‘Bir Türk Kabilesinin Göç Öyküsü’: Tuyu-Kunlar Devlet Tiyatroları’nın repertuarında
Türkolog ve tarihçi Dr. Adalet Ergenekon daha önce yayımlanan Tuyu-Kunlar kitabını, Seldağ Özalp’le birlikte yeniden tiyatro eseri olarak kaleme aldı. Eser yayımlandıktan sonra Devlet Tiyatroları’nın repertuarına girdi.
Tuyu-Kunlar, Kaynak Yayınları’nın alt markası olan Uyum Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturulan bir tiyatro eseri. Türkolog ve tarihçi Dr. Adalet Ergenekon’un romanı 1978’de yayımlandı. Tuyu-Kunlar, 2021 yılında üçüncü baskısını yaptı. Daha sonra Erkenekon ve Seldağ Özalp’in birlikte yazdıkları bir tiyatro oyununa dönüşerek geçtiğimiz günlerde kitapçı raflarındaki yerini aldı. Yayınlanır yayınlanmaz da Devlet Tiyatroları’nın repertuarına girdi.
İki perdelik tarihsel drama Tuyu-Kunlar / Bir Türk Kabilesinin Göç Öyküsü, atalarımızın devletleşme sürecindeki bir yol ayrımına tarihsel ve sanatsal açıdan odaklanan, “devlet ana”nın doğum sancılarına yoğunlaşan, Türklerin İslamiyet öncesi yaşamına ve doğayla ilişkilerine bakan heyecan verici bir tiyatro eseri.
Ergenekon ve Özalp, Türk tarihinin evrelerinden birini, yalın ve akıcı anlatımla, okurun kendisini “ön-seyirci” olarak hissedeceği bir yapı kurarak sahneye taşıyorlar.
Tuyu-Kunlar / Bir Türk Kabilesinin Göç Öyküsü, yalnızca tiyatro profesyonellerinin değil herkesin büyük heyecan duyarak okuyacağı, olayları ve karakterleri zihninde kolayca canlandırıp izleyeceği iki bin yıllık bir dünyaya giriş davetiyesi niteliğinde.
Biz de heyecan veren bu eserin yazarları Dr. Adalet Ergenekon ve Seldağ Özalp’le, romanın yazılış öyküsünü, tiyatro eserine dönüşmesini ve Devlet Tiyatroları’nın repertuarına alınış serüvenini konuştuk.
- Tuyu-Kunlar ilk basımı 1978'de, üçüncü basımı 2021'de yapılmış bir roman. Aradan geçen 43 yılda gücünü yitirmemiş bir metin var karşımızda. Geriye dönerek, romanı kaleme aldığınız günlerde, 1970'lerin siyasal ve kültürel koşulları da düşünüldüğünde, sizi böyle bir konuya çeken öncelikler neydi?
Adalet Ergenekon: Romana başlarken; düşünsel bazda köklerimiz esas oldu. Aslında şimdi buradan bakınca öyle görüyorum. Toplumsal olaylarda sahne, tarih olduğuna göre; bugünün çözümlemesi ancak tarihte olabilir düşüncesi alttan alta beni etkilemiştir. Kuvvetle inanıyorum ki; köklerimiz bizi sürekli besliyor, kodlarımız orada. Farkında olmasak da seçimlerimiz, kararlarımız, duyumlarımızda en etkin faktör olarak “tarih” görev başında. İşte bu güçlü olgudan hareketle yazıldı Tuyu Kunlar.
- Tuyu-Kun, genel Türk tarihi okumalarında çok fazla rastlanmayan bir ad. Kökenini, anlamını, sizin kullanım tercihinizi anlatır mısınız?
Adalet Ergenekon: “Tu”, “Tun” sözcükleri sıfat olarak birinci oluşu belirler. “Tun oğul” ilk oğlan çocuğu demektir. Tuy, Tuyu söyleyişleri kendilerinden sonra gelen “kun” sözcüğüne birincilik, ilk oluş vasfını kazandırıyor. Türkçe isimlerde rastladığımız (k-h) değişikliğini uyguladığımızda Kun—Hun olur. Böylece Tuyu-Kun, ilk hun, ilk çocuk anlamlarını içeriyor. Tuyu-Kunlar da ilk Hunlar, ilk Türkler’i ifade ediyor.
Zora göğüs germe yeteneği, toplumun tüm bireylerinde yerleşmiş paha biçilmez bir olgu olarak; olayların akışını sağlıyor. O coğrafya bunu yaratıyor ve tarihe mal olan müthiş bir göç yaşanıyor Miladi 300’lerde. Bölünmenin başlattığı yolculuk, o yaman yolculuk!
KUKE NOR’A: YENİ YURT
Bilindiği gibi MÖ var olan Hunlar, daha sonra Göktürkler, ardından Uygurlar… olarak tarih içinde akar. Tuyu-Kunlar ise; Hunlar’ın bir kabilesi olarak Pekin’in kuzeyinde Kingen dağları eteklerinde “Moyunlar” namıyla yerlerini almışlar. Daha sonra büyük oğul Tuyu Kun ve kabilesi Kingen dağlarını aşıp Kuke Nor’a (Mavi Göl) ulaşır. Yeni yurt burada kurulacaktır.
Türk topluluklarında ocağın yanması, sönmemesi, dolayısıyla sürekli yanması yaşamın devamlılığını simgelemesi bakımından büyük bir değer taşır. “Oba”, “ocak” diye adlandırdığımız küçük topluluklar gelişerek kabile haline gelir. Ocak sözcüğü zaman içinde “ateş” ile birleşir.
Oba ocağı, kabile ocağı, aile ocağı hep yanmalılar. Bu eylemi o toplulukların fertleri sağlayacaktır. Burada “varis” kim ise, görev ona düşüyor. Genelde topluluğun başı, varisini seçer. Dolayısıyla, ocağın tütmesi de o seçilene görev olarak verilmiş olur. Han Següy’ün iki oğlu vardır. Büyük olan Tuyu Kun, küçük olan Yolgoy’dur. Han Següy’ün ölümünden sonra, en çok yaşayacak olanın, küçük çocuk olacağı düşünülürse, ocağın daha uzun yanmasını sağlayacak olan Yolgoy’dur. O nedenle küçük çocuk varis olarak seçilir. Ama Han Següy çok takdir ettiği Tuyu Kun’a ülkesinin bir kısmını bırakmayı vasiyet eder. İşte burada çok güçlü bir metafor başlar. Neticede bölünme! Fakat yeni bir kabile, bölünme içinde yeni bir doğuş Tuyu Kunlar.
EN BÜYÜK ARAYIŞ, YURT ARAYIŞIDIR
- Romanda hem göç olgusu anlatılıyor hem de Türklerin devletleşme sürecinin ilk adımları. Bu iç içelik hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Adalet Ergenekon: Kabilenin bir yarısı ve onların yaşadıkları dramatik yazgıları… Yeni bir yurt arayışı; nerede ve ne zaman olursa olsun, en büyük arayıştır. Yurda sahip olabilmek uğruna yaşanılan zorluklar karşısında, doğanın haşmetli yapısı yanı sıra at, akarsu, göl, taş, ışık, karanlık gibi Türk mitolojisinde yer almış unsurlardan yararlandım.
Sosyal yapı söz konusu olduğunda, kültürel alan sahneye çıktı. Tuyu-Kunlar; hareketli, doğaya sadık yaşantıları yanı sıra üreten, düzen kuran yaratıcı özellikleriyle bozkır kültürünü tanımamızı sağlıyor, diyebiliriz. Bozkır kültüründe yaşam köylerde, yaylalarda olmak üzere kendi içinde tutarlı bir yapıya sahip görünüyor.
Öte yandan, kültür öğelerinin içinde “at kültü” nün ayrı bir yeri vardır. At, Türk kültüründe üstlendiği önemli rolüyle değer kazanmış olarak mitoloji içinde karşımıza çıkar. Mitolojimizde göl, deniz, dağ gibi güçlü doğa yapılarının içinden çıkan “ilahi aygır” dan türemiş olan emsalsiz atlar, Tanrının çeşitli Türk kabilelerine armağanıdır. Bu atlar, kişiye veya kabileye büyük üstünlük kazandırır. Romanda “kutsal aygır” Kuke Nor’dan çıktığı için, adı geçen gölün çevresi yeni yurt olacaktır. Tuyu-Kunlar, Tanrısal gücü de yanlarına alarak; sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal alanlarda güçlenirler. Buradan devamla, Türk kültüründeki devlet yapılanması önümüzü aydınlatıyor. Devlet örgütündeki incelik ve sağlamlık ile ”ordu-devlet” yapısının işleri nasıl kolaylaştırdığı, romanda özellikle üzerinde durduğum konu oldu. On, yüz, bin, tümen; sağ-sol kavramları ordunun yapısında olduğu gibi, halkın yapılandırılmasında da aynı şekilde uygulanıyor. “Ordu-devlet” yapısı Türk ulusuna özgü bir örgütlenmedir. Romanda bu örgüt yapısıyla işlerin tıkır tıkır yürüdüğünü görebiliyoruz.
ZORLUK VE İNANÇ
Zora göğüs germe yeteneği, toplumun tüm bireylerinde yerleşmiş paha biçilmez bir olgu olarak; olayların akışını sağlıyor. O coğrafya bunu yaratıyor ve tarihe mal olan müthiş bir göç yaşanıyor Miladi 300’lerde. Bölünmenin başlattığı yolculuk, o yaman yolculuk! Tek tek, fakat bütün kabile içten içe sözleşmiş gibi aynı duygu ve azimle o yolculuğu yaşıyor. Asya’nın zengin doğası, tüm ihtişamıyla bu özel yolculuğa eşlik ediyor. İnsan-doğa ilişkisindeki gizem, yazarken çok heyecan vericiydi. “Zorluk ve inanç” çatışmasının, en büyük ihtiyaç olunan “kuvvet”i doğurduğunu, yine aynı çatışmada gördüm, coşkuyla karşıladım! Yazarken heyecanlı anlar yaşadım.
- Romanın üçüncü basımı gerçekleştikten sonra 2. perdelik tarihsel epik drama olarak oyunlaştırılmış versiyonu da yayımlandı. Bu süreci anlatır mısınız, tiyatro metni hep var mıydı kafanızda, sonradan mı karar verdiniz?
Adalet Ergenekon: Romanın yazılması Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan hocamın, “Umumi Türk Tarihi” sözlü sınavında kararlaştırıldı. Değerli hocam tarihteki olayların sanata da konu olması, orada ayrıca işlenip halka sunulması düşüncesine sahipti. Bu nedenle bana “Ergenekon sen edebiyatçısın, bu konuyu (Tuyu-Kunları) roman yapsana” demişti.
Oyuna uyarlanması Seldağ arkadaşımın fikriydi. Romanın editörlüğünü yaptı ve ilk okuduğunda; “Bu eseri dramaya uyarlayalım, ne dersin?” dedi. Öte yandan görüşlerine değer verdiğim kızım Gökçe Akyüz, romanın üçüncü basımını okuduktan sonra; “Ooo anneciğim, okurken; gözümün önüne opera, bale sahneleri geldi.” deyince ben işe sarıldım.
KARAKTERLERİ OYUNA SOKMAK
- Adalet Ergenekon-Seldağ Özalp'ın ortak çalışması için neler söyleyebilirsiniz? Tekstin yazılışında nasıl bir çalışma yürüttünüz?
Seldağ Özalp: İkimiz de romanda olduğu gibi oyunu da sağlam temellere oturtma taraftarı olduğumuzdan, önce tarih bilgilerimizi tazeledik. Asya Hun İmparatorluğu dönemini öncesi ve sonrasıyla birlikte günlerce çalıştık. Romanı çok iyi bilmek, benimsemekle yetinmedik. Dönemi çok iyi bilmezsek oyunun içinde rahat hareket edemezdik. Böylece romana bağlı kalarak, farklı temalar yaratıp, bazı kişileri ve olayları öne çıkardık. Uzun günler geceler boyu Hun Türkleriyle birlikte yaşadık, onlarla konuştuk, bütünleştik.
Ada ve ben yıllardır iyi arkadaşız, pek çok çalışmayı birlikte yürüttük. Dolayısıyla, birbirimizi iyi tanıyor, ne demek istediğini anlıyoruz. Yazdıklarımızı mail yoluyla birbirimize ilettik, telefonda konuşarak fikir alışverişi yaptık. Metine başlayınca, oyun kendini yazıyor zaten. Bazen hiç umamadığınız karakter öne çıkıveriyor. Öyle ilerledi…
- Elde hazır bir kaynak romanın bulunması, metni tiyatroya uyarlarken avantaj mı sağlıyor, dezavantaj mı?
Adalet Ergenekon: Ben avantaj olarak değerlendiriyorum.
Seldağ Özalp: Romandan tiyatroya uyarlarken karakterler, tema, dönem, olaylar vs. hazır olduğundan, küçük değişiklikler dışında bunlarla uğraşmıyorsunuz. Fakat kendi yarattığımız oyunda ise, kişilerin hayat hikayelerini yazmak, karakterlerini belirlemek, temayı yaratmak ve tüm bunlarla birlikte yarattığınız karakterleri oyuna sokmak, bence daha doyurucu, daha keyifli.
SIRADA SİNEMA VE OPERA VAR
- Oyunu içeren kitabın önsözü, "Bu oyunu çok geçmeden sahnede de izleme dileğiyle" son buluyor. Oyun kısa süre Devlet Tiyatroları repertuvar havuzuna alındı. Öncelikle tebrik ediyoruz bu başarıdan dolayı ve bundan sonra nasıl bir süreç beklediğinizi öğrenmek istiyoruz.
Seldağ Özalp: Teşekkür ederiz. Bundan sonraki süreçte oyunu sahnede görmek bizi çok mutlu edecek. Umarız en kısa zamanda sahnelenir. Bunun dışında, biz birlikte çalışmaktan çok keyif alıyoruz. Sanırım, yine birlikte çalışmaya devam ederiz.
Adalet Ergenekon: Ben bu oyun için sırada sinema, opera hayal ediyorum.
İki perdelik tarihsel drama Tuyu-Kunlar / Bir Türk Kabilesinin Göç Öyküsü, bizi kimlerle tanıştırıyor?
Adalet Ergenekon: Gerçek karakterler, tarihe mal olmuş karakterler: Yekol ülkesinin reisi Han Següy, Büyük oğul Tuyu Kun, küçük oğul Yolgoy, Han Següy’ün eşi Han Katunu. M.S. 310 yılına tarihlenen bu karakterlerin yanı sıra onlar kadar gerçek olabilecek diğerleri… Seldağ’ın farklı görüşleri olabilir.
Seldağ Özalp: Tuyu-Kunlar, Asya Hun Devleti’nin dağılma döneminde varlığını sürdüren kendine bağlı beylikleri olan bir Türk kavmi. Eser, öncelikle bizi atalarımızla tanıştırıyor…
- Tuyu-Kunlar'da siyasi ve toplumsal olaylarda önemli kararların alınmasında kadınların rolünü nasıl anlatırsınız?
Adalet Ergenekon: Han Següy’ün karısı Han Katunu, Tuyu Kun’un karısı Çiğil onurlu, düzgün, şahane karakter yapılarıyla romanda ve oyunda yerlerini alıyorlar. Olayların akışı onlarla anlam kazanıyor. “Akıl” ile “duygu”nun kesişmesi, ardından büyük bir maharetle örtüşmeleri gibi can alıcı yerlerde bu kadınları görüyoruz. Onlar aynı zamanda söz sahibidirler de…
Seldağ Özalp: Türk Hunlar’da kadınlar her zaman devlet yönetiminin içinde yer alıyor. Örneğin, hanlıklar arası anlaşmalarda, hanın karısının onayı olmadan o anlaşma geçerli olmuyor. Han olmadığı zamanlarda ise, Han Katunu yönetiyor devleti. Gerektiğinde pusatlanıyor, atına atlayıp toprağını koruyor.