'Kartalı korumak yuvadan başlar'
Soyu tehlike altında olan ‘Yörük’ adlı Bozkır Kartalı, dünyayı dolaşıp doğduğu topraklara döndü... Niğde Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Karataş, kartallar üzerinden, doğa bilincinin önemini anlattı.
Haziranda Konya'da uydu vericisi takılan ve soyu tehlike altında olan ‘Yörük’ adlı Bozkır Kartalı, kışı Çad, Nijerya ve Sudan'da geçirdikten sonra doğduğu topraklara döndü. Ülkemizde üreyen 12 çift kaldığı saptanan bozkır kartalı, soyu ‘kritik derecede tehlike altında’ ve aynı zamanda ‘şemsiye tür’ olarak pilot seçilen beş türden biri. Niğde Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Karataş, Aydınlık’a kartalları anlattı.
TUZ GÖLÜ’NDE İZLEMENİN BAŞINDA
- Bozkır Kartalı, Türkiye doğası açısından önemli mi?
- Tabii. Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından bir Kırmızı Liste yapılıyor. Ben de onun uzmanlarındanım. Bozkır Kartalı (Aquilanipalensis), Türkiye Cumhuriyeti’nin imzaladığı ve taraf olduğu IUCN’nin Kırmızı Listesinde dünya ölçeğinde ‘Soyu Tehlike Altında (EN)’ kategorisinde yer alırken, Avrupa ölçeğinde ‘SoyuKritik Derecede Tehlike Altında (CR) olan türlerden biri. Yaklaşık yirmi kadar kuş türümüzün soyu çeşitli düzeylerde tehlike altında.
Bakanlık açıklamasına dayandırılan basındaki haberlerde Bozkır Kartalı’nın ülkemizdeki sayısını 12 çift olarak vermişler. Belki biraz daha fazla olabilir; ancak çok da yüksek bir sayı beklemiyorum. 30 yıldan fazladır kuş gözlemi yapıyorum. Türkiye'de iki, üç kereden fazla görmedim. Onun dışında kışlamak için göçtükleri ülkelerden Umman’da gördüm birkaç kere. Kısacası nadir bir türümüz. Türkiye’dekilerin Tuz Gölü civarında ürediği biliniyor. T.C. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğü’nce burada her yıl izleme çalışmaları yapılıyor. Son iki yıldır bu projenin koordinatörlüğünü üstlenmiş bulunmaktayım.
İKİ BİREY BAŞINA YILDA BİR YAVRU
Geçen yıl bayağı düşüktü üreme sayısı. Bu kartal, yörede ürüyor fakat başarılı yavru çıkartamıyor. Zaten kartallar genel olarak iki yumurta yapar, iki yavru çıkar, biri büyür. Öteki genellikle sigorta gibi. Zaten ikisini bir yetiştiremiyorlar, daha çok besin yetmediğinden. Kardeşlerden biri daha baskın oluyor, öteki ölüme terk ediliyor. Genel olarak eğilimleri böyle kartalların. Yani dişi erkek iki birey, yılda bir tane yavru yapabiliyor o da en iyi durumda.
Kartal denilince Kaya Kartalı, Şah Kartal, Büyük Orman Kartalı, Küçük Orman Kartalı, Küçük Kartal, Cambaz Kartal, Yılan Kartalı, Tavşancıl, Balık Kartalı ve Deniz Kartalı da denen Akkuyruklu Kartal var. Ayrıca ayrı aileden Balık Kartalı ülkemizdeki kartallardan.
Tavşancıl, en az üreyenlerden biri. Sadece Muğla, Aydın, buralarda tek tük üreme var. Çoğu yuvadan, başarıyla yavru çıkmıyor. Yerinde de gidip gördüm. Maalesef giderek azalıyor.
Kaya Kartalı dağlarda, kayalıklarda ürerken, öteki saydıklarımın çoğu ağaçlarda ya da ormanlık yerlerde ürüyor. Ormanlar, doğal ortamlar giderek bozuluyor, maalesef istenen üreme olmuyor.
BAZI KARTALA YAŞLI AĞAÇ GEREK
Deniz Kartalı daha çok ‘Akkuyruklu Kartal’ adıyla biliniyor; yaşlanınca kartalın kuyruğu beyaz oluyor. Deniz Kartalı, 2-2,5 metrelik yuva yapıyor. Böyle bir yuvayı yapmak için kocaman bir ağaç bulması lazım. ‘Kara Akbaba’ da öyle; yuvayı konduracağı yaşlı çam lazım; yaşlanınca tepesi iyice basıklaşıyor, kelleşiyor ağacın ve yuva yapımına uygun oluyor. Öyle bir ağacı bırakmıyorlar ormancılar. Yani bunu birçok yerde orman işletme şefleriyle, müdürleriyle görüşüyoruz. Ormanın ‘sağlığı’ için, yaşlıları kesmeyi tercih ettikleri söyleniyor. Orman fakültelerindeki eğitimin böyle bir şey önerdiğini sanmıyorum.
AĞAÇKAKANIN SİNCABIN DA YUVASI
Siz beni aradığınızda yanımda Polonyalı, kuşçu bir profesör vardı, bugünkü sunumunda anlattı, Polonya'nın bir numaralı, en büyük milli parkı olan Białowieża’da yaşlı ağaçlar tamamen duruyor. Ormanın içinde rüzgârdan, yaşlandığından ya da yıldırım düşmesi gibi sebeple devrilen ağacı, kaldırmıyorlar. Kaldırmıyor ki o çürüyecek, altında mantar üreyecek, üstünde başka bir şey üreyecek. Ağaçkakan konacak, yuva yapacak. O döngüyü sağlayacaksınız. Siz yaşlı ağacı kesince ağaçkakan olmuyor, sincap olmuyor, kartal, akbaba yuva yapamıyor; üreme alanları daralıyor.
Balık Kartalı da yaşlı ağaç istiyor, geniş yuva yapacak. 2,5-3 metreye varan yuva çapı ile yuvayı yapacağı uygun ağaç ve etrafında avlanabileceği, balık yakalayacağı göl olacak. Abant gibi mesela. 40-50 sene evvel ürüyormuş bu kuşlar, artık maalesef üremiyorlar. Türkiye'de Bozkır Kartalı dahil kartalların üreme ve yaşama alanları giderek azalıyor. Tuz Gölü civarında zaten ağaç sayısı da sınırlı, göle yakın yerler çöl gibi bir ortam. Oradaki bazı ağaçlarda yuvaları var.
ŞEMSİYE ALTINA ALMAK GİBİ…
- Şemsiye tür ne demek?
- Nasıl ki siz şemsiyenin altın duruyorsunuz, yağmurdan korunuyorsunuz, sağınızda solunuzda bir iki kişi daha kolunuza girse, onlar da korunur, mantık böyle.
Doğadaki her şeyi koruyamıyorsunuz haliyle. Hem halk arasında hem de basında çevre korumanın sembolü olan Carettacaretta ya da Akdeniz Foku gibi türler var; bunlar doğa korumada ‘bayrak tür’. Şemsiye tür aynı zamanda bayrak tür de olabilir.
Söz gelimi Bozkır Kartalını koruduğunuz zaman, o civardaki, aynı ortamı paylaşan diğer türler de korunacak. Çünkü bunu korumanız için yaşama ortamındaki ağaç, taş vesaire neyse ortamın genel olarak korunması lazım. Otomatikman ortamdaki diğer hayvan ve bitki türlerine de koruma sağladığı için ‘şemsiye tür’ deniliyor.
- Bütün kartallar için mi geçerli bu?
- Hayır. Şu anda Türkiye faunasında 60 binin üzerinde hayvan türü biliniyor; omurgalısı, omurgasızı, böceği, kuşu vesaire. Tek tek hepsini koruma şansınız yok. Bazıları bayrak tür olarak seçiliyor. Örneğin İztuzu Kumsalı’na yuva yapan Caretta kaplumbağasını korursanız, orada üreyen kertenkeledir, yılandır; diğer hayvanları da korumuş oluyorsunuz. Bozkır kartalı da öyle öne çıkan türlerden biri. Soyu tehlike altında olan diğer tür Şah Kartal da öyle.
60 KİLOMETRE HIZLA 2 BİN METRE YÜKSEKTE
Saatte 60 kilometre hızla, 2 bin metre yüksekte uçabilen Yörük'ün Konya'dan Afrika'ya uzanan göç güzergahı anlık kaydedildi. T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, koruma kararından sonra üreyen çiftlerin yuvalarındaki yavru bozkır kartalları uydu vericilerle izlenmeye başlıyor. Yörük ismi verilen yavru bireye, 28 Haziran'da halka ve verici takılıyor. 10 Ağustos'ta uçmaya başlayan Yörük, kısa bir süre sonra göç etmek amacıyla ülkeden ayrılıyor. Kışı Çad, Nijerya ve Sudan'da geçiren Yörük, 10 Nisan'da tekrar doğduğu topraklara dönüyor. O zamandan bugüne kadar da kendine uygun bir yaşam alanı bulmak için ülkede hareketine devam ediyor.
‘BAZEN KENDİMİ VEBALI GİBİ GÖRÜYORUM!’
- Doğa bilinci konusunda alacağımız çok yol var galiba?
- Belgesel çekiyoruz, vatandaş izliyor televizyonda, arandığımda veya bir yerde karşılaştığımda gösterdiğimiz canlının ne kadar değerli olduğunu söylemiyor. ‘Nefes nefese kaldınız. Nasıl koşuyordunuz’ falan... Hep işin survivor türü macera kısmında kalınıyor; oysa oradaki alaca sansarın, ceylanın, engereğin önemini söyleyene hemen hiç rastlamıyorum. Az yol alıyoruz uzun zamanda alsak da ümitsiz de değilim.”
- Çok güzel bir iş yapıyorsunuz!
- Hem bir biyolog hem de bir doğasever olarak apayrı bir dünyadan bakıyoruz olaylara. Bazen kendimi vebalı gibi hissettiğim de oluyor… Bu daha çok doğa severlerin yeterli sayıda olmayışı, seçimleri art arda yaşadığımız bugünlerde hemen hiçbir partinin doğadan, canlıların korunmasından, buna uygun tarım, su ve orman politikasından bahsetmeyişi ile de ilgili. Diğer taraftan çok güzel geri bildirimler de var, arada bir. Gide gele tanıştığım bir manav dedi ki bizim çocuk sizinle tanışmak istiyor. Televizyonda görmüş… Sadece 8-9 yaşında bir oğlan çocuğu geldi az sonra. Bir başladı anlatmaya, ekolojik döngüyü öyle anlatıyor ki birçok biyoloji öğrencisinden daha iyi. İlkokul iki çocuğu bu, merakı, ilgisi var. Böyle insanları, geleceğin büyüklerini gördükçe umutlarım artıyor.
Bazen bir kartal veya şahin gibi avcı bir kuşuın fotoğrafını çekiyorum ve görenlerin sık yaptığı bir espri ‘Yeniyor mu bu?’ Bazen babam da onları taklit ederek bana takılıyor.
Geçen Kayseri'de köy dışında kuşları görüntülüyorduk. Traktörle yirmili yaşlarda bir delikanlı geldi ve sordu ‘Niye çekiyorsunuz?’ E dedim biz bundan hoşlanıyoruz, hem belgeselini yapıyoruz falan… ‘Olunca ne oluyor?’ diye soruların arkası kesilmedi. ‘Anlamadım siz bundan ne zevk alıyorsunuz?’ Ben de ona soruyorum Galatasaray'ı, Fener'i veya, Beşiktaş'ı tutunca ne oluyor ya da tiktok, instagram gibi sitelere bazısı hiçbir gönderi yüklemediği halde neden saatlerce bakıyorlar, sana ne faydası var? Ben de bu gibi sorulara cevap bulamıyorum. Onun gözüyle baksam belki görürüm.
EĞİTİM MÜFREDATINDA DOĞA SEVGİSİ ŞART
Bilinci arttırmak için hep eğitim şart, mümkün olduğunca küçük yaşlardaki çocukların eğitimi, milli eğitim müfredatında daha fazla doğa sevgisi şart. Hepsinden önce tanımak gerek, yoksa doğayı da canlıları da sevdiremeyiz. Belgesel yönetmeni dostum Mehmet Hanay’ın slogan haline getirdiği “Tanı, sev, koru” sözüyle özetlediği gibi.
‘AĞACA KERESTE GÖZÜYLE BAKILIYOR!’
- Ağaç yaşlıysa kesilebilir anlayışı vardır genellikle?
- Yaşlı ağaçları koruma meselesi gerçekten önemli. Sıkça ormancıların ağaca bir canlı veya doğa için çok önemli olan bir varlıktan çok, kereste, kütük, tomruk olarak baktığına şahit oluyorum. Birçok yerdeki işletme şefleri ile görüştüğümde ormanın sağlığını korumak için yaşlıları kesimlerde tercih ettiklerini duyuyorum.
Keza tarımsal üretimde de doğanın dengesi, canlılara olumsuz etkiler genellikle göz ardı ediliyor. Her iki alanda daha çok kazanılacak para düşünülüyor. Bu konulardaki yaklaşımlar, bir mühendisten çok, bilimsel bakış açısıyla olmalı. Yoksa uzun vadede o da gereğini yapar ya da insanoğlu bunların acı faturasını öder.
Önümüz yaz ve dilerim o faturalardan biri aşırı su tüketen bitkilerin yetiştirilmesi için açılan kuyularla kuraklık daha da artmaz.