. Dolmuşun orta koltuğuna oturmasını istedim, ben de yanına oturdum. Yolda konuşmuş olmak için “Yanınıza olta aldınız mı” diye sordum. “Ne oltası” dedi şaşırarak. “Barajda balık tutmayacak mısınız” dedim gülerek. Çılgın bir bahar vardı. Her taraf hercai menekşelerle doluydu. O gün birbirimizden hiç ayrılmadık. Adı Senay'dı. Adamo’nun her yerde kar var şarkısı ile dans ettik. Sonraki günler bu şarkı bizim şarkımız olsun dedik. Artık fakültede her sabah buluşuyor, öğlen yemeklerini birlikte yiyor akşam geldiğinde ayrılıyorduk. Kışları içeride kalorifer peteklerinin başında , bahar da bahçede ağaçların altında buluşuyorduk. 1965 yılbaşı günü Bursa İlman Otele bir gurup öğrenci ile birlikte gitmek için otel ile anlaştık. Ancak günler yaklaşınca katılacak arkadaşların büyük bölümü vazgeçtiler. Biz ikimiz birlikte gittik. Yılbaşını birlikte geçirdik. Uludağ’a çıktık. 11 Nisan 1966 günü evlendik. 27 Aralık 1946 doğumluydu. Babası Malatya bez fabrikasının desinatörü iken çok genç yaşta -24 yaşında- yaşamını yitirmişti. Babasını hiç tanımamıştı. Annesi memurdu. Üç yaşında iken Ankara’ya gelmişlerdi. Kurtuluş İlkokulu, Kurtuluş Lisesi'ni bitirmiş, Cebeci de Ankara Hukuk Fakültesi'ne girmişti.
ONDAN ALDIĞIM GÜÇLE ÇALIŞTIM
Askerliğimi Ankara’nın Çubuk ilçesi Özlüce köyünde yedek subay öğretmen olarak yaptım. Kırk günlük kızımız Funda ile birlikte köye gittik. İki kış köyde öğretmenlik yaptık. O da vekil öğretmenlik yaptı. Fakülteyi bitirdik.
Askerlik bitince Ankara'da kaymakamlık stajına başladım. Staj bitince Arhavi kaymakamlığına atandım. Arhavi’de yaptığım festivali, kurduğum fabrikayı ondan aldığım güçle yaptım. Arhavi’de 11 Mart 1974 günü oğlum Kerem doğdu. Midyat, Manavgat, Koçarlı ve Elbistan kaymakamlıklarında bulundum. Görev yaptığım yerlerde o da dernekler kuruyor, halkla iç içe oluyordu. Bir dönem serbest avukatlık, bir dönem hazine avukatlığı yaptı. Hukuk bilgisi çok iyiydi. Çok iyi bir eş, çok iyi bir anneydi.
1984 yılında Elbistan kaymakamı iken 12 Eylül darbe yönetiminin bölgede uyguladığı devlet terörü nedeni ile kaymakamlık görevinden ayrıldım. Aydın iline gelerek avukatlık stajına başladım. O da serbest avukatlık yapmaya başladı. Öyle ince, öyle anlayışlı ve öyle zarif birisiydi ki bana görevden ayrılmışolduğumu hiç hissettirmedi. Hep bana destekti, hep yanımdaydı. Bütün arkadaşları onu çok seviyordu. Hepsine karşı çok iyiydi. Kimseyle tartışmazdı, kimseyi kırmazdı. Yıllar sonra tatsız bir rahatsızlığı oluştu, Parkinson'du. Bu rahatsızlık zaman içinde onu destekle yürüyebilir, destekle iş yapabilir duruma getirdi. Bu durumda bile bize güçlük çıkarmamaya, bize yük olmamaya çalışırdı. Sağlık sorunları nedeni ile çok ameliyatlar geçirdi. Ama hiç korkmadı, hiç dağılmadı. Bahçeli iki katlı evimizde çok mutluydu. Birkaç kez “Bu evi yaptırdığın için sana çok teşekkür ediyorum” demişti. Oysa evin malzemelerini, bahçe’de ki ağaçları, çiçekleri o seçmişti.
20 Ekim 2020 günü saat 15.00'te bakıcı kadın telaşla aradı, rahatsızlanmış. Ambulans çağrılmış, ambulansa yerleştirilmişti. Bakıyordu ama sanıyorum bilinci gitmişti, bizi tanımıyordu. Güçlükle nefes alıyordu. Hastanede birkaç kez kalbi durdu. O nedenle ayrıntılı incelemeler yapılamadı. Yoğun bakıma kaldırıldı ve birkaç saat içerisinde yaşamda aşık olduğum tek kadını, çocuklarımın annesini kaybettik. İçimdeki ışık sönmüş, tüm şarkılar bitmişti. Akciğer embolisi imiş. O artık bizim yanımızda değil, sonsuza kadar yüreğimizde yaşayacaktı. Resimlerine bakamıyorum. Biz bu karanlığa, bu yalnızlığa, onsuzluğa nasıl katlanacaktık. Onun için yapamadıklarımız, eksik yaptıklarımız için yüreğimiz kanıyor. Işıklar içinde yatsın, yıldızlar yoldaşı olsun.