Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bitmeyen savaş-2: Paylaşımın konusu Osmanlı ülkesi

Osmanlı’nın gittiği ilk taraf İttifak devletleri değil İtilaf devletleridir. Sonra İttifak Devletlerine de gidilecektir. İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya-Macaristan, Almanya, Rusya ile görüşmeler yapılıyor.

Bitmeyen savaş-2: Paylaşımın konusu Osmanlı ülkesi
A+ A-
UĞURCAN YARDIMOĞLU

Almanlarla ittifak imzalandıktan sonra genel seferberlik ilan ediliyor, Çanakkale Boğazının kapatılmasına karar veriliyor, dolayısıyla silahlı tarafsızlık içerisine giriliyor.

Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi İlkin Başar Özal hocamızla 1. Dünya Savaşı üzerine yaptığımız söyleşimize devam ediyoruz. Bugünkü konumuz ittifaklar.

Bitmeyen savaş-2: Paylaşımın konusu Osmanlı ülkesi - Resim: 1

BALKANLAR KİLİT NOKTA

Hocam, Balkanların, Afrika’nın ve Uzak Doğu cephelerinin savaşın toplamına etkisi neydi?

Pasifik’te yaşanan çok fazla bir şey yok esasında. Japonya, 4 aylık bir savaş veriyor. Japonya İtilaf devleti olarak sadece oradaki Alman sömürgelerini ele geçirmek üzere savaşıyor. Sonra Akdeniz’deki harekatlarına donanmasından bazı gemileri göndererek eskort görevi yapıyor, o nedenle zaten Paris Barış Konferansı’nda Büyük Beşler diye başlayan yapıda ilk dışlanan Japonya oluyor. Diğer devletler diyorlar ki “sen Avrupa’daki harbin içerisine girmeden Avrupa’dan ne istiyorsun?”

Balkanlar’daki harbe gelince, bu bir kırılma noktasıdır. Çünkü İttifak Devletleri’nin ilk ortaya çıkışındaki en büyük avantaj birbirleriyle kara bağlantısının olmasıdır. Ama ilk İtilaf Devletleri, İngiltere, Fransa ve Rusya olarak baktığımızda İngiltere bir ada, Fransa bir tarafta, Rusya bir tarafta evet, ittifak devletlerini iki yandan sıkıştırıyorlar. Fakat aralarında kara bağlantısı yoktur. Bu açıdan da Balkanlar kilit nokta olarak görülür. O yüzden İtilaf Devletlerinin arzu ettiği şey, Balkan Devletleri’nin tamamının kendileri yanında harbe girmesidir. Bulgaristan girmiyor sonuna kadar bekliyor... Çanakkale’de görüyorlar ki İttifak güçleri harbi kazanacak gibi, bizim yanımızda harbe giriyorlar. Romanya İtilaf Devletleri safında harbe giriyor ama Makedonya ve Galiçya cephelerinde yenilgiye uğruyor; fakat savaşın sonunda kazanan tarafta kalıyor.

Afrika’da ise mücadele, Alman sömürgelerinin İtilaf Devletleri tarafından ele geçirilmesi üzerinden gidiyor. Dört sömürge bölgesinden üç tanesi kolay ele geçiriliyor, ama Alman komutan Paul von Lettow-Vorbeck’in ordusu savaşın sonuna kadar mücadele ediyor. Bu durum İngilizler için bir prestij mücadelesine dönüyor. 4 sene boyunca Worbeck’in karşısına toplamda milyona varan asker çıkartıyorlar. Bu adam 25.000 kişilik askeri ile burada gerilla harbiyle etkili oluyor.Vorbeck, İngiliz komutanının garnizondaki odasına not bırakıyor.Üzerinde yazan şu:”Siz beni arıyorsunuz, bulamayabilirsiniz ama ben sizin nerede olduğunuzu biliyorum.”

Toplam olarak Afrika cepheleri savaşın genel yapılanmasını, özellikle yoğunluğun yaşandığı Batı’da yada Ortadoğu, Kafkaslar, Balkan cephelerine doğrudan bir etkisi olduğunu söylemek zor, ama bunlar savaşa farklı bir renk katıyor. Birinci Dünya Savaşı’nda, bu coğrafyalarda yaşanan çatışmalarda elde edilen tecrübeler daha sonra İkinci Dünya Savaşı’nda kullanılıyor. Zaten ben 1914-1945 arasını aslında bitmeyen bir savaş olarak görenlerdenim. Churchill’in bir lafı vardır, “ikinci 30 yıl savaşı” diye nitelendirir; 1. ve 2. Dünya Savaşları sürecini. Çünkü birinin sonunda barışı katleden barışlar imzaladıysanız o zaman yaptığınız 1. Dünya Savaşı, bütün savaşları sona edecek savaş olmaktan çıkıp başkalarına zemin hazırlayan savaşa dönüşür ki, dönüştü de. Mesela Kore, Vietnam, Grenada, Iran-Irak savaşı, Arap-Israil savaşları bunun dışında, çünkü onlar lokal yaşanmış olan savaşlar ama dünya savaşları arka arkaya geliyor.

Bitmeyen savaş-2: Paylaşımın konusu Osmanlı ülkesi - Resim: 2

‘İNGİLTERE, FRANSA... KADİM DOSTLARIMIZDI’

Osmanlı Devleti’nin savaşa girişi konusunu da açar mısın ?

Bakın iki tane kurulmuş olan yapılanma var: İttifak ve İtilaf devletleri. İngiltere var -İtilaf Devletleri’nin başını çekiyor- 19. yüzyılda ne kadar Osmanlı topraklarını koruma amacında olan ama, kendi çıkarına göre farklı şekillerde hareket eden bir devlet. Fransa’yı zaman zaman destekleyen ya da bazı gelişmelere tepki göstermeyerek kendi çıkarını korumakta olan bir devlet. 1869’da Süveyş Kanalı açıldıktan sonra 1878’de Kıbrıs adasına konuşlandı. 1882’de Mısır üzerinde nüfuzunu arttırdı. Ondan sonra sürekli olarak Ortadoğu’da görevlendirdikleri adamları ile bölgedeki insanlarla yakın temasa geçti, bilgi topladı. Bu görevlilerin en bilinenleri Arabistanlı Lawrence ya da Gertrude Bell. Aslında yüzlerce oraya göndermiş olduğu akademisyen kökenli kültür bilimci, dilbilimci, arkeolog sayabiliriz. Bunlar oraya boşuna gönderilmiyor, yaptıkları bilim faaliyetlerinin perdesinde Osmanlı’nın askeri ve siyasi yapısını inceliyorlar. Yani Osmanlının topraklarında gözü olan bir İngiltere var.

Fransa kadim dostunuz olarak görünmesine rağmen, sizinle çıkarları örtüştüğü müddetçe yan yana geliyor. 1821’de; İngiltere, Fransa ve Rusya, Yunanistan’da çıkan ilk ayaklanmayı desteklerler, hatta Fransa Mora’yı işgal eder. Üçünün donanması Mora’yı abluka altına alır biliyorsunuz. Navarin’de donanmamızı yakarlar. Sonra yaşanan 1828-29 Osmanlı-Rus Harbi’nin ardından imzalanan Edirne Antlaşması ile Yunanistan’ın bağımsızlığını görürsünüz. Dolayısıyla Fransa’nın da Ortadoğu topraklarımızda egemenlik kurmak gibi bir düşüncesi var ki, öncesinde Afrika’da 1830 Cezayir ve 1881 Tunus üzerinde kurduğu egemenliği pekiştirecek.

Rusya konusunu konuşmaya gerek yok, sıcak denizlere inmek için yıllardır sizinle Balkanlarda, Karadeniz’de, Kafkaslarda mücadele ediyor.

16. yüzyıldan bir sürekli mücadele halinde olduğumuz Avusturya var. 1867’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu olduktan sonraki süreçte savaşsız bir zaman geçiyor. Ama orta ve doğu Avrupa ile Balkanlar için sürekli mücadele ettiğiniz bir güç. En son sizden Bosna-Hersek’i ilhak etmiş karşılığında ise Yenipazar’ı geri vermiş. Elinden gelse yeni kurulmuş olan Bulgaristan, Romanya, Sırbistan ile savaşır çünkü onlardan çok ciddi topraklar talep ediyor. Zaten bu büyük savaşın Avusturya-Macaristan ve Sırbistan arasında çıkmasının sebebi de budur. Birinci Dünya Savaşı başlangıçta üçüncü Balkan Harbidir, sınırlanamadığı için Birinci Dünya Savaşı’na dönüşür. Bu başarılsa üçüncü Balkan harbi olarak yaşanacaktı ama olmadı.

İtalya’ya bakalım, birliğini kurduktan sonra mare nostrum -ki Mussolini de aynı şeyi söyleyecek- “bizim denizimiz” politikasını başlatıyor. Akdeniz üzerinde böyle bir iddiaları var. İtalyanlar, Trablusgarp’a girmiş Osmanlı’nın Batı Anadolu ile Akdeniz bölgeleri üzerinde hak iddia etmekteler. Almanya’ya bakıyorsunuz, Weltpolitik’in altında İslampolitik düşüncesini geliştirerek Müslümanların olduğu bütün bölgelere yayılmaya çalışıyor, orada rakiplerinin topraklarında yaşayan Müslümanları ayaklandırmak kadar sizi de hammadde ve insan kaynağı olarak kullanmaya çalışıyor.

Bu tabloya bakarak söylüyorum; siz harbin sonunda, hiç harbe girmeseydiniz bile yine sorun yaşayacaktınız. Çünkü eğer bu bir sömürge paylaşım mücadelesi ise ve 19. yüzyılda “Şark Meselesi” denen şey, Osmanlı topraklarına ne olacağı ise, bu bütün savaşları bitirmesi düşünen savaşın sonunda mutlaka onun bir çerçeveye oturtulması gerekir. Sevr budur zaten, dolayısıyla siz harbe girmeseydiniz de paylaşımın konusu olacaktınız. O zamanda Osmanlı bir taraf seçmek zorunda kalıyor.

Osmanlı’nın gittiği ilk taraf İttifak devletleri değil, İtilaf devletleridir. Sonra İttifak Devletlerine de gidilecektir. İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya-Macaristan, Almanya, Rusya ile görüşmeler yapılıyor. Rusya’ya Talat Paşa gidiyor. Çar’ın Dış İşleri Bakanı Sazanov’la görüşüyor. İttifak önerimiz geri çevriliyor. İngilizlere diyoruz ki “size vermiş olduğumuz hakları şu kadar arttıralım bir de size savaş gemisi sipariş edelim ve bizim limanlarımızın inşaat projelerini verelim. İngilizler bu teklife şöyle yaklaşıyor, “Kusura bakmayın artık biz tek başımıza hareket edemiyoruz ve blok üyesiyiz; dolayısıyla diğer blok üyelerine sormamız lazım.” Özetle biz sizin yanınızda olamayız diyorlar. İngilizlerle konuşan Ahmet Rıza Bey, İngiltere-Japonya arasında imzalanmış olan 1902 antlaşmasına istinaden diyor ki “biz de Ortadoğu’nun Japonyasıyız” ama reddediliyor. Bu bağlamda baktığınız zaman Osmanlı bir taraf seçmek zorunda, ancak hiç kimse yanına almıyor, almıyor, almıyor... En sonunda Avusturya-Macaristan İmparatoru Joseph’le Alman İmparatoru Wilhelm konuşurken Joseph”çok büyük bir karmaşa olabilir, herkese ihtiyacımız var” diyor. Bunun üzerine Kayzer devreye giriyor. Wilhelm, İstanbul’daki elçisine diyor ki “anlaşma imzalayın mutlaka.” İstanbul’daki elçiden tutun da en tepedeki genelkurmay başkanına kadar Almanya’da hiç kimse çok istekli değil, çünkü Osmanlı’yı bir yük olarak görüyorlar. Antlaşma Kayzer’in ağırlığını koymasıyla imza edilebiliyor. Yani bu gizli antlaşma Osmanlı’daki üç-beş kişinin Alman hayranlığı ile açıklanabilecek olan bir şey değil, artık tarihsel açıdan değerlendirirken bu yaklaşımın ötesine geçmemiz lazım. Ayrıca “Alman hayranı” derseniz bu gelişmelere sadece hayranlık diye bakarsınız. Halbuki, II. Abdülhamit döneminden itibaren zaten Almanya ile belli bir yakınlaşmanın içerisine girilmiş. Kaldı ki bu ilişki daha eskiye de gider. Prusya’dan 18. yüzyılda uzmanlar getirip askeri yapılanmada kendilerinden faydalanıyorduk. Yedi Yıl Savaşlarından sonra Avrupa’nın en güçlü kara ordusu olarak Prusya ordusu ortaya çıkar. Disiplin, eğitim, silah kullanma becerisi, manevra kabiliyeti, operasyonel, stratejik, taktiksel açıdan düşünme, harekete geçme, emirlere uyma, itaat kavramının geliştirilmesi, yani çok ciddi bir eğitim ve disipliner yapı var Prusya’da. Bizim ordumuzun örnek aldığı yapılanma bu işte. II. Abdülhamit’in Bağdat-Berlin Demiryolu hattını yaptırması ile İttihatçıların Türkçülük fikrini bir araya getirin; ortaya Bismark’ın politikası çıkar. Bismark’ın teorik ve pratik uygulamalarının bir kısmını Abdülhamid bir kısmını aslında İttihatçılar kullanırlar. İkisinin de düşüncesinde imparatorluğun bir şekilde bir bütün olarak bir arada kalması amacı var. Aslında ortak çalışsalar olay çok farklı bir yere giderdi ama, muhalif olarak çalışmaları sorun yarattı. Bu açıdan 19. yüzyılın son çeyreğini ben biraz kaybedilmiş zaman dilimi olarak görüyorum. Bakın eğer amacınız bir ülkede bir toplumu belli bir seviyeye getirmekse, siz kutuplaşmayla, muhalefetle, onla bunla vakit harcadığınız zaman işin sonunu getiremezsiniz; tek yumruk olmayı becerebilmek lazım.

Savaşa girme zamanlamasına gelecek olursak, orada da ilginç olan şu, 1 Ağustos’ta zaten ipler kopmuş ve siz 2 Ağustos’ta gizli anlaşma imzalıyorsunuz. Burada bir de şu probleminiz var: Anlaşmayı topu topu bilen 3-4 kişi var. Sait Halim Paşa, anlaşmayı imzalar ve Enver Paşa da der ki “biz kararı aldık arkadaşlar.” Bunun üzerine Cemal Paşa küplere biniyor, Maliye Nazırı Cavit Bey hemen istifa ediyor. Kabul edecek bir şey var, kabul edilmeyecek bir şey var. Siz, kendi hükümetinizden gizli bir şey yapıyorsunuz. Almanlarla ittifak imzalandıktan sonra genel seferberlik ilan ediliyor, Çanakkale Boğazının kapatılmasına karar veriliyor; dolayısıyla silahlı tarafsızlık içerisine giriliyor. Aslında Osmanlı’nın silahlı tarafsızlıktan çıkışı, Rusların bir kısım gemilerinin batırılması ve limanlarının bombalanması ile 29 Ekim’de oluyor. Sonra İtilaf Devletleri harekete geçiyor; 1 Kasım’da Akabe vuruluyor, Ruslar Kafkaslardan saldırıya geçiyor, 3 Kasım 1914 ikisi Fransız ikisi İngiliz, 4 İtilaf gemisi gelip bizim Çanakkale Boğazı’nın dış tahkimatlarını vuruyorlar. O gün, orada 85 kişilik zayiat yaşanıyor. Çanakkale Muharebeleri bundan sonra başlıyor. Osmanlı kendini resmen savaşın içinde buluyor. 5 Kasımda İtilaf devletleri savaş ilan ediyor, bunu takiben de Osmanlı savaş ilan ediyor, ardından cihad-ı ekber ilan ediyor.

Savaşta aktif olduğunuz anlar Almanların kilitlendiği anlar oluyor. Almanlar, Schliffen planında istenen başarıyı sağlayamadılar. Ardından da mücadele siper savaşlarında kilitlenmeye başladı.O anda devreye Osmanlı girdi. Girdiğiniz andan itibaren 5-6 milyona yakın İtilaf askerini savaşın sonuna kadar meşgul ettiğiniz için İttifak devletleri Avrupa’da rahat nefes aldılar aslında.

DEVAM EDECEK

Son Dakika Haberleri